“Dahil”e Dair Kara Cahil…

Kurtuluş yazarı Erdal Kara, Sosyalizm Program Taslağı’nda “ulusların ayrı devlet kurma hakkı dahil kendi geleceklerini belirleme hakkı” biçiminde yer alan UKTH formülasyonunu, Kürt ulusunun Program yazarları tarafından “ikinci sınıf bir ulus olarak görüldüğünün” kanıtı olarak sunup, program taslağını sosyal şovenizmle suçlaması üzerine Kurtuluş’un bir sonraki sayısında aynı formülasyonun bu kez “güncel ve temel talep” düzeyine çıkartılmasının yarattığı çarpıcı karşıtlığa ve Lenin’le Stalin’in imzaladığı “Rusya”daki Ulusal Toplulukların Haklar Bildirisi”nde aynı ifadenin bulunduğuna işaret ederek Gelenek’in 39. sayısında sorduğumuz iki grup soruya, derginin Temmuz 1992 sayısında “yanıt” verdi.

Yazarın yanıtından, Kurtuluş’ta aynı formülasyonun yer almasının bir “kalem sürçmesi”nden kaynaklandığını öğrenmiş olduk. Öyle ya, bir siyasal çizginin ulusal sorun gibi çok önemli ve gündemi belirleyen bir konuda sosyal şovenizmle suçlanmasına yetecek bir ifade, ancak bir kalem sürçmesinden kaynaklanabilirdi. Böylece, Mart’taki “safsata”,  Nisan’da “temel talep”,  Temmuz’da ise “kalem sürçmesi” oldu!

“Proletarya sosyalistleri”nin siyaset tarzı böyle mi olmalıydı? Lâkin yazarımız kendi dergisini savunmaktan da geri kalmamış:

“Gerçi Kurtuluş’un 9. sayısındaki hata negatif değil pozitif bir hataya tekabül etmektedir. Buradaki ‘dahil’ ifadesi unutulanın, atlananın üzerine vurgu yapmak amacıyla kaleme alan arkadaş tarafından yazılmıştır.” Kurtuluş yazarı eleştiri sanatının cilveleri konusunda oldukça sebatkar olduğu için, yeni bir örnek sergilemekten geri kalmıyor. Yazara göre, Sosyalizm Program Taslağı yazarlarının kullandığı bir söz sosyal şovenizm suçlamasının kanıtı olarak sunulmaya elverişlidir, ancak eğer Kurtuluş tarafından kullanılırsa, kalem sürçmesi üstelik “pozitif bir hata” olarak değerlendirilir. Doğrusu, eleştiri sanatında böylesi bir nesnel “titizliğe” az rastlanır!

Yazar, Lenin ve Stalin’den ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının tanımına ilişkin bir dizi alıntı sıraladıktan sonra, bu hakkın “ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir anlama gelmediğini” 1 yazıyor ve Gelenek’in “dahil” ifadesinin “ne anlama geldiğini bir güzel anlatmasını” istiyor. “Dahil” sözcüğünün, bırakalım sosyal şovenizmin kanıtı olmayı, yazarın sunmaya çaıştığı gibi bir “safsata” olarak bile değerlendirilemeyeceğini gösterebilmek amacıyla, yalnızca üzerinde düşünülmesi gereken bir örnek olarak sunduğumuz Lenin’in kaleme aldığı Haklar Bildirgesindeki “dahil” ifadesini yazar kendi savları açısından yeterli saymadığı için, kendisine yazımızın ekinde (Kurtuluş çevresinin çıkardığı Yeni Öncü’de yayınlanan “UKTH’dan Ne Anlaşılmalıdır?” başlıklı yazıdakilerle birlikte), başka örneklerin de yer aldığı kısa bir “dahil” derlemesi sunuyoruz. Buradan, “dahil” sözüne meraklı sosyal şovenistlerin ne kadar çok ve bu sözcüğün birbiriyle ilişkisiz birçok yere girmeyi başarabilecek ölçüde ne denli sinsi olduğunu öğrenebilir!

Şimdi yazarın dileğini kırmayarak şu “dahil”i bir güzel anlatalım. Önce yazarın tartışma kalıbına uymak için, bizim de “araya birkaç alıntı sıkıştırmamız” herhalde yadırganmayacaktır:

*”Belirli bir savaşan ülkenin içinde yer alan her(egemen olmayan) ulusun ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma dahil kendi geleceğini özgürce belirleme hakkının resmen tanınmaması.” 2

*”Fabrika işçileri ile emekçi ve sömürülen kitlelerin, sosyalizm uğruna mücadelesindeki birliğinin ve kardeşçe ittifakının çıkarlarından ve bu ilkelerin devrimci demokrasinin organlarının Sovyetler’in ve özellikle İkinci Tüm Rusya Sovyetler Kongresi’nin sayısızkararıyla tanınmasından hareketle, Halk Komiserleri Kurulu -Rusya’nın Sosyalist Hükümeti- çarlık ve büyük Rus burjuvazisi tarafından ezilen bütün ulusların Rusya’dan ayrılmaya kadar ve ayrılma hakkı dahil kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olduklarınıyeniden vurgular.” 3

*”(Nisan 1917 Konferansında -Y. Utkan) Stalin yoldaşın milli mesele üzerine raporu büyük önem taşıyordu. Lenin ve Stalin, daha devrimden önce, emperyalist savaşın arifesinde, Bolşevik Partisi’nin ulusal sorundaki politikasının temellerini açımlamışlardı. Lenin ve Stalin proletarya partisinin, ezilen halkların emperyalizme karşı yönelen ulusal kurtuluş hareketini desteklemesi gerektiğini ortaya koydular. Bu bağıntı da Bolşevik Partisi ulusların ayrılıp, bağımsız devletler kurmak dahil kendi kaderini tayin hakkını savunuyordu. Konferansta bu görüşü Merkez Komitesi raportörü Stalin yoldaş savundu.” 4

*”Ya da, örneğin, Lenin’in ayrılmaya kadar ve ayrılma dahil ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı sorununu koyma biçimi.”5

*”Ama bunun (gönüllü birlik -Y. Utkan) için her şeyden önce Rusya’dan ayrılma hakkı dahil olmak üzere Rusya halklarının kendi kaderlerini tayin hakkının  kayıtsız şartsız tanınması gerekir.” 6

Benzer bir ifadeyi de 1928 tarihli Komünist Enternasyonal Programı’ndan ve Stalin’den aktaralım:

*”Irksal kökenine bakılmaksızın bütün uluslara eksiksiz kendi kaderini tayin hakkının yani devlet olarak ayrılmaya varana kadar kendi kaderini tayin hakkı üzerine özel bir madde koymak mutlaka zorunludur.” 7

Şimdilik bu kadar alıntı yeter (öbür örnekleri yazının ekinde sunuyoruz). Fakat işimiz henüz tamamlanmış değil; yoksa sadece Haklar Bildirgesi’ndeki ifade ile yukarıdaki ilk örnekler yan yana konulduğunda dahi, “dahil” sözünün sosyal şoven bir safsata olmadığını, tersine leninist yazında çekinilmeden kullanıldığını yazara belki kanıtlayabilmiş olacağız, ancak bu sözün anlamını açıklamaktan henüz uzağız. Kurtuluş yazarıyla tartışmamızın açıklama gücü düşük bir alıntılar savaşına dönüşmemesi için, Marksizm-Leninizmin ulusal sorun alanındaki birikiminin yabancısı olmayanlar için sıkıcı bir tekrar olsa da yazarın yaptığı alıntılarla birlikte “dahil” sözcüğünün anlamını ve dolayısıyla ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkının kapsamını saptamak zorundayız. Çok ciddi bir suçlama olan sosyal şovenizm savının geçersizliğini göstermek için tekrar sıkıcı, ama zorunlu.

Bilindiği üzere, Otto Bauer ve Karl Renner (alias, Rudolf Springer) gibi II. Enternasyonal oportünistlerinin, UKT hakkını ulusal kültür özerkliği biçiminde bozma çabalarına karşı, Lenin ve Bolşevik Partisi kendi başına alındığında muğlak olan bu hakkı “ayrılma ve bağımsız devlet kurma hakkı” olarak yorumladı. Lenin’in ulusal soruna ayırdığı yazılarında bu hak “ayrılma, siyasal bağımsızlık, ayrılma ve bağımsız bir ulusal devlet kurma hakkı, ezen ulustan siyasal bakımdan serbestçe ayrılma hakkı, siyasal ayrılma, ulusal bir devlet kurma” 8 vb. biçimlerde tanımlanır (yazarın sunduğu alıntılarda olduğu gibi).

Kurtuluş yazarının da alıntı yaptığı “Ulusal Sorun Üzerine Tezler” başlıklı metin Lenin’in UKTH tanımlaması bakımından açıklayıcı bir örnektir. Bu tezlerinde Lenin UKT hakkını şöyle açıklar (Kurtuluş yazarı bu sözleri alıntılıyor):

“1. Programımızın (ulusların kendi kaderlerini tayin etmelerine ilişkin) maddesi siyasal kaderi tayinden yani ayrılma ve ayrı bir devlet kurma hakkından başka anlama gelecek biçimde yorumlanamaz.” 9

Lenin, Kurtuluş yazarının dikkatli bir gözle okumadığı anlaşılan tezlerin ikinci maddesinde, bu hakkın parti açısından öneminin nedenlerini sıraladıktan sonra ekler:

“Bu nedenle Rusya’nın sosyal demokratları, bütün propagandalarında, bütün ulusal toplulukların, ayrı devlet kurma ya da parçası olmak istedikleri devleti özgürce seçme hakkı üzerinde ısrar etmelidirler.” 10

Görüldüğü üzere, Lenin, UKTH bağlamında ayrı devlet kurmamn yanısıra, ezilen ulusun başka bir devletle birleşmesi ya da ona katılmasını da düşünmektedir. “Birleşme hakkı”, yalnızca ezilen ulusun bağımlılık ilişkileri içinde yaşayageldiği yabancı ulusal bütünle sınırlı değildir; ezilen ulus ayrılma hakkını kullanarak istediği başka bir devlete katılabilecektir ya da onunla birleşebilecektir.

Lenin’in bu konudaki yaklaşımını anlamamızı kolaylaştıran bir başka yazıda da (“Fabrikalarla Alaylardan Seçilen Sovyet Milletvekillerine Buyrultu”) aynı görüşe rastlıyoruz:

“Büyük Ruslar … bütün öteki ulusların ayrı bir devlet olarak yaşamaya, ya da diledikleriyle birleşmeye özgürce karar vermeleri olanağını sağlama yüklenimi altına girerler. … Almanya … her ulusun, oylama yaparak, ayrı bir devlet olup olmamaya ya da dilediğiyle birlik kurmaya karar vermesi olanağını sağlama yüklenimi altına girmelidir.” Lenin, Rusya ve Almanya’nın yanısıra İngiltere’nin de işgal ettiği topraklarla bütün sömürgelerini ve İrlanda’yı bırakarak “her ulusun serbest oyla ayrı bir devlet olarak kalmak mı, yoksa dilediğiyle birleşmek mi istediğine karar vermesi olanağını sağlaması” gerektiğini ileri sürüyor. 11

Başka bir örnek, Bolşeviklerin iktidara geldikten sonra kendi geleceğini belirleme hakkı konusundaki somut pratiklerinin kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlaşılabilmesine yardımcı olabilecek Brest-Litovsk görüşmelerinde bulunabilir. İlk toplantısı,  22 Aralık 1917’de gerçekleştirilen konferansta,  başkanlığını A. A. Yoffe’nin yaptığı Sovyet delegasyonu, 8 Kasım tarihli barış kararnamesinin saptadığı ilkelerle uyumlu bir biçimde oluşturulan altı maddelik Sovyet barış koşullarının ikincisinde ulusların kendi geleceklerini belirleme sorunuyla ilgili olarak, “savaş sırasında siyasi bağımsızlıklarına yeniden kavuşturulacakları” açıklanıyordu. Aynı konudaki üçüncü madde ise -Lenin’in yukarıda sergilenen görüşünü çağrıştırarak- “savaştan önce siyasal bağımsızlığı olmayan uluslara referandum yoluyla şu ya da bu devlete katılma ya da bağımsız bir devlet olma imkanının sağlanacağını” öngörüyordu. 12

Başka bir deyişle, kendi geleceğini belirleme hakkından yararlanacak olan uluslar ayrılma hakkını kullanarak, ya kendi bağımsız devletlerini kurabilecekler ya da diledikleri bir devlete katılabileceklerdi.

27 Aralık 1917 tarihli toplantıda, Yoffe’nin okuduğu imzalanması düşünülen barış antlaşması konusundaki Sovyet önerisinin ilk maddesinin taslağında yer alan şu cümle de aynı yorumumuzu doğruluyor: “Rusya’da yaşayan istisnasız bütün halkların ayrılma bile dahil (including even seperation- Y. Utkan) kendi geleceklerini belirleme hakkını tanımış bulunan Rusya Hükümeti’nin ilkelerine uygun olarak bu bölgelerde yaşayan topluluklara, yakın gelecekte başka bir devlet ya da devletlerle birleşme ya da bağımsız devletler kurma sorununda özgürce karar verebilmeleri olanağı sağlanacaktır.”13

Buraya kadarki açıklamaların bir bakıma sağlamasını yapmak için, uluslararası ilişkiler alanındaki bir Sovyet sözlüğünün, ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı maddesinde verilen tanıma bakmakta yarar var. Sözlük UKT hakkını şöyle tanımlıyor: “Halk çoğunluğunun iradesinin özgür bir ifadesi olarak ve herhangi bir dış müdahale olmaksızın kendi toplumsal ve devlet sistemine ilişkin bütün sorunları çözebilmesi için, her ulusa kendi devletini kurma ya da tersine başka bir bağımsız devlete katılma ya da onunla birleşme ya da halkın özgürce seçtiği başka bir siyasal statü kurma hakkı tanıyan egemenlik hakkı.” Sözlük, kendi geleceğini belirleme hakkının, sömürge ve öbür bağımlı bölgelerin halkları açısından, “aynı zamanda yabancı baskıdan kurtulma ve bağımsız egemen devletler kurma hakkı ve gelecekteki kalkınma yolunun özgürce seçilebilmesi hakkı” anlamına geldiğini de belirtiyor. 14

Özetleyecek ve toparlayacak olursak, ulusal sorunun çözümü bakımından leninist UKTH politikası, Lenin’in siyasal ayrılma ulusal devlet kurma yabancı ulusal bütünden ayrılma vb. biçimlerdeki tanımlarına uygun olarak, ezilen ulusların ayrılma hakkını kullanarak bağımlılık ilişkileri içinde yaşayageldiği, öbür ulusların devletlerinden ayrılıp seçimlerini özgürce yapabilme olanağının sağlandığı koşullar altında, kendi devletlerini kurabilmelerini ya da diledikleri başka devletlerle birleşebilmelerini öngörür. 15

Dolayısıyla Sosyalizm Programı’nda geçen “ayrı devlet kurma dahil” ifadesi, Kurtuluş yazarı Erdal Kara’nın göstermeye çalıştığı gibi bir “safsata”,  hele “Kürt ulusunun ikinci sınıf bir ulus olarak görüldüğünün” ve sosyal şovenizmin kanıtı hiç değildir. Bu durumda eğer sosyal şovenizm suçlaması eşlik etmeseydi, yazarın “Taslağın yazarları ‘Eh! bunu da dahil ettik’ demektedirler. Sanki bir hakkı ihsan ediyorlar” vb. biçimindeki sözleri sadece gülümsemeyle karşılanabilirdi; ama günümüzün nesnelliğindeki önemi yüzünden bu tür sözleri deği,l sosyal şovenizm suçlamasını ciddiye aldığımız için “dahil” sözcüğünün anlamını açıklamak zorunda kaldık.

Yazar, taslağa yönelik karaçalma kampanyasına girişeceği yerde, Leninizmin ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı konusundaki teorik birikimini -üzerinde titizlikle düşünerek- gözden geçirseydi, “dahil” sözcüğünün “safsata” olup olmadığını kolayca görebilirdi. Bırakalım teorik birikimin derinliklerine inmeyi, ulusal sorun konusundaki leninist yazını yalnızca ad verbatim (sözcüğü sözcüğüne) okusaydı UKTH formülasyonlarında kimi zaman “kadar” sözcüğüyle birlikte geçen “dahil” sözünü safsata olarak nitelemek bir yana, bu sözcüğe yönelik sosyal şovenizm suçlamasını bile yüzü kızarmadan ileri süremezdi. Ama aslında, suçlamanın belirli bir temele dayanıp dayanmaması önemli değildir, izinin kalabileceğine ilişkin bir beklenti bilinen karaçalma yöntemlerine başvurulmasını gerektirir!

Kurtuluş yazarı, Haklar Bildirgesindeki “dahil” ifadesini Lenin’i ezen ulusun temsilcisi, Stalin’i ise ezilen ulusun temsilcisi olarak göstermek pahasına sadece ezilen ulusun ezen ulusla birleşme özgürlüğünü içerecek biçimde (yani ayrılma hakkı kullanılmaksızın), yorumlamak zorunda kalıyor. Buradan hareketle, ezen ulus komünistlerinin ezilen ulusa birleşme hakkını propaganda edemeyeceği önermesini de tartışmasına sokarak Sosyalizm Programı’nın hangi ulusun sosyalistlerinin programı olduğunu soruyor. Kendisine aynı soruyu yukarıda SBKP(B) Tarihi’nden yaptığımız alıntıyı göz önünde tutarak Bolşevik Partisi için de sormasını öneriyoruz:

Bolşevik Partisi, ezilen ulusun programına sahip olduğu için mi “dahil” ifadesini kullanabildi; ya da ezen ulusun komünistlerinin programına sahip olduğu için “dahil” ifadesi yüzünden sosyal şoven sayılması mı gerekiyor; yoksa hem ezen hem de ezilen ulus komünistlerinin programına sahip olduğu, fakat “Rusya ve bilumum ülkeler” ibaresini kullanmadığı ve yazarın sözleriyle “seksiyon örgütlenmesinden ve onun programından bahsetmediği için”, yine sosyal şoven mi sayılmalıdır? Tümüyle yazarın mantığı içinde kalarak Sosyalizm Programı’na yönelttiği soruların Bolşevik Partisi için uyarladığımız versiyonunu ve sosyal şovenizm suçlamasını doğrusu, Bolşevikler hak etmezdi. Bolşevik Partisi’nin ulusal sorun alanında, ilk anayasal düzeydeki belgesi sayılan Haklar Bildirgesi’ndeki formülasyonu benimseyen Sosyalizm Programı niye haketsin?

Erdal Kara’nın program taslağına yönelttiği sosyal şovenizm suçlamasının ikinci “dayanağını”, program yazarlarının tıpkı Buharin gibi, sözde emekçi halkın kendi kaderini tayin ilkesini savundukları yolundaki iddiası oluşturuyor. Yazara göre, program taslağının “Ayrılma hakkının kullanılmasının insanın insanı sömürmesine zemin oluşturan sosyo-ekonomik süreçleri gündeme getirmesi durumunda parti siyasal ve örgütsel olanaklarını kullanarak sürecin önüne geçer” biçimindeki maddesi UKT hakkını “yasaklıyor”16 bunu emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkı olarak algılıyor ve “ayrılma hakkını koşul ve şarta [bir başka “kalem sürçmesi” olmalı – Y. Utkan] bağlı olarak ileri sürüyor” ve sosyalizm koşuluna bağlıyordu. Yazarın, savları karşısında, Marksizm-Leninizm ulusal sorun konusundaki görüşlerinin yabancısı olan biri, emekçi halkın kaderini tayin hakkı biçiminde formüle edilen ilkenin sosyal şovenizmin bir yansıması olduğunu, Lenin’in de her ayrılma istemini koşulsuz olarak desteklediğini düşünebilir, çünkü yazara göre “ulusların kendi kaderini tayin hakkı şarta bağlanamaz.”17 Ama, acaba gerçekten öyle mi; emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkı sosyal şovenizm suçlamasını çağrıştıracak biçimde yorumlanabilir mi; Lenin her ulusal ayrılma isteminin koşulsuz desteklenmesini mi savunmuştur?

Önce, emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkını ele alalım. Bu formülasyon, UKT hakkının “yasaklanması” anlamında, sosyal şovenizm suçlamasının dayanağı olmayı çağrıştıracak biçimde yorumlanamaz. Yoksa Lenin’in Stalin’in ve Bolşeviklerin sosyal şovenist sayılmaları gerekirdi. Örneğin Lenin 1914 tarihli “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” başlıklı yazısında şöyle yazıyor:

“Öteki sorunlarda olduğu gibi, ulusların kendi kaderlerini tayin etme sorununda da, bizim her şeyden önce ilgilendiğimiz nokta, belirli bir ulusun içinde, proletaryanın kendi kaderini tayin etmesidir.” 18 Lenin, bu görüşünü daha 1903’te “Programımızda Ulusal Sorun” başlıklı yazısında ileri sürmüştü: Proletaryanın partisi olarak sosyal-demokrat parti, halkların ya da ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı yerine, her ulus içindeki proletaryanın kendi kaderini tayin hakkına geçerlilik kazandırmayı kesin temelli ödevi sayar.” 19 Yine, Stalin, Ocak 1918’de toplanan Üçüncü Tüm Rusya Sovyetler Kongresi’nde ulusal sorun  üzerine yaptığı bir konuşmada “kendi kaderini tayin ilkesinin burjuvazinin değil söz konusu ulusun emekçi kitlelerinin kendi kaderlerini tayini olarak ele alınmasının” gerektiğini savunarak şöyle der: “Kendi kaderini tayin ilkesi, sosyalizm uğruna mücadelenin bir aracı olmalı ve sosyalizmin ilkelerine tabi kılınmalıdır.” 20

(Yazarın, program taslağında partinin ayrılma hakkının kullanılması karşısındaki tutumunun sosyalizm koşuluna bağlanmasına yönelttiği eleştiriyi anımsayalım.) Aynı kongrenin kabul ettiği, “Milliyetler Üzerine Karar”da Halk Komiserleri Kurulunun Haklar Bildirgesinde açıklanan, UKTH politikasına yönelik olarak şu değerlendirme yer ahyordu: “İşçi, Asker ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri Tüm Rusya Kongresi Halk Komiserlerinin Rusya’da yaşayan bütün ulusların emekçi kitlelerinin kendi kaderlerini tayini anlamında ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesine dayalı milliyetler politikasını yürekten onaylar.” 21

Öte yandan Lenin, yazarın alıntıladığı metinde de görüldüğü gibi, Buharin’in ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkını yadsıyarak, bunun yerine yalnızca emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkını geçirmesini “yanlış” bulmuştur. Çünkü, yine somut durumun somut çözümlemesinden yola çıkan Lenin’e göre, proletaryanın ayrışması sürecinin karmaşıklığını göz önüne almaksızın UKTH yerine genel bir emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkı geçirmek, “Rusya dışında tek bir ülkede bile başarılamamış birşeyi tanımak” anlamına gelir. Oysa, her ulusun kendi kaderini tayin hakkını elde etmesi “emekçi halkın kendi kaderini tayin etmesini kolaylaştıracaktır.” 22 Başka bir deyişle, Lenin’e göre bu hak, sonunda elde edilmesi ve erişilmesi gereken bir amaçtır. Dolayısıyla Lenin’in UKTH yaklaşımı açısından, yazarın program taslağına yönelttiği emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkı suçlaması temelsizdir; kaldı ki program taslağı açıkça UKT hakkını tanımaktadır. Yazarın suçlaması doğru olsaydı, Lenin’in eleştirdiği Buharin’e uyarak, UKT hakkını reddetmesi gerekirdi (işte belki o zaman yazarın sosyal şovenizm suçlaması belli bir ağırlık kazanabilirdi). UKTH ile emekçi halkın kendi kaderini tayin hakkı arasındaki diyalektiği anlamamak, bir yandan UKT hakkının reddedilmesine yol açarken öbür yandan -yazarın yaptığı gibi- bu hakkın sosyalizmle bağlantısı kurulmaksızın yüceltilmesiyle sonuçlanır.

“Koşul” konusuna gelince,  ilk önce program taslağındaki ilgili maddenin -yazarın gözden kaçırdığı- belirgin özelliğini yeniden açıklayalım: Birincisi taslak UKT hakkını hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde savunmaktadır; ikincisi yazarın eleştirdiği “C” fıkrası ise bu hakkın somut “kullanımı” (yazarın bu sözcüğe dikkat etmesi gerekirdi), karşısında partinin alacağı tavrı koşullandırmaktadır. Kurtuluş yazarı bir hakkın koşulsuz tanınmasıyla kullanımının koşulsuz desteklenmesini karıştırdığı için partinin tutumunun koşula bağlanmasını eleştiriyor.

Oysa, ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkının koşulsuz tanınması ile kullanımının ve her kullanım biçiminin koşulsuz desteklenmesi bir ve aynı değildir, tıpkı bu sorun tartışılırken sıkça verilen boşanma hakkı örneğinde olduğu gibi. Ezilen cinse yönelik her türlü ayrımcılığa karşı, kadınların erkek egemenliğinden kurtulması amacıyla boşanma hakkının koşulsuz tanınması, kadınları boşanmaya teşvik anlamına gelemeyeceği gibi, her boşanma isteminin desteklenmesi ya da onaylanmasını da gerektirmez. Lenin’in bu konuda söyledikleri açıktır: “Ne var ki kendi kaderini tayin özgürlüğü için savaşım vermeyi hiç duraksamaksızın tanımamız ulusal kaderi tayin etmeyi amaçlayan her isteği kesinlikle destekleme yüklenimi altına girdiğimiz anlamına gelmez.” 23 Lenin, UKT hakkının tanınmasının, “hiçbir şekilde ne ayrılmaya karşı propaganda ve ajitasyona ne burjuva milliyetçiliğinin suçlanmasına engel” olmadığını da vurgulamıştır. 24

Lenin, UKTH dahil demokratik istemlerin mutlak olmadığını, tersine “sosyalist hareketin tümünün” bir parçasını oluşturduğunu ileri sürerek şöyle yazar: “Bazı somut durumlarda parçanın bütün ile çelişkiye düşmesi olasılığı vardır; o zaman parça atılır. Bir ülkedeki cumhuriyetçi hareket bir başka ülkenin entrikalarının aleti olabilir ve bu işe kilise, mali çevreler ya da kralcılar katılabilir; biz o zaman bu somut hareketi desteklememekle görevliyiz.” 25 Lenin başka bir yazısında da Marx’ın kimi ulusal hareketlere (1848 Çek örneğinde olduğu gibi) karşı çıkmasını savunurken UKT hakkının “demokrasinin genel çıkarlarına bağlı olması gerektiğini” belirtir. 26

Lenin, UKTH konusunda da sosyalizmin çıkarlarını her zaman üstün tutmuştur: “Marksizmin ve sosyalizmin temellerine bağlı olup da, sosyalizmin çıkarlarının ulusların kendi kaderlerini tayin hakkından üstün olduğunu söylemeyecek bir tek marksist yoktur.” Lenin aynı yazısında, sosyalist cumhuriyetin Finlandiya Ukrayna vb. ülkelere gerçek UKT hakkını vermek için mümkün olan herşeyi yapmakta olduğunu belirttikten sonra ekler: “Ama eğer somut koşullar, birkaç ulusun (Polonya Litvanya ve Kurlandiya), kendi geleceğini belirleme hakkının ihlali (önlenecek) diye Sosyalist Cumhuriyet’in tehlikeye atılmasını getirirse Sosyalist Cumhuriyet’in çıkarlarının ağır basacağı kuşkusuzdur.”27 Stalin de, Nisan 1923’te yapılan l2. Parti Kongresi’ndeki konuşmasında UKT hakkının sosyalist iktidarın çıkarlarıyla “koşullu” olduğunu vurgulamıştır: “Halkların kendi kaderini tayin hakkından başka, bir de işçi sınıfının kendi iktidarını pekiştirme hakkı olduğunu ve kendi kaderini tayin hakkının bu hakka tabi olduğunu akılda tutmalıyız. Kendi kaderini tayin hakkının daha yüce bir hakla iktidara gelmiş olan işçi sınıfının kendi iktidarını pekiştirme hakkı ile çeliştiği durumlar vardır, bu durumda -bunu açıkça söylemek gerekir- kendi kaderini tayin hakkı işçi sınıfının kendi diktatörlüğünü gerçekleştirme hakkının engeli olamaz ve olmamalıdır. Birincisi ikincisi karşısında geri adım atmak zorundadır.” 28 Stalin’in sözleri Lenin’in parça ile bütünün çeliştiği durumlarda parçanın “atılacağı” konusundaki yorumunu çağrıştırıyor.

Devrimci sosyalistler açısından UKT hakkının gerçekleştirilmesini amaçlayan ulusal kurtuluş mücadelesinde, temel sorun proletaryanın hegemonyasının kurulmasıdır. 29 Hegemonyanın burjuvaziye kaptırılması durumunda, ulus adına hareket etme serbestisini kazanan sömürücü sınıfın ya da gerici önderliğin, geri bir toplumsal düzene dönme istemini, sosyalistler onaylamak zorunda değildir. Stalin şöyle yazıyor: “Ulus eski düzene dönme hakkına da sahiptir ama bu sosyal demokrasinin sözkonusu ulusun şu ya da bu kurumunun böyle bir kararını onaylayacağı anlamına gelmez.” 30

Polonya Sosyalist Partisi’nin ulusal bağımsızlık istemlerini, koşulsuz destekleme tutumunu eleştiren Lenin, “yeni bir sınıflı devletin kurulmasına” yönelik isteklerin ancak belirli özel durumlarda desteklenebileceğini belirttikten sonra, “koşul” konusundaki tartışmaya açık bir yanıt sağlayacak biçimde şöyle yazmıştı: “Oysa ulusal kaderi tayin istemini ikinci dereceye koymak bu savaşımın (yani proletaryanın sınıf savaşımının – Y. U.) çıkarınadır. Ulusal sorunda bizim yaklaşımımızla burjuva-demokratça yaklaşım arasındaki bütün farklılığı yaratan şey işte bu noktadan çıkıyor.

Burjuva-demokrat ve (onun ardından giden bugünkü sosyalist oportünist), demokrasinin sınıf savaşımını saf-dışı ettiğini düşler; bütün siyasal istemlerini ‘hiçbir koşul koymaksızın’ tüm halk’ın çıkarları açısından hatta olumsuz ve mutlak ahlak açısından çeşitli biçimlerde, soyut bir yolda öne sürmesinin nedeni budur.” 31 Leninistlerle “sosyalist oportünistler” arasındaki ayrımı yeniden ortaya koyması bakımından ne kadar “güncel” değil mi bu sözler?

Dolayısıyla leninizmin ulusal sorun yaklaşımına göre partinin UKT hakkının kullanımı karşısında alacağı tutum sosyalizmle, sosyalizmin çıkarlarıyla koşullandırılmıştır”. 32 Parti ayrılma hakkının kullanımı karşısında sosyalizmin genel çıkarlarını gözeterek, Lenin’in sözleriyle “proletaryanın sosyalizm için verdiği sınıf savaşımının isterlerini dikkate alarak” 33 ve tarihsel-toplumsal gelişmeyi gözönünde bulundurarak her somut durumda kendi bağımsız tutumunu belirlemekle yükümlüdür. UKT hakkının koşulsuz tanınması kullanımının her koşulda desteklenmesini gerektirmez.

Son olarak aslında Kurtuluş yazarının olmadık gerekçelerle -üstelik Lenin ile Stalin’i de töhmet altında bırakacak biçimde- bir başka siyasal hareketin programında sosyal şovenizmin izlerini “bulmasını” yadırgamamak gerektiğini belirtelim. Çünkü mensubu olduğu siyasal akım “resmi” Konferans belgelerinde “sosyal şovenizmin örgütümüz içerisinde hakim konumda bulunması” “içimizdeki sosyal şovenizm” vb. 34 sözlerle kendi kendisini bile sosyal şovenlikle suçlayabilecek yapıdadır. Bu nedenle bu sözler, içten bir itirafın yansıması ise yazısının sonunda “Siz eğer TİP’ten gelen geleneğinizin tarihsel suçları karşısında eziklik duymuyorsanız yüksek sesle söylemek gerekir ki “siz SOSYAL ŞOVENSİNİZ!” diye yazan yazara ancak sesini kesmesini öneririz!

 

Ek: Kısa Dahil Derlemesi

“Belirli bir savaşan ülkenin içinde yer alan her (egemen olmayan) ulusun ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma dahil kendi geleceğini özgürce belirleme hakkının resmen tanınması.” Lenin Collected Works c.26 s. 349

“…Halk Komiserleri Kurulu – Rusya’nın Sosyalist Hükümeti – Çarlık ve büyük Rus burjuvazisi tarafından ezilen bütün ulusların Rusya’dan ayrılmaya kadar ve ayrılma hakkı dahil kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olduklarını yeniden vurgular.” Lenin a.g.y. s. 361

“Rusya’daki ulusal-toplulukların ayrılma ve bağımsız devletler kurma hakkı dahil kendi kaderlerini serbestçe tayin etme hakkına sahip olmaları.” Lenin Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları s. 343.

“Bu bağıntıda Bolşevik Partisi ulusların ayrılıp bağımsız devletler kurmak dahil kendi kaderini tayin hakkını savunuyordu.” “SBKP(B) Tarihi Kısa Ders” Stalin Eserler c. 15 s. 218

“Ancak ve yalnız Sovyet iktidarı, Rusya’dan tamamen ayrılma da dahil olmak üzere ulusların kendi kaderini tayin hakkını açıkça ilan etti.” Stalin Eserler c. 4 s. 41

“Ya da örneğin Lenin’in ayrılmaya kadar ve ayrılma dahil ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı sorununu koyma biçimi” Stalin Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu s. 338

“Ama bunun [gönüllü birlik – Y. U.] için her şeyden önce Rusya’dan ayrılma hakkı dahil olmak üzere Rusya halklarının kendi kaderlerini tayin hakkının ve kayıtsız-şartsız tanınması gerekir.” Stalin Eserler c. 3 s. 193.

“…ayrılma hakkına kadar ve ayrılma hakkı dahil ulusların kendi kaderini tayin hakkının…” Semiç’ten aktaran Stalin Eserler c. 7 s. 179.

“Sovyet iktidarının ilk günlerinden başlayarak,  Bolşevik Partisi programının ulusal sorun alanındaki temel talebini yerine getirme işine girişti ve tüm halklara ayrılma ve bağımsız devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere, kendi yazgılarını belirleme hakkını tanıdı.”(s. 51.)

” 3 Aralık 1917 tarihinde RSFC Halk Komiserleri Konseyi, Ukrayna’nın ayrılma dahil kendi yazgısını belirleme hakkını tanıdı.” (s. 55)

” Ancak Pronin kararı ulusların ayrılma da dahil kendi yazgılarını belirleme hakkının, ayrılmasının öğütlenebilir bir şey olup olmadığı sorunuyla karıştırılmaması gerektiğini de vurguluyordu.” (s. 35)

S. Giliov Lenin’in Ulusal Sorun’u Üzerine çev. Gül Aksu Amaç Yayınları İstanbul 1989 (ayrıca s. 53).

“Rus-olmayan bölgelerde,  burjuva-milliyetçi hükümetler kurmak gayretiyle,  propaganda kampanyalarına ağırlık kazandırabilmek için ulusların ayrılmaya kadar ve ayrılma dahil kendi geleceklerini belirlemesi yönündeki Bolşevik sloganı kullandılar.” (s. 292.)

” 2 Kasım 1917’de, Halk Komiserleri Kurulu Rusya Halklarının Hakları Bildirisi’ni ve 20 Kasım’da Rusya ve Doğu’nun Bütün Emekçi Müslümanlarına mesajını kabul etti; bunlar da Rusya halklarının eşitliği ve egemenliğini ayrılmaya kadar ve ayrılma ve bağımsız devletler kurma dahil [including – Y. U.] kendilerini özgürce yönetme hakları tanınıyor, bütün ulusal ve dinsel ayrıcalıkların kaldırıldığı açıklanıyordu.” (s. 293 P.N. Sobolev vd. The Great October Socialist Revolution Progress Publishers Mos-cow 1977.

“Bununla beraber ayrılma hakkı dahil milletlerin kendi kaderini tayin hakkı ilkesi açıkça ortaya atılmıştı ve Bolşevikler vaadlerinden geri dönmezlerdi.” (s. 265-66.)

“Bu tartışma Lenin’in önemle üstünde durduğu üçüncü noktayı getiriyordu: (ayrılma hakkı dahil) kendi kaderini tayin hakkıyla,  ayrılma kararı arasındaki ayrım. Lenin’egöre ayrılma hakkını savunmak özgül bir durumda ayrılmadan yana olmayı gerektirmiyordu.” (s. 387.)E.H. Carr Bolşevik Devrimi c.1 çev. Orhan Suda Metis Yayınları İstanbul 1989 (ayrıca s. 243)

“Kader tayininin, ulusun özgür iradesiyle egemen ulustan siyasal anlamda ayrılıp bağımsız devlet kurması da dahil kendi geleceğini belirleme hakkı anlamına geldiğini… bilmek ve savunmak zorundadır proletarya.” (s. 58.)

“…bağımsız devlet kurma ve ayrılma dahil… geleceğini belirlemesi” (s. 57) A. Roj “UKTH’dan ne anlaşılmalıdır” Yeni Öncü no. 26 Kasım 1990.

“Self-determination ilkesinin ikinci yanı, bir halinde bağımsız bir devlet kurmak dahil, dilediği devlete bağlı olmayı seçme hakkını belirtmektedir.”Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı Uluslararası Hukuk dersleri 2. Kitap AÜ SBF Yayınları Ankara 1989 s. 9.

“…Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı çerçevesinde, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere…” “Bildirge” Enternasyonalist Son Kavga no. 1 Kasım 1991 s. 26.

“Türk sosyalistleri, ezilen ulusun ayrılma hakkı da dahil olmak üzere kendi kaderini özgürce belirleme hakkını uzun süre görmezlikten geldiler.”Yusuf Barman “Türk Sosyalizmi ve Enternasyonalizm.” Sınıf Bilinci no. 3 Ocak 1989 s. 13

“Türkiye Devrimci Komünist Partisi ayrı devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının en kararlı savunucusudur.”Türkiye Devrimci Komünist Partisi Birinci (Kuruluş) Kongresi Belgeleri Parti Yayınevi yer yok Nisan 1980 s. 309.

“…ayrı devlet kurma da dahil kendi kaderini özgürce tayin hakkını…” (s. 15)

“…ayrı devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce ve kayıtsız şartsız belirlemesi…” (s. 289)

“…bağımsız devlet kurma dahil kendi kaderini tayin hakkının…” (s. 138)

“…ayrı devlet kurma da dahil kendi geleceğini kendisinin belirlemesi hakkının…”(s. 188)S. Cihan Kürt Ulusal Mücadelesi ve Sosyalizm Evrensel Basın Yayın İstanbul Eylül 1992

“UKTH ulusun hiçbir koşula bağlı olmaksızın kendi kaderini tayin etme bağımsız siyasal devletini kurmak da dahil ayrılma hakkına sahip olması gerekir.” (s. 890.)

“…ulusların ayrılma hakkı da dahil kendi kaderini özgürce belirleme hakkı…” (s. 893)Devrimci Sol Savunma: Haklıyız Kazanacağız (der.) D. Karataş c. 1 Haziran Yayınevi İstanbul 1989.

“TKEP, Kürt Halkının ayrılıp bağımsız devlet kurmak hakkı da dahil kendi kaderini tayin hakkını savunmaktadır.” (s. 74.)

“…ayrılıp bağımsız devlet kurma hakkı dahil kendi kaderini tayin hakkını…” (s. 398.)Kürdistan Komünist Partisi Dosyası: Savunma Pe-le Sor Yayınları İstanbul Nisan 1992.

 

Dipnotlar

  1. UKTH ”ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir anlama gelmediğine göre, çeşitli siyasal çizgilerle birlikteKurtuluş’un da imzaladığı yerel seçimler bildirgesinde yeralan “Kürt ulusunun kendi geleceğini belirleme ve devletkurma hakkı” sözünü, yazarın yine bir kalem sürçmesiolarak mı yorumladığını, eğer kalem sürçmesi değilseburadaki “kendi geleceğini belirleme hakkı” ifadesinin -yazarın deyimiyle- hangi “x, y, z hakkı” için kullanıldığınıdoğrusu öğrenmek isterdik (Bkz. Kurtuluş, no. 13, Eylül1992, s.5).Bir zamanlar İbrahim Kaypakkaya, aynı ifadeyi kullandığı için Şafak (TİİKP) çevresini -tıpkı yazarın ileri sürdüğügerekçede olduğu gibi, bunların UKT hakkını “ayrıdevlet kurma hakkından başka bir şey olarak gördüklerini”savunarak- ağır bir biçimde eleştirmisti. (Bkz. İbrahimKaypakkaya, Belgeler, Selbstverlag, Linz, 1977, s. 31.)
  2. Lenin, “Outline Programme For Peace Negotiations,”Collected Works, c. 26, Progress Publishers, Moscow,1977, s. 349. Lenin, bu yazısında Brest-Litovsk görüşmeleriiçin oluşturulmasını düşündüğü platformunprogramatik ilkelerini saptıyor.
  3. Lenin’in Halk Komiserleri Kurulu adına kaleme aldığı,Ukrayna halkıyla Rada’sına yönelik ültimatom ve bildirgeyazısından: Lenin, a.g.y., s. 361.
  4. “SBKP(B) Tarihi Kısa Ders,” J. V. Stalin, Eserler,c. 15, çev. İsmail Yarkın, İnter Yayınları, istanbul, 1990,s. 218 (aksi bildirilmedikçe vurgular bizim).
  5. Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve SömürgeSorunu, çev. Muzaffer Ardos, Sol Yayınları, Ankara,1977, s. 338.
  6. Stalin, Eserler, c. 3, çev. İsmail Yarkın, İnter Yayınları,İstanbul, 1989, s. 193.
  7. Stalin, Eserler, c.7, çev. İsmail Yarkın, İnter Yayınları,İstanbul, 1991, s. 69.
  8. Bkz. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı,çev. Muzaffer Ardos, Sol Yayınları, Ankara, 1979, s. 86,59, 84, 144; ve Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları,çev. Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Ankara, 1979,s. 145 vb.
  9. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları,s. 94.
  10. Lenin, a.g.y., s. 95.
  11. Lenin, a.g.y., s. 320-21 (vurgular Lenin’in). Lenin’inaynı önerisinin yer aldığı başka bir yazısı için bkz.Lenin, Tek Ülkede Sosyalist Devrim, çev. Kenan Somer.
  12. Tutanaklardan aktarılan metin için bkz. J. Bünyanve H. H. Fisher, The Bolshevik Revolution,1917-1918: Documents and Materials, Stanford UniversityPress, Stanford, 1961, s. 478; ve ayrıca, Vladimir Potyemkinvd., Uluslararası İlişkiler Tarihi, c. 2, çev. AtillaTokatlı, May Yayınları, İstanbul, t.y., s. 549.
  13. Bünyan ve Fisher, a.g.y. s. 483. Aynı konudakiAlman karşıt önerisinde de “Rusya’dan kesinlikle ayrılmada dahil olmak üzere, kendi kaderlerini özgürce saptamalarıhakkı” ifadesi yer alıyor. Bkz. Potyemkin vd.,a.g.y. s. 560.
  14. E.M. Primakov ve A.l. Vlasov (ed.) What’s Whatin Politics: A Reference Book, Progress Publishers,Moscow, 1987, s. 365.
  15. Yazımızın ekinde de görüleceği gibi, 1980 tarihliprogramında “ayrı devlet kurma hakkı da dahil” ifadesinikullanan TDKP ‘nin son Merkez Komitesi de, kendileriyleyapılan röportajda UKT hakkını “(devlet olarak ayrılma,ya da baska devletlerle birlesme)” biçiminde açıklayarak,burada sunduğumuz yorumu benimsediğini gösteriyor.Bkz. “TDKP Röportajı,” Özgürlük Dünyası, no 46.,Ağustos 1992, s. 73. E.H. Carr da söyle yazıyor: “Lenin’inaçıkladığı ilke 1919 Versailles barış anlaşmasındakabul edildi. Milli tayin hakkı, bir milli grubun, mevcut birdevletten ayrılarak başka bir devlete katılması ya da bizzatkendi devletini kurma hakkını içeriyordu.” Bkz. BolşevikDevrimi, c.1, çev. Orhan Suda, Metis Yayınları, İstanbul,1989, s. 383.
  16. Kurtuluş, no. 8, Mart 1992, s. 16.
  17. Kurtuluş, no. 12, Temmuz 1992, s. 16.
  18. Lenin, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı,s.92.
  19. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları,s.12.
  20. Stalin, Eserler, c.4, çev. İsmail Yarkın, İnter Yayınları,İstanbul, 1990, s. 41. Ayrıca a.g.y. s. 155.
  21. Bkz. Bünyan ve Fisher, a.g.y., s. 397 (Stalin’insözleri için, s. 394)
  22. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları,s.353
  23. Lenin, a.g.y., s. 11-12
  24. Lenin, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı, s.13 (vurgu Lenin’in)
  25. Lenin, a.g.y., 181-82 (vurgu Lenin’in)
  26. Lenin, a.g.y., s. 148
  27. Lenin, Toplu Yapıtlar (Rusça), c. 22, s. 193-99’dan aktaran, Bünyan ve Fisher, a.g.y., s. 505. Horace B. Davis, Lenin’in yaklaşımı konusunda söyle yazıyor: “[Lenin] 1908’den önce de sonra da proleter devrimin çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunu ve devrim için kendi kaderini tayin hakkının her zaman feda edebileceğini söylemiştir. Soyut olarak kendi kaderini tayin hakkını desteklememektedir,çünkü bu durum kabul edilemez sonuçlara yol açabilir.” Bkz. Sosyalizm ve Ulusallık, çev.Kudret Emiroğlu, Belge Yayınları, İstanbul, 1991, s. 78;ayrıca bkz. s. 81.
  28. Stalin, Eserler, c.5, çev. İsmail Yarkın, İnter Yayınları,İstanbul, 1990, s. 310.
  29. Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, s. 310
  30. Stalin, a.g.y., s. 27 Yeni Öncü’deki ulusal sorun ve UKTH üzerine en kapsamlı yazılardan birinin yazarı olan A. Roj da, “bir ulusun kader tayininde hakkıdır diye istemlere boyun eğilemeyeceğini” yazıyor. Bkz. Yeni Öncü, no. 26 Kasım 1992, s.65.
  31. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları,s.14. Yazara, Lenin’in “koşul” konusundaki çok öğreticiolan, “Programımızda Ulusal Sorun” başlıklı bu yazısınıdikkatli bir gözle okunmasını öneriyoruz.
  32. Carr, söyle yazıyor: “Milletlerin kendi kaderlerinitayin hakkına ilişkin bolşevik öğreti tıpkı siyasi hakla ilgilidiğer bolşevik öğretiler gibi şarta bağlı ve dinamikti.”Bkz. Bolşevik Devrimi, s. 241
  33. Lenin, Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları,s. 96.
  34. “Ulusal Sorun Üzerine” Kurtuluş, no. 7, Aralık1991, s. 22
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×