SİP Siyasi Büro Üyesi Kemal Okuyan “Bu Memleket Bizim”

GELENEK: Türkiye sosyalist hareketi kriz nesnelliğinde nasıl bir siyasallaşma süreci geçirmeli, hangi araçları ön plana çıkarmalı?

OKUYAN: Geçenlerde özel televizyon kanallarından bir tanesinde başta 27 Mayıs olmak üzere “askeri darbeler”i konu yapan bir tartışmaya tanık oldum. Ve, Türkiye’de sosya-listlerin bu şaklabanlığa son verecek bir güç olarak ortaya çıkmamalarına bir kez daha hayıflandım. Sistem içi alternatiflerin bu kadar itibar kaybettiği, inandırıcılıktan uzaklaştığı ve umut olmaktan çıktığı bir dönemde emekçi sınıfların vicdanını temsil eden bir çıkış yapamamış olmak üzücü.

Ancak yine de karamsar olmamak gerek. Sosyalist hareketin sağlıklı bir siyasallaşma sürecine girmesi için gerekli altyapı var bugün Türkiye’de. Burada siyasallaşmayı sıradan, genel bir içerikle kullanmıyorum. Hedefe kilitlenmiş, sonuç alıcı bir siyasallaşmadan bahsediyorum. Türkiye sosyalist hareketinin dosta düşmana “ben bu işe adayım” demesi…

Devrimci olmak veya devrimciliğin altını çizmek yetmiyor. Yetmediği gibi, genel olarak ilgisizlikle karşılanıyor. Oysa, iki kanaldan giden bir siyasallaşma; bir toplumsal proje olarak sosyalizmi gündemde tutan kanal ve emekçi sınıfların mevcut gündemine hitap eden -hem bu gündem içinde alternatif olmak, hem de bu gündemi değiştirmeye çalışmak- diğer bir kanal…

Bu kanallardan ilki daha fazla programatik bir çerçeveye oturuyor. İkincisi ise daha çok propagandif bir çalışma. Devrimcilik bu iki kanalın altyapısıdır. Bu altyapının üzerinde inşa edeceğimiz siyasallaşma ise, ağırlıklı olarak pozitif olmak zorundadır.

“Kurtuluş sosyalizm”de sloganı, emekçi sınıflar için bir kurtuluşa işaret ediyor. Ancak bir ekle: Kurtuluş, ülke için de bir kurtuluş olacak. Sosyalist devrim, mevcut sömürü düzeninde kişiliksizleşen ve emekçilerin onuruyla oynayan bir ülkeyi düzlüğe ve esenliğe çıkarmaya aday olarak devreye girmelidir.

GELENEK: Bunun alışılagelmiş “kurtuluş” temasından ne farkı olacak?

OKUYAN: Sosyalist İktidar Partisi bu yıl 1 Mayıs’ta Nazım’ın “Bu Memleket Bizim” seslenişini pankart olarak taşıdı. 1980 sonrasında ülkede işçi sınıfının varlığını hafifletmeye, hatta unutturmaya çalışan bir sermaye sınıfı vardı. Oysa, kriz sürecinde burjuvazi kamuoyu dedikleri şeyden sürekli olarak kaçıyor. Gayet açık; takke düştü kel göründü. Milyarlarca dolar dış borç, üç sıfırlı enflasyon, işten çıkartmalar, üretimin bir çok sektörde durma noktasına gelmesi… Pisliklerine sahip bile çıkamıyorlar.

Bu anlamda sosyalist hareketin emekçi sınıfları kurtuluşun ve çözümüm mümkün olduğuna inandırması gerekiyor. İlk önce kendisinin iddialı hale gelmesi gerekiyor. Türkiye sosyalist hareketinin ikinci, hatta üçüncü ligde boy göstermeye devam etmesinin bugünkü koşullarda hiç anlamı yok. İşçi sınıfına “ben bu ülkenin sahibiyim” dedirtecek olan özgüveni yaratacak şey Türkiye sosyalist hareketinin “ben başa güreşiyorum” meydan okumasıdır. “Bunun için ne kadar güç var ki” kuşkusuna verilecek yanıt basittir: “Bu dönemde iddiaların kadar varolabilirsin”…

Sosyalist iktidar dış borçların ödenmeyeceği, emekçi sınıfları hem sömüren, sömürdükten sonra soymaya devam eden asalak sınıfın bütün ögeleriyle tasfiye edileceği, ülkenin kişilikli ve bağımsız gelişiminin garanti edileceği, işsizliğin ortadan kaldırılacağı, sağlık ve eğitimin temel haklar sınıfına sokulacağı bir düzen. Sosyalist İktidar Partisi, sol içi kısır tartışmalarla oyalanmak yerine mevcut kokuşmuşluğun karşısına büyük bir iddia “sosyalist iktidar”ın albenisi ile çıkmaya kararlıdır. SİP, iyi mücadele etmesinin yanı sıra ne için mücadele ettiğini de göstermeyi mutlaka başaracaktır. Partinin önümüzdeki döneminin siyasal gündemini bu belirleyecektir.

GELENEK: Geçtiğimiz yıl Kasım ayında aralarında bazı merkez yöneticilerinin de bulunduğu bir grup SİP’ten ihraç edildi. Bu ayrışmanın gerçek etkisi ne oldu?

OKUYAN: Dışımızdaki çoğu kişi partimizin önemli bir yara aldığını düşünmüştü. Açıkçası, bu partinin dışına düşen her üye bizler için bir kayıptır. Ama biz bunun ötesinde bir şeyi yaşadık. SİP’in Genel Başkanı ile, bir Metin Çulhaoğlu ile yollarımızı ayırdık. Diğerleri bir yana bu iki kişinin bile parti dışına düşürülmesi son derece dramatik bir gelişmedir. Yeniden bunun nedenlerine girmek istemiyorum. Ancak o zaman da söylemiştim. Bu dramatik gelişmenin trajik bir bölünme haline gelmesi SİP için olası değildi. SİP kadroları ve bu hareketin geleneği, bu geleneğin sağlam ögeleri buna izin vermezdi. Bu nedenle biz bu gelişmeye bir dönemeç adını verdik. Bununla da yetinmedik, bu dönemeçten güçlenerek çıkacağız dedik. Parti üzerindeki pası, partiye karşı akıl almaz bir yıkıcı faaliyet gösteren bu grupla birlikte atmayı becerdi. Bir çok sorunun kaynağı olan bu unsurların dışarı düşmesi, kendileriyle doğrudan ilgili olmayan tıkanıklıkların da aşılmasına yaradı.

Ancak şu andaki konumlanışları SİP açısından büyük bir olumsuzluk yaratmaktadır. 7-8 ay önce partimizde yöneticilik yapan kişilerin bugün durdukları yerde herşey bir yana ciddi bir imaj problemleri olduğu açık. Bugün hiçbir bağ ve sorumluluk paylaşımı söz konusu olmamakla birlikte SİP açısından can sıkıcı bir durum bu.

GELENEK: 1 Mayıs öncesinde ve sonrasında SİP’e karşı saldırılarda gözle görülür bir artış var. Son dönemde bu saldırılar daha çok hangi biçimi alıyor?

OKUYAN: Partimizin kimi yayınları hakkında üst üste ceza davası açılmaya başladı. Bunların bir bölümü verilen direktifi yerine getirebilmek için komik olmanın göze alındığı iddialar içeriyor. Ne yapmak istedikleri belli. Ancak partiyi siyasal misyonlarını yerine getirmekten alıkoyamayacaklar. SİP, Türkiye’deki devrim güçlerine güven veren, sömürücü sınıflara korku salan konumunu geliştirmeye devam edecektir.

Öte yandan bazı illerde partimizin varlığını dahi kabullenmek istemiyorlar. Yoldaşlarımızın yaptığı, bu yasadışı tutumun sahiplerinin gözlerine soka soka SİP gerçeğini kabullenmelerini sağlamak. Sonuçta alışacaklar!

 

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×