“Yüzyıldan fazla süren bir ihmalden sonra eski sivil toplum ve devlet konusu yeniden Avrupa siyaseti ile toplumsal kuramında hayati önemi bulunan bir tema haline geliyor. Bu konu ilk kez on sekizinci yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır. Bundan sonra da belirsizleştiği (veya belirsizlik içine itildiği) ve hemen hiçbir iz bırakmaksızın yok olduğu on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına...
Uzunca bir süredir Türkiye solu ve Kürt hareketi üzerinde genel çerçeve itibarı ile “sivil toplumculuk” olarak adlandırılabilecek bir siyasi yönelim etkinliğini arttırmaktadır. Belli bir siyasal temsiliyete sahip bu kesimlerde sivil toplumcu eğilimler güçlendikçe, solu sol yapan değerlerden uzaklaşıldığı özellikle de sınıf eksenli siyasetin terk edildiği ve siyasetin konusu/hedefi olan iktidardan koparıldığı görülmektedir. Bu sürecin de...
Helsinki Zirvesi’nde Avrupa Birliği’ne aday üyelik statüsünün “kazanılması”yla, Türkiye siyasetinin yeni bir evreye girişi de resmileşmiş, uluslararası belgelere yansımış, kayıt altına alınmıştır. Bu evrenin merkezinde AB bulunmaktadır. Bu evrede solun siyasal alana müdahale olanakları doğmuştur; ayrıca, bu evrenin solu şekillendirebilme potansiyeli mevcuttur. Bu çalışmada; yukarda sıralanan öncüllerden yola çıkarak, kabaca “AB tartışmaları” olarak genellenebilecek bir...
Bu çalışmada, sermayenin her düzeyde yeniden yapılandığı ve restorasyon olarak andığımız sürecin, işçi sınıfı hareketine ve özel olarak da sendikal harekete olan etkilerini, süreci doğuran kesitte ve bu sürecin içinde ideolojik alanda yoğunlaşarak tartışmaya çalışacağız. Böyle bir tartışma, doğal olarak, Kürt Ulusal Mücadelesi başta olmak üzere, restorasyon sürecini sermaye açısından bir zorunluluk haline getiren, yani...
Sendikal hareketin krizinden söz edeceğiz: Bu krizi açıklarken, kapitalizmin kâr oranlarının düşme eğiliminden, sermaye sınıfının bu eğilime ürettiği yanıtlardan; işçi sınıfını her daim daha fazla sömürmek zorunda olmasından, bunu gerçekleştirmek için sadece emek sürecindeki ve iş organizasyonundaki değişikliklerle yetinemeyeceğinden; sınıfı, ideolojik, kültürel ve siyasal olarak sürekli daha fazla kuşatmaya çalışmakta olduğundan; bu arada zoru ve...
|Emperyalizm / Anti-Emperyalizm / Yurtseverlik |İktisat / Sanayileşme / Kalkınma |İşçi Sınıfı ve Sendikal Hareket|
“Tek tek bireyler ancak başka bir sınıfa karşı ortak bir savaşım yürütmek zorunda oldukça bir sınıf meydana getirirler; bunun dışında rekabet içinde birbirlerine düşmandırlar.” Marx-Engels 99’un ilk aylarında Türkiye’de “kriz” emekçi sınıfları vururken, sınıf mücadelesinin krize bağlı tümel bir yükselişe geçtiğine ya da geçeceğine ilişkin bir belirti ne yazık ki hâlâ yok. Bunca olanağa...
“Ve acıdan dili tutulunca insanın, bir tanrı Çektiğimi anlatayım diye bana dil vermiş.” Goethe Dünya ülke, sınıf; yeni tehditler altında… Yenilik, tehditte değil ama, yenilik bu tehdide kimi sol anlayışlar tarafından boyun eğilmesinde. Tehdit, kültür emperyalizmi ise; teslimiyet, kitle kültürüne karşı kitle kültü üretmek; teslimiyet, siyaseti sınıfa değil medyaya yapmak; teslimiyet, ideolojik mücadeleyi medyatikliğe...
Günümüzde bilim ve teknolojinin üretimi ve uygulanması, ağırlıklı olarak mühendisleri kapsayan teknik elemanlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Öte yandan, bu teknolojinin kullanıcısı olarak üretim sürecinde de yer alan teknik elemanlar ve özelimizde mühendisler, bir meslek, ya da bir meslekler grubu olarak anılmaktadır. Ancak bu tanımlama işçi sınıfı ideolojisi açısından yetersiz olmasının ötesinde, ne kadar anlamlıdır? Bu yazıda...
Bu topraklarda sosyalizmin boy atamayışını “işçi sınıfı kültürü”nün yokluğuna bağlayanlar olduğuna oldukça sık tanık olmaya başladık. Yine benzer bir biçimde, bu ülkede felsefe birikiminin olmayışı ya da yetersizliği; sanatın, bilimin, estetiğin “geri” oluşu da devrimin sürekli “bir başka bahara” ertelenmesinin (yegâne) sorumlusu olarak gösteriliyor… Somut durumun somut tahlilini yapmaya çalışarak sınıf savaşımında işçi sınıfından yana...
güneşe dönük yüzüm benim geleceğim geleneğe Bürodaki eşyalarımı topluyor, kutuluyorum. Akademik yaşamım son buluyor. Üniversitedeki yıllarım masanın üstünde, çekmecelerinde biriktirdiği kâğıtlar, dosyalar arasından elime her sızanı okumaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ne de olsa tüm bu bitirilmemiş -bazen de başlanmamış- yazılarda kendi tarihim var. Yine dayanamayıp, bu yazılardan birinin de sonunu bağlıyorum, geçmişin tozu ve geleceğin tohumu...