Son on yılda edebiyat alanında -belki bir ölçüde şiir ve edebiyatın diğer alanlarından unutulmuş ve umulmadık birkaç örnek hariç tutulacak olursa- iş için ya da salt tanımak amacıyla diyemeyeceğiniz, gerçekten zevk alarak okuduğunuz, içinde yaşadığımız dünyaya, Türkiye’ye, ileriye doğru kendine yol açmaya çalışan bireye dair bir şeyler bulduğunuz ve bu anlamda kendinizi kelimenin gerçek anlamında...
Sıcak bir yaz ortası çoğu kez çeşitli maddi olanaksızlıklarla izlenemeyen bir festival sürüyor İstanbul’da. Bu vesileyle pek çok yayına, çeviri baskılara, yeni yayınlanan kitaplarda konular yelpazesinin genişlemesine karşın hemen her yerde daralan ve tekleşen; bir yanda “arabesk” denilen popüler kültürün çevresinde gördüğü herşeyi yiyerek beslenmesi ile almış olduğu biçimler ve yaygınlık alanını günden güne genişletmesi...
Faust’u Ortaçağ’da kentten kente dolaşan bir gezgin olarak çizen Alman efsanesine dayanan Dr. Faustus, Christopher Marlowe tarafından 1604’te yayınlanır. Bu, “ruhunu şeytana satan adam” efsanesinin ilk dramatizasyonudur. Sonsuz güce kavuşma ve dünyanın en büyük imparatoru olma isteğine sahip bir adam olarak çizilir Faust. Efsanenin ikinci büyük dramatizasyonu ise Aydınlanma Çağı’nın en büyük simalarından biri, Goethe...
“lch bin nicht mehr Kommunist!” Bugün artık Almanya’da gençler böyle diyor. Ben Brecht’le başlamayı tercih ediyorum: “Bir kez olan oldu / Elinde değil ayırmak / Şaraba katılan suyu / Ama değişmeyen şey yok / Başla istersen yeniden.” Dünyanın her yerinde olduğu gibi, birleşmeden sonra Almanya’da da komünist olmak zor olacak. Belki de bir kuruluşu zor...
Gelenek: Sohbetimize konunun kökeni itibariyle bize çok önemli gelen bir nokta ile, kadının ezilmişlik sürecinin başladığı momentin değerlendirilmesi ile başlamak istiyoruz. Bu konuda asıl antropologlar ve sosyologların çalışmaları ve teorileri var. Biz de daha çok bunlardan öğrendiklerimiz üzerine fikir beyan ediyoruz. S. Özbudun: İnsanlık tarihinin başlangıç noktası geçmişe doğru geriletilebilecek bir şey. İnsanlık şu tarihte...
“Kapitalist sistemin yıkılışından sonraki cinslerarası ilişkiler konusunda öngörebileceklerimiz temelde olumsuz bir karakter taşıyor ve çoğu durumda neyin ilga edileceğiyle sınırlı. Ancak yerine ne getirilecek? Buna ancak yeni kuşaklar karar verecek: Hiçbir zaman parayla ya da başka bir kudret aracıyla bir kadını satın alamayacak olan erkekler ve gerçek aşk dışında hiçbir nedenin kendini bir erkeğe vermeye...
Marksizm, bazı sosyal bilimciler tarafından belli bir yön ve hedef gösterdiği gerekçesiyle “din” düşüncesiyle ilişkilendirilmeye çalışılsa da tarihsel gelişmenin bir anında, son haliyle “gökten inmiş” bir kurallar bütünü ya da dogmalar sistemi değildir. Belirli bir tarihsel dönemde, yine Marksist bir söyleyişle sınıf savaşımlarının belirli bir olgunluk düzeyinde, ayrıca belirli bir mekanda -kaynayan ve sürekli hareket...
“Şair”e değil, sanki bir kuşağa, 68 kuşağına ya da 47’lilere adanmış bir film Su Da Yanar. Film, bir sinemacının bireysel hesaplaşması ile sınırlı kalmayarak, bir kuşağın toplumsal dökümü olmak savıyla lanse edildi. Bireysel başkaldırılarını ilerici siyasal harekete bağlayan, tüm toplumun sorunlarıyla yakın ilgilerini korumaya çalışan 47’liler… Şafakla yollara dökülen, karanlıkları aydınlatmaya sıvanan işçiler, yakılan, yasaklanan...
Geçtiğimiz iki yıl içinde Türk sinemasında çok da doğru sayılmayacak şekilde “12 Eylül filmleri” diye adlandırılan dört film yapıldı. Geniş yankı uyandırdıkları söylenebilir. Bu filmleri Türk solunun 1980’den bu yana ve hatta 80 öncesinde yaşadıkları ile hesaplaşma denemeleri olarak değerlendirmek gerekli. Sol kesimler dışında, 80 öncesi ile nasıl bir hesaplaşma yapıldığı hepimizce biliniyor. Ancak yine...
Fransa’da 1982’de Sosyalist hükümet sağın diline düştü. Kültür Bakanlığı 1789 Devrimi’nin 100. yılı için planlanan geniş kültürel etkinliğin bir parçası olarak Polonyalı yönetmen Andrzej Wajda’ya bir film ısmarlıyor. Film, Fransız-Polonya ortak yapımı olarak Fransız-Polonyalı çok seçkin teknik ve oyuncu kadrosu ile Fransa’da gerçekleştiriliyor, 1982’de tamamlanıyor. Sosyalistler dahil Fransız solu, kendini, 1789’da Bastille’i basan halk kalabalıklarının...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×