2013’te, Haziran günlerinde “Bu insanlar nereden çıktı?” sorusu herkesin dilindeydi, şaşkınlık ve keyifle… Bugünse, “Biz Gezi’yi gerçekten yaşadık mı?” diye soranlara rastlıyoruz, bezginlik ve karamsarlıkla… Oysa ileriye atılış da gerçek, bugün yanıltıcı öğeler barındıran geriye çekiliş de… Gerçek olmayan, bir kısım solcunun kafasındaki Haziran. Sanırım büyük halk hareketiyle yeniden evlerine çekilen insanlar arasındaki ilişkiyi anlamak...
2013 Haziran Direnişi’nin üstünden anlamlı bir süre geçmesiyle birlikte, direnişin “her an yeniden” patlak verebileceği beklentisi de hafiflemeye başladı. 2016 başı itibariyle solda böyle bir canlı beklentinin kalmadığını söyleyebiliriz. İki buçuk yıllarını böyle geçirenlerin, bunun yanına seçim sandığını koymuş olmaları trajiktir. Solun bir bölümünün aklı bu aralar silahlı mücadele ile müzakere masası arasında gidip geliyor....
Hala dururu o akşam, belleklerinde, mayalanır durur, birlikte bakmanın derinliğiyle. önüne geçilmez coşkusuyla, birlikte yürümenin bir ağızdan söylemenin güzelliğiyle bir şarkıyı birlikte sahip çıkmanın bir ülkeye bir hesabı birlikte ödetmenin “düşen kalır, bırakın ağlamayı” demenin kutsal ve hüzünlü aleviyle yaşayıp durur o haziran akşamı.   Birlikte baktılar her şeye, tek tek bakınca göremedikleri. İçine giremedikleri...
Siyasi iktidarın sahiplerine diyoruz ki: Neye inanıp neye inanmayacağımıza siz karar veremezsiniz, Türkiye’yi dinsel kurallarla yönetilen bir ülkeye dönüştüremezsiniz. Buna izin vermeyeceğiz. Türkiye’de insanların inançlarının gereğini yerine getirmelerinin, ibadetlerini istedikleri gibi yapmalarının önünde bir engel yoktur. Böyle engeller çıkarılmasına da izin vermeyiz. Öte yandan birilerinin inancı, bilime, hukuka, laiklik anlayışına ters ise ve bu herkese...
Ortadoğu’da, ABD’nin Irak işgali ile başlayan, ancak “Arap Baharı” ismi verilen süreçle süreklileşmiş bir felaket boyutunu alan “mülteci krizi”ni dünya gündemine sokan kıtanın Avrupa olması, emperyalizm karşıtı hisleri harekete geçirse de, bir açıdan normal sayılmalı. İnsanlar tarih boyunca göçe zorlanmış olsa da, “mülteci”  toplumsal kategorisinin dünya sistemine dahil olması, 2. Dünya Savaşı’nın son yıllarına ve...
İlkel toplumlardan başlayarak, bulundukları toprakları/toplumları terk ederek, başka ve büyük sorunlar pahasına yeni topraklar/toplumlar aramak zorunda kalan insanları, “göç insanları” olarak nitelendireceğiz. Neden göç insanı oldular? Kaçmayı yeğlediler mi, kaçmaya zorlandılar mı? Zayıf ve güçsüzlükleri mi, karınlarını doyuramamaları mı, barınamamaları mı, üretimden karşılık alamamaları mı, mekanlarını bırakıp, bilmedikleri diyarlara göçmelerine neden oldu? Hangi tarih dilimi...
Gündelik hayatta hep birer istatistik gibi çıkıyorlar karşımıza: “Türkiye’ye 2011 yılından bu yana şu kadar Suriyeli geldi”, “göçmen faciasında bu kadar Suriyeli boğularak yaşamını yitirdi”… Başta yüzlerle ifade edilen sayıların çok kısa süre içinde milyonlara çıktığı istatistiklerin hepsinin aslında birer “yaşam” gizlediği ve hatta o yaşamların Türkiye’de de pek çok dengeyi etkilediği kimi zaman unutuluyor....
11 Ocak 2016 tarihinde “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiri yayımlandı.  İki bin civarında akademisyen tarafından imzalanan metin kısaca, Sur, Cizre, Nusaybin gibi kentlerde devletin uyguladığı şiddeti eleştiriyor, müzakere masasına dönülmesini ve “Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasının” oluşturulmasını talep ediyor, ulusal ve uluslararası gözlemcilerin çatışmanın...
Marxism-Leninism Today sitesinde yayımlanan bu makale Türkçe’ye Özgür Balkılıç ve Eren Karaca Akbaş tarafından çevrildi. Makale, Michael Parenti’nin Kara Gömlekliler ve Kızıllar: Akılcı Faşizm ve Komünizmin Devrilmesi isimli kitabına dayanmaktadır. Parenti, ABD’de pek çok üniversitede öğretim üyeliği yapmış, özellikle siyaset bilimi ve tarihyazımı alanlarında eserler vermiş saygın bir bilim insanıdır. Parenti’nin bu makalesi iki açıdan...
1970 sonrası dönemde % 140’lara kadar ulaşan yüksek enflasyon döneminin ardından, 2000’lerin başında enflasyonda tek haneli seviyelere geri dönüldü. Enflasyon uzun bir süredir “canavar” olarak tanımlanmıyor ama, gelinen nokta bir başarı olmaktan çok uzak. Dünya’da ortalama enflasyon %3,5’un altına gerilemişken Türkiye geçtiğimiz yılı %8,8 seviyesinde kapattı. Bu yazıda Türkiye’nin neden halen yüksek enflasyondan kurtulamadığı, sermaye...