Aydınlanma Mücadelesinde bir Kadın İntegralden Komün Barikatlarına: Sofya Kovalevskaya

19. yüzyılın ikinci yarısında İsveç’te profesörlük ünvanı edinmiş bir kadın, henüz kadınların akademiye girişi reddedilir ve yüksek öğrenim almaları engellenirken, matematik kuramları üzerine çalışıyor. Bu genç Rus’a yakından baktığınızda, Paris Komünü’nün içinden geçen kadınlardan birini görüyorsunuz. Kendisine biraz daha yaklaştığınızda “Nihilist Kız”1 romanının yazarı olduğunu kavrıyor, belki bir tiyatro sahnesinde onun kaleminden çıkmış bir oyuna denk geliyorsunuz ve 19. yüzyıl insanının bütünlük vaadiyle gözleriniz kamaşıyor.

Alice Munro’nun Too Much Happiness2 isimli öykü kitabında, kitaba ismini veren öykünün kahramanı Sofya Kovalevskaya, sırtında eliptik integralleri, fonksiyonları ve katı cisimleri ile en uzun koşulardan korkmayan, yüzyılının aranışçı ve cesaretli insanının özgün bir örneğini temsil ediyor.

Peki nasıl oluyor da, 1800’lerin ortasında Çar’ın egemenliği altındaki Rusya’da doğan bir kadın bu çeşitliliğin öznesi oluyor?

Bu kısa portre denemesinde genç bir kadının, devrimlerin eşlik ettiği asrının içinden geçerken bıraktığı izleri takip etmeyi deneyeceğiz.

19. yüzyıl Rusyası’na kuş bakışı

19. yüzyıl Rusyası, 1856 yılında Kırım Savaşı’nda alınan yenilginin ardından geniş çaplı sosyal ve politik reformların dillendirildiği bir dönemin resmini veriyordu. Rus entelijansiyası, yenilginin Rusya’ya armağanının serfliğin ilgası, eğitimin modernleşmesi, kadınların erkeklerle eşit hale gelmesi ve başka reformlar yapılması olacağı umudundaydı.

Savaşın öncesinde subaylar ve aristokrat kökenlilerin dahil olduğu Dekabrist ayaklanma, Fransız Devrimi’nin etkilerinin izlendiği, özgürlük ve adalet çağrısının dillendirildiği, Rus tarihindeki ilk devrimci hareket olmuştu. Ayaklanmanın bastırıldığı olağan dışı koşullarda tahta çıkan Çar I. Nikola, bir polis devleti kurmuş, rejiminin temel ilkelerini Ortodoksluk, otokrasi ve ulus olarak ifade etmiş ve modern Rus tarihinin en karanlık dönemini yaratmıştı. Kırım Savaşı bu karanlık tablonun çelişkilerini derinleştirmiş, kırsal bölgelerdeki huzursuzluğu ve aydın muhalefetini şiddetlendirmişti. Savaşın bitimine yakın tahta çıkan Çar II. Aleksandr, sansürün gevşediği, serfliğin kaldırıldığı, toprak reformunun gerçekleştirildiği bir Rusya yaratmış, ancak köylüler özgürlüklerinin bedeli olan çok küçük toprak parçaları için uzun süreli borçlanmış ve yoksul düşmüştü. Reform, kırsal emeğin bir bölümünün kentlere göçüne neden olmuş, kentlerde sömürüye maruz kalan emekçilerin niceliğinde bir artış yaşanmıştı.

Batı Avrupa sınıfsal çatışmaları yaşarken, Marx’ın Kapital’i 1872’de Rusça’ya çevriliyor, Toprak ve Özgürlük hareketi kuruluyor, 1860’ların çocukları “nihilistler”, çarı, kiliseyi, aileyi reddediyor, materyalizmi yüceltiyor, bilimsel bilginin büyüsüne kapılıyor ve 1840’ların idealizmi ve romantizmi ile hesaplaşıyordu. Çernişevski’nin dergisi “Sovromennik”, Herzen’in “Kolokol”u aydınların çevresinde toplandığı merkezler olmuş, Rus aydınlanmasına katkı sağlamıştı. Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar” romanının Bazarov karakterinin niteleniş biçiminden esinlenen bu aranışçı insanlar, kendilerini nihilist olarak tanımlıyordu. Sonrasında düşünsel savaşın ağır bir silahı haline getirilen nihilizm kavramı, yaşamı değersizleştiren, anlamsızlaştıran bir bakışı değil; eğitimi yücelten, her tür akıl dışılığa karşı saf tutan, doğa bilimlerinin insanlığı özgürleştireceğine inanan, “sıradan insanın” dünyayı değiştirmeye gücünün yeteceği iddiasında, eşitlik talebi mevzisini ifade etmenin aracıydı. Nihilistler, Rus romantiklerinin gerçekliğin biçimsizliğine sırtını dönerek yarattığı roman kahramanlarının karşısına, gerçekliği yeniden üretme iddialarıyla çıkmıştı.

1860’ların çocukları, bilimin ilerleme ve gerçek aranışının aracı olacağından o denli emindi ki, barışçıl devrimin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlardı. Kimya, biyoloji, matematik, fizik, tıp, jeoloji bilimleri Rus nihilistlerinin olağanüstü ilgisine mazhar oluyordu, ancak Petersburg Bilimler Akademisi izole bir yapıdaydı. Akademi bünyesinde ağırlıklı olarak Almanlar çalışma yürütüyor, Çarlık Rusyası askeri ünitelerini geliştirmeye, bu nedenle teknolojiye ve sağlıklı bireylere ihtiyaç duyuyor, ancak bunu Rus halkıyla değil, düzenle hesaplaşmayacak yabancı bilim adamlarıyla yapmayı yeğliyordu. Kullandığımız terminolojiden de anlaşılacağı üzere akademinin kapıları, kadınlara da sıkıca kapalıydı. Reform dönemi ise bilimsel çalışmalar için ülke dışına giden gençlerin Rusya’ya dönmesini sağladı, anatomi, fizyoloji, embriyoloji bilimleri çalışan gençler, Rus nihilizminin materyalist yanının şiddetlenmesine neden oldu.

Öte yandan nihilistler, kadınların politik yaşamın parçası olması için ısrar ediyor, buna hakları ve yetenekleri olduğunu söylüyor, hatta erkeklerin bunu sağlamak için mücadele etme zorunluluğunun ahlaki bir görev olduğunu belirtiyordu. Aynı evre, kadınların bir denetim eşliğinde akademide tıp bilimleri sınıflarına kabulüne tanıklık etti, ancak çarlık yönetiminin kadınların eşitlik talepleri ile nihilistler arasındaki ilişkiyi tespiti, yüksek öğrenimin kadınlara kesin bir şekilde yasaklanmasına yol açtı. Genç Rus kadınlar, -aileleri onaylıyor ise- eğitime evlerinde özel öğretmenler eşliğinde ulaşabiliyor, yüksek öğrenim içinse ülke dışına gitmeye mecbur bırakılıyordu. Ancak eğitim hakları engellenen bu kadınlar, ülke dışına da istedikleri zaman gidemeyeceklerdi.

Akademinin kırmızı çizgisi: Kadınlara geçit yok

Sofya Vasilevna Korvin-Krukovskaya, 1850 yılında yukarıda kısaca özetlemeyi denediğimiz bir Rusya’ya doğdu. Kırk yıl Çarlık Ordusu’na hizmet etmiş rütbeli bir general ve eğitimli bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sofya’nın, kendisinden yedi yaş büyük bir kız kardeşi de vardı.

Özel öğretmenlerle büyüyen Sofya’nın ders aldığı genç adamlardan biri Filipov, bir papazın oğluydu ve babasına “Tanrı değil, refleksler var”3 dediği için kutsal suyla yıkanmıştı. Amcası Petr’ın matematik yeteneğini fark ettiği Sofya, aritmetik ve geometri dersleri almaya başladı. Yaşadıkları yer Palibino’da eğitimli ailelerin kız çocuklarına ders veren ve tanınmış bir fizikçi olan Tirtov, henüz hiç trigonometri dersi vermediği on beş yaşındaki Sofya’nın, sinüs değerinin hesaplanması için alelade bir üslupla önerdiği denklem karşısında şaşkınlığa uğramış ve “Bu küçük kız trigonometriyi yeniden keşfetti, o yeni bir Pascal. General, kızınızın yeteneğini harabeye çevirmemek için dikkatli olmalısınız.”4 demişti.

Sofya on beş yaşındayken, kız kardeşi Aniuta ve annesi ile Petersburg’u ziyaret etti. Aniuta, Dostoyevski’nin dergisi Epokha’ya öykülerini gönderiyordu. Dostoyevski, Aniuta ile evlenmek istiyordu, ancak “O kendisine biat edecek, ona adanacak birini arıyor, ben o değilim ve kendimle yaşamak istiyorum.” diyen Aniuta tarafından reddedilmişti.5
Aniuta ve Sofya, Petersburg’a evlenmek için gelmişlerdi evet, ancak bu sahici olmayan bir evlilik olmalıydı.

19. yüzyılın ikinci yarısında Rus kadınlar, ülke dışına onlara eşlik eden babaları ya da bir eşin varlığında çıkabiliyorlardı. Yüksek öğrenim almak isteyen kadınlar için düzmece evlilikler planlanıyor, nihilist genç erkekler bu planların gönüllü katılımcısı oluyordu. Sofya ve Aniuta, Petersburg Üniversitesi’ne gitmişler ve bir profesörden kendilerini özgürleştirmeleri için ikisinden biriyle evlenmesini rica etmiş, ancak anılan profesör tarafından reddedilmişlerdi.

1861-1863 dönemi, akademide Polonyalı öğrencilere kullanılan zora ve serfliğin kaldırılması yönündeki yasanın yetersizliğini protesto eden öğrenci eylemlerine sahne olmuş, çok sayıda öğrenci Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş ve akademinin kapıları kadınlara sert biçimde kapanmıştı. 1865’e dek olan zaman süresince kadınların katılımcısı olduğu anatomi ve zooloji dersleri, materyalist propagandanın merkezi olarak görülmüş ve dersleri veren kişiler çarlığın kovuşturmasıyla karşı karşıya kalmışlardı.

Öte yandan resmi olmayan eğitim modeli, kadınların emek süreçlerine dahil olmasını sağlamadığı için kadınlar tarafından yeterli bulunmuyordu. 1867’de Evgenia Konradi’nin başlattığı ve Sofya ve Aniuta’nın da dahil olduğu dört yüz kadının imzaladığı yüksek öğrenim hakkı kampanyası da, ne yazık ki bir etki yaratamamıştı. İsviçre üniversitelerinin herhangi bir diplomaya sahip olmayan kadınları kabul edişi, Zürih’e Nadezhda Suslova’nın6 gidişini ve Avrupa’da tıp fakültesinden mezun olan ilk Rus kadın olmasını sağlamıştı. Suslova, Sofya gibi pek çok genç Rus kadına, yüksek öğrenim için Rusya dışına gitmeleri yönünde ilham verdi.

1868 Eylül’ü, Sofya’nın eğitim alabilmek için yaptığı düzmece evliliğin yılıdır. Paleontolog Vladimir Kovalevski ile evlenen Sofya, Petersburg’a taşınıp fizyolog Ivan Seçenov’dan dersler almaya başladıktan sonra kardeşi Aniuta’ya yazdığı mektupta şöyle der: “Gerçek hayatım şimdi başlıyor.”7

1860’ların Rusyası, aydınların birbirleriyle temasta oldukları bir döneme de işaret eder, Seçenov’un öğrencisi Sofya, Çernişevski ailesiyle de yakın dosttur. Nasıl Yapmalı’nın yazarı, kitabının pratiğini yapma olanağını sunan atmışlı yılların bu ikilisiyle sık görüşür, Çernişevski’nin politik safı Sofya ve Vladimir ile ilişkilerinin çarlık tarafından takip edilmesine neden olur. 1869’da Sofya, Petersburg’da özgürce çalışamamaktadır. Bilimsel bilgiye ulaşma çabasını, hatta dostluklarını izleyen çarlık polisini geride bırakıp, eşi Vladimir ve kız kardeşi Aniuta ile Viyana’ya gider. Viyana’nın politik çizgisi için bir vaadi olmadığını düşünen Aniuta rotasını Paris’e, Sofya ise matematik çalışma niyetiyle Heidelberg’e çevirir.

Almanya’da bir “kadın komünü”

Heidelberg Üniversitesi’nde medeni durumu tartışma yaratan ve ilk aşamada reddedilen Sofya, Vladimir’in ünlü bir embriyolog olan ağabeyi Aleksandr Kovalevski aracılığı ile haftada yirmi iki saat fizik ve kimya dersleri alabilecek biçimde derslere kabul edilir. Kadınların kendi laboratuvarına kesinlikle giremeyeceğini söyleyen kimyager Wilhelm Bunsen, Rusya’dan kimya eğitimi için gelen Lulia Lermontova ve Sofya’nın kesintisiz ısrarları ve başarıları sonunda “Hanımlar, beni kendi sözlerimi yeme mecburiyetinde bıraktınız.” demiştir. İki kadının dairelerine gelip, giden diğer kadınlar da vardır ve yüksek öğrenim amacıyla Heidelberg’de bulunan bu ekibi Vladimir Kovalevski “Kadın komünü” olarak adlandırmaktadır.

Aynı dönemde Vladimir Kovalevski Londra’da Charles Darwin ile çalışmalar yürütmektedir. İngiliz matematikçilerle tanışması için İngiltere’ye davet edilen Sofya, yazar George Eliot’un verdiği bir davette Herbert Spencer ile şiddetli bir tartışmaya girmiştir. Spencer, kadınların eğitim almasını gereksiz görmektedir, kadınları çocukların yetiştirilmesinden sorumlu tutmaktadır ve ne kadar enerji sarf etseler dahi kadınların öğrenme güçlükleri olduğu iddiasındadır. Öyle ki Eliot, Spencer ile üç saat boyunca tartışan Sofya’ya gecenin sonunda, “Ortak konumumuzu ne kadar iyi ve cesurca savundunuz.” demiştir.8 İyi bir konuşmacı olan Sofya’nın bu yetisi, İsveçli feminist yazar Ellen Key’i onun hakkında “Konuşmanın Michelangelosu” yorumunu yapmaya itmiştir.9 Yüksek matematik yeteneği olan bu kadın, kelimelerin bilgisine de bir rönesans heykeltraşı analojisini hak edecek denli haizdir.

1869’te Berlin’e giden Sofya, Heidelberg’teki hocalarının referansıyla matematikçi Karl Theodore Weierstrass’ın yanına gider. Sofya’ya birkaç problem veren Weierstrass, yanıtları bulabildiği takdirde kendisini ziyarete gelmesini söylediği genç kadını, bir hafta sonra karşısında orijinal çözüm önerileri ile çıkagelmiş bulur. Ancak Sofya’nın Berlin Üniversitesi’ne kabulünde çeşitli güçlükler vardır. Çarlık yönetimi, Avrupa’ya giden kadınların tehlikeli devrimciler olduğu propagandasını yapmakta, çoğunun tıp eğitimi alıyor olmasını kendi saflarındaki kadınlar için rahatça kürtaj imkanı yaratma niyetiyle açıklamaktadır. Gericiliğin tarih boyunca kadın bedeniyle sınavı düşündürücü, argümanının statikliği ise çarpıcıdır. Kadınların kötülük temsili, bedenleri hakkında karar verme ehliyetiyle neredeyse her dönemde özdeşleştirilmiş görünmektedir.

Heidelberg Üniversitesi’nden çok sayıda hocanın referans yazılarına karşın Berlin Üniversitesi Senatosu Sofya’yı reddetmiştir. Ancak Sofya’nın özgün bir yeteneği olduğundan kuşku duymayan Weierstrass, takip eden dört yıl boyunca haftada iki kez genç kadına kendi evinde ders verir.

Weierstrass, evli bir kadının bir işe ihtiyacı olmadığını düşündüğünden, Sofya’nın çalışmalarını yalnızca bir ilgi ve yetenek olarak açıklar. Berlin’de sağlıksız koşullarda bir odada, günde on sekiz saat çalışan Sofya’nın düzmece bir evlilik yaptığını iki yıl sonra öğrenen ve bunu algılamakta güçlük çeken Weierstrass, bunun Rusya’nın koşullarıyla açıklanabileceğini düşünür. Öte yandan gerçek bir evlilik yok ise, bu geçkin Alman’a göre Sofya’nın matematiği iş edinmesi de önemlidir, çünkü bu genç kadının bir kocası yoksa işi olmalıdır.

Tehlikeli kadınları ilhak eden günler: Paris Komünü

Sofya’nın günleri Berlin’de matematik çalışarak geçerken, kızkardeşi Aniuta Paris’te I.Enternasyonal’in Rus seksiyonunda yer alır. Bir matbaada çalışan Aniuta, Karl Marx’ın yazdıklarını Rusça’ya çevirmekle meşguldur. Enternasyonal’in üyesi Victor Jaclard, Fransa’da tutuklanma emriyle aranırken Ulusal Savunma Hükümeti’nin kurulmasının ardından Lyon’a dönmüştür. Ocak 1871’de Blanqui’nin girişiminde yer alan Jaclard tutuklanır, ancak Mart 1871’de Paris Komünü’nün ilanının ardından tüm tutuklularla birlikte salıverilir.

Prusya Ordusu’nun kuşatma ve ilhak girişimi karşısında Marx’ın ifadeleri şöyledir: “İki Fransız eyaletini Almanya’ya ilhak eden Prusya Ordusu’nun gözleri önünde, komün, tüm dünya emekçilerini Fransa’ya ilhak ediyordu.”10 Marx’ın sözleri Sofya’nın yaşamının içinden geçiyor gibidir, Sofya ve Vladimir, Sen Nehri kıyılarını önce yürüyerek, ardından bir kayıkla ateş hattı altından geçerek, 5 Nisan’da Paris’e ulaşır.

Aniuta, komünün eğitim biriminde yer alan beş kişiden biridir ve birim kadınların eğitimi konusunda özel bir sorumluluk da almıştır. Komünün günlük gazetesi La Sociale’i çıkaran iki kadından biri olan Aniuta (Diğeri Andre Leo idi.), kız kardeşi Sofya’nın gelişiyle birlikte 2 Nisan’da başlayan Versay bombardımanında yaralanan komünarların bakımını üstlenmiştir.

Vladimir Kovalevski’nin ağabeyine yazdığı mektupta şu ifadeler geçer: “Paris’te 5 Nisan’dan 12 Mayıs’a dek Komün’de mutluca yaşadık.”11 28 Mayıs’ta kanlı bir şekilde düşen komünün ardından Aniuta, Kovalevskilerin yardımıyla Londra’ya Karl Marx’ın yanına gider, Sofya ise Berlin’e dönmüştür. Tıpkı Sofya gibi düzmece bir evlilikle Rusya dışına çıkabilen Enternasyonal üyesi Yelizaveta Lukiniçka’nın, Marx’ın yanında Londra’da geçirdiği zaman diliminde tanıştığı ve hayranlıkla izlediğini söylediği kadın
Aniuta, matematik dehası dediği kız kardeşi ise Sofya’dır.12

Paris Komünü, kadın ve erkeklerin eşit bireyler olduğu, kadının seçme ve seçilme hakkını edindiği, eşitlik ve özgürlük düşünün insanlığın elinde gerçeğe döndüğü, işçi sınıfının ilk büyülü deneyimidir ve Sofya da burada yerini almıştır.

Rusya’ya dönüş

1874’te Weierstrass, hem kadın hem de yabancı olduğu için Sofya’nın Heidelberg ya da Berlin’de doktora derecesi almasının zor olacağını düşünüyordu. Göttingen Üniversitesi’ne yönlendirdiği Sofya, Rönesans İtalyası’ndan sonra matematik alanında doktora derecesini alan ilk kadın olmuştur.13 Tezi “parsiyel diferansiyel denklemler” üzerine olan Sofya, aynı yıl kuramsal astronominin klasik problemi Satürn halkaları ve integral hakkında iki makale daha yayımlamıştır.

1874 yazında Rusya’ya dönen Sofya, Palibino’da ailesiyle geçirdiği birkaç haftanın ardından Petersburg’a gitmiş, ancak geçen yılların akademide kadınlara yer açmadığını görmüştür. Ruslar, Almanların matematiğe yaklaşımını fazla soyut bulmakta, pratik ve problem odaklı olmadığını düşünmektedir. Sofya, Rusya’dan alabileceği bir lisansüstü derecesinin işine yarayabileceğini ummuş, ancak bu sınavların da kadınları kabul etmediği gerçeğiyle yüzleşmiş, lise öğretmenliği teklifini ise “Çarpım tablosunda pek iyi değilim.” diyerek reddetmiştir. Rusya yılları, Sofya için matematiğin askıya alındığı, bir kız çocuğu doğurduğu ve Aniuta’dan esinlenerek kaleme aldığı “Nihilist Kız” romanını yazdığı aralık olur.

Üniversite kürsüsünde bir kadın

Ağustos 1878’de, dört yıl aradan sonra, Sofya Weierstrass’a bir mektup yazar ve matematiğe geri dönmek istediğini söyler. Ekim 1880’e dek Weierstrass’ın önerdiği problemler hakkında çalışan Sofya, bu tarihte kızı Fufa’dan14 iki ay uzak kalarak Berlin’e gider. Weierstrass’ın diğer öğrencilerinden Gösta Mittag-Lefler, Sofya’nın Helsinki Üniversitesi’nde bir kürsü edinmesi için çok çabalamıştır. Ancak Rus Çarı, Finlandiya’nın büyük dükü sayılmaktadır ve Rusya’da bir nihilist, Paris’te bir komünar olan Sofya, Finlandiya’nın soğuk politik iklimi için fazla sıcak bir devrimci olarak değerlendirilmiş, akademinin bütün kapıları Sofya’nın yüzüne kapanmıştır.

21 Temmuz 1882 tarihinde Paris Matematik Cemiyeti’ne üyeliği kabul edilen Sofya, 1883’te Stockholm Üniversitesi öğretim kadrosuna alınmış, ancak uzun süre maaşsız çalışmıştır. Otuz üç yaşındaki Sofya, Avrupa’da bir üniversite kürsüsünde ders anlatan ilk kadın olmuştur. Yeni bir dil öğrenmek zorunda olan Sofya, içinde bulunduğu durumun kadınların geleceği açısından kritik önemde olduğunun farkındadır ve kadınlara üniversite kürsülerinin açılması konusunda ağır bir sorumluluk taşıdığını düşünmektedir.

Stockholm’deki ilk günlerinde bir gazete Sofya’dan şöyle söz eder: “Bugün sizi herhangi bir Prens’in ya da cahil bir yüksek mevkilinin değil bilimin prensesi ile tanıştırmalıyız. Bayan Kovalevskaya şehrimizi, ziyareti ve İsveç’teki ilk kadın akademisyen oluşuyla onurlandırıyor.” Sofya ise durumu şöyle karşılar: “Şuna bakın beni prenses ilan ettiler, oysa bana maaş ödemelerini yeğlerdim.”15

30 Ocak 1884 tarihinde ilk dersini Almanca olarak, parsiyel diferansiyel denklemler hakkında veren Sofya’nın sınıfı yalnızca kayıtlı öğrenciler değil, akademinin tüm bileşenleri ile dolup taşar. Avrupa’da ilk kez bir kadın, bir üniversite kürsüsünde ders anlatmaktadır.

Stockholm’ün liberal burjuva atmosferi, Sofya’nın yalnızlaşmasına neden olmuştur. Akademi çevresince radikal bulunan genç kadın, Alman eğitimine şüpheyle yaklaşan İskandinavlar için bir kriz başlığıdır. Ancak tüm bunlara karşın Temmuz 1884’te Sofya, beş yıl süreli olarak dört bin İsveç kronu maaş alabileceği bir profesörlük kadrosuna atanır. Profesörlük ünvanı, Almanya ve İngiltere’de de ses getirmiş, Prusya Eğitim Bakanı Sofya ile tanışmak istediğini gazetelere verdiği demeçle duyurmuştur. Berlin Üniversitesi rektörü ise kadınlarla ilişkili tutumunu gözden geçirmek durumunda kalmıştır. 1884’ün kışında çıkan bir kararla, Sofya Kovalevskaya’ya Prusya’daki tüm üniversitelerde ders verme hakkı tanınmıştır. 1906’da Maria Sklodowska Curie’ye dek Sofya bunu başarabilen tek isim olmuştur.

1885 yılında Stockholm Üniversitesi’nde bir profesörün ölümü ile boşalan sürekli kadro, Sofya için önerilmiş, ancak reddedilmiştir. İsveç akademisi kadınların eğitim alma hakkını desteklemektedir, ancak karşı devrimci tutum Sofya’nın sürekli bir kadroya alınmasını engeller. Aynı dönem, Alman sosyalist Georg Volmar ile teması ve Moskova Üniversitesi’nde görev yapan devrimci profesör Maksim Maksimoviç Kovalevskii ile bir gönül ilişkisi olan Sofya, Stockholm Üniversitesi’nin bağışçıları tarafından tepki görmüş, kendisi için “Bir nihilist için ödeyecek fazladan üç bin kronumuz yok.” denmiş ve Sofya’nın maaşından önemli bir kesinti yapılmıştır.

Sofya’nın yaşadığı saldırı, karşı devrimci ve cinsiyetçi histeriyi aynı şiddetle bünyesinde barındırmaktadır ve kendisinden on yıllar sonra Marie Curie’yi de hedef alır. İlerleyen yıllarda, 1911’de Fransız Komünist Partisi üyesi olacak Paul Langevin ile bir ilişkisi olan Curie, Fransız sağı tarafından korkunç bir içerikle hedef alınmış, hatta Nobel komitesi ikinci kez bu ödülü almaya hak kazanan Curie’nin ödül törenini askıya almayı teklif edebilmiştir.16

Karşı devrim ve gericiliğin bilim dünyasındaki temsilcilerinin tüm ölçütlerine karşın, Sofya ilk kez bilimsel bir yayının editörü olma görevini de üstlenerek Acta Mathematica’nın editörlüğünü yapmıştır. Bu görev, Rus matematikçilerinin Avrupa’nın geri kalanıyla ilişkilenmeleri için bir köprü olmuş, Rus akademisinin bir kadın olduğu için kabullenmediği Sofya, Rus bilimcilerin Avrupa’daki meslektaşlarıyla ilişkisini sağlamıştır.

1888 yılında Sofya, on beş aday arasından “sabit bir eksen etrafında katı cisim hareketi” çalışmasıyla Prix Bordin ödülünü kazanmış ve Sophie German’dan(1818) sonra bu ödülü alan ikinci kadın olmuştur. Ancak Rusya’da bir kürsüde ders anlatma düşü olan Sofya’ya ne Avrupa’daki profesörlük kadrosu ne de bu ödül yardım etmiştir. 1889’da ömür boyu profesörlük ünvanını Stockholm Üniversitesi’nde edinen Sofya, aynı yıl Rusya Bilimler Akademisi tarafından tekrar reddedilmiş, yapılan ikinci oylama ise nihayet Sofya’yı akademi üyeliğine taşımıştır.

1891 yılında bir tren seyahati sırasında ağır bir solunum yolu enfeksiyonuna yakalanan Sofya, geride kalan çalışmalarını Gösta Mittag-Lefler’e emanet ederek henüz 41 yaşında iken yaşama gözlerini yummuştur.

Burjuvazinin kadının emek gücüyle imtihanı ve Sofya’dan geriye kalan

Sofya’nın yaşam öyküsü, emek gücünün özgürleştiği bir üretim ilişkileri evresinde ve yığınların burjuvazi tarafından bilimsel alanda istihdam edildiği bir aralıkta, genç sayılabilecek kapitalizmin kadınlarla sınavının resmini de sunmaktadır. Kadınlar yalnızca eğitim değil, üretim sürecinde de yer almayı talep etmekte, toplumsal rollere eşit bir düzlemde talip olmakta ve bu hak için mücadele etmektedir. Burjuvazi ise, kadının emek gücüne sırtını dönememekte, ancak aristokrasi ve gericilikle uzlaşı arayışından da vazgeçememektedir.

Kadın emeği, burjuvazinin ihtiyaçları, kadınların mücadelesi ve feodal bağların gerilimi altında bir kriz başlığı, bir çarpışma sahnesidir. Kadının emek gücü, burjuvazinin ihtiyaçları ve işçi sınıfı korkusuyla hızla gericileştiği bir döneme sıkışmış, bu sıkışıklık Sofya’ya üniversite kürsüsünde ücretsiz dersler verdirmiş, devrimciliğinden şiddetle ürkütmüş, maaşından kesinti yaptırmış, bir taraftan da onu prenses ilan ettirmiştir. Ancak ne Sofya bir prenses, ne de yaşamı öylesine bir başarı öyküsüdür. Bu genç kadının izleri, kadınlara bugün de cesaret aşılayacak, yaşamı olağanüstü bütünlüğüyle kavramanın ilhamı olacak derinliktedir. Sofya, ufkun uzaklığına aldırmadan koşacak kadınlara bugün de soluk olmayı beklemektedir.

 

Dipnotlar

  1.  Sofya Kovalevkaya, Nihilist Girl, Modern Language Association of America, Nisan 2002.
  2. Kitap Türkçe’de “Bazı Kadınlar” adıyla yayımlandı.
  3.  Filipov, “Beynin Refleksleri” kitabının yazarı fizyolog Ivan Mihayloviç Seçenov’dan ders almıştır.
  4.  Ann Hibner Koblitz, A Convergence of Lives Sofia Kovalevkaia: Scientist, Writer, Revolutionary, 1983, sf:49.
  5.  Dostoyevski, ikinci eşi Anna Grigorevna’ya Aniuta ile nişanlandıklarını, ancak fikirlerinin taban tabana zıt olduğu genç kadını özgür bıraktığını söylemiştir. Bunu kanıtlayan bir bilgi yok, ancak Korvin-Krukovskaya kardeşler ve Dostoyevski’nin yaşamları boyunca dost olduğu belirtiliyor.
  6.  Nadezhda Prokofevna Suslova (1843-1918) Avrupa’da tıp fakültesi mezunu olan ilk Rus kadındır.
  7.  Ann Hibner Koblitz, agy, sf:81.
  8.  J.W.Cross, George Eliot’s Life As related in Her Letters and Journals, New York, Harper & Brothers, 1895.
  9.  Ann Hibner Koblitz, agy, sf:220.
  10.  Karl Marx, Civil War in France, http://goo.gl/JNwj45
  11.  Ann Hibner Koblitz, agy, sf:105.
  12.  Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak IV-Yaşamın Doruğu, Evrensel Basım Yayın, 4. basım, Ocak 2005 sf: 233.
  13.  H.J. Mozans, Woman in Science, Independent Publishing Platform, Şubat 2012.
  14.  Fufa, annesinin ölümünün ardından amcası Aleksandr Kovalevski tarafından büyütülmüş, Sovyetler Birliği’nde hekimlik yapmış ve 74 yaşında ölmüştür.
  15.  Ann Hibner Koblitz, agy, sf:179.
  16.  Françoise Balibar, Marie Curie: Bilgin mi, bilimin Meryem Ana’sı mı?, İstanbul, YKY, sf:51.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×