Geçen Ayın Notları, Devreden Soruları: Türkiye’nin Dönüşümüne Mukavemet Testi

Ekim ayı ve kasım ayının geride bıraktığımız günleri Türkiye siyasetinin neredeyse günlük olarak önemli gündem kaymaları yaşadığı bir dönem olarak kayda geçti. Bunun Türkiye’nin olağan durumu olduğu söylenebilir. Doğrudur, ancak belirli bir ağırlık merkezi etrafında öbeklenen bir dizi gerilimin günlük tempoda yer değiştirmesini, Türkiye koşullarında bile sıradan bir durum saymak yanıltıcı olur.

Halen gündemin üst sıralarındaki yerini korumakta olan “Kürt açılımı” tartışmaları, Habur’dan giriş yapan PKK üyeleri ve sonrasında yaşananlar, İsrail’le mütemadiyen patlak veren karşılıklı “atışmalar”, Albay Dursun Çiçek vakası, birbiri ardına “patlatılan” belgeler, gizli tanıklar ve yalanlamalar, dinleme rezaletleriyle süregiden devlet içindeki itiş kakış… Bir siyasi dönüşüm sürecine sokulan Türkiye’nin adeta mukavemet düzeyi test edilmekte, sürekli titreşimler, sarsıntılar verilerek kırılmanın dinamikleri iyiden iyiye açığa çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Mukavemet testinin kesin sonuçlarının ne zaman alınacağı konusunda mutlak bir öngörüde bulunmanın zorlukları var kuşkusuz. Ancak Türkiye’deki bütün siyasi aktörlerin saatlerini bir-bir buçuk yıl içinde yapılacak seçimlere göre ayarlamakta oldukları söylenebilir. Öyleyse önümüzdeki seçimlerin, sonuçların toplanması açısından kritik olacağı vargısına ulaşabiliriz.

Bu kapsamda, geçtiğimiz bir aylık süreçte, düşülecek birçok not ve sorulacak pek çok soru birikmiş bulunuyor.

8 Kasım’da gerçekleştirilen “Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık Hakkı” mitingi, güçlü bir AKP karşıtı ses vermiş ve büyük sayıda Alevi yoksulunu harekete geçirmiş olması nedeniyle önem taşıyor. Mitingin ardından, mitingi bütünüyle görmezlikten gelen, ancak Onur Öymen’in “Kürt açılımı” tartışmaları esnasında yaptığı skandal konuşmayı değerlendiren yandaş basının bir kez daha Alevileri keşfettiğine tanık olduk. Açık olan, Aleviliğin toplumsal alanda bir gerilim başlığı olarak durmakta olması ve AKP’nin çeşitli araçlarla bu alana müdahaleyi denemeye devam etmesidir. Diğer yandan 8 Kasım mitingi, bütün müdahale denemelerine rağmen Alevi kitlesinin istenilen kulvarda tutulamayacak kadar büyük bir dinamizm gösterdiğini ortaya koymuştur. AKP’nin Alevileri kendi iktidarına eklemlemek veya pasifize etmek üzere geliştirdiği siyasetin ana çerçevesi nedir? Bu siyasete karşı etkili bir direniş nasıl örgütlenebilir?

“Kürt açılımı” ile ilgili tartışmalar geçtiğimiz ay içinde Habur’dan giriş yapan grupla ilişkili tepkiler ve Cumhurbaşkanı’nın Tunceli gezisiyle yeniden hareketlendi. Ardından konu, meclis oturumu sırasında tertiplenen gösteriler ve sarfedilen sözler, son olaraksa İçişleri Bakanı’nın “somut adım” olarak lanse ettiği başlıklar ve İmralı’ya nakledilen beş mahkum üzerinden gündemin üst sıralarındaki yerini korudu. Açılım tartışmalarında esas siyasi özneler kimlerdir ve bu aktörler itibariyle süreç kimin ya da kimlerin inisiyatif alanını genişletmektedir? Kürt halkının kazanımları ve “Kürt aydınlanması” çerçevesinde düşünüldüğünde süreç nasıl bir doğrultuda ilerlemektedir?

Geçtiğimiz ayın bir diğer önemli gündem başlığı, Danıştay’ın telefonlarının dinlendiğine ilişkin iddialardı. Önce iddiaların işaret ettiği kurum olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan, ardından da Başbakandan gelen açıklamalar, dinleme iddialarının reddedilmesine değil, meşrulaştırılmasına yönelik argümanları savunmaktaydı. Yargı mensuplarının dinlendiğine ilişkin iddiaların, Albay Dursun Çiçek’le ilgili yeniden gündeme taşınan belge tartışması ve 29 Ekim günü Genelkurmay Başkanı ve Başbakan arasındaki gizli görüşme ile seyreden zincirin bir devamı niteliğinde olduğu söylenebilir. Önümüzdeki bir, bir buçuk yıl içinde seçimlerin yapılacak olması göz önünde bulundurulursa, seçim öncesinde ve seçim sonrasında bu ve benzeri gerilimlerin seyri konusunda bir öngörüde bulunmak mümkün mü?

AKP, özellikle Tayyip Erdoğan türlü fırsatlarla İsrail’le Türkiye arasındaki gerilimi tırmandıran bir söylem kullanmayı sürdürüyor. Diğer yandan Obama yönetimiyle İsrail’in mevcut hükümeti arasındaki ilişkilerin de giderek gerildiğini gözlemlemekteyiz. Yahudi lobisinin bir kesiminin Obama yönetimi ve AKP’yle ilgili “şikayetlerini” artık açık biçimde dile getirdiklerini, bunların medyada yer bulduğunu görüyoruz. Ermenistan’la protokol imzalanması, Erdoğan ve Davutoğlu’nun İran ve Pakistan ziyaretleri, Rusya’yla Mavi Akım ve Güney Akım projelerinin bağlanması gibi başlıklar bununla beraber düşünüldüğünde, 2009 sonbaharı itibariyle Türkiye’nin bölgede Yeni Osmanlıcı açılımlarda mesafe katettiği söylenebilir. Bu gidişatın önüne çıkması muhtemelen belli başlı engeller nelerdir? Bu engellerle karşılaşılması Türkiye açısından ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Diğer başlıklar

Obama’nın kasım ortasında Çin’e gerçekleştirdiği ziyarette Bush dönemine kıyasla üslubun değişmesi dikkat çekti. Obama dönemi ABD dış politikasının “değişim” ve “diyalog” gibi kavramları vurgulayan özelliği göz önünde bulundurulduğunda bu şaşılacak bir durum değil. Diğer yandan ziyaretin en kritik başlığı olan Çin’in piyasa odaklı bir kur rejimine geçmesi talepleri konusunda yuvarlak sözlerle bağlanan bir “uzlaşı”nın ötesine geçilemedi. Önümüzdeki süreçte ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin bu yumuşaklıkta geçmesi beklenebilir mi? ABD ve Çin ilişkilerinde temel gerilim başlıkları nelerdir?

 

GELENEK

15 Kasım 2009

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×