Marx Olsa Ne Derdi?

Karl Marx
Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i
Almanca’dan Çeviren: Erkin Özalp
Yazılama Yayınevi, İstanbul, Mayıs 2009, 160 sayfa

Marksizm belli bir tarih yorumunu, altyapısal analizleri, temel taşları oturmuş bir gelecek öngörüsünü içeren, bunlarla beraber siyasal-ideolojik süreçleri de kimi belirleyenler etrafında anlamlandırabilen bütünlüklü bir bakış açısına sahiptir. Bu bakış açısı çerçevesinde hangi dinamiklerin nasıl etkileştiğini, ne gibi sonuçlar ortaya çıkardığıyla birlikte ele almak da önem taşımaktadır. Özellikle mesele özgül bir tarihsel kesiti değerlendirmek olduğunda Marx’ın bunu nasıl yaptığı çok daha baskın bir karakter taşır. Bu açıdan Fransa’daki 1848 devrimlerinden 1871 Paris Komünü’ne uzanan Fransa üçlemesi Marx’ın yöntemsel dehasını içeren büyük bir başyapıttır.

Bu çerçeve içerisinde yapacağımız inceleme Marx’ın üçlemedeki ikinci kitabı Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i. Girişle bağlantılı olarak şu uyarıyı yapmakta fayda var; bu kitaptaki olay örgüsü ve tanımlamalarla tarihin başka bir kesitinin nesnelliğini “bire bir” benzeştirmek, bu tür özdeşleştirmeler üzerinden sonuçlar çıkarmak ve sonrasında “Marx da böyle yapmıştı” benzeri refleksler üretmek yapılacak hatalardan belki de en büyüğü olacaktır. Bu tip hataları yapmamak için gidilen yolunun inceliklerine biraz eğilelim.

“Başlangıçta sınırları belirlenmiş gibi görünen bir olguya bile, belli bir bütünlük gözetilerek yaklaşılması gerekir. Bu da, söz konusu olgunun kendi çelişkilerini ve bütünlük içindeki yerini tanımlayan geçici bir modelini, yani bir soyutlamanın ilk ağızda inşa edilmesini gerekli kılar.”1

Marx da 1848 Fransa’sına ilk elden bir soyutlama ışığında bakmıştır. Kendi soyutlamasını elindeki hareketli toplumsal pratik üzerinde test etmiştir. Sınıfsal pratiklerin Fransa’nın siyasal arenasına nasıl yansıdığı, farklı sınıfların birbirleriyle mücadelelerinin ne gibi dolayımlarla somutlandığı, 1848’in dünya-tarihsel özellikleri ve Şubat devrimiyle başlayıp Louis Bonapart’ın “coup d’état”sıyla2 sonlanan Cumhuriyetin arasındaki bağlantı bu test etme işleminin dayanakları arasında bulunmaktadır. Böylece pratikte test edilen soyutlama yanlış yanlarını geride bırakıp kendi yasallıklarına yeni yasallıklar ekleme şansı yakalayacaktır. Bu biçimde somutla sınama işlemi, sonrasına daha derin ve daha doğru bir soyutlama zemini bırakır.

Ele aldığımız kitap bu bağlamıyla Marx’ın düşüncesindeki evrime bakmak açısından da özel bir anlam taşır. “1848 devrimleri Manifesto’da geliştirilen devrim modelinin revize edilmesi gereksinimini doğurmuştur.”3 1848 devrimleriyle birlikte Fransız Devrimi’ni temel alan model geçerliliğini yitirmiştir. “Birinci Fransız Devriminde anayasacıların iktidarı Jirondenlerin iktidarı ve Jirondenlerin iktidarını Jakobenlerin iktidarı izler. Bu partilerin her biri, daha ileri olanına yaslanır. Devrimi, onu artık izleyemeyeceği ve önüne hiç geçemeyeceği noktaya ulaştırır ulaştırmaz, arkasında duran daha cesur müttefik tarafından kenara itilir ve giyotine gönderilir. Böylece devrim yükselen çizgi üzerinde hareket eder. 1848 devriminde tersi olur.”4 Bunlarla beraber bu yapıtta, küçük burjuvaziye bakış, köylülükle proletarya arasındaki ilişki gibi konularda da daha gelişkin bir perspektif ortaya çıkartılmıştır. Artık Marx’ın elinde daha güçlü bir analiz çerçevesi, daha kapsayıcı ve sağlıklı bir soyutlama vardır.

Kitaptaki soyutlamalar arasında yer alan Bonapartizm kavramı ve 1848 Devrimleri boyunca yürütme erkinin eriştiği güç, güncele bakarken bazı ufuk açıcı yanlar içerebilir. “Bonapartizm; burjuvazinin, siyasal iktidarı, doğrudan kendisini temsil etme iddiasını taşımayan, hatta bunun aksini iddia eden bir kişi ya da odağa bırakması anlamına gelir.”5 1848 devrimleri süresince kendi yaptığı hamlelerle yönetemez hale gelen burjuvazi toplumsal iktidarı için siyasal iktidarından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Burjuvazinin pasif bir biçimde Bonaparte’a destek vermesinin nedeni ise Bonaparte’ın bu sınıfın toplumdaki iktidarını sağlayan ilişkilere zarar vermemesi, yeniden üretimine zemin hazırlamasıdır.

Bonapartizm kavramı Marx’ın kullanımından sonra faşizm gibi kavramlarla özdeşleştirilmeye çalışıldı. 12 Eylül darbesini Bonapatist darbe diye adlandıranlar oldu. Bu tür değerlendirmelerin başta belirttiğim hata kapsamına girdiğine inanıyorum. Şu nedenle: “Bonapartizm, bir yanı ile somut bir iktidar biçimidir ve hep bu yanı görülür. Oysa kavramın asıl teorik içeriği, burjuva devrimlerinin düşüşüne ilişkindir.”6 Burjuvazinin gericileştiği, burjuva devriminin ise tarihsel olarak sürekli daha geride tutamak aradığı bir sürecin sonucudur Louis Bonaparte’ın darbesi. Bonapartizm bu şekilde okunduğunda burjuvazinin kendi iktidarının somut biçimlerine ihaneti daha anlaşılır bir hal alacaktır.

Şubat 1848’den Aralık 1851’e kadar olan ve Bonaparte’ın darbesiyle sonuçlanan süreç boyunca yürütme erkinin sürekli güç kazanması da “burjuva devrimlerinin düşüşü” süreçleri açısından bazı soyutlamalara kapı aralayabilir. Yürütmenin gücünün artması, yani Bonaparte’ın devrimin başlangıcından itibaren sürekli güç kazanmasının nedeni, burjuvazinin siyasi iktidarını tam olarak oturtabilmesi için önce proletarya ile sonra da küçük burjuva “Montagne” ile mücadelesinde bu gücü artırma zorunluluğu hissetmesinden ve parlamenter hakları ihlal etmesinden kaynaklanmıştır. Burjuvazi böylece yürütme gücünün kendisinin siyasal iktidarına karşı çıkabilmesine olanak sağladı. “Çok sayıda temsilciyi doğrudan doğruya savcılara teslim ederek, kendi parlamenter dokunulmazlığını kaldırdı. (…) Anayasayı korumaya yönelik ayaklanmayı anarşik, toplum yıkımı amaçlayan bir eylem olarak damgalayarak, yürütme gücünün ona karşı anayasayı ihlal etmesi ayaklanma çağrısında bulunmayı kendisine yasakladı.”7 Sonunda Bonaparte darbe yaptığında “Düzen Partisi”nin yapacak bir şeyi kalmamıştı. Bu süreç kuşkusuz farklı biçimlerde, ama benzer eğilimler barındırarak daha sonraki karşı devrim dinamiklerinde de yer almıştır.

Bugün ülkemizde iktidardaki partinin hem solun, emekçilerin ve toplumun tüm nefes kanallarını kapatabilmesindeki hem de kendi sınıfı içindeki gerilimlerde önemli ölçüde belirleyen halini almasındaki süreç düşündürücüdür. Başta koyduğumuz rezervi yıkmayarak, ama burjuvazinin bu topraklardaki “büyük ihaneti” ortadayken bu tarihsel eğilime dönüp bakmak yararlı olabilir.

Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i bize belki “Marx olsa ne derdi” sorusunun cevabını vermeyebilir, ama Türkiye’deki Marksistlerin ne demeleri gerektiğine dair önemli ipuçları sunmaktadır.

Dipnotlar

  1. Çulhaoğlu Metin, Tarih Türkiye Sosyalizm, YGS Yayınları, İstanbul, 2002,  s. 38 
  2. Fransızca darbe anlamına gelmekte. 
  3. “Fransa’da Sınıf Savaşımları ve 18 Brumaire”, Gelenek 51,  s. 158 
  4. Marx Karl, Luis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 41 
  5. “Fransa’da Sınıf Savaşımları ve 18 Brumaire”, Gelenek 51,  s. 164 
  6. Çulhaoğlu Metin, Tarih Türkiye Sosyalizm, YGS Yayınları, İstanbul, 2002,  s. 37 
  7. Marx Karl, Luis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 53 
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×