Okurlara

Gelenek geleneğini bozdu!.. Karşınıza yeni bir biçim ve biraz daha farklı bir içerik ile çıkıyoruz. Önceki formumuzun bütün olumluluklarını yaşatmaya çalışacağız, ama değişikliğin mutlaka daha iyiye doğru yönelmesini sağlayarak…

Bizim açımızdan bir değişiklik daha var: Aylık gazetemiz Siyaset bir periyodik olarak artık çıkmayacak. Onun boşluğunu ve daha ötesini ortak bir süreçte doldurmak temel hedefimiz ama yine de bu boşluğun doldurulmasında Gelenek de önemli bir rol üstlenecek.

Ancak Gelenek‘in asıl üzerine gideceği nokta, kendi işlevlerini yerine getirmede yeni bir ivme kazanmak olacaktır. Bu anlamda daha kapsamlı ve daha canalıcı çalışmalara yer vermek arzusundayız. Bu arzumuzun yerine getirilmesinde dostlarımızın her zamanki gibi yanımızda olacağını biliyoruz, onlardan daha fazla ortaklık, daha fazla katkı bekliyoruz.

Bu sayımızdaki gündem yazımız Kürt sorunu ile ilgili. Bu sorunun Türkiye sosyalist hareketinin gündemine girişindeki parametreler değerlendiriliyor. Diyarbakır olaylarının hemen ertesinde konunun sıcaklığı kaçınılmaz olarak sürüyor ve sürecek. T. Kurt da, daha önce Siyaset‘te yayınlanmaya başlanan ancak teknik bir aksaklıktan dolayı devamını sunamadığımız yazısında konuya mücadelenin nesnel zemini açısından yaklaşıyor. Bu vesileyle arkadaşımızdan özür diliyoruz.

Bundan sonraki sayılarımızda sorunun güncel ve tarihsel boyutları incelenmeye devam edilecek.

Gelenek’ten Geleceğe makalelerine dizimizde devam edecek olan Metin Çulhaoğlu “ideolojik yapılar” üzerine sürdürdüğü çalışmalarını bu kez “siyasi mücadelenin geleceği” ekseni üzerinde yazıya döktü. Çulhaoğlu’nun bu yazısının ilginç açılımlar yaratacağına inanıyoruz. Gelecek sayımızda arkadaşımız Hekimoğlu’nun sosyalist ideolojinin iç örgüsünü açmaya çalıştığı bir deneme ve başka yazılar ile “ideolojik mücadele” başlığına yeni bir boyut getireceğimiz kanısındayız.

Dizimiz baskıya girerken Merkez Komitesi toplantısında sosyalizmin tasfiyesi yolunda yeni manevralar peşinde koşan Gorbaçov’un ihaneti Cemal Hekimoğlu’nun makalesine konu oldu. Gorbaçov’un önderliğindeki restorasyon sürecinin Türkiye solundaki izdüşümüne ilişkin yazılarının ikinci bölümü ile Aydın Giritli ve Mehmet Kıvanç da bu sayımızı oluşturanlar arasında yer alıyorlar. SBKP’nin içinde bulunduğu krizin kökenleri konusundaki yazısıyla Zeynep Kor arkadaşımız da yazı kadromuza katılmış oluyor.

Reel sosyalizmin çözülüşünün kimi solcularımız da dahil, emperyalizm cephesi için yarattığı garip iyimserlik, dostumuz Ahmet Hamdi Dinler’i çileden çıkaran konulardan birisi. Dinler, kapitalist dünyanın içinde bulunduğu gerçekliği irdelemeyi biraz da bu aptalca yanılsamalara duyduğu haklı kızgınlık nedeniyle gerçekleştirdi. Aynı cepheden bir saldırı da arkadaşımız Ayça Gürses’ten. Gürses sosyalizmin çöküşünden sosyalizmin gündemden düşüşü sonucunu çıkaranlara yalnızca kapitalizmin iç çelişkilerinin bile, üstelik herzamankinden daha çok sosyalizmi yakıcılaştırdığını hatırlatıyor.

Avrupa’da yeni düzeni oturtmanın ne kadar zor olduğu görülüyor. Bir örnek de Yugoslavya’da patladı. Kenan Çözer kısa bir yazıyla bu çok uluslu ülkenin kapitalist dünya ile ilişkilerini ve kendi iç çelişkilerini açmaya çalışıyor. Yine Çözer’in bir başka makalesi daha var bu Gelenek’te: Bu Adamların Neresi Yeni?.. Burjuva siyasal iktisadının içine düştüğü acz ve pazarlanan yeni yıldızların çapıyla ilgili.

Dünyada panaromik bir tur atan üç imzalı yazıda arkadaşlarımız yeni dünya düzeninin biraz fazla “düzensizlik” anlamına geldiğini gösteriyorlar. Bu tür panaromik yazılara gelecek sayılarımızda da devam edeceğiz.

Erhan Yazıcı bu sayıdaki yazısında sosyalist pratiğin içinde bulunduğu tıkanıklıkları gelecek perspektifi ile ilişkilendirerek ele alıyor.

E. Esin Bozoğlu ise seviyesizliğin egemen olduğu bir dünyada kültürel üretimin Amerikancı bir ideolojiye tam anlamıyla yamanma sürecinin nasıl çalıştığını sinema somutluğunda ele alıyor. Kaçınılmaz bir öfkeyle. Aynı öfke Suat Bora’nın yazısında tarihin çarklarında kimliklerini yitiren “sol”un zavallı psikolojisini tiyatro-siyaset analojisi içerisinde dile geliyor.

Bu sıralar çokça öfke duyuyoruz. Diyarbakır’da siyasal iktidar siciline çok anlamlı bir vak’a ekledi, aynı sicile hiç utanmaksızın “Bush içindir” diyerek devrimci sol güçlerin kanını sıçrattı. Arkadaşların anısını yaşatacağız; devrimci sol güçlerin başı sağolsun…