AVM’lerde çalışan mağaza emekçileri anlatıyor: ‘Örgütlendikçe görünür oluyoruz’

İpek, Gül ve Ayça,  AVM’lerdeki Madame Coco, H&M ve Zara mağazalarında çalışıyor. Patronların ve yöneticilerin yoğun baskısının bulunduğu mağazalarda bize vakit ayıran üç mağaza emekçisinin iş güvencesi nedeniyle isimlerini ve fotoğraflarını paylaşamıyoruz. Gelenek okurları için arkadaşlarımızla mağazalardaki çalışma koşullarını ve örgütlenme olanaklarını konuştuk

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

İPEK: 21 yaşındayım. Açık öğretimde okuyorum. 

GÜL: 30 Yaşındayım, 14 yıldır çalışıyorum ve 4 yıldır mağazacılık sektöründeyim.

AYÇA: 24 yaşındayım, 7 yıldır mağazada çalışıyorum.

Nerede çalışıyorsunuz, çalıştığınız iş yerinin çalışanlar açısından özellikleri neler? Çalışma koşulları, çalışanların yaşları, eğitim düzeyleri, iş deneyimleri, yabancı dil bilgileri vb?

İPEK: Madame Coco’da çalışıyorum. Genelde lise mezunu oluyor çalışanlar, üniversite öğrencileri ağırlıklı. Yabancı dil bilen azdır. Çalışma koşulları kötü tabii. Az kadroyla çalışıyoruz; o yüzden çok yoğun oluyor. Görev tanımı yok, her işi yapıyoruz. Depo, kasa, mal taşıma ve düzenleme, reyon düzenleme vs. Maaşlardan kesinti oluyor hep, bordroda yer almıyor bu. Kasa açığı olarak gösteriyorlar. Ama aslında kırık, çalıntı vs. olduğunda bizim ücretlerimizden kesinti yapıyorlar.

GÜL: H&M mağazasında çalışıyorum. Mağazada full-time ve part-time iş seçenekleri var. Part-time çalışanlar esnek çalışma saatleri ile, iş yoğunluğuna göre çağrı üzerine işe gelirler. Çalışanlar genel olarak 18-35 yaş arası genç işçiler; çoğunlukla üniversite öğrencileri okul harçlıklarını çıkarmak için çalışıyor. Yabancı dil bilen çalışan sayısı çok az; eğer biliyorsanız ufak bir ek ücreti var.

AYÇA: İstanbul’un en kalabalık mağazalarından birinde Zara’da çalışıyorum. Çalışma koşullarımız çok ağır, haftada beş gün çalışıyoruz. Uzun çalışma saatleri her mağazada olduğu gibi bizde de mevcut; günlük dokuz saat, molalar, kapanış derken 11 saati geçen çalışmalarımız oluyor. Mağazada eğitime kültüre bakılmaksızın sadece dış görünüşe bakılarak işçi alınır. Güzellik buradaki ilk kriterdir; güzel olsun, iyi servis versin, yani müşteri ile ilgilensin düşüncesi tüm yöneticilerin aklındaki ilk kriterdir. Satışları yükseltmek adına güzel olmak, makyaj yapmak en dikkat ettikleri konudur. Zorunlu ruj sürme gündemi geçen aylarda haberlere konu olmuştu.

Mağaza çalışanı olmak çoğu çalışan için özenilen bir durumdu, belki hala böyle. Sizce bunun nedeni nedir? Mağaza çalışanı olmak, hastanede, markette, okulda çalışmaktan daha mı ayrıcalıklı?

İPEK: Daha çok öğrenciler için kolay görünüyor sanırım. Markete vs part-time almıyorlar o yüzden öğrenciler daha kolay girdikleri için mağazayı tercih ediyorlar. “Markette çalışacağıma mağazada çalışayım” diyor çoğu ama işin içine girince hiç de öyle olmadığı görülüyor. Koşullar hepsinde kötü, mağazada da öyle. 

GÜL: Aslında mağazalarda çalışmanın bir ayrıcalığı yok sadece çalışma saatleri konusunda bazen esneklik sağlanabiliyor bu da avantaj olarak olarak görülebiliyor. Okul, market gibi işyerlerinde çalışmakla bunun arasında hiç fark yok. Her işin tabi ki kendine göre zorlukları var ancak mağazacılık sektöründe yönetici baskısı, uzun çalışma süreleri gibi sorunlar ilk aklıma gelenler.

AYÇA: Ülkenin girdiği ekonomik kriz düşünüldüğünde işçilerin çok fazla işe ihtiyacı var. Maaşı biraz yüksek olan yerler daha fazla tercih ediyorlar ki mağazalarda maaşlar diğer sektörlere göre biraz daha yüksek diyebiliriz. Yaptığımız makyaj, giydiğimiz iş elbiseleri de düşünülünce dışarıdan bakıldığında cezbedici bir iş gibi görülebilir. Ancak aldığın maaş, yaşadığın sömürü ve yönetici baskısı tüm o dışarıdan görünen koca balonu patlatıyor.

Mağazalarda çalışanların haklarını almak için yanyana gelmesi, açıklamalar yapması ilk kez Madame Coco ile gündeme girdi ve büyük bir etki yarattı. Patronların Ensesindeyiz ağında başlattıkları mücadele sonucunda çalışma koşullarında iyileşme oldu. Bu sizin çalıştığınız işyerlerinde çalışanlar arasında nasıl bir etki yarattı?

İPEK: Bir süreliğine kısmi iyileştirmeler oldu. Fazla mesai ödemeleri yapılmaya başlandı örneğin. Kesintiler azaldı, gerçi maaştan değil primden kesinti yapıyorlar şimdi de. Tam bir kazanım elde ettik denemez, o yüzden henüz. Genel olarak çalışma koşulları kötü olduğundan birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızın kafasını kaldıracak vakitleri olmuyor, o yüzden çok detaylı konuşamıyoruz. Bir de bir iletişim grubu vardı herkesin olduğu. Müdürler saate bakmadan sürekli işle ilgili yazıyorlardı ordan. O grubu kapattılar. Böyle bir kazanımımız da oldu bu süreçte. 

GÜL: Mağazalardaki örgütlenme çabaları H&M’de de gündem olmaya başladı. 2 yıl boyunca sendikal örgütlenme çabası içine girdik ve toplu iş sözleşmesi ile sonlandı. Mağazada birçok arkadaşımız örgütlenme sürecine destek oldu; işten atılma korkusu yaşayan arkadaşlarımız ise desteklemekten ziyade izlemeyi tercih ettiler. İşyerinde sendikalı sayısı arttıkça izleme pozisyonunda olan arkadaşlarımız da bizimle beraber hareket etmeye başladılar. 

AYÇA: Mağazada çok fazla tepkimizi dile getiremiyoruz, yöneticilerin düşünce ve görüşlerine ters düşen bir şey söylediğimizde karşımıza dikiliyorlar veya ertesi gün genel merkezden birileri mağazaya geliyor. İnsanların düşüncelerindeki ufacık değişim işlerinden olmasına, mobinge maruz kalmasına ve yönetici baskısına sebebiyet veriyor. Bu durum işçilerin  korkmasına sebep oluyor, bu korkuyu ortadan kaldırdığımız anda haklarımızı savunacağız, işçiler olarak birleşeceğiz. İşten atılma korkusundan dolayı sendikayı işyerine getirmek konusunda zorlanıyoruz ancak son zamanlarda mağaza içinde hareketlenmeler var. Molalarda işyerine dair çok daha fazla konuşmaya başladık. Eskiden molalarda dizi veya maç konuşulurken şimdi haklarımızı ya da yöneticilerin yaptığı haksızlıklara nasıl karşı durabileceğimizi konuşur olduk. 

Son aylarda AVM’lerdeki çeşitli mağazalarda (H&M, Koton, Zara, Madame Coco, Bimeks) çalışanların çalışma koşullarını iyileştirmek için çeşitli örgütlenmelere yöneldiğini görüyoruz. Siz bu süreçleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

İPEK: Bu tarz örgütlenmeler bence çok güzel. En azından “sadece biz değiliz” diye düşünüyoruz. İnsanlar patlama noktasına geldiler, örgütlendikçe de daha görünür oldular. 

GÜL: Mağaza çalışanlarının hakkını almak için birlikte mücadele etmesi birçok sektörde  olumlu bir dalgaya sebep oldu ve zamanla büyüdü. Özellikle sosyal medya bu konuda çok fazla kişinin desteğini getirdi ve mağaza çalışanlarının sorunlarının daha bilinir olmasını sağladı.

AYÇA: Sosyal medya ve sendikal örgütlenmeler şu an için yeterli değil. Sendikaların işçilere güven vermesi gerekiyor. Koton örgütlenmesinden sonra sendikanın hiçbir şey yapmadığını gördük. Sendikalar işçilerin arkasında durmuyor. Sendikanın işçiye güven vermesi lazım ki her geçen gün daha fazla işçi sendikalı olsun. Kotonda ufak bir sendikal girişim çalışma şartlarının düzelmesine sebep oldu; kesintiler kaldırıldı, yemek ücretlerine zam yapıldı.

H&M çalışanları toplu sözleşme yaptı ancak toplu sözleşme sonrası işçilerin aldıkları zam ancak sendika aidatını karşıladı. Bugünkü haliyle sendikalar mağazalarda çalışan binlerce işçinin taleplerini sizce karşılayabiliyor mu? Çalışanlar/ ya da siz sendikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İPEK: O kadar zam mı olur? Sendika aidatı kadar zammı kabul mu etmişler? Şaşırdım. Biraz takip etmiştim kazanımları da var ama yetersiz tabii. Sendika örgütlenmesi için çok kişi gerekiyor. Kendi aramızda konuşuyoruz “bizde de olsa keşke” diyoruz. Ama tam hakkımızı savunabilecek bir sendika var mı bilmiyorum. Kendi hakkımızı oraya emanet ediyoruz, güvenmemiz lazım.

GÜL: Toplu iş sözleşmesi sonrası ücret farkları maaşlarımıza yansıdı ancak yok denecek kadar az oldu bu. Sözleşme sonrası belki ücret olarak yansımasa da yöneticilerin bize karşı tavırlarında değişiklik oldu. İşçiler olarak yalnız olmadığımızın farkına vardık. Grev kelimesinin telaffuz edilmesi dahi patron ve yöneticilerin korkmasını sağladı. 

AYÇA: Sendikalar, işçilerin hakkını savunan bir örgütse eğer tek bir sendika olmalı ve her sektörden işçiler bu sendikaya üye olmalı. Mesela biz giyim sektöründe çalışıyoruz, birden fazla sendika var bu işkolunda. Giyim sektöründe olan bu sendikaların arasında ne gibi farklar var bilmiyoruz. Gördüğüm kadarıyla sendikaların kendini anlatmak gibi bir derdi yok,  aslında burada önemli olan sendikadan ziyade işçilerin birlik olduğunun farkına varması ve ne kadar güçlü olduğunu görmesi. Yoksa A sendikası gelse ne olur B sendikası gelse ne olur. Aslında sendika öyle bir mücadele verecek, işçileri hakları konusunda öyle bilinçlendirecek ki patron işçiyi işten atmaktan korksun.

Mağaza çalışanları farklı konularda; örneğin sendikal örgütlenme, işten çıkarmalar veya çalışma koşulları gibi başlıklarda işyerlerinde yan yana gelmeye başladılar. “Her koyun kendi bacağından asılır,” “Babana bile güvenme” gibi sözlerle büyümüş genç işçiler olarak bu gelişmelerden sonra iş arkadaşlarınızla ilişkileriniz değişti mi? Mücadele etmek ülke insanına olan güveninizi artırdı mı?

İPEK: Birbirimizi kolluyoruz, yeni gelenlere anlatıyoruz. Bana iyi hissettirdi, bir şeyler yapmamız lazım, diye düşündüm. Müdürler genelde patron temsilciliği yapıyorlar bizde, onlara çok öfkeliydik. Bazı açıklamalar ses getirdi, Patronların Ensesindeyiz daha önce duyulmamıştı, bu açıklamalarla görünür hale geldi. Patron temsilcisi müdürleri de tedirgin etti açıklamalar. Kameraları izlediler, aradılar içerde bizi. Onları da tedirgin etti durum. Yaptıklarımızla ilgili “ne güzel yapıyorlar” diyenler oldu. Buradan devam ediyoruz.

GÜL: Haklarımızı savunup birlikte hareket etmeye başladıktan sonra birlik ve güven duygusu oluşuyor. Süreç olumlu ilerledikten sonra aslında mücadelemizin boşuna olmadığını, çalışma düzeninin iyileştirildiğini gördük. Hiç tanımadığın başka mağazadan çalışan birine sadece işçi olduğu için güvenmek ilginç bir duygu.

AYÇA: Mağazamızda daha önce tekil tekil problemler yaşandı ancak kimsenin umrunda olmadı, o sorunu yaşayanlar müdürün karşısında tek başına kaldı. Biz kahvaltıda işçi arkadaşlarla buluşmaya, sorunlarımızı konuşmaya başladık ve herkesin bir şeyler yapmak istediğini gördük. Artık kimse yaşanan problemler karşısında susmuyor, haklarını öğrenmeye çalışıyor. İşyerinde bu konuda fikir aldığımız arkadaşlarımız var ve haklarımızı bildikten sonra daha güçlü olduğumuzu hissediyorum. Biz Zara çalışanları olarak daha iyi şartlarda çalışmak için sendikayı örgütlemeye çalışıyoruz ve artık ne patron baskısına ne de mağazamızdaki sorunlara karşı tek başımıza olmadığımızı biliyoruz.

Patronların Ensesindeyiz Dayanışma ve Mücadele Ağı ile tanışmanız nasıl oldu? Patronların Ensesindeyiz Ağı’nın çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İPEK: Flormar’da duymuştum ilk Patronların Ensesindeyiz adını. Sosyal medya hesaplarını takip ettim. Sonra içerde de konuşuyorduk zaten. 

GÜL: Patronların Ensesindeyiz ile bir arkadaşımın aracılığıyla tanıştım, ardından mağazada sözleşme sürecinde grev kararı alındı ve bu süreçte Patronların Ensesindeyiz ile yan yana geldik. Neler olabileceğini, nasıl davranmamız gerektiğini konuştuk. Aslında bir yandan da “bu arkadaşların çıkarı nedir?” diye sormadan edemedim kendime. Daha sonra yaptığımız görüşmelerde tek amaçlarının işçilerin güçlenmesi olduğunu anladım. Patronların Ensesindeyiz çok farklı sektörlerde mücadele yürütüyor bazen takip etmekte zorlanıyorum.

AYÇA: Patronların Ensesindeyiz ile işyerinde çalışan arkadaşım aracılığıyla tanıştım, daha önce hiç duymamıştım. Bu işin sadece sendika ile olacağını sanmıyorum. Patronların Ensesindeyiz tarafından H&M, Koton, Madame Coco için yapılan açıklamaları okudum, tam olarak bizim yaşadıklarımızı anlatıyordu.

Teşekkür ederiz.

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×