Cacus’un Çaldığı Öküzü Kurtarmak

Diyalektiğin Dansı: Marx’ın Yönteminde Adımlar

Bertell Ollman

İngilizce’den çeviren: Cenk Saraçoğlu

Yordam Kitap, İstanbul, 2006, 256 sayfa

 

 

Marksizm nedir? “Bilim, eleştiri, tasarım (vision) ve özellikle “Ne Yapmalı?” sorusunu daima bilincinin bir yerlerinde taşıyanlar için “devrim stratejisi” yakıştırmalarından tamamını seçen Bertell Ollman, böylelikle Marx’ı tüm saydıklarımın bir aradalığından dolayı tutarsızlıkla itham edenlere inat, onu bilim insanı, muhalif, düşbaz ve devrimci düşünmekte sakınca bulmuyor. Bu iç içeliğin mümkün olduğunun kanıtını da, Marx’ın diyalektik yönteminde buluyor.

Marx’ın diyalektik anlayışını, Epikuros, Aristoteles, Spinoza, Leibniz ve özellikle de Hegel gibi filozofların düşüncelerinden ve aynı zamanda, yaşadığı dönemde daha yeni olgunluğuna erişebilmiş kapitalizme ilişkin bizzat kendi gözlem ve deneyimlerinden devşirdiğini söyleyebiliriz. Bu noktada, o günden şimdiye kapitalizmin, kendinden önceki sınıflı toplumlardan ayrılan temel özelliklerinin burada ayrıntılandırılmasına gerek yok. Ancak konumuz gereği şunu söylemek gerek: Kapitalizm, varoluşu parçalı hale getirmekte ve bundan dolayı toplumsallaşmanın tek yönlü ve parçalı yapısı ona tabi olan insanları daha çok hayatlarına dahil olan bir kişi, bir iş ve bir yer gibi özel hususlara odaklamaktadır. Kapitalizm, aslında bu ilişkilerden doğan sınıf, sınıf mücadelesi, yabancılaşma vb gibi kavramların göz ardı edilmesinin nedenidir.

Bir parantez açabiliriz, peki bu sistemin şekillendirdiği dünyada sosyal bilimler ne hale gelir? Ollman diyor ki:

“İnsana dair bütüncül bilgiyi parçalarına ayırıp, bunları birbirinden yalıtık uzmanlık alanlarına, her birisi kendine has bir dile sahip disiplinlerin dar alanına sıkıştırmak ve üzerlerinde istatistiksel manipülasyon yapmanın mümkün olduğu yaşamın bu küçük alanlarına odaklanmak suretiyle bu eğilimi daha da pekiştirmiştir. (…)

“Böylesi bir karmaşa, bilgi ve eylem arasındaki asırlık bağlantının ortadan kaybolmasına ve olabildiğince az şey hakkında olabildiğince çok şey bilmeyi marifet sayan akademisyenler ve aydınlar, bilmekten gelen sorumluluklarından rahatlıkla feragat edebiliyorlar.”

Bu sözlerle, sosyal bilimlerin içinde bulunduğu durumu anlatabilecek yeterli çıkarımı Ollman’dan duymuş oluyoruz. Böyle bir duruma karşın, New York Üniversitesi’nde Marksist bir profesör olan Bertell Ollman, kitabında sınıfın ve kapitalizmle görmezden gelinen diğer kavramların üstündeki tozu almak için, kapitalizmin işleyişindeki temel örüntüleri oluşturan karşılıklı bağlantılara odaklanmanın araçlarını sunan diyalektiğe başvuruyor. Çünkü diyalektik, bilgiyle eylem arasındaki zorunlu bağlantıyı vurguluyor. Parantezi kapatıyorum.

Diyalektik nedir; her şeyi açıklamaya gücü yeten katılaşmış bir tez-antitez-sentez üçlemesi midir? Değildir. Diyalektik, zor olandır. Belli bir süratle her şeyin değiştiği, etkileştiği, tarihin ve sistemsel bağlantıların gerçek yaşamın bir parçası olduğu dünyada bunu yadsıyan pek az insan varken; zor olan bu bağlantılar hakkında nasıl gerektiği gibi akıl yürütüleceği, bu bağlantıları çarpıtmaktan nasıl kaçınılacağı ve onlara gereken önemin ve ağırlığın nasıl verileceği noktasıdır. O yüzden Roma mitolojisindeki yarı canavar yarı insan Cacus’un hayvanları mağarasına ters sürüyerek getirmesinden dolayı köylülere yakalanmaması, bir gece önce neler olup bittiğini ve mağaranın içinde nelerin döndüğünü anlamayan ufuksuz köylülerin sayesindedir. Hatta bu köylüler, Amerikan üniversitelerinde metodoloji dersi alsalar bile mağaraya giden öküzün ayak izlerini sayıp, boylarını ölçtükten sonra bilgisayara yüklediklerinde sonuç yine değişmeyecektir: Ayak izleri, öküzlerin mağaradan çıktığını göstermektedir. Öyleyse bir sonuca varabiliriz: Köylüler/Amerikan metodolojisi, şeylerin sadece görüntülerine sınırlı bir bakış açısıyla odaklanmaktadır.

Diyalektik, bu bakış açısının reddidir. Diyalektiği nitelemekte herhangi bir düşünürün kullandığı tüm sıfatları bir kenara bırakarak ifade etmek gerekirse, diyalektiğin her şeyden önce en temel konusu her türlü değişimdir ve aynı zamanda her tür ve her derecedeki etkileşimdir. Elbette bu nitelik, değişim ve etkileşimin varlığını sadece diyalektik düşünenlerin tanıdığını göstermez. Dünyada her şeyin bir şekilde ve bir derecede değiştiğini herkes teslim etmektedir ve bu aynı zamanda etkileşim gerçeği için de geçerlidir. Ancak mesele, bu değişim ve etkileşim üzerinde nasıl layıkıyla düşünüleceği ve bunları bütün boyutlarıyla düşüncemize nasıl nakledeceğimizdir. Soruyu değiştirirsek, genel anlamıyla değişim ve etkileşim üzerine nasıl fikir yürütmeliyiz ki en azından var olduğunu bildiğimiz bu kavramları gözden kaçırmayalım veya çarpıtmayalım? Ollman, bu fikir yürütmenin aynı zamanda değişim ve etkileşimin nasıl inceleneceği ve ulaşılan sonuçların diğer insanlara nasıl aktarılacağına ilişkin olduğunu söyler. Kısacası, diyalektiğin aslında ne hakkında olduğu, diyalektiğin işaret ettiği temel sorundur ve bu sorunu çözüme kavuşturmak için Marx’ın yüzünü döndüğü süreç, soyutlamadır.

Diyalektiğin Dansı’nda Olman, “gerçek somuttan” (yani kendisini bize sunduğu biçimiyle dünya) başlayarak soyutlama süreci vasıtasıyla (yani bütünü kendisini incelemekte kullanılan ussal parçalara ayırmak gibi bir düşünsel etkinlik vasıtasıyla) düşüncedeki somuta (yani bu soyutlamayla usta yeniden oluşturulan ve kavranan somuta) ilerleyen ve içsel ilişkiler felsefesi uyarınca hareket eden Marx’ın bu yönteminin bütün boyutlarını kitabına taşıyor. Bu bağlamda soyutlamanın kapsam, genellik düzeyi ve konumlanma noktası tarzlarını kitapta en fazla sayfayı ayırarak işliyor. “Çelişki”nin içerdiği hareketlerin ve özellikle klasik kapitalizm, sınıflı toplumlar ve modern kapitalizm genellik düzeylerinde Marx’ın yaptığı soyutlamalara ilişkin örneklerin dikkate değer olduğunu da söyleyebiliriz.

Bertell Ollman, Marksizm üzerine yapılan tartışmaların pek çoğunun nedeninin konumlanma noktasındaki farklılıklar olduğunu söylüyor. Kapitalist devletin karakteri, ekonomik krizlere kâr oranlarının düşme eğiliminin mi sebep olduğu yoksa bu krizlerin değerin gerçekleşmesindeki zorluklardan mı kaynaklandığı, kapitalist üretim tarzının mı yoksa uluslararası işbölümünün mü daha merkezi olduğu gibi konumlanma noktalarından kaynaklanan tartışmalar bunlara örnek verilebilir.

Diyalektiğin dansı, diyalektik kavramının felsefi boyutlarına giren bir kitap değil. Bu bağlamda, tek başına yeterli olduğunu da söyleyemeyiz. 1 Yedi bölümden oluşan kitabın, Bertell Ollman’ın yedi farklı makalesinden bir araya getirilerek oluşturulduğunu hesaba kattığımızda, özellikle soyutlamanın açıklanması konusunda sıkça tekrar yaşadığımızı söylemek gerekir. Ancak bugünü yeniden inşa etme, bu yeniden inşa edilmiş bugünün geçmişteki önkoşullarını bulma, daha sonra bunlara dayanarak bugünün muhtemel geleceğini tasarlama ve bu geleceğin önkoşullarını geçmişin bir uzantısı olarak kavranan bugünde arama faaliyetini, yani yazarın deyimiyle “diyalektiğin dansı”nı anlamak için, okumaya değer bir çalışma.

Dipnotlar

  1. Savaş Çekiç’in tasarladığı kitabın kapağında “yanmayan” bir el feneri olması, bu yetersizlikten dolayı düşünülmüş olabilir mi?
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×