Çeliğin Suyu Bitti…

10. Kalkınma Planı, “Sanayide Dönüşüm Programları”, üretimde verimliliği artırma, Ar-Ge ve teknolojiye dayalı üretim, son Hükümet Programı’nda ve eylem planında açıklanan “dönüşüm” hedefleri… Her şey bir yana “ağır sanayi” sektörlerindeki tablo düşünüldüğünde inandırıcılıktan büyük ölçüde yoksun. Demir-çelik ve petrokimya sektörlerindeki özelleştirmelerin sonuçları 10 yılın ardından yakıcılığını daha fazla hissettiriyor. Enerji ve hammadde ihtiyacı da dahil edildiğinde iki sektördeki zayıflamanın yol açtığı ithalat düzeyi cari açığın önemli bir bölümüne denk geliyor. Aynı zamanda bu sektörlerin girdi olduğu daha gelişkin sektörlere dayalı bir “büyüme modeli”ne geçişi de imkansızlaştırıyor. Özellikle demir-çelik sektöründe yaşananlar, tekil sermayedarların kısa vadeli kâr maksimizasyonları uğruna ülkenin önemli bir can damarının kesilmesine iyi bir örnek oluşturuyor.

Demir-çelik sektörü Türkiye kapitalizminin tarihindeki en büyük anomalilerden birine sahne oldu ve 25 yılı deviren “masal” 2015 yılında sona erdi. 1980 yılında demir-çelik üretiminin üçte ikisi Ereğli Demir Çelik, İskenderun Demir Çelik ve Kardemir olmak üzere kamuya ait entegre tesislerde yapılıyordu. Bu tesisler, yaklaşık 15 yıl özelleştirme sürecinde tutuldu ve ülkenin demir-çelik ihtiyacı hızlı bir gelişim göstermesine rağmen yatırım yapılmadı ve tesislerin üretim kapasitelerinde sınırlı bir artış oldu. Aynı dönemde çeşitli teşviklerle, finansman başta olmak üzere değişik desteklerle özel sektör yatırımları hız kazandı. 1980-2000 döneminde kamuya ait entegre tesislerin üretim kapasitesi 3 milyon tondan 6,2 milyon tona çıkarken yani iki katlık artış görülürken özel sektöre ait elektrik ark ocaklı tesislerin üretim kapasitesi 1,2 milyon tondan 13,6 milyon tona çıkarak 10 kattan fazla artış gösterdi.


Kaynak: TÜİK, Demir Çelik Üreticileri Birliği

Bu süreç, sadece üretim kapasitesi ve dolayısıyla üretimde özel sektörün başat hale gelmesi anlamını taşımadı, sektörde üretim prosesi ve teknoloji düzeyinin de değişimine yol açtı. Kamu tesislerinin artan tüketimi karşılayamaz hale gelmesiyle birlikte özel sektör, entegre tesislere göre çok daha az sermaye gerektiren elektrik ark ocaklı tesislere yöneldi. Entegre tesisler demir cevherinden çelik üretirken, elektrik ark ocaklı tesisler hurdanın ergitilmesi yoluyla üretim yapıyor. Daha fazla elektrik kullanmalarının yanı sıra elektrik ark ocaklı tesislerde 2010’lu yıllara kadar yassı çelik olarak adlandırılan otomotiv, beyaz eşya, makine, elektrik-elektronik cihazlar gibi sektörlerin üretiminde kullanılan daha özellikli ürünlerin imal edilmesi de mümkün değildi. Bu nedenle EAO tesislerin kapasitesindeki muazzam artışa rağmen özellikle otomotiv ve beyaz eşya sektörlerinin hızlı gelişim gösterdiği 2000’li yıllarda yassı ürün ithalatı da düzenli olarak arttı. Keza paslanmaz çelik başta olmak üzere vasıflı çeliklerde de Türkiye büyük ölçüde ithalata bağımlı bir yapıya sahip. Son yıllarda yassı mamul üretmeye başlayan EAO tesisler olmakla birlikte demir cevherinden üretilebilen spesifikasyonda ürün üretemiyorlar. Daha verimsiz bir yöntemle ağırlıklı inşaat demiri üreten, 1990’ların ikinci yarısından itibaren de uzun mamul olarak adlandırılan inşaat demirinde kapasite fazlasına ulaşan, fazlalığını ihracatla eritmeye çalışan, ancak bu irrasyonel yapıyı destekleyen makro ekonomik politikalar ve kamu desteklerinin yanı sıra dünyadaki rüzgarlardan da yararlanan elektrikli ark ocaklı (EAO) tesisler umulanın çok üzerinde kârlılıklarla ve yine tahminlerin ötesinde uzun bir zaman yaşadı.

Değerli TL’nin ithalatı kolaylaştırması, inşaat harcamalarındaki artış, elektrik sübvansiyonları, Dahilde İşleme Rejimi vb hurda ve yarı mamul ithalatına yönelik destekler, yatırım teşvikleri makro ekonomik politikalar ve kamu destekleri boyutunu oluşturdu.

Dünyadan esen rüzgarlarda ise önce SSCB’nin çözülüşü yardımcı oldu. Eski sosyalist ülkelerin enkazından çıkan hurdalar, boldu, ucuzdu, üstelik zengin metal içerikleriyle ek gelir de yarattı ve yakın zamana kadar bu düzenek çalıştı. (Hâlâ ithal ettiği hurdayı işleyip para kazanamazken hurdadan ayırdığı özel metallerin satışından kâra geçen firmalar bulunuyor.) Dalganın ikinci fazında 2000’li yıllarda Çin büyümesine bağlı olarak emtia fiyatlarında görülen artışın, demir-çelik fiyatlarında da çok ciddi yükselişe yol açması vardı. Hurda maliyetiyle satış fiyatları arasındaki marj çok açıldı, EAO tesisler inanılmaz iyi paralar kazandı. Dünya bahsine üçünü bir unsur olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yine 2000’li yıllarda artan petrol gelirlerine bağlı olarak yaşanan inşaat patlamasını ve bu ülkelere çok iyi fiyatlarla inşaat demiri satmanın mümkün olmasını da eklemek gerekir. (Türkiye, “Arap Baharı” öncesinde uzun mamul üretiminin yaklaşık yarısını ihraç eder hale geldi.)

Tüm bu “rüya” koşullara rağmen entegre tesislerde yeterli kapasitenin olması durumunda rekabet etmesi mümkün olmayan, her koşulda daha yüksek üretim maliyetine sahip tesisler iki on yılı devirdi, bu arada kapasitelerini ve üretimlerini artırdılar, ihracata yönelik her tür teşvik ve fırsattan yararlanıp ithalat bağımlılığını iyice artırma pahasına ihracat olanaklarını da değerlendirdiler. Erdemir özelleştirme sonrası, İskenderun’da özelleştirmeden önce yatırımı başlamış olan yassı üretim kapasitesini devreye aldı. Erdemir ve Kardemir’de de bir bölümü modernizasyon ihtiyacının ürünü olan kapasite artışları oldu, ancak Türkiye yassı mamul ihtiyacının hâlâ yarısını ithalat yoluyla karşılıyor. 2008 yılında %70’ler civarında olan ithalat bağımlılığı sözü edilen yatırımlarla ancak yarıya indirilebilmiş oldu.

Dünyada bir eşi daha yok

Dünyaya bakıldığında üretim kapasitesinin üçte ikisinin entegre tesislerden, üçte birinin EAO tesislerden oluştuğu görülüyor. Yani Türkiye’nin tam tersi.


Kaynak: Dünya Çelik Derneği

Türkiye’deki oranlara benzer oranların görüldüğü ülkelerin önemli bir bölümünün sağlam gerekçeleri var. İran, üretimde son derece düşük maliyetli doğalgaz kullanıyor. İtalya hem hurda dışında cevherden elde edilmiş bir hammadde kullanıyor hem de otomotiv, makine gibi sektörlerdeki gelişkinliği yüksek maliyetleri tolere etmesini sağlıyor. İtalya’da çelik tüketiminin %58’i otomotiv, makine ve metal eşya gibi yüksek katma değerli sektörlerden kaynaklanıyor, bu oran Türkiye’de %43 ve katma değeri daha düşük ürünlerden oluşuyor. (Bir otomobil ya da makinenin fiyatı ile birim çelik maliyeti arasındaki marj, inşaat demiri satış fiyatı-maliyet marjının çok üstünde oluşuyor.) Hindistan da üretim maliyeti daha düşük olan farklı bir teknoloji kullanıyor.

2015: Denizin bittiği yıl

2014 yılından başlayarak petrol ve diğer emtia fiyatlarıyla birlikte demir cevheri fiyatlarında da büyük bir gerileme görüldü. Çin talebinin yavaşlaması başta olmak üzere talep gelişmelerinin yanı sıra, demir cevheri tekellerinin önceki yıllarda Çin talebindeki hızlı artışı veri alarak yaptıkları yeni cevher madeni yatırımları da fiyat düşüşünde etkili oldu. Yeni madenlerle birlikte cevher çıkarma maliyeti düşen Rio Tinto, BHP Billiton ve Vale’den oluşan, dünya cevher üretiminin yüzde 76’sını kontrol eden üç şirket, yüksek yatırım harcamalarının geri dönüşünü sağlamak ve diğer üreticileri piyasadan silmek amacıyla cevher arzını sürdürdü.


 

2014 yılı başında tonu 136 dolar civarında olan demir cevheri, 2015 yılının sonunda 35 dolar seviyesine kadar geriledi. Hurda fiyatlarındaki düşüş sınırlı kalırken, hurdadan üretim yapmak zorunda olan tesislerin/firmaların cevherden üretim yapan tesislerle rekabet etmeleri 2015 yılı içinde iyice zorlaştı. Dünya hurda ticaretinin yüzde 20’sinin Türkiye’nin tüketiminden kaynaklandığı ve Türkiye’nin yüzde 77’si EAO tesislerden oluşan yapısıyla hurda bağımlılığı birlikte düşünüldüğünde hurda fiyatlarının neden aynı hızda inmediği daha anlaşılır hale geliyor. Ayrıca hurda arzında 1990’lar ve 2000’ler bolluğunun kalmadığı da vurgulanmalı.


 

 

2014 yılının başından 2015 yılının sonuna kadar demir cevheri fiyatları yüzde 75 azalırken, hurda fiyatlarındaki gerileme yüzde 22 oldu. Bu durum Türkiye’de demir-çelik sektöründe büyük sarsıntı yarattı. Erdemir, Kardemir gibi firmalar yassı ürünün yanı sıra geçmiştekinden çok daha fazla uzun ürün de satmalarına rağmen kârlılıkları %20’ler civarında seyrederken EAO tesislerin kârlılıkları enerji üretimi, hurdadan ayrıştırılan metallerin satılması vb faaliyetler hariç tutulduğunda yüzde 1’lere kadar geriledi. 2015 yılında ham çelik üretimi yüzde 8 civarında düşerken, EAO tesislerin ham çelik üretimi yüzde 14 geriledi. Aynı dönemde entegre tesislerin üretimi yüzde 7 artış gösterdi. EAO tesisler hurdadan ham çelik üretimini azaltırken yarı mamul ithalatına yöneldiler ve nihai ürün üretimini yarı mamul ürünlerden gerçekleştirdiler. Buna bağlı olarak hem yarı mamul hem de mamul ithalatında artış görüldü.

2015 yılının ilk çeyreğinde dünyadaki gelişmelerin çok geçici olmadığına ilişkin kanaat Sanayi Bakanlığı’nın bir dönüşüm projesi geliştirmesine yol açtı. EAO tesislerin önüne demir cevherinden ham çelik üretebilen yüksek fırınların eklenmesini öngören proje “zihni sinir”. Sektörde birkaç büyük EAO tesis dışında bu “dönüşüm projesi”nin alıcısı olmadı. Devlet, AB ile imzalanan AKÇT Anlaşması’ndan ötürü sektöre doğrudan ya da dolaylı destek sağlayamıyor. 500 milyon dolardan başlayıp 1-2 milyar dolara kadar ulaşan yatırım tutarlarının finansmanı konusuna en azından 2015 yılı içinde sıcak bakan olmadı. Ortaya atılan çözümün teknik açıdan ne kadar çözüm olduğu tartışmalı. Ancak dönüşüm konusundaki iştahsızlığın arkasındaki en önemli neden çok düşük yatırım tutarları ve bir bölümünü kamuya yükledikleri üretim maliyetleriyle 25 yıla yakın süre inanılmaz paralar kazanan demir-çelik patronları, gittiği yere kadar devam edip sürdürülemez noktada da kenara çekilmeyi tercih edebilir. Nitekim geçtiğimiz aylarda Antakya’da bir tesis kapandı, yüzlerce işçi işsiz kaldı.

Tesislerin kilit vurma ihtimali, en çok Erdemir’i telaşlandırmış görünüyor. Erdemir CEO’su Ali Pandır, “koruma” talebini de içeren bir şekilde Türkiye’nin ithalat bağımlılığının iyice artabileceğine dikkat çekti.

Demir-çelik hikayesi, üretim ve tüketim rakamları misliyle artarken ülkenin nasıl sanayisizleştirildiğinin de bir resmi aslında…

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×