Daha Az Rahat Ama Daha Özgürce

Gelenek Türkiye’de yayınlanmakta olan süreli sol siyasi dergiler arasında en eskisi. Yaklaşık beş yıl önce yayına başladığında Gelenek, kendine en genel anlamda kılavuz aldığı bir tür teorik kurguya ya da senteze sahipti. Amacı, Türkiye soluna bu konumdan bir müdahalede bulunmaktı.

Bu işin ne kadar başarılı biçimde yapılabildiğinin değerlendirmesi ayrı. Ancak, geri dönüp bakıldığında bir nokta oldukça çarpıcı biçimde öne çıkıyor: Bundan beş yıl önce Türkiye solunun teorik ilkeleri ve öncülleri yerli yerinde duruyordu; ve bu nedenle, kapsamlı olması arzu edilen bir sentez bile, belirli temelleri sorgulamak yerine daha çok bunları veri almayı yeğliyordu. Gelenek‘in konumu da buydu. Bu nedenle Gelenek‘in yaptığı iş, büsbütün yeni bir yapıyı inşa etmekten çok, temeli ve ana hatları aşağı yukarı belli bir yapının onarımı, tadilatı, bakımı ve eğer deyim yerindeyse “güzelleştirilmesi” idi. Bu, 5 yıl öncesinin “paradigma”sı ışığında belirlenmiş, haklı bir uğraştı.

Bu paradigmanın bu haliyle varlığını ve geçerliliğini koruduğunu düşünmüyorum. Dünya ve Türkiye solu gibi Gelenek de yeni bir döneme girmektedir ve bu dönemde 5 yıl önce en çok “veri alınan” bazı malzemelerin en azından baştan irdelenmesi gerekmektedir. Kimse yanlış anlamamalı: Öncülük, öncü örgüt, Jakobenizm, Leninizm vb. vb.. bunlar yeni bir paradigmanın ya da yeni ve daha kapsamlı bir sentezin gene olmazsa olmaz öğeleridir bana göre. Bunlarsız “bize” yakışan sentez şöyle dursun, siyasal boyutu olan herhangi bir sentezi bile mümkün görmüyorum. Yeni sentezde gerekli olan, bu sayılanların anlamlandığı, işlev kazandığı ana zeminlerin oluşturulmasıdır. Kolay iş değildir, ama yapacağız.

“Yapacağız” da, bir noktada insanın yüzü ekşir gibi oluyor. Zamanında Lenin söylemiştir ve hiç de sıradan bir söz değildir: Sosyalist teori, polemikle, polemik yaparak gelişir… Ekşi olan yan, Türkiye’de teorik menzile ulaşmada polemiğin giderek işlevsizleşmesiyle ilgili. Her zaman böyle olmamıştır elbette; ama 1991 yılı Türkiyesi’nin sol hareketi teorik/ideolojik gelişme ve yenileşmede o ünlü kaynağı polemiğe artık pek az yer tanıyor.

Bunun nedenlerini kestirmek o kadar güç değil. Kimilerine çok basit gelebilir, ama gerçek bir polemiğin verimli sonuçlarını kısırlaştıran o kadar çok şey var ki Türkiye’de. Ertuğrul Özkök’ün düzenin tam adamı olduktan sonra bir zamanların “başkaldıran” insanı sayılması, Yavuz Çizmeci’nin işadamlığına intisap ettikten sonra geçmişi itibarıyla “Marksist felsefeci” kabul edilmesi Türkiye’de işlerin ne kadar ucuzladığını gösteriyor. “Marksizm dünyayı değiştirin der, ben de bir yerde olmayan balığı orada yetiştirerek dünyayı değiştiriyorum” diyen insanın “felsefi düzeyi” tiplediği bir toplulukta neyi tartışacaksınız? Geçmişleriyle Özkök’ün başkaldırıcı, Çizmeci’nin felsefeci, Cavit Kavak’ın büyük eylemci sayıldığı bir ülkede başkaldırıyı, felsefeyi ve eylemi ciddi olarak tartışmak mümkün değildir.

İyi de başka adam mı kalmadı? “Başka adam”ları yaklaşık 1.5 yıl boyunca daha yakından tanıma olanağı bulduk. Bir çocuğa en sevdiği oyuncağı verseniz bir süre sonra bıkar; bu gelişkin insanlar ise “zaten bu iş tek ülkede olmazdı” sözünden 1.5 yıl bıkmadılar. Belki şimdi de hâlâ bunu söylüyorlardır…

O halde Lenin’in deyişiyle ve burjuva ideolojisine göre her zaman ve her yerde “yeni” olması nedeniyle sosyalist ideolojinin gelişiminde özel bir yeri olduğu söylenen polemikten azami yarar sağlamak, en azından şimdilik pek mümkün görünmüyor.

Ancak bu, her çıkışın tıkalı olduğu anlamına gelmiyor elbette. Yeterince cesur olunabildiği takdirde bazı yolların zorlanıp açılması mümkündür. Bu ihtimalde, üzerine basılacak taş olarak başka şeylerden değil de cesaretten sözetmemin nedeni var. Bunu da kısaca açmak istiyorum.

Cesaretten kastettiğim, Marksist teorinin ve sosyalist mücadele pratiğinin bütün öğelerini, zamanında bunlar hakkında verilmiş yargı ne olursa olsun, eğer gerekli ise yeniden kullanmaktan çekinmemektir. Daha açık söyleyebilirim: Önce Marksizm, sonra da Leninizmin doğup gelişmesiyle ilişkili olarak daha sonradan geliştirilmiş bütün “özet”ler, standardizasyon çabaları; sosyalist pratikle ilgili olarak 1919-43 ve 1946-85 dönemine özgü tek merkezli yargılar tümüyle bir kenara bırakılmalıdır. Mutlaka yanlış oldukları için değil; başka türlü de kullanılabilecek bir malzeme topluluğunu aşırı ölçüde “boğdukları” için. Daha da ileri gidip, bu “cesaret”in Marx’ın bir dönemini öteki döneminden, Lenin’in bir çalışmasını ötekinden “özgürleştirme” girişimlerini de içerdiğini söyleyebilirim. Bize gerekli olan, belirli bir çalışmayı kaleme alan Marx ya da Lenin değildir. Tüm çelişki ve yaratıcılıklarıyla, kendi gelişim süreçleri içinde oluşturdukları bütünlükleriyle Marx ve Lenin’dir bize gerekli olan.

Elbette sırf bunlarla, yani tek başına klasik metinlere dönerek ileri sentezler yakalanabileceğini iddia ediyor değilim. Bir de bugüne bakmak gerekiyor. Bugüne bakarken ise, bu kez cesaret değil uyanıklık gerekli oluyor. Gerçekten uyanıklık gerekiyor; çünkü bugünün dünyasında, sosyalizmin geçerliliğini, haklılığını, gerekliliğini savunmaya inanılmaz ölçüde elverişli ne kadar olgu varsa, bunların hepsi, gene inanılmaz bir yüzsüzlükle, sosyalizmin geçersizleşmesinin kanıtları olarak yutturulmaya çalışılıyor. O kadar ki, bugün hiç çekinmeden açık açık söylemek gerekir: Kapitalizmi sorgulamayan bir çevreci ya aptaldır ya da sahtekar; dünyamızın mutlak yoksulluk düzeyinde yaşayan bölümünün bugün oran olarak arttığını görmeyen ya cahildir ya da budala; insani değerlerin yitirilişini, baskıcılığı, hegemonyacılığı vb. salt bir dönemin duvarlarının arkasında kalan şeyler olarak görenler ise, düpedüz beyni yıkanmış kişiler olmalıdır.

Özetle, ortada malzeme bulunduğu su götürmüyor. Gelenek bundan beş yıl kadar önce teorik yörüngesini çizerken, bazı nisbi rahatlıklara sahipti. Ama unutmamak gerekiyor: O rahatlıklar, zaman zaman, fren işlevi de görebiliyordu. İki yanı da kesen birer kılıçtı bunlar. Bugün ise, böyle rahatlıklara sahip değiliz. Değiliz, ama bu rahatlıklardan yoksunluk, sorumsuzluk anlamına gelmemek kaydıyla, bizi daha da özgür kılmıyor mu?

Eğer öyle ise, bunun hakkını vakit geçirmeden vermek gerekiyor.

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×