Ellen Meiksins Wood’un Ardından…

Siyasi marksizm ekolünün önemli isimlerinden Ellen Meiksins Wood, kansere karşı verdiği uzun bir mücadelenin ardından, 13 Ocak 2016 günü aramızdan ayrıldı. E. M. Wood’un ardından dostları ve öğrencileri tarafından kaleme alınan pek çok yazının paylaştığı ortak noktalar, Wood’un bir entelektüel olarak üretkenliği, kapitalizmin tarihsel dinamiklerini ve sınırlarını keşfetmeye yönelik tutkusu ve buna eşlik eden keskin bir analitik bakış ile soğukkanlı değerlendirme gücü oldu.

Çalışmalarının önemli bir bölümü Türkçe’ye de çevrilen ve zaman içerisinde ülkemizde geniş sayılabilecek bir okur kitlesine ulaşan E. M. Wood, gerçekten de 1970’ten hayatını yitirdiği 2016 yılına kadar yazmayı hiç bırakmamış, eşine az rastlanır üretkenlikte bir entelektüeldi. Siyasi düşünce tarihinden kapitalizmin doğuşuna, sınıf kuramından emperyalizmin güncel yönelimlerine uzanan geniş ilgi alanının yanı sıra, yeni ve post-marksist tezlere karşı kaleme aldığı etkili polemikler ve güncel gelişmeleri sosyalist bir perspektifle takip ettiği siyasi yazılarıyla da tanınıyordu. Vietnam Savaşı sırasında doğduğu ülke olan ABD’yi terk ederek Kanada’ya yerleşen ve o dönemde pek çok sol akademisyene kaplılarını açan York Üniversitesi’nde akademik faaliyetlerine devam eden Wood, daha sonra önemli çalışmalara imza atacak pek çok öğrenci yetiştirmişti.

Antik Yunan’dan günümüze siyasal düşünce

Wood, antik Yunan’daki sınıf mücadeleleri ve siyasal ideolojiler alanındaki çalışmalarıyla başladığı akademik kariyerinde, siyasal düşünceleri, ait oldukları dönemdeki siyasi çatışmalarla olan bağlarını göstererek tarihsel bir bağlama oturtma uğraşını ölümüne dek sürdürdü. İlk eşi Neal Wood ile birlikte kaleme aldıkları ve Platon ve Aristoteles gibi ilkçağ filozoflarını, dönemin sınıf mücadelesi içine yerleştiren Class Ideology and Ancient Political Theory (Sınıf İdeolojisi ve Eskiçağ Siyasal Kuramı) isimli kitaplarını, Hobbes ve Locke gibi erken modern dönem filozoflarıyla, Mills, Marx ve Weber gibi modern düşünürler üzerine kaleme aldığı çalışmalar izledi. Wood, Yurttaşlar’dan Lordlara ve Özgürlük ve Mülkiyet isimli çalışmalarında da, hayatını kaybettiği sırada üzerinde çalışmakta olduğu bir üçüncü kitapla birlikte, siyasi düşünce tarihinin tarihsel materyalist bir yorumunu sunmayı amaçlıyordu. Bu yorumun temelinde de özgürlük, demokrasi, liberalizm ve sivil toplum gibi kavramların hem tarihsel gelişimlerine, hem de Batı solunun bu kavramlarla kurduğu ilişkiye dair berrak bir eleştirel yaklaşım yatıyordu. Wood bu çalışmalarında siyasal düşünürlerin Batı Avrupa’da aynı hat üzerinde ilerleyen bir ‘‘ticarileşen toplum’’a değil, mutlakıyetçi Fransa ve kapitalist İngiltere’deki gelişmelere yanıt üretmeye çalıştığını gösteriyor ve bu düşünürlerin imzalarını taşıyan siyasal kuramların, yaşadıkları toplumlardaki hâkim mülkiyet rejimleriyle ilişkisini ortaya koyuyordu.

Sınıftan kaçış, Marx’a dönüş

Yazmaya başladığı dönem itibariyle, bir bakıma 1970 sonrasının Batılı ‘‘yeni-marksist’’ kuşağı arasında değerlendirilebilecek Wood, Vivek Chibber’in de belirttiği gibi bu kuşağın sosyalist siyasete olan bağlılığını yitirmeyen az sayıda üyesinden biriydi.1 1986 yılında kaleme aldığı ve kendisine Isaac Deutscher Ödülü’nü kazandıran Sınıf’tan Kaçış, Yeni “Hakiki” Sosyalizm başlıklı çalışması, ‘80’li yıllarda öncülleri olan yeni-marksizmden koparak, bir anlamda yeni-marksizmin mantıki sonuçlarına doğru ilerleyen post-marksist tezlere verilmiş etkili bir cevaptı. Wood, bu çalışmasında toplumsal üretim ve tarihsel değişimde sınıf ve sınıf mücadelesinin belirleyiciliğini reddederek toplumun farklı söylem ve pratiklerden oluşan parçalı bir çokluk olduğunu iddia eden ve siyasal strateji olarak da radikal demokrasi mücadelesini vaaz eden Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau gibi düşünürlerin ‘‘yeni ‘hakiki’ sosyalizm’’ini, en etkili olduğu dönemde eleştirme cesaretini göstermişti. İdeoloji ve politikayı her türlü toplumsal temelden, özellikle de her tür sınıfsal dayanaktan kopartarak özerkleştiren bu akımın Althusserci yapısal marksizmde yatan köklerini büyük bir başarıyla ortaya koyan Wood, yanıt olarak Marx’a dönmeyi önerirken, sınıfı ve sınıf mücadelesini merkeze alan daha tarihselci bir marksizm okumasından hareket ediyordu. Daha sonraki yıllarda kaleme aldığı ve E. P. Thompson’a borcunu dile getirdiği ‘‘Bir Süreç ve İlişki Olarak Sınıf’’ makalesinde, sınıfı piyasa konumlarına indirgeyen weberci anlayışa ve onu üretim ilişkilerindeki yapısal konumuyla özdeş gören marksizm yorumlarına karşı çıkarak, sınıf oluşumunu tarihsel bir süreç olarak ele alan ve üretim, mülkiyet ve sömürü ilişkilerine odaklanan ilişkisel bir sınıf kuramı önerdi.2

Siyasal marksizm ve burjuva paradigmasının eleştirisi

Yapısalcı ve post-marksizme karşı verdiği entelektüel mücadelede, E. P. Thompson’ın katkılarına çok şey borçlu olan E. M. Wood’un ‘‘analitik marksizme’’ yönelik eleştirilerinde de esin kaynağı ABD’li marksist iktisat tarihçisi Robert Brenner olmuştu. Brenner’in yeni-smithçi marksizm adını verdiği, kapitalizmi esas olarak genişleyen ticaretin bir çıktısı olarak gören ve kapitalizmin temel dinamiklerini üretim ve mülkiyet ilişkilerinde değil, dolaşım süreçlerinde arayan yeni-marksistlere karşı açtığı entelektüel cephe, Wood’a sadece yeni bir araştırma alanı sağlamakla kalmadı, kısa süre içerisinde ismiyle özdeşleşecek yeni bir ekol de kazandırdı.

Robert Brenner, literatüre ‘‘Brenner tartışması’’ olarak geçen tartışmalarda, kapitalizmin Avrupa’da on beşinci yüzyılda ticaret ve şehirlerin gelişmesiyle ortaya çıktığını iddia eden kapitalizme geçiş tezlerine karşı, kapitalizmin ilk olarak İngiltere’de, toprak sahipleriyle köylüler arasındaki ilişkilerin geçirdiği dönüşümün sonucu olarak ortaya çıktığını iddia ediyordu. Bu tartışmalar sırasında marksist Fransız tarihçi Guy Bois’nın, Brenner’ın fazla iradeci ve tarihselci bulduğu Marks okumasını eleştirmek için kullandığı ‘‘siyasal marksizm” deyimi, Brenner’ın başta Wood olmak üzere yeni takipçiler kazanmasıyla birlikte ortaya çıkan bir marksizm yorumunun kendisi için benimsediği ada dönüştü.

Siyasal marksizmin günümüzdeki önemli temsilcilerinden Benno Teschke, bu akımın üzerinde yükseldiği temel tezleri şöyle özetliyordu:3

İlk olarak kapitalizm, ortaçağ feodalizmine ilişkin ortak Avrupa deneyimlerinin çelişkilerinden kaçınılmaz olarak doğan bir fenomen değildi. Kapitalizmin doğuşu için teknoloji belirlenimli ya da teleolojik bir açıklama yerine, erken modern dönem İngilteresi’ndeki sömürücülerle sömürülenler, yani lordlarla köylüler arasındaki sınıf çatışmasının niyet edilmemiş sonuçlarına odaklanmak gerekliydi. Kapitalizme yol açan, on dördüncü ya da on beşinci yüzyıldaki feodalizmin genel krizi, ortaçağ şehirlerindeki genel canlanma, Rönesans’ın ticaret cumhuriyetleri ya da keşifler çağı değil, tam da belirli bir tarihsel bağlamda cereyan eden sınıf mücadelesiydi.

İkinci olarak kapitalizm Max Weber’in ve ondan etkilenen pek çok marksistin yaptığı gibi tarih aşırı bir şekilde piyasada ucuza alıp, pahalıya satmaya yönelik rasyonel bir eylem olarak görülemezdi. Kapitalizm, emek-gücü de dahil olmak üzere tüm üretim faktörlerinin metalaştığı ve üretimin piyasaya bağımlı ve piyasa tarafından düzenlen bir nitelik kazandığı, insanlar arasında kurulan bir toplumsal ilişkiydi. Dolayısıyla kapitalizm sadece piyasa için üretimle özdeşleştirilemezdi. Kapitalizm, temeli piyasa mekanizmalarına dayanan, mülksüzleştirilmiş doğrudan üreticilerin mülk sahiplerine emek-güçlerini satmaya zorlandıkları bir toplumsal mülkiyet rejimiydi ve bu rejim rekabet, sömürü ve birikim mekanizmaları üzerinde işliyordu.

Siyasi marksizmin üçüncü temel tezi, burjuvazi ile kapitalizm arasında kurulagelen tarihsel ilişkinin bozulması gerektiğiydi. Wood’un ‘‘burjuva paradigması’’ adını verdiği bu yaygın yaklaşım, kapitalizme geçişin temel aktörü olarak kapitalist üretimde bulunan kentli bir burjuva sınıfının feodal unsurlarla arasında uzlaşmaz bir çelişki olduğunu varsaymıştı. Bu uzlaşmaz çelişkinin sonu olarak burjuva devrimleri yaşanmış, böyle bir burjuva sınıfının yeterince güçlü olmadığı tarihsel örneklerdeyse eski rejim uzun bir süre varlığını sürdürmüştü. Oysa İngiltere’de kapitalizmin gelişmesindeki temel aktör kapitalist toprak sahipleriyken, Fransız devriminde kapitalist üretim ilişkilerinin bir parçası olmayan burjuvalar başka toplumsal kesimlerle birlikte eski rejimi alaşağı etmişti.

Her üç tez de Wood’un oldukça erken bir tarihte kaleme aldığı, ‘‘Kapitalizm’de ‘İktisadi’ ile ‘Siyasi’nin Birbirinden Ayrılması’’ isimli makalede gündeme getirdiği, kapitalizmin bir üretim biçimi ve toplumsal ilişki olarak biricikliği tezini temel alıyordu. Wood bu makaledeki tezlerini daha sonra Kapitalizmin Kökeni, Daha Geniş Bir Bakış ve Kapitalizmin Arkaik Kültürü isimli kitaplarında geliştirecekti. Bugünden bakıldığında, marksizmin karşı karşıya olduğu daha güncel ve yakıcı sorunlara kıyasla skolastik bir tartışma olarak görülebilecek kapitalizme ge-
çiş sorununun aslında çok önemli bir politik sonucu vardı. Wood başta olmak üzere siyasal marksistler, kapitalizmle birlikte piyasa mekanizmalarının ilk kez üretimi ve toplumsal işbölümünü belirlemeye başladığını ve bunun da doğal bir evrimin değil, doğrudan üreticilerin, yani köylülerin zorla mülksüzleştirilmesinin sonucu olduğunu savunuyorlardı. Dolayısıyla piyasa mekanizmaları zora dayalıydı ve bu durum işçilerle kapitalistler arasındaki uzlaşmaz çelişkinin temelini oluşturuyordu. Zira piyasa mekanizmalarının zorlayıcı yapısı nedeniyle kapitalistler ayakta kalabilmek için işçi sınıfından çektikleri toplumsal artığı, yani el koydukları artı değeri sürekli arttırmak zorundaydılar. Bunun mantıki sonucu da piyasa mekanizmalarına dayalı kapitalist üretim ilişkileri varlığını sürdürdüğü sürece, sınıf mücadelelerinin toplumsal çatışmanın temeli olmaya devam edeceğiydi.4

Sermaye imparatorluğu

Wood’un bir başka önemli katkısı da 2003 yılında, ABD’nin Irak işgaline başlamasından hemen önce kaleme aldığı ve ‘‘Bush doktrini’’ni tarihsel, sistemik ve stratejik bir çerçeveye oturtmaya çalıştığı Sermaye İmparatorluğu isimli kitabıydı. Kitap o dönemde bir hayli popüler olan, Bush doktrinini, neo-muhafazakârların yeni Amerikan yüzyılı projesini ve teröre karşı savaşı, Clinton döneminin ‘‘insani müdahale’’ ve ‘‘çok taraflılık’’ ilkelerinden bir sapma, ABD’de iktidarı ele geçirmiş bir grup aşırılıkçının başarısızlığa mahkum delilikleri olarak gören yaklaşımlara köklü bir eleştiri getiriyordu. Wood, Sermaye İmparatorluğu’nda genel kuramsal yaklaşımına koşut olarak kapitalist olmayan imparatorluk pratikleriyle kapitalist emperyalizmin tarihsel farklılıklarını ortaya koyarak kapitalist emperyalizmin dünya üzerindeki iktisadi hegemonyasını sürdürebilmek için neden ulus devletlerden oluşan bir küresel siyasi sisteme ihtiyaç duyduğunu açıklıyordu. Bu, aslında yine Wood’un sol içinde popüler hale gelen tezlerle hesaplaştığı, etkili bir polemik metniydi. Wood bir yandan küreselleşme literatürünün ve küreselleşme karşıtı hareketlerin sınırlarına dikkat çekerken, diğer yandan da 2000 yılında yayımlanan ve artık emperyalizm çağının geride kaldığını, yeni bir küresel egemenlik mantığının inşa edildiğini iddia eden Hardt ve Negri’nin İmparatorluk kitabının etkisini kırmaya çalışıyordu. Fakat bu kısa sayılabilecek kitabında Wood’un polemiğin ötesine geçerek günümüzde emperyalizm tartışmaları açısından ufuk açıcı olabilecek bir analitik çerçeve kurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Wood bu çalışmasında, kapitalizme dair yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım kuramsal ve tarihsel çerçeveden yola çıkarak önce Britanya emperyalizminin özgünlüğünü ve kapitalist gelişme dinamikleriyle olan ilişkisini gözler önüne seriyordu. Britanya emperyalizmini ve ona eşlik eden kapitalist merkezler arasındaki mücadeleyi belirleyen şey, dünyanın çok büyük bir kesiminin henüz kapitalistleşmemiş olmasıydı. Dolayısıyla emperyalizmin ve emperyalistler arası rekabetin temel hedefi bu kapitalist olmayan dünyanın paylaşımıydı. Lenin, Buharin, Hilferding, Luxemburg gibi tüm klasik marksist emperyalizm kuramcılarının kafasındaki temel sorun, kapitalizmin çöküşüyle sonuçlanacak bu rekabetti. Oysa Wood’a göre Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte, ilk kez dünya bir bütün olarak kapitalizme eklenmişti. Wood, ‘‘uluslararası bütün ilişkilerin kapitalizme içsel olduğu ve kapitalist kurallar tarafından yönetildiği bir dünya için tasarlanmış sistematik bir emperyalizm teorisine sahip olmadığımızı’’ belirtiyor ve böyle bir teorinin üzerinde inşa edilebileceği bazı tezler formüle ediyordu. Kapitalist emperyalizmin hâkim gücü olan ABD’nin asıl stratejisi, bir yandan küresel sistemin temel taşı olan ulus devletlerin kapitalist kuralların taşıyıcısı olacak şekilde yeniden örgütlenmesiydi. Zira, küresel düzenin sürdürülmesinde çok devletli bir sisteme her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyan emperyalizm için bu devletlerin hangi yerel güçler tarafından ve nasıl yönetildikleri daha önce hiç olmadığı kadar önem kazanmıştı. Bir diğer temel stratejiyse bu küresel devlet sistemi üzerindeki denetimini kaybetme riskine karşı, ABD’nin düzenli aralıklarla askeri güç kullanarak harekete geçmesiydi. ABD’nin 1990’ların başından bu yana askeri güç kullanmaya başladığı her örnek, kendi egemenliğindeki dünya düzeninin dışına çıkma eğilimi gösteren devletlerin dize getirilmesi kadar potansiyel olarak egemenliğine rakip olabilecek ekonomi ve devletleri, onlarla savaşmadan kontrol etme amacını taşıyordu. Bu analitik çerçeveden bakıldığında Irak Savaşı ve Bush Doktrini bir anomali değil, kendisinden önceki dönemle ABD’nin günümüzde Doğu Avrupa, Ortadoğu, ve Güney Pasifik’te izlediği siyaset arasında bir köprüden ibaretti.

E. M. Wood’un mirası

Wood ve temsilcisi olduğu siyasal marksizm akımı, hem marksizm içinden hem de dışından dogmatizmden sekterliğe, iradecilikten indirgemeciliğe pek çok suçlamayla karşılaştı. Bu kıymeti kendinden menkul sataşmalar bir yana, ortaya koydukları tezler marksizm içi bazı çok önemli tartışmaları da ateşledi. Her ne kadar araştırma gündemleri açısından siyasi marksizmin Wood’dan sonraki temsilcileri dar bir alana sıkışıp, neredeyse bütünüyle akademik bir mecrada hapsolsalar da, bu tartışmalar ve Wood’un mirası üzerinde titizlikle durulmayı hak ediyor. Bunun en önemli nedeni, Wood’un marksizme yönelik saldırılara yanıt verirken, marksizmin ontolojik ve epistemolojik bütünlüğünden, yani tarihsel materyalizmden ödün vermemesiydi. Marksistlerin karşı karşıya kaldığı tarihsel kuramsal sorunlar karşısında, akranlarının büyük bir bölümü gibi bu bütünlüğü bozma pahasına burjuva bilimleriyle alışverişe girmemesi, bilakis bu sorunları yine tarihsel materyalizmin kaynaklarına dönerek aşma konusundaki kararlılığı dikkat çekiciydi.

Yine pek çok Marksist düşünür burjuva bilim dünyasının dayattığı uzmanlaşma baskısı karşısında teslim bayrağı çekerken, o çok geniş bir alanda üretimde bulunmaktan vazgeçmemiş, üstelik bu üretimler sırasında son derece titiz bir kuramsal tutarlılık göstermişti. Siyasi düşünce tarihinden sınıf kuramına, kapitalizmin kökenlerinden emperyalizmin güncel stratejilerine bütün çalışmaları temel bir tez üzerinde şekillenmiş ve etkileyici bir bütün oluşturacak şekilde birbirini beslemişti: ‘‘sınıf mücadelelerinin belirleyiciliği’’

Wood’un sosyalist ideallere olan bağlılığına ve entelektüel üretimiyle bu idealler arasında kurduğu bağa yukarıda değinmiştik. Kendi sözleriyle, ‘‘yapabildiği kadarıyla, insanları belirli siyasal hedefler doğrultusunda harekete geçirenlerin de yarar sağlayacağı şekilde, ne tür bir toplumda yaşadığımıza, bunun ne tür zararlar verdiğine açıklık kazandırmaya çalışıyor’’du. Belki yine kendi deyişiyle mizacı gereği örgütlü mücadelenin içinde yer almamıştı, sosyalizmi yakın gelecekte mümkün görmüyor ve bu yüzden sosyalizm hedefine nasıl bağlanacakları konusunda net bir yanıt veremese de gündelik mücadeleleri önemsiyordu. Ama, sosyalizm ve tarihsel materyalizm konusunda gösterdiği üretken kuramsal ısrarın, ‘‘radikal demokrasi’’ ve ‘‘emperyalizmin sonu’’ gibi tezlerin hala geniş bir alıcı kitlesine sahip olduğu ülkemiz açısından, marksist kuramın gündemlerine dair ufuk açıcı ve devrimci bir perspektif sunmaya devam ettiğini unutmamamız gerekiyor.


 

E. M. Wood’un Türkçede yayımlanmış kitapları

Sermaye İmparatorluğu, Yordam Kitap, 2014

Özgürlük ve Mülkiyet, Yordam Kitap, 2012

Yurttaşlardan Lordlara, Yordam Kitap, 2009

İsyan Borusu, Kapitalizmin Yükselişi ve Siyasal Düşünce, Epos, 2008

Kapitalizm Demokrasiye Karşı, Yordam Kitap, 2008

Kapitalizmin Arkaik Kültürü, Yordam Kitap, 2007

Marx’a Dönüş, Kalkedeon, 2007

Sınıftan Kaçış – Yeni ‘Hakiki’ Sosyalizm, Yordam Kitap, 2006

Dipnotlar

  1. Vivek Chibber, “Remembering Ellen Meiksins Wood”, Jacobin, https://goo.gl/qDR7uT
  2.  Zafer Yılmaz, ‘‘Ellen Meiksins Wood’un Siyasal Marksizm Çağrısını Neden Dikkate Almalıyız?’’, Praksis 10, s.379.
  3.  Benno Teschke, ‘‘Bourgeois Revolution, State-Formation and the Absence of the International,’’ Historical Materialism, 2005, 13(2), s. 10-11
  4.  Chibber, a.g.y.