Günümüz Reformizminin Kökenleri

Dünyamızın bütün devrime susamışlığına karşın günümüz solunun ağırlıklı belirleyeni reformizmdir. İster geçen yüzyılın sosyal demokratlaşmış hareketlerini, ister şanlı geçmişi olan komünist partilerin çoğunluğunu ele alın bu gerçekle karşılaşırsınız. Komünistler devrimci bir dönemin arifesinde reformizmle mücadele etmek için kökenlerini deşmek zorundalar.

Özü içerik ve biçimden ayırmak

Marksizmin özünü içerik ve biçimden ayırmak reformizmi tanımak için önemli, bu nedenle Gelenek’in 30 yıla yaklaşan külliyatındaki zengin ve kanıtlanmış marksist analize sırtımızı yaslayıp, indirgeme pahasına bu özü tanımlamaya çalışalım.

Madde sonsuzdan gelip sonsuza hareket ederken nitelikçe sıçramalar göstererek değişir. Her sıçrama çelişkilerin çatışmasına dayanır ve bu insanın insanı sömürdüğü toplumlarda sınıf mücadelesiyle kendini gösterir. İşçi sınıfının oluştuğu bütün toplumlarda nüfusa oranından bağımsız olarak siyasi öncüsü örgütlenerek devrimini aramalıdır. Siyasi devrim burjuva devletinin bir parçası haline gelmeyi değil, onu parçalamayı ve yerine kendi iktidar organlarını yaratmaya dayanır. Toplumu dönüştüren toplumsal devrim boyunca karşı devrim tehdidi sürdüğü sürece, kapitalizmle karşılaştırılamayacak şekilde emekçilerin toplumu yönetme ve katılım kanallarına karşın, rejimin niteliği proletarya diktatörlüğüdür. Emperyalizm çağının getirdiği rekabet ve çürüme, kapitalizmin farklı özellikler göstererek dünyaya yayılması ve farklı meşruiyet krizlerini biriktirmesinin getirdiği eşitsiz gelişim benzersiz coğrafyalarda devrimin patlak vermesine neden olacaktır. Devrimine ulaşmış bir ülkeden bir zaman içinde devrim yayılamıyorsa tek bir ülkede sosyalizmi kurmak ve savunmak mümkündür, ama öte yandan işçi sınıfının dünya çapında merkezileşmiş öncü siyaseti dünya devrimini hedefler.

Geçen yüzyılın Lenin’li marksizmini ana hatlarıyla tanımladıktan sonra şunu söyleyebiliriz, buradaki ilkelerden ayrılma sağ sapmadır ve sol sapmalar ise döner dolaşır, sağ sapma ile buluşur. 1

Bugünkü çeşitliliğin içinden çıkabilmek ve her yerde reformizmi tanıyabilmek için içeriğe ve biçime ait olayları özden ayırabilmek gerekiyor. Örneğin, bazı acil görülen gündemlerin dışında hiçbir devrim ufku olmayan bir komünist partisinin kongresindeki dekor ve törenlerin SBKP’nin 1920’li yıllardaki kongresini andırmasının biçime ait olduğunu fark etmeliyiz.

İngiliz İşçi Partisi’nin Kraliçe’nin önünde diz çökmek yerine bara gitmeyi tercih eden lideri Corbyn veya nikahsız yaşadığı eşiyle birlikte çocuklarını yetiştiren Çipras bize bu içerikleri ile çok sempatik gelebilirlerdi, eğer reformizmin bayraktarı olmasalardı.

Reformizmin tabakaları

Jeoloji uzun süren yer tabakalarının devinimi inceleyen olağanüstü bir bilim alanıdır. Hepimiz seyahatlerimiz sırasında yeryüzünden kesitleri ve farklı tabakaların nasıl üst üste dizildiğini gözlemişizdir. Reformizm için de bu analojiyi kullanacağız, farklı zaman dilimlerinde farklı toplumsal nedenlerle üst üste yığılan devrimden kaçış tabakaları olarak.

Başlangıçta işçi sınıfı siyasetinin saf bir şekilde çıkıp sonradan revize edildiği ve bozulduğunu düşünmek hata olur. Marksizm aydınlama ve burjuva devrimleri sürecinde kendini bağımsızlaştırmıştır ve Avrupa’da devrimler çağında köylü ayaklanmaları ve özelikle burjuva radikalizmi işçi sınıfı siyasetine içkin olmuştur. Burada ayrıntısı ile ele almayacağımız Birinci Enternasyonal Dönemi, marksizmin burjuva kökenli kuram ve örgütlülükler ile amansız bir mücadelesine tanıklık etmiştir. Sınıf uzlaşmacısı ve küçük mülkiyet temelli Proudonculuk, Blanki’nin darbeciliği ve Bakunin’in anarşizmi ve müzmin bir aşamacılık bunların başlıcalarıdır.

Ancak burjuvazinin iktidarı ele geçirmesi ve pekiştirmesiyle birlikte burjuva radikalizminin değişik kollarının işçi sınıfı siyasetine bulaşmasının dışında, karşı-devrimci ve son derece profesyonel bir faktör belirdi. Burjuva iktidarı bir yandan işçi sınıfı siyasetine karşı devlet zorunu örgütlerken bir yandan da bu zorla bunalttığı işçi sınıfı partisini düzen içine çekmek ve devletin parçası haline getirmek için giderek ustalaşan manevralar yapıyor, işçi hakları mücadelesini ve genel oy hakkını sinsice sendika liderlerini satın almak, siyasi önderleri reformizme alıştırmak için kullanıyordu.

Burjuvazi dikkatle işçi sınıfı siyasetini izliyor, zayıf noktayı yakaladığı zaman buradan yükleniyordu. Bunun en tipik örneklerinden biri, 1970’lerin başında Fransız Komünist Partisi’nin önüne konan “alternans” sorunuydu, yani FKP parlamento yoluyla iktidara gelirse, aynı yoldan iktidarı burjuva partilerine bırakacak mıydı? Proletarya diktatörlüğünün reddi ve sonu alınamayacak bir sınıf uzlaşmacılığının kapısını açan bu sorunun altında kaldı FKP ve eğer iktidara gelirse iktidardan burjuva demokrasisi içinde çekilebileceğini açıkladı. 2

Çok uzağa gitmeye gerek yok, 7 Haziran 2015 seçimlerinde burjuvazi bir çok ideologu aracıyla sol örgütleri Erdoğan’ı geriletmek için HDP’yi desteklemeye çağırdı. Zayıf karnı olan yapıların önce utangaçça sonra cesaretlenerek burjuvazinin gösterdiği yoldan nasıl batağa çekildiğini izlemek ibret vericiydi.

Tarih içinde reformizmin tabakaları

Eğer yer tabakalarını incelediyseniz tabakalar eskiden yeniye doğru üst üste yığılırken bazı tabakaların yeniden yeniden belirdiğini görürüsünüz, belki mineral içeriğinde bazı değişiklikler vardır, ama gözünüzle bile tabakaların birbirine çok benzediğini fark edersiniz, killi, granit, kireçli gibi.

Tarih içinde reformizm tabakaları da böyledir, benzer koşullar benzer sapmaların yüzeye yayılmasına neden olur. Örneğin aşamacılık kendini, içindeki bazı mineraller farklı da olsa, tarihin farklı dönemlerinde tekrarlar.

Tarihsel kökler

Paris Komünü patladığında henüz marksizm ön planda değildi, devrimciler işçi sınıfı siyaseti kadar burjuva radikalizminden de besleniyorlardı ve kahramanlıklarının yanında eksiklikleri Marx tarafından çok iyi incelendi. 3

Ancak Komün adeta tarihe bir sınır çekti, devrimlerin yatağı Paris burjuvazinin gaddarlığı ve uzun süren gericilik altında toparlanamadı. 1871’de birliğini geç ve tepeden bir burjuva devrimiyle sağlayan Almanya ise sadece üretici güçlerin en gelişkinini değil, aynı zamanda burjuvazinin işçi sınıfına karşı en gelişkin taktiklerini de ithal etti. Almanya’da burjuva devrimi hemen emperyalizm aşamasının arifesinde doğdu ve böylece gelişti. Emperyalizm aşamasına hazırlıksız yakalanan işçi sınıfı siyaseti bocaladı ve Alman Sosyal Demokrat Partisi sonraki tarihe eşsiz bir reformizm seçkisi sundu. İkinci Enternasyonal tarihimizde kara bir leke bırakarak reformistlerin elinde söndü gitti. 4

Bu reformizm dalgasının birbirinden kolayca ayrılmayacak iki yönü vardı. Birinci Dünya Savaşı öncesi bir milyondan fazla üyesi olan, kitlesel sendikaları yöneten, Alman parlamentosunda çok sayıda milletvekili olan sosyal demokratlar burjuvazinin tarihsel tuzağına düştüler ve parçalamaları gereken burjuva devlet aygıtın bir parçası haline geldiler. Bu sinsi sınıf uzlaşmacılığı asla sonu gelmeyecek bir aşamacılık ile kendini gösterdi ve iktidarı devrimle ele geçirme fikri marjinalleşti. Bununla bağlantılı ve sınıf uzlaşmasının doğal uzantısı ise emperyalizmi olumlamaktı. Bu özelliğin, emperyalizmi olumlamak yada yokmuş gibi davranmanın, nasıl yeni tabakalar olarak tarihte karşımıza çıktığına bakacağız.

Her reformist akım işlediği kabahati teorik bir çerçeve içine almak ister. Reformizmin bu ilk büyük tarihsel hamlesi de Berstein’dan, Hilferding’e ve Kautsky’ye teorize edilmiştir. Kautsky’nin proletarya diktatörlüğü yerine burjuva demokrasisini yücelttiği kitabının 5 Lenin’den çok fena tokat yediğini biliyoruz.

İkinci reformizm dalgasının ise İkinci Dünya Savaşı öncesinde “Faşizme Karşı Halk Cepheleri” ile başlayıp savaş sonrasında Avrupa komünizmiyle sonlandığını söyleyebiliriz. Olağanüstü zengin olaylarla dolu bu dönemin ayrıntılı bir analizini burada vermek mümkün olmayacak, ancak ana hatları genelleyebiliriz. 6 7

Bu dönemde reformizmin başlıca kaynaklarından biri acil olan bir sorun için devrimin ertelenmesi veya bu taktiğin sosyalist iktidar mücadelesi ile bağının kurulamamasıdır. Bu dönem Ekim Devrimi’nin Avrupa’ya yayılamaması ve onu boğmak için faşizm dalgasının yükselmesiyle ilişkilidir. Bu izolasyonu ve tehdidi dağıtmak için Komitern’de tanımlanan “finans kapital”in dışında kalan burjuva kesimleriyle ittifak yapılması bazen başarılı sonuçlar da verse genel olarak sınıf uzlaşmacılığına dayalı reformizme zemin oluşturmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin kendisini ve barışı korumaya çalışması da acil bir soruna dayanarak burjuvazinin “ilerici” kesimlerini tanımlamaya, keşfetmeye ve bunlarla ittifak politikalarının yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bugün bazı ülkelerin komünist partilerinin halen süren kemikleşmiş aşamacılığının kökeninin buraya dayandığını biliyoruz.

Avrupa komünizmi bu ikinci dalganın vardığı nihai bozulma olmuştur ve bu sadece SBKP’nin durumuyla ilişkilendirilemez, İkinci Enternasyonal dönemindekine benzer şekilde emperyalist ülkelerde sermaye sınıfının ideolojik ve siyasi müdahaleleri çok etkili olmuştur. Net sonuç İspanya, İtalya ve Fransa gibi büyük komünist partilerin içine düştüğü reformizmdir; devrimden vazgeçme, burjuva devletinin bir mekanizması haline gelme en belirgin yanıdır. Burada aşamacılığın özel bir türü ortaya çıkmış, büyük bir kurnazlıkla tekelci burjuvaziye karşı mücadele öne çıkarılmış, böylece hem sosyalist devrim çok uzak bir geçmişe havale edilmiş, hem de sınıf uzlaşmasının temelleri atılmıştır.

Yine emperyalist politikalarla barışık olma Avrupa komünizminin belirgin yanıdır, sömürge savaşlarını desteklemekten, İtalyan Komünist Partisi’nin NATO’dan rahatsız olmamasına ve en nihayet AB’de bir ilericilik keşfetmeye uzanacaktır. 8

Bu dönem reformizminin bir özelliği de komünist hareketin devrimci bir merkezi olmasına bu partilerin karşı çıkmalarıdır. Bu 1970’li yıllarda SBKP’nin etrafındaki komünist hareketten kopmak ve kendi başına davranmak anlamına gelmiştir. Denilebilir ki SBKP’nin yaptığı öncülük doğru değildi. Sovyetler Birliği’nin korunmasının önemi bugün belki daha çok anlaşıldı ama bu görüşün haklı bir yanı olsa da bu partilerin ne kendi ülkelerinde ne de dünyada devrimle ilgileri kalmıştı ve SBKP’den kopunca ayrı bir devrimci uluslararası merkez kurmaya hiç girişmediler.

Üçüncü reformizm dalgası Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ile geldi

Üçüncü dalganın SBKP’nin içindeki karşı-devrimci sinsi süreçle alakalı olduğunu biliyoruz, fakat nispeten kısa olan bu yazıda hataya açık bu konuyu başlıca ele almayıp başka bir Gelenek sayısına bırakacağız.

Ancak şurası gerçek; Sovyetler Birliği’nin çözülüşü günümüze kadar süren ve muhtemelen kısa bir süre daha devam edecek gericilik dönemini tetiklemiş, sosyalist devrim umudundaki erozyon bazı önemli partilerin sosyal demokratlaşmasına neden olmuştur. Yine de bu geri çekiliş tek taraflı değildir, buna emperyalizmin büyük çaplı bütünü parçalamaya dönük ideolojik saldırısı eşlik etmiştir. Marksizmin bütünlük içindeki hareket ve değişim algısının bozulması, açık bir akılsızlaştırma ile parçalar için verilen mücadeleleri devrim hedefinin önüne geçirmiştir. Çevre, kadın hakları, insan hakları, demokrasi, ulusal kurtuluş vb. Bütünlük algısının bozulması doğal olarak emperyalizmin kavranmasını da etkilemiş, bir çok mücadele sürecini ilkesiz bırakarak reformizme sürüklemiştir.

Bunların içinde Türkiye’yi en çok etkileyeni Kürt Ulusal Hareketi’ydi ve “Kürt sorunu çözülmeden hiçbir sorun çözülmez” retoriği Türkiye solunu en fazla reformizme taşıyan kaynak oldu. Kürt Ulusal Hareketi’nin marksizm üzerindeki bozucu etkisi ve bunu teorize etme girişimleri ayrıca incelenmelidir.

Üçüncü dalganın içinde ama oldukça güncel olarak reformizme kaynaklık eden iki tabakayı inceleyebiliriz artık.

Bunlardan biri, solun içinde yükselen yeni liberal dalgadır ve bu solla değil burjuvazinin güncel gereksinimleri ile ilişkilidir. Kapitalizmin krizi bazı ulusal coğrafyalarda o kadar çok birikmiş ve süreçler o kadar yönetilemez hale gelmiştir ki burjuva demokrasisinin geleneksel merkez sağ ve sosyal demokrasi arasındaki sahte çelişkisi durumu idare edememektedir. Radikal demokrat görünüşlü, kitleleri bu görünüşü ile aldatarak heyecanlandıracak ve kestaneleri burjuvazi adına ateşin üzerinden alacak düzen içi, emperyalizmle barışık yeni tip ama bir yandan da görüldüğü gibi çok eski bir reformizm dalgası örgütlenmektedir. Bu Siriza’dır, Podemos’tur, neredeyse taş devrinden beri düzen içi olan İngiliz İşçi Partisi’nin sol kanadıdır, Türkiye’de örülen HDP-CHP hibritidir. Ancak mesele bu partilerin reformizmi değildir, zaten çok yıllar öncesinden onlara olan olmuştur, reformizm bu oluşumlara dünyadaki komünist partilerin olumlu bakmasındadır.

İkincisi ise, Soğuk Savaş’tan sonra bir kez daha dünyanın bloklu hale gelmesi ama taraflardan birisinin sosyalizmle alakasının olmamasıdır. ABD egemenliğindeki emperyalist hegemonya iktisadi, siyasi, ideolojik ve askeri bir rekabet altına alınmıştır. Bütün dünyadaki ülkelerin bu rekabette taraf tutması istenmekte, dünya bu güne kadar görülmemiş ölçüde bir yarılmaya sahne olmaktadır. Bu yarılma soğuk savaş döneminde olduğu gibi sınıfsal değildir, ölçeğini geçen zaman içinde kapitalizmin çok daha geniş coğrafyalara yayılmasından ve eşitsiz gelişimin büyük bir hız kazanmasından almaktadır. Bu rekabet içinde, ABD emperyalizmine karşılık “Putincilik”in veya daha doğru bir deyişle Çin-Rus ittifakından yana olmanın getirdiği yeni bir reformist dalga dünyaya yayılıyor. Halbuki bizim için ilkelerde değişen bir şey yok, işçi sınıfı her zayıf halkada iktidara gelmelidir, hiç bir yerde ülkelerin burjuvazileriyle birlikte davranılmamalıdır. Sosyalist devrim son 25 yılda olmadığı kadar güncelleşmiştir. Bu derin karanlığın içinde dünya devrimine hiç bu kadar yaklaşılmamıştır.

Reformizmin tarihsel kaynakları tabakaları üst üste yığdı. Bir yandan da bu tabakaları parçalayan tarihsel olaylar sınıf mücadeleleri boyunca bir matkap gibi çalışıp durdu. Bunların ilki Büyük Ekim Devrimi’dir, diğeri SBKP’nin öncülüğünde İkinci Dünya Savaşı zaferidir, üçüncüsü 1950’lerden 70’lere zayıf halkalarda patlayan devrimlerdir. Ve şimdi hepsinden daha sarsıcı olacak tarihsel bir dönemin arifesindeyiz.

Dipnotlar

  1.  Sol ve sağ sapmaların birbirine dönüşümü için A. Giritli (Aydemir Güler) Trotskiy, Troçkizm ve Eşitsiz Gelişme, Gelenek, 12, 1987, sf.53-70.
  2.  Nejat Gündeş, Avrupa Komünizmi:Günden Geceye, Gelenek, 27, 1989, sf,41-70.
  3.  Ayrıntılı bir gözden geçirme için; Karl Marx, Fransa’da İç Savaş, Sol Yayınları, 2. Baskı, 1991.
  4.  Emperyalizmin etkisi için Kemal Okuyan’ın “Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı” kitabının 3. bölümüne göz atılabilir. K. Okuyan, Emperyalizm merkeze yerleşiyor, “Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı” içinde, Yazılama, 2013, sf.39-61.
  5. Onlarca yanlışı arka arkaya sıraladığı için okunması güç olan bu kitaba bir kez göz atmakta yarar var. K. Kautsky Proletarya Diktatörlüğü, Yazılama, 2008.
  6.  Daha ayrıntılı bilgi için E. Nalçacı, Komünist Siyaset ve Cepheler, Gelenek, 126, 2015, sf.23-36.
  7.  Komitern gözü ile sürece bakmak için, W. Z. Foster, Üç Enternasyonalin Tarihi, Yazılama, 2011.
  8.  Nejat Gündeş, age
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×