İşçi sınıfı, emek ve sendika hareketleri içinde siyasi çalışma

Meksika Komünist Partisi

Çeviri: Türkiye Komünist Gençliği Uluslararası İlişkiler Komitesi

Aşağıdaki çeviri Uluslararası Komünist Dergi (ICR)’ın 2019’da yayınlanan ve komünist partilerin sınıf içinde örgütlenmesinin konu edildiğini 9. sayısına Meksika Komünist Partisi’nin katkısı. Yazı partinin Komintern döneminde izlediği politikalara ve bunların sonuçlarına ışık tutan bir tarihsel değerlendirme olduğu kadar, Meksika’da işçi sınıfının güncel durumu ve komünist partinin hedeflerini de ayrıntıyla aktaran bir nitelik taşıyor.

Önümüzdeki yıl, 1919’da Komintern Meksika Seksiyonu’nun kurulmasıyla birlikte varlığına ve etkinliğine başlayan Meksika komünistleri, yüzüncü yaşlarını dolduracak. Elbette ki bu tarihten itibaren emek ve sendika hareketlerinde bir deneyimin birikmesi söz konusu.

Büyük Ekim Devrimi’nden önce, anarşist fikirler Marksist fikirlere kıyasla Meksika’daki emek hareketine daha fazla etki ediyordu. Sovyet gücünün ve Bolşevizmin zaferi bu durumu nitel bir şekilde değiştirecek ideolojik nüfuzu elde etmeden önce, anarşistlerin etki alanı daha genişti ve sayıca daha fazlalardı. Ancak kısa bir süre boyunca bu iki akım paralel olarak, hatta iş birliği yaparak hareket etti.

Komünist Parti (Meksika Komünist Partisi – PCM) eylemlerine başladığında doğalında çok zayıftı ve militanlarının önemli bir kısmı anarşist gelenekten geliyordu. Bu, sendika çalışmalarında örgütlü olmayan, anlık eylemlerin tasarlanması olarak tezahür ediyordu. 19211 yılında komünistler ve anarşistler Genel İşçi Konfederasyonu (CGT) çatısı altında bir araya gelirken, sarı sendika hareketi Meksika Bölgesel İşçi Konfederasyonu’nda (CROM) örgütlenmişti. CGT önemli mücadeleler vermiş olmasına rağmen, bunların çoğunluğu yenilgiyle sonuçlandı ve örgütlediği işçilerin sanayi sektörü dışında kalan sektörlerde çalışan işçilerden (zanaatkarlar, fırıncılar, liman işçisi gibi) oluşması gibi bir sonuçla karşılaşıldı. Bu durumu eleştiren Komintern, PCM’i kendi Bolşevizasyonunu gerçekleştirmesi ve kendini içindeki anarşist ve mason öğelerden arındırması için yönlendirmişti. Sonuç olarak bu öğelerin büyük bir kısmı PCM’den uzaklaştı ve geriye, yüzden biraz fazla, kararlı ve ideolojik netliğe sahip militan kaldı. İdeolojik birlik ile PCM, yüzünü Komintern’in istediği gibi işçilere döndü ve bütün militanlar bu kavgayı sahiplendi. Bu örneklerden biri aydın David Alfaro Siqueiros’tur. PCM’in merkez örgütü hâline gelen ve işçileri bilgilendiren, savunan ve örgütleyen gıpta edilecek bir gazete olan El Machete’in2 kurulması gibi zamanında çok önemli katkılar koymuş olan Siqueiros, sanat düzleminde işçi mücadelesini betimleyen bir mural ressamı olarak övgü almasına rağmen, PCM’deki değişikliğe uyum sağladı ve maden işçilerinin iş ortamlarında siyasi çalışma yaparak ilgili sendika içinde kısa bir sürede örgütlendi. PCM’nin bu mücadele dönemi, Komintern’in 5. ve 6. Kongreleri’ne, sınıfa karşı sınıf çizgisine denk düşmekteydi ve bu yıllarda, işçi sendikalarındaki komünistlerin siyasi çalışmalarında çok hızlı bir gelişim olmuştu. Meksika Birleşik İşçi Sendikası Koordinasyonu’ndaki (CSUM) komünistler, on yıldan kısa bir sürede işçi sınıfı ve sendikalar (petrol işçileri, madenciler, öğretmenler, demiryolu işçileri ve tarım işçileri) içinde güçlü bir varlık (güçlü birimler ve militanlar) ve muazzam bir nüfuz elde etmişti. Bu da ileride Legal Marksizm olarak anılacak şeyin en önde bayrak taşıyan ismi olan Vicente Lombardo Toledo’nun öncülüğünü yaptığı akımı (Tasfiye Edilmiş-CROM) ortaya çıkaran bölünmüş sarı sendikaların çelişkileriyle aynı zamanlarda yaşanmıştır.

Yine bu dönemde, komünistler ve sendikalar içindeki varlıkları güçlenmiştir. Anarşizme ve Meksika Genel İşçi ve Köylü Merkezi’nin (CGOCM)3 temsil ettiği reformize karşı aralıksız bir mücadele geliştirildi. Göğüs göğüse verilen bu kavgada komünistlerin varlığı kolaylıkla görülebiliyordu: O dönemin reformistleri hükümetin işçileri, süt dağıtıcıları ve tekstil işçileriyle çalışma yaparken komünistler kendilerini sanayi sendikalarında, yan sendikalarda ve ulusal sendikalarda sağlamlaştırmıştı. Bu, hiç kuşkusuz komünistlerin emek ve sendika hareketlerinde çoğunluğu sağladığı bir dönemdi, ancak bir değişiklik oldu: Faşizmin yükselişi ve sosyalizmin anavatanı SSCB’ye saldırma amacı güden bir emperyalist savaş olasılığı.

Komintern’in 7. Kongresi’yle birlikte Meksika’da PCM’in işçiler, sendikalar ve siyasi alanında hangi eylemleri ve müdahaleleri gerçekleştireceğine dair bir kafa karışıklığı oluştu4. Sendika hareketi komünistler ve reformistlerin Meksika İşçi Konfederasyonu’nda birleşme yoluna doğru ilerliyordu, ancak komünistlerin bu birliğe öncelik vermesi kendilerine karşılık gelen öznelerle birlikte çalışmaları değil, Halk Cephesi adına “ne olursa olsun” birlik sağlanması için gereksiz tavizler5vermeleri anlamına geliyordu.

Güç birlikteliği bağlamında yapılan hataların dışında, en yıkıcı hatalar siyasi-ideolojik cephede yapılmıştı. Sendika birleşmesinden bile önce, komünistlerin Lombardo’nun reformizmine karşı olan haklı ve sert eleştirileri kayıtsızlığa dönüşmüştü ama Meksika İşçi Konfederasyonu’nun kuruluş kongresinde PCM, bu birliğin, Halk Cephesi’nin6vücut bulmuş hali olarak gördüğü Meksika Devrim Partisi’nin7 bir parçası olmasını kabul ederek Meksika Devrimi’nin burjuva ideolojisini kabul etmiş oldu. Bu koşullar çerçevesinde işçi hareketinin büyük bir kısmı Meksika devleti tarafından özelleştirildi; işçiler ile sanayiciler arasında anlaşmalar imzalandı ve ulusal kalkınma, ilerleme adına grevler bir kenara atıldı. Meksika Devrimi’nin burjuva ideolojisi ve Lombardo Toledano’nun akımı, devlet teorisini toplumsal sınıfların üstüne koyuyor, devleti işçilerin patronlarla çatışmalarının sonucunu emanet edebilecekleri bir arabulucu olarak görüyordu. Komünistler bunu sert bir şekilde eleştirdiler, ancak Browder’ın ilkelerinden gelen olumsuz etki PCM yapısını yozlaştırıyordu. Earl Browder8, savaş sonrası döneme dair görüşüne, yani ulusal sınıflar arası anlaşmalar çerçevesinde sosyalistler ve kapitalistlerin iş birliği yapma hülyasına uyumlu bir şekilde mektuplar gönderiyor, PCM Merkez Komitesi’nin önemli toplantılarına katılıyordu. Birleşik Devletler Komünist Partisi’ni likide etme planları da iki hat içinde Meksika’ya ihraç edilmişti: İlk hatta PCM’nin Sosyalist İttifak9içindeki diğer gruplarla birleşmesi, ikinci hatta da bütün sanayi birimlerinin ve iş merkezlerinin dağıtılması vardı. Amerika’da başlayan antikomünist ve McCarthy’ci atmosferle birleştiğinde bu likidasyon planları komünistleri işçi hareketinin içinden çekip çıkaracak ve bunun bir sonucu olarak sendika mücadelesinin kendisini yozlaştıracaktı. Bunun güzel bir örneği, 1930’lardan beri Meksika’da tek bir genel grevin bile yaşanmamış olmasıdır. Bütün bunlar, eylemlerimiz hakkında bazı dersler çıkarmamıza olanak sağlıyor:

  1. Sendika hareketi, yalnızca komünistlerin müdahalesiyle değerli bir hâle gelir. Bu olmadığında uzun yıllar boyunca amaçsız bir şekilde savrularak yenilgiden yenilgiye koşar.
  • Komünist partinin ve işçi sınıfı içinde düzenli bir şekilde hareket eden taban örgütlerinin varlığı hayati bir önem taşır.
  • Komünist ideolojinin işçi hareketi içindeki rolü ve burjuva, küçük burjuva ve sosyal demokratik ideolojilerle olan çatışması bir ölüm kalım meselesidir: En küçük taviz bile burjuva ideolojisinin işçi ve sendika hareketleri içinde baskın hale gelmesi için kapı aralamaktadır.

Meksika’daki komünist parti toparlanmak amacıyla uzun bir yoldan geçti. Burjuva düzenini yıkmak ve sosyalizmi kurmak için mücadele eden partinin, kendi doğası gereği eylemselliğini işçi sınıfı etrafında harekete geçiren bir parti olduğu açıkça görülse de bunu başarması için karmaşık ve dolambaçlı bir süreçten geçmek gerekliydi. Bu süreç hâlâ komünist mücadeleyi işçi sınıfı içinde nitelikli ve yeterli bir hâle getirmek için devam ediyor ve partinin proleter kitleler üzerindeki etkisini açıklıyor. 25 yıla yaklaşan partimizin mücadelesi, likidasyon sonrası (1981-1994 arası PCM’in mevcut olmadığı dönem) ilk iş olarak devrimci kamplar içerisinde var olan ideolojik karışıklığı gidermek; yalnızca yükselen marksizm-leninizm değil, sosyalist inşanın deneyimi, öncü parti teorisine ve işçi sınıfının devrime öncülük rolüne ve üretim sürecindeki rolüne dair netlik sağlamaktır. Bir yandan sosyalist kamptaki karşıdevrime eşlik eden dağılmaya direnmek için her zamankinden de çok katılığa ihtiyaç duyulurken, diğer yanda komünistlerin bütün faaliyetlerini yönlendirme gayretinde olan halk veya kadın hareketi gibi güya yükselişte olan konuların teorisi “hareketçilik” özelinde de bu ihtiyaç hissediliyordu. Ancak oportünist ve reformist teoriler uzun bir zaman ilk PCM’in stratejik fikirlerinde hüküm sürdü; bu hâkim teoriler ayrıca onlarca yıl boyunca ülke içindeki devrimci ve emek hareketi kadroları arasında yayıldı ve biz de kendimizi uzun süre sınırlamak zorundaydık. Sosyalizme doğru kademeli ve reformist gelişme, emek- sermaye çatışmasındansa burjuvazi içerisindeki hizipleşmelere gözünü dikme, emperyalizmin konumlanışı hakkında yanlış kavrayışlar, Meksika’daki kapitalizmin gelişim seviyesinin yanlış okunması, neoliberalizme karşı mücadeleyi sınırlandıran aşamacı yaklaşım vb. aracılığıyla burjuvazi karşısında siyasi bağımsızlığı sınırlandırarak, partinin eylemlerini kısıtladılar. Bunların hepsi işçi sınıfının bağımsızlığını sınırlandırdı.

PCM’in 1. Kongresi’nden ve 4. Kongresi’ne kadar süregelen ideolojik hat, partinin ülkedeki işçi sınıfına yönelik tüm müdahalelerinde hareket noktası oldu. Meksika’da ekonomik koşulların sosyalizm için olgunlaştığı değerlendirmesinin yanısıra komünistlerin fabrikalarda ve iş yerlerindeki temel faaliyetlerinin baştan aşağı değişmesi gerektiği PCM’in 4. Kongre ve özellikle 5. Kongresi tarafından açıkça tanımlandı. Stratejik endüstrilerdeki siyasi çalışmalara ağırlık verildi ve bunu 5. Kongre ile 6. Kongre arasında kurulan parti örgütlerinin, kilit sanayi bölgelerinin çevresine yerleşmesi izledi. 4. Kongre’den 6. Kongre’ye kadar giden süreçte; Meksika’da 8 yıldır sendika hareketinin durumunu inceleyen militanlığımız, mücadele deneyimlerini paylaşmak için işçi hareketi ve sendikalar ve üzerine 4 konferans gerçekleştirdi. Değerlendirmemizin özeti şu şekildedir: Meksika; eğitim, sağlık, idare, hizmet, küçük çaplı ticaret ve sanayi rezervi gibi sektörlerde işsiz olarak kabul edilen 7,5 milyon kişiye ek olarak, sanayi, tarım, madencilik, iletişim, inşaat ve ulaştırma alanlarında çalışan ve doğrudan alt gelirli olarak tanımlanan 26 milyon kişiyle, büyük bir emekçi nüfusuna sahiptir. Fakat hem sayıca hem de ulusun bütün varlıklarının kaynağı olan bu muazzam güç; mücadele araçlarında ve özellikle de sendikalardaki örgütsüzlüğü yıkmak adına kendi gücünü kullanması gerektiğini kavradı. Ülkemizde, onlarca yıldır emek ve sendikal federasyonları zayıflamış ve daima kontrol altında tutulmuştu.

Sendikacılıktaki tarihsel gerilemenin işçi örgütlerine, toplu iş sözleşmesine ve grev haklarına karşı sürekli düşmanlık politikasına, baskıya, hatta muhalefet ve sendika liderlerinin ortadan kaybolmasına ve öldürülmesine yol açan bir etkisi oldu. Meksika’da sendikalaşma oranı, sendikalı özel sektör çalışanları (Kısım A, federal yargı alanı) ile sendikalı kamu sektörü çalışanlarının toplamının (Kısım B- özel sektöre göre çok daha fazla) toplam maaşlı işçilere bölünerek hesaplanır. Böylelikle, 2014 yılında, kayıtlı çalışanların %13,64’ünün 34 işçi ve sendika örgütlerinden birine üye olduğu ve sendikalaşma oranlarının düşüşle devam ederek 2017 yılı için %10,02 olduğu tespit edildi.

Sendikalaşma oranı ülkemizde %10.02’dir. Yani maaşlı işçilerin 10’da 9’unun herhangi bir sendikası yok. Resmi olarak, Çalışma ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın 2016’da bildirdiği 3262 sendikanın çoğunu bir araya getiren 34 büyük sendika federasyonu ve bundan bağımsız olarak 1000’den fazla üyesi olan 728 sendika var. Bu noktaya kadar, mevcut federasyonların neredeyse tamamı doğrudan veya dolaylı olarak ITUC-CSI politikasına bağlıdır; hatta bağımsız olarak adlandırılanlar bile teori ve pratiklerinde sınıf uzlaşmacılığına bağlıdırlar. Toplamda, yaklaşık 30 bin toplu sözleşme yürütüyorlar. Bu toplu sözleşmelerin en az 12 bininin düzmece olduğu kabul edilirse (yani içerikleri, işçiler tarafından bilinmiyorsa) bunların %90’ı yalnızca patronların korunması içindir. Bunların çoğunda demokrasi ve sendika hayatı yoktur, en kötüsü patronun hizmetinde terör aygıtları vardır.

Daha önceden çağrısı yapılan grevlere oranla ani karar verilen grevlerin oranı, 1990 yılından günümüze %2,5’ten %0,5 oranına kadar düştü. Grev, yasal olarak tanınsa da birtakım düzenlemelerle pratik olarak yasadışı hale getirilmiş durumdadır. Aslında işçilerin grevlerini gerçekleşmemiş ya da yasadışı sayılarak istatistiklere geçirilmezken, istatistiklerdeki grevler ise çoğunlukla sarı sendika görevlerinin gerçekleştirdiği, simülasyon (taklit) diyebileceğimiz, sadece adı olan grevler oluyor.

Örgütlerin en temel çıkarlarını korumaları konusundaki bu boşluk, sınıfımız için kolektif bir üzüntü kaynağıdır. En düşük gelirlerle en fazla çalışarak kapitalist ülkelerin işçi sınıfından ayrı durduğumuz aşikardır. Bu gelirlerle toplam üretilen değerin bir karşılaştırmasını yapmamıza şu bulgular bir olanak sağlayabilir: GSYH içindeki gelir dağılımı 1980’lerin başında %50’ydi. 2003’te ise Meksika’nın maaşlı çalışanları kendi ürettikleri GSYH’nin yalnızca %30,1’ine sahip olabildiler. On yıl sonra bu sayı %27,4’e geriledi. İşçilerin %60’ından fazlasının sosyal güvencesi yok. 2008 yılındaki sayıyı hem çalışma saatlerine dayalı üretimi hem de emek ücreti birimini ölçmek için %100 olarak kabul ettiğimizde, üretimin son 9 yılda 3 puan arttığını, emek ücretinin ise yaklaşık 15 puan düştüğünü görüyoruz.

Emek gücünün devalüasyonu, 2008’de patlak veren aşırı birikme krizinde ortaya çıkan sermaye-emek çelişkileriyle daha da güçlendi. Proleter kitlelerin hissettiği kızgınlık, geniş kapsamlı bir şok dalgasına ve toplumsal çalkantıya yol açtı. İşte bunun için ayaklanma eğilimlerinin varlığından söz ettik ve işçi sınıfının bunlardan muaf olmadığını söyledik: İşçi sınıfı binlerce işten çıkarmaya ve sömürünün daha da ağırlaştırılmış koşullarına grevlerle ve güçlü gösterilerle yanıt verdi. Öğretmenler, tarım işçileri, üretim tesislerindeki işçiler, bazı tesislerdeki petrol işçileri, Walmart çalışanları, madenciler, sözleşmeli işçiler… Hepsi bu cevaba dahil oldu. Ortada bir doğallığın olmaması, sınıfımızı kavgadan uzaklaştırmadı, ancak çoğu kalkışmayı izole ederek kapsamını sınırladı.

Egemenliğini yeniden inşa etmek zorunda kalan burjuvazi, kendi yararına oluşturulan beklentileri kullanarak emekçi kitlelerin mümkün olan en ağır şekilde zayıflatılması sağlarken, görevi burjuvazinin egemenliğini korumak olan Andrés Manuel López Obrador’un sosyal demokrat hükümetine destek verdi. Latin Amerika’daki ilerlemeciliğe benzer olarak, López Obrador hükümeti demagojik bir şekilde sosyal sınıf çatışmalarını azaltmaya çalışırken, tekellerin kârlarını koruma altına alıyor.

İşçi sınıfının beklentilerini manipüle etme çabalarının bir örneği sözde örgütlenme özgürlüğü başlığı altında yer almakta. Neredeyse 25 yıldır, ülkenin burjuvazisi, düşük ücretleri ticari bir fayda olarak aşırı bir şekilde kullanmakta. Bu durum, özellikle otomotiv, elektronik, araba parçası, havacılık, tarım-sanayi ithalatı gibi alanlarda kullanıldı. Diğer ülkelerin burjuvazileri ve bilhassa Kanada ve ABD burjuvazileri, Meksika’nın ucuz iş gücü bulma yollarına girdiği kanaatinde. Nitekim emperyalistler arası antlaşmalara bakacak olursak, Meksika’nın Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 98 Numaralı Örgütlenme ve Toplu Sözleşme Anlaşması üzerinden bu uygulamayı kısmaya gitmesi için zorlandığını görürüz. Bu anlaşma ülkemiz işçi sınıfına gösterişli bir şey gibi pazarlanmaktadır. Şu anda sefil ücretlerin sonu olacak, işvereni koruyan sözleşmeleri ortadan kaldıracak bir örgütlenme özgürlüğünün garanti altına alınacağıyla ilgili büyük sözler verilmektedir. Bunların hepsi işçi reformlarının temellerine dokunmadan, büyük tekellerin mallarını veya kârlarını kesin olarak çok daha az etkileyecektir.

Burjuvazinin işçi sınıfını tasfiye etmek ve Birleşik Devletlerdeki gibi işçi sınıfının devlete karşı güvenmesini sağlamak amaçlarına sahip olduğu yerlerdeki başka bir örnekte, işbirlikçi sendika liderlerinin değiştirilmesi söz konusu olmaktadır. Kurumsal Devrimci Parti – PRİ’nin seçim mağlubiyetiyle birlikte işçi sınıfımızda, özellikle de sendika yetkililerinin ve uzun süredir PRI ile ilişkilendirilen ve temelini emek terörüne dayayan sınıfların kontrolünün sağlanacağına dair umutlar yükselmiştir. Doğrusu, sosyal demokrat hükümete geçişin bu ilk aylarında gerçekleşen şey bu kontrol mekanizmasının bir uyarlamasıdır. Bazı durumlarda, Morena10lehine yapılan kampanyalardan dolayı aynı sendika kontrol aygıtları utanmadan kullanıldı. Diğer bazı durumlarda, izlenilen politika değişmeden sendika yetkilileri  değişti. Bazılarında ise Morena’ya yakın sendika muhalifleri, burjuva devletin bizzat kendisi tarafından belirlenen başka bir sendika görevlisi tarafından, burjuva devletin kontrolü altındaki bir sendika görevlisini değiştirmek için devletin müdahalesinin mantıklı sonuçlarından bahsetmeden sendika liderliğinin değişmesini istedi. Güçlü bir işçi hareketi için gerekli olan bir kişilik değişikliği değil, tabandaki politika değişikliğidir. Sınıf uzlaşması politikasını her sektöde ve her iş yerinde bozguna uğratmaktır. Tekellerin gücüyle çatışma politikası için belirleyici bir etkiyi iş yeri bazında ve sektör sektör fethetmektir.

Aynı dönemde, PCM’in komünist militanlığı, Giro Obrero ve Stratejik Plan’a uygun olarak, AVM çalışanlarının, teknik işçilerin, araştırmacıların, öğretmenlerin, doktorların, hemşirelerin ve göçmenlerin yanı sıra elektrikçiler, otomotiv sektörü, kargo taşımacılığı, metro, çimento, tekstil, elektronik, cerrahi aletler, kauçuk endüstrisi, telekomünikasyon, alkolsüz içecek, yiyecek, gaz, metal-mekanik endüstrisi vb. arasındaki çok yönlü çabaları harekete geçirmiş ve yönlendirmiştir. Halen, kadroların işyerinde öncü bir rol oynamış olduğu durumlar azdır ancak bu konuda zaten geçmiş deneyimler mevcuttur. Diğer durumlarda, kadrolar en gelişmiş sendika aktivistlerinin rehberliği için danışman olarak görülmektedir. Diğer bir durumda, sendika içinde liderliği reddeden bir eğilimi grupladılar. Durumların önemli bir kısmında Parti, etkili dayanışmayı dile getiren yegâne özne durumunda olmuştur. Her durumda, Parti, iş merkezindeki çatışmanın doğasını açıklığa kavuşturmaya çalışarak veya İş Reformu gibi tartışılan güncel konuları gündemine alarak propaganda ve ajitasyonunu sürdürmeye çalışmaktadır.

Kayda değer bir diğer durum, fabrika kapısındaki ajitasyonu gazete ve bildirilerimizle, fabrikadaki militanların örgütlenmesiyle ve sendikal eğilimi olan işçiler arasında daha geniş bir müdahalede bulunan Sen Katayama9 hücresinin çalıştığı Cuernavaca fabrikası Nissan çalışanları arasında yaşanan deneyimdir. Buradaki tutumlar tekelin dayattığı koşulların ve maaş sınırının nedenlerinin ötesine geçiyor ve başardığımız şey ile birlikte işçi reformuna karşı siyasi anlamda seferberliği ve sendika liderliğinin temsili olmadan ekonomik talepler için grev olanağını öne sürüyor.

Bugün, kadrolar bir adım daha ileri gitmeli. Dördüncü Kongre ve Emekçilerin Dönüşü’nden 8 yıl sonra, yalnızca işçi hareketine müdahale etmek için değil, aynı zamanda Meksika’daki sendikacılığın ciddi sorunlarını ve zorluklarını çözen bir sınıfa işaret ederek yapmaktayız . Parti, sınıfımızın kolektif aklı olarak bu alandaki ilerleme ve mağlubiyet deneyimlerini özümsemeli ve bunların gözden uzaklaştırılmasını sona erdirmelidir. Bağımsız İşçiler Federasyonu (FTI)11 gibi Komünistlerin önderlik edebileceği sendikaların yanı sıra, Komünistlerin gelecek dönemde oluşturulan beklentilerle motive edilen işçilerin kendilerine pranga vuran sendikaların demokratikleşmesi, yasalardan silinmiş olsalar bile örgütlenme ve grev yapma hakkına sahip mücadeleci bir sendikacılığa doğru harekete geçirebilecekleri bir Sınıf Cephesi politikası gerekmektedir.

Bu, bizi çok sayıda sendika kısaltmasından sıyrılmaya, Parti saflarına kendi iş yerlerinde örgütlenmeden yaklaşan genç işçilerin büyük keşfedilmemiş potansiyelini harekete geçirmeye, sanayi koridorlarındaki gruplardan, kendisine tahsis edilen kadronun profesyonelleşmesini düşünen stratejik dallara girme planlarını cesaretlendirmek için hareket etmeye zorlar.

Parti, neyin sendikal hareket içinde sayılacağı konusundaki sınırı, birleşik cephenin, sendika örgütünün yıkımını tersine çevirmek için kullanılması gereken yerlerde, sendikal hareketin dışında sayılan, propagandasının kalitesini yükselteceği, işçi sınıfıyla iletişimini geliştireceği, kamusal alandaki performansını burjuva sınıfının diktatörlüğünün sosyal demokratik yönetimi ile sınıf çatışmasının gerekliliklerine uygun şekilde rolümüze uygun şekilde arttıracağı yerlerde daha da belirgin hale getirecektir. Her adımda Parti’nin tezini onaylayan deneyimle ile donanmış bir şekilde Meksika’da sınıf mücadelesini güçlendirmek için çalışmaya koyulmaya hazırız.

Dipnotlar

  1. 1. Meksika Komünist Partisi (PCM) üyeleri Eylül 1920’de kurulan ilk sendikal mücadele aracı olan Proletarya Komünist Federasyonu aracılığıyla Genel Emek Konfederasyonu (CGT)’na müdahale etti.
  2. El Machete, bugün de Meksika Komünist Partisi’nin teorik yayını (Ç.N.)
  3. Lombardo Toledano tarafından yönetilen Purged-CROM tarafından kabul edilen isim.
  4. 7. Komünist Enternasyonal Kongresi’nin sonuçlarının stratejik kavramlar açısından en yüksek ve son adım olduğu veya önceki kongrelerin önerilerini reddettiği ya da çıkardığı yönündeki görüşlere katılmıyoruz. Sosyalizmin ülkesini savunmanın, yani SSCB’nin, öncelikli olduğunu biliyoruz fakat bir kez bu hedefe ulaştıktan sonra, sosyal demokrasi veya burjuva kesimlerle kalıcı bir ittifak kurmak bir yanılgı olarak gözüküyor.
  5. Lombardo Toledano, aralarında elektrikçilerin olduğu birçok sanayi sendikasının anlaşmasıyla, Komünistlerin ikinci sorumlusuna tekabül eden Parti Sekreteri seçildi. Birlik adına, komünistler bu sorumluluğu almak için şantaj yapan Lombardist eğilime bu alanı verdiler. Komünistleri destekleyen birçok sendika, o anda sendika kongresinden çekildi.
  6. Komünistler, kendilerini bireysel olarak Kongre’ye katılmak için PRİ’ye (Kurumsal Devrimci Parti) bağlamış olsalar bile, bunun Halk Cephesinin somut ifadesi olduğu konusunda yanlış bir yaklaşım olduğu konusunda ısrarcıyız.
  7. Bu, Ulusal Devrimci Parti adıyla ortaya çıktı ve Meksika Devrimi’nin mezhepler, Meksika Devrimi Partisi’nin ayrışmasından sonra, burjuvazinin bir partisi olan Kurumsal Devrimci Parti adı verildi.
  8. ABD Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Komünist Enternasyonal’in Avrupa Komisyonu üyesi.
  9. Küba ve Kolombiya’da Browderism, tarafların adının değiştirilmesine yol açtı: Şili’de etkisi, o yılların Şili KP yayını Principios’ta incelenebileceği gibi olumsuzdu.
  10. Başkan Lopez Obrador’un partisi (Ç.N.)
  11. Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu (WFTU) üyesi.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×