Okuma Notları: Stalin ve Hruşçov Hakkında İvan Aleksandroviç Benediktov ile Söyleşi
V. Litov
Yazılama Yayınevi – Şubat 2008 – 103 Sayfa
Çeviren: Dr. Candan Badem
Yayın hayatına yeni başlayan Yazılama Yayınevi, Kuruluştan Çözülüşe dizisi kapsamında Sovyet gazetecisi Litov’un, çok genç bir yaşta Stalin tarafından Tarım Halk Komiserliği’ne, yani Sovyetler’in en önemli bakanlıklarından birine getirilmiş olan İvan Aleksandroviç Benediktov’la yapmış olduğu söyleşiyi yayımladı. Söyleşinin önemi, Benediktov’un hem Stalin hem de Hruşçov döneminde bu iki lideri ve birlikte çalıştıkları kadroları yakından gözleyecek önemli görevlerde bulunmasından kaynaklanmıyor. Bu söyleşinin bir diğer önemi, Benediktov’un söylenmeye cesaret edilemeyen düşünülüp de söylenemeyen meseleleri büyük bir yalınlıkla dile getiren üslubu.
Litov’un Benediktov’la söyleşisi, söyleşinin öyküsünden başlayarak oldukça ilgi çekici. Söyleşinin öyküsünün ilginçliği yukarıda bahsettiğimiz üslubu. Litov’un büyük çabasının ardından hayat bulan söyleşi, Benediktov’un üslubu nedeniyle Sovyetler’de 1989’a kadar yayımlanamıyor. Ancak 1989’da dönemin “muhafazakâr” sayılan ve Komsomol Merkez Komitesi’nin yayın organı olan “Genç Muhafız”da yayımlanıyor. Belki söyleşiden cımbızlayacağımız ufak bir pasaj ne demek istediğimizi daha net anlatacaktır: “Stalin hakkında ne derlerse desinler, onun zamanında yönetici makamlarda Hruşçov zamanındakinden karşılaştırılamayacak kadar fazla yetenekli insan vardı Hruşçov’dan sonrakilerin ise sözünü bile etmeye değmez.(…) Son yıllarda dar kafalı ya da temizliklerden zarar görmüş kişilerin Stalin’e saldırılarının hemen hemen kesilmesi ve Stalin’in devlet adamı ve askeri etkinliğinin daha nesnel bir biçimde gösterilmeye başlanması elbette iyidir. Ama ne yazık ki yöneticilerin yöntemleri ve tarzları düzelmiyor ya da düzelemiyor…” (sf.19)
Benediktov’un Sovyet ekonomisinin ve yönetiminin sorunlarına ilişkin oldukça canlı değerlendirmeleri reel sosyalizmin yaşamış olduğu bu sorunlara ilişkin devrimci yaklaşımın nasıl şekillendirilebileceğine ilişkin bir ders niteliğinde. Örneğin Sovyetler Birliği’nin iktisadî problemlerine ilişkin yapılan reform ve “perestroyka” (Söyleşinin Garbaçov dönemi öncesinde yapıldığına çevirmen de bu sözcüğü özellikle kullanarak dikkat çekiyor.) girişimlerinin de piyasa ile buluştuğu oranda nasıl felaketlere yol açacağını tane tane anlatıyor. Benediktov’un şu sözleri Sovyet tarihine nasıl bakılmalı sorusunun çok kısa bir yanıtı niteliğinde: “Evet, 30’lu yıllarda binlerce suçsuz insan acı çekti. Elbette, babası ya da annesi kanunsuzca kurşuna dizilmiş bir insan için, her bir suçsuz kurbana karşılık çok sayıda haklı olarak mahkum edilmiş kişinin bulunması pek az teselli edicidir. Ancak burada kendi acımızı aşmak, tarihe, dünyaya kişisel kin prizmasından bakmaktan vazgeçmek gerekir. Hiç olmazsa temel düzeyde nesnellik adına – parti-sınıf yaklaşımından söz etmiyorum bile, sizin entelektüellerinizin birçoğu için bu kavram boğaya gösterilmiş kırmızı kumaş gibi… O dönem hakkında ne derlerse desinler, o zamanki atmosferi, düzeni belirleyen şey korku, baskı ve terör değildi. Aksine, uzun yüzyıllardan beri ilk kez kendilerini hayatın efendileri olarak hisseden, ülkeleri, partileriyle samimi olarak gurur duyan, yöneticilerine derin bir inanç besleyen halk kitlelerinin devrimci coşkusunun güçlü dalgasıydı.” (sf.26) Üstelik Benediktov’un “‘30’lu yıllardaki ‘temizlik’ mi yoksa Hruşov döneminin reformları mı Parti’ye ve topluma daha çok zarar verdi?” sorusuna da burada ne yönde olduğunu zikretmeye gerek duymadığımız bir yanıtı da mevcut. Bu yanıtı verirken kendi kişisel anılarıyla Sovyet tarihine de ışık tutuyor.
Litov’un zaman zaman karşı çıktığı ve “marksist” bulmadığını söylediği, Benediktov’un da bu eleştirileri “leninizm” ile karşıladığı yanıtların üslubundan Litov anlamış olsa gerek Benediktov’a şu uyarıda bulunuyor: “Sizi uyarmalıyım, İvan Aleksandroviç, bu değerlendirmelerinizi bugün hiçbir yayın organı basmaz.” Benediktov’un yanıtı oldukça ilginçtir: “Benim de bundan şüphem yok zaten. Bizimki şurda samimi bir sohbet, fazlası değil. Sizin röportajınızı muhtemelen görüş almak için MK’ya gönderirler, orada da bu yayını “yersiz” bulurlar. Ha bir de “siyasal durumu anlamamaktan” dolayı azarlarlar. Eski meydandaki şu “kişi kültü” mücadelecileri bu durumdan iyi anlar… Cüceler her şeyi kendi zavallı boylarına göre ölçerler. Onlar için tarihsel bir şahsiyetin dev ölçüleri şu nedenle bir “anomalidir” ki, kendilerinin gerçek boyutlarını gösterir.”
Bu kitaba ilişkin son notumuz ise kitabın çevirisine ilişkin. Kitap, Rusça orijinalinden Candan Badem tarafından çevrilmiş. Çevirinin okumayı kâbusa çevirenlerine dikkat çekmek alışkanlık olsa da tersinin örnek olması dileğiyle biz bu güzel çeviriyi buraya not ediyor ve Candan Badem’e okur olarak teşekkür ediyoruz.