Sosyal demokrasi hükümeti mi?

Ástor García / İspanya İşçileri Komünist Partisi Genel Sekreteri

Çeviri : K. Deniz Budak

İspanya’da Nisan ayında, iktidardaki Halk Partisi’nin adının karıştığı yolsuzluk skandalı nedeniyle yapılan erken genel seçimlerden sosyal demokrat PSOE seçimden birinci parti olarak çıktı. Neredeyse son yirmi yıldır iktidarı dönüşümlü olarak bu iki parti elinde bulundurdu, bu süre içinde İspanya NATO üyesi oldu, emek karşıtı pek çok uygulama hayata geçirildi, kamu hizmetleri özelleştirildi, hayat pahalandı, emekçilerin alım gücü düştü. Buna rağmen pek çok İspanyol’un oylarını “boşa gitmesin” diye bir kez daha aynı aktörler lehine kullandığı bir seçim gerçekleşti. Faşist partilerin yükselişi korkusu ile merkez partilere oy verme hesabı ise tutmadı, Vox adında bir faşist parti barajı geçerek meclise girmiş oldu. Ancak çoğunluğu oluşturamayan PSOE haftalardır bir hükümet kuramadı. Pazarlıklar sürmekteyken yazılan bu makale contrainformacion.es internet haber portalında 2 Temmuz 2019’da yayımlandı. Çevirinin yayına hazırlandığı günlerde, yazıda bahsedilen anlaşma gerçekleşmek üzere; “eski” sosyal demokrat PSOE ile “yeni” sosyal demokrat PODEMOS arasında bir hükümet kurulacak. Ancak hükümetin kurulması için PSOE liderinin öne sürdüğü ve müstakbel ortağının kabul ettiği şart, PODEMOS liderine kabinede yer verilmemesi. Sosyal demokrasi kendi içinde bu düzeyde pazarlıklar yürütürken, krizin etkileriyle boğuşan halk için çıkış yolu başkalarına değil kendilerinin yararına olacak hamlelerden geçiyor.

28 Nisan seçimleri, başrolün yeniden Pedro Sánchez PSOE’si tarafindan temsil edilen eski sosyal demokrasiye verildiği bir siyasi sayfayı açtı. Bahsedilen, farklı olmakla beraber pek de yeni olmayan bir sayfa, zira PSOE geçmişte de pek çok kez İspanyol hükümetini yönetmişti. Geçmiş yönetimlerle bugünkü arasındaki önemli fark ise PSOE ile yeni sosyal demokratlar, yani PODEMOS, arasında gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel anlaşma.

Fakat bu hükümetin yapısı dışında cevaplanması gereken en önemli soru şu: Sosyal demokrat bir hükümet kime yarar?

Bir zamanlar “sosyal demokrat” terimi genel oy hakkının işçi sınıfını zafere götürecek temel yol olduğunu düşünen reformistlerden proleterya diktatörlüğünü kurmayı hedefleyen devrimcilere kadar geniş bir kesimi kapsıyordu. Sosyal demokrat, aşağı yukarı, işçi sınıfının siyasi ve ekonomik çıkarları için temelleri esasen Marx ve Engels tarafından atılan ilkelere göre mücadele eden kişiydi.

Lenin, Martov, Kautsky, Bernstein gibi sosyal demokratlar birbirleri arasında mücadele ediyor, ittifaklar kurup dağıtıyor, dışlarında kalanların konumlarını açıkça mahkum ediyorlardı. Bugün bile, her ne kadar sözde de olsa, “işçilerin”, “işçi sınıfının”, “işçi emekçi çoğunluğun” vb. partisi olma iddiasındaki siyasetin, veya sembollerin anlamlardan daha önemli olduğu günümüzde, maaşla ve emeğiyle yaşayan ve kapitalist sömürünün kurbanı olan halkın büyük çoğunluğuna atıfta bulunan güçlerin siyasetinin büyük bölümünü oluşturan derin ve ateşli tartışmalar yürütüyorlardı. Yani bir zamanlar “sol” olan ve bugün ne kim olduğu ne de nerede olduğu tam olarak bilinmeyen güçlerin.

Bu yazının amacı “sosyal demokrasi” ve “sol” gibi kelimelerin savunusunu yapmak değil. Fakat bunun sebebi bugün İspanyol siyasi haritasını kaplayan yeni Peronistlerinkiyle aynı değil. Bunun sebebi “Sol” kelimesini sınıf temelinden koparan ve anlamsızlaştıran sosyal demokrasinin bitmek bilmez inkarcı ve ihanetçi tavrı.

Bu terimlerin İspanyol ve dünya siyasetinde her gün yeniden üretilmesi ve geri kazanılması gerekmekte. Zira sınıf analizi, sosyal olguları tahlil ederken ve siyasi strateji belirlerken büyük bir eksik olarak karşımıza çıkmakta. Veya daha ziyade dürüstçe söylemek gerekirse, ezilen sınıfın perspektifinden güncel olan sınıf analizi; ezeninkinden değil, zira ondan bolca var.

Bugün kendini “sosyal demokrat” olarak tanımlayan kimse, sınıf mücadelesinin kilit anlarında her zaman kapitalizmin devamını savunanların mirasçısı olduğunu bilerek bu tanımlamayı yapmalıdır. Yani kötü azınlığın, “bu da bir şeydir”in, “daha da kötü olabilirdi”nin, “şimdi daha fazlasını istemenin sırası değil”in; yani siyasette kısıtlayıcı bir pozisyonu kabullenmenin, en iyi ihtimalle sınıf mücadelesinin varlığını yalnızca teoride kabul etmenin, ama mücadelesini vermemenin.

Ancak nasıl ki kendini komünist olarak tanımlayan –ya da Twitter’da ilan eden- komünist değilse, sosyal demokratlar da yalnızca kendini sosyal demokrat olarak tanımlayanlar değiller. Sosyal demokrat, kendini bu şekilde tanımlamasa da, pek sık kullandığı antikapitalist veya işçici laf kalabalığına rağmen kapitalist sisteme herhangi bir alternatif formüle edemeyen, ve bu yüzden siyasi, kurumsal pratiği kapitalizm içinde düzeltmeler, iyileştirmeler önermekten fazlası olmayan kişidir.

Pratik düzlemde, sosyal demokrasi her zaman işçi hareketinde baskın olmuştur. Sendikal harekette ise net bir şekilde hakim olmuştur. Komünistlerin işçi hareketinde büyük güç olduğu dönemlerde bile tartışmaların ve taktik önerilerin çoğu bu hakimiyete yöneliktir. Zira çoğunluğun yaşam ve iş koşullarını derhal iyileştirmek için tek geçerli yol olarak sunulmalarının yanında kurulu düzende büyük değişiklikler gerektirmediği için sosyal demokrasinin pratik ve uzlaşmacı duruşu ilk bakışta daha “makul”, “mantıklı”, “akla yatkın” görünür.

Elbette bunun etkisi son derece büyüktür ve baskın kapitalist ideolojiden kopacak araçlara sahip olmayanlar tarafından benimsenmeleri kolaydır. Peki, eğer işçi sınıfını temsil etme iddiasındaki parti, “işçilerin partisi”, emekçi çoğunluğa bu araçları sağlama görevinden vazgeçiyorsa, dolayısıyla bu çoğunluğu sonsuza dek kapitalist sömürüye boyun eğmeye mahkum ediyorsa kimin için çalışmaktadır? Bundan kim faydalanmaktadır? Soru kendini cevaplamaktadır.

Fakat sosyal demokrasinin karşısında durmak hiçbir zaman kolay olmamıştır. Böyle zamanlarda sosyal demokrasi, işçi hareketinin ve sendikal hareketin içindeki hegemonyanın yanında kapitalizm adını verdiğimiz ekonomik ve sosyal düzenin savunuculuğunu yapan ve birbirinden ufak farklarla ayrılan, sermayenin medya araçlarının desteğinden yararlanır. Başka türlü olamayacağı üzere kapitalizmin iletisim araçları kapitalist düzeni savunur, ve böyle durumlarda kapitalist sistemi savunanı savunur.

Sosyal demokrasi kapitalist düzende son derece önemli bir role sahiptir: Emekçi çoğunluğun, kapitalistlerin ihtiyaca göre arttırıp azalttıkları birkaç kırıntı karşılığında onlara boyun eğmelerini garanti etmek. Bu sebeple, eski sosyal demokrat partiler yeni sosyal partiler tarafından yalnızca sosyal koşullar ve belli ülkelerin özgün koşulları daha büyük dertleri önlemek için sisteme bir maske değişikliği gerektirdiğinde, ve o da parlamenter yolla, alt edilirler .

Durumun daha net görüldüğü Yunanistan’da PASOK, Troyka’nın emekçi düşmanı kurtarma paketlerinin baş uygulayıcısı olması sebebiyle darmadağın oldu ve yerine, birkaç ay içinde reformcu retoriği aynı emekçi düşmanı politikaların uygulayıcılığına dönüşen SYRIZA geldi. İspanya’da Alexis Tsipras’ı öve öve bitiremeyenler aniden suspus oldular. Sonraları pek az üzerinde durulan derin bir sessizlikti bu. Kısa süre sonra ise bu gerçekliği gösterişli tartışmaların ve tumturaklı sözlerin ötesine taşıdılar: ya PSOE ile anlaşılacak, ya anlaşılacak PSOE ile.

Yeni sosyal demokratlar gökyüzünü fethedeceklerini söyledikleri birkaç yıl önceki nutuklarına rağmen gerçek yüzlerini göstermekte pek az geciktiler1. Bugün “yalnızca hükümet yoluyla bir şeyler değiştirilebilir” veya “olaylara tanıklık etmek için değil, hükümete girmek için siyaset yapıyoruz” gibi şeyler söylüyorlar. Sonuç olarak makamları fethettiler ancak gökyüzü yerinde duruyor. İspanyol toplumunun ve ekonomisinin direksiyonunu elinde tutanlar ise gayet rahatlar.

Sosyal demokrat bir hükümet şu an gündemde. “Koalisyon” şeklinde mi olacak “işbirliği” şeklinde mi göreceğiz, lakin kesin olan şey kapitalistlerin hükümeti olacağı ve bunun karşısında konumlanmak zorunda olduğumuz. Çünkü popülist önlemlerle kendisine güvenen halkın ve emekçilerin geniş kesimlerinin hareketlenmesini önlemenin ötesinde, bu önlemlere sosyal hakları ve emeği hedef alan daha vahşi saldırılar ve Botin’lere, Florentino’lara, Etrecanales’lere, Fainé2’lere en fazla yarar sağlayacak başka önlemler de bizzat bu hükümetin kendisinden gelecektir.

Dipnotlar

  1. PODEMOS’un 2014’teki kongresinde Pablo Iglesias’ın Marx’ın Paris Komünü ve komüncülerin cesaretini anlatan sözünü kullanmasına atıf yapılıyor (çn).
  2. İspanya’nın en zenginler listesinde ilk sıralarda yer alan burjuva ailelerinden bazıları: Botin ailesi, İspanya Santander Bankası’nın yönetici ailesi, Florentino Perez ACD grubu ve Real Madrid kulübünün başkanı, Entrecanales ailesi Acciona enerji tekelinin yönetiminde ve Isidro Fainé, İspanyol Caixa Bankası’nın Yönetim Kurulu Başkanı (çn)
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×