Sunuş

Merhaba

Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 100. yıldönümü Türkiye’de ve dünyada çeşitli etkinliklere konu oldu. Hiç kuşkusuz başta Sovyetler Birliği olmak üzere 20. Yüzyılda yaşanan reel sosyalizm deneyimi, çözülüş ve karşı-devrimle değil, başlangıç noktasını oluşturan Ekim Devrimi ve onlarca yıllık deneyimin zengin içeriğiyle tarihe kaydolmuştur.

Bu, Gelenek’in, parçası olduğu TKP’nin ve Marksist-Leninist geleneğin sübjektif duruşundan değil, uluslararası işçi sınıfının ve tüm insanlığın objektivitesinden kaynaklanmaktadır. Yalnızca Ekim Devrimi ve onun açtığı deneyim dünya tarihinde daha önce açılmış sayfalardan nitelikçe farklı bir anlam taşıdığı, bu anlamda kendi öncesinden kategori olarak ayrıştığı için değil. Bundan ibaret olsaydı yine elimizde büyük bir değer olurdu.

Ancak bunun ötesi var. 21. yüzyılın içinde bulunduğumuz momentinde kapitalizm, aynı bundan yüz yıl önceki çıkışsızlığa benzer bir durumda, ağır bir kriz içindedir. Üstelik bu kriz, bazı zamanlarda olabildiği gibi kendi içinde verimli, yaratıcı uçlar vermemekte, yapısal olmasa da geçici nefes alma kanalları üretememektedir. Kapitalist emperyalist sistem kelimenin gerçek anlamıyla yolun sonundadır.

Marksizm katastrofik çözümlere gözünü çevirmiyorsa, bu temel yaklaşımından, yönteminden kaynaklanıyor. Koşullar tarafından belirlenen insan eylemi, koşulları değiştirmenin anahtarını da elinde tutar. Hele Marksizmin Leninizm ile tamamlanmasından buyana elimizde bir de o anahtarın nasıl kullanılacağına ilişkin sağlam bir öğreti vardır. Dolayısıyla bugün dünya sisteminin çıkışsızlığı bir çöküşün habercisi anlamına gelmemektedir; veya başka bir deyişle sistem çökse çökse, kendiliğinden bu kadar çökebilir.

Ekim Devrimi yolun sonundaki insanlığın nasıl yeni bir ufka açılabileceğini göstermektedir. Ekim Devrimini izleyen zengin deneyim bu ufuk yolculuğunda hem bir bütün olarak hem de insanlığı kuşatmaya devam eden sorunları tarihe gömecek politika ve programlar açısından benzersizdir. Reel sosyalizm hüküm sürdüğü coğrafyanın büyük bölümünde yenilgiye uğratılmış olsa da, benzersiz öğreticiliğini sürdürmektedir. İddiayla tekrar edebiliyoruz ki, 2017 itibariyle dünyamızın içinden çıkamadığı hangi toplumsal soruna el atacak olsak orada Ekim Devrimini referans olarak almak durumundayız. Komünist hareketin ve Marksist-Leninist öğretinin gücünün kaynaklarından biri de, kimilerinin yenildi, iflas etti diye baktığı yüz yıllık Ekim geleneğidir. İşçi sınıfının tarihsel misyonu Ekim geleneğinin avantajıyla donanmıştır ve büyük bir devrimci potansiyelle buluşmuş durumdadır.

Gelenek’in 136. Sayısını hazırlarken sözünü ettiğimiz genişliğin bütününü kapsayamayacağımızın bilincindeydik. Bir derginin hacmi buna yetmezdi. Kaldı ki, konuyu ele aldığımız tek mecra da Gelenek değildir. Mümkün olduğunca başka mecralardan, kitap yayıncılığı, makaleler, paneller, konferanslardan rol çalmadan bir çizgi tutturmaya çalıştık.

Elinizdeki Gelenek’in dosyası Anıl Çınar arkadaşımızın 1914-1917 zaman aralığına yoğunlaştığı çalışmasıyla açılıyor. Çınar Ekim’in öngününde köklerin nasıl filizler verdiğini ele alıyor ve özel olarak birbirinden ayrı gibi duran iki katkının ayrılmaz birlikteliğini gün ışığına çıkartmayı hedefliyor. Savaş ve emperyalizme ilişkin Bolşevik teorik katkı ve politik açılım ile devrimci partinin bağımsız hattı ve bu hattı var eden öncülük teorisi. Yazar bu tartışmaların bugüne taşınan derslerini yorumluyor.

İkinci yazı bir konuk yazardan. Barış Zeren Ekim’in düşünsel mirasını devrimci geleneklerle bağlantısı açısından ele alıyor. Başlığın bir parçasını oluşturan “maksimalizmin izinde” ifadesi Büyük Fransız Devrimine, Jakobenizme ve Rusya’da işçi sınıfı hareketini önceleyen devrimci harekete göndermede bulunuyor.

Nevzat Evrim Önal, “Ekim Devrimi’nden Türkiye Tarımına Bakmak” yazısında az önce dile getirdiğimiz yaklaşımı somutluyor. Tarım politikalarını mı tartışacağız, yüz yıl sonra bugün Türkiye’de Ekim Devrimi deneyimi temel kalkış noktalarından birini temsil eder…

Aydemir Güler, kapitalizmin ulus formasyonuna ilişkin repertuarına aynı perspektifle yaklaşıyor. Güler’e göre burjuvazinin tarihsel önderliği altında şekillenen ve uzun süre insanlığın toplumsal ve siyasal örgütlenmesine damga vuran ulus kategorisi, kapitalizm altında tıkanmıştır ve Ekim’in açtığı sayfa biricik çözüm yolunu temsil etmektedir.

Sıra polemiğe geliyor… Özgür Şen, yüzüncü yıldönümünü Ekim Devrimini usturuplu bir biçimde karalamak ve bunun için Marksizmi tahrif etmek için fırsat sayan Birikim dergisinin konuya ayırdığı sayısını otopsi masasına yatırıyor: “Ekim Devrimi Marksisttir.”

Kasım ayında İstanbul kitap fuarı yakın zamanda iki kitabı Türkçede yayınlanan önemli bir Kübalı konuğu ağırladı. Fabian Escalante fuar dışında İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezinde, kitapları, uluslararası politika, Küba’nın devrimci deneyimi ve uzmanlık alanlarında konuşma yaptı. Escalante Küba istihbarat örgütünün kurucu kadrosunda yer alan, general rütbesi taşımış, şimdi resmi görevlerinden emekli olmuş ve mücadelesini kitaplarıyla sürdüren bir komünist.

İyi okumalar diliyoruz.