Uluslararası Durumun Özellikleri

1Varlıklarıyla 10. Kongremizi onurlandıran, kardeş uluslararası komünist parti delegasyonları üyeleri, devrimci ve ilerici sevgili arkadaşlar,

Sevgili delege arkadaşlar, gözlemciler ve konuklar,

Geçtiğimiz yıl dünyada meydana gelen olaylar Partimizin yoğun ilgisini çekti. Kapitalist sistemin vahşi krizi, küreselleşme çıkmazı, siyasi ve toplumsal çatışmalar, gezegenin hakimiyetini hedefleyen emperyalist saldırganlık, emekçilerin hakları üzerindeki kısıtlar, bağımlı ülke ve halkların ulusal egemenliklerine yönelik saldırılar, dramatik toplumsal sonuçları olan keskin çelişkiler… Bütün bunlar Brezilyalı komünistlerin farkına vardıkları ve hiç de küçük sayılamayacak kitleleri harekete geçiren, Brezilya Komünist Partisi’nin (BKP) çağımızın bu en büyük davasında bir bayrak olarak ortaya çıktığı olgulardır.

Geçen yüzyılın son on yılı burjuvazinin tekelindeki propaganda araçları haline getirilen iletişim araçları tarafından beslenen bir yanılsamayla damgalanmıştır. Bunlar; barış içinde, uyumlu ekonomik ve siyasi olarak birleşmiş, maddi ve manevi gelişme ve ilerleme içinde bir dünya fikrini sattılar.

Peki çevremizdeki bu ilkelleşmenin ardında ne görüyoruz? Dünya nüfusunun neredeyse yarısını etkileyen yoksulluğun, ekolojik çöküşün, Afrikalıların AIDS’ten ileri gelen kitlesel ölümlerinin, en gelişmiş ülkelerde bile milyonlarca insanı tehdit eden açlık tehlikesinin, bağımlı ülkelerin borçlarının birer örneğini oluşturduğu, emperyalist talanın şiddetlenmesinin ardında ne görüyoruz? Bütün bunlar, teknolojik ve bilimsel devrimin insanlığın bolluk içinde üretmesini mümkün kıldığı, şimdiki sistemin mantıksızlığının açıkça ortaya çıktığı bir dönemde oluyor.

Kapitalist küreselleşme denen belanın, insanlığın varolmasını ve saygın varlık koşullarını garanti edemeyen, hatta daha da kötüsü ekonomik ve toplumsal sorunları yoğunlaştıran siyasi ve ekonomik yönelimleri, bu yüzyıl eşiğinde yaşamı katlanılmaz ve imkansız hale getirmektedir. İnsanlığı, modernleşme masallarıyla, bu barbarca durumun değişmez bir olgu gibi sunulduğu bu noktaya kadar getiren kapitalist küreselleşmedir.

Ekonomik dehşet, içinde bulunduğumuz zamanın ayırıcı özelliği ise, siyasi alanda dünyayı hayal edilemeyecek bir felakete götürebilecek tehlikelerle karşı karşıyayız. Karanlık bir çağa giriyoruz, savaşın ve faşizmin yeni bir modelinin pazarı belirlediği bir çağa. Savaş geçmişte olduğu gibi eşitler arası bir çarpışma değil; kirli bir savaş. Çünkü süper güçler tarafından savunmaları zayıf olan veya hiç olmayan ülkelere karşı yapılıyor. Dünya senaryosundaki büyük değişiklik budur. Bu 20. yüzyılın son on yılı boyunca doğmuş ve trajik 11 Eylül olaylarından sonra hayata geçmiştir. Bu durum, arkadaşımız Renato Rabelo tarafından Merkez Komite Kararları’nda ve Siyasi Bildirge’de gayet iyi betimlenmiştir. Terörist eylemlerin samimiyetle kınanması; Amerikan emperyalizmine misilleme yapma hakkı verilmesini veya düzmece bir “terörizme karşı savaş” temasını uluslararası siyasetin ana maddesi olarak empoze etmesini gerektirmez. Bu savaşta kaba kuvvet kullanımı meşrulaştırılmıştır.

Eski vali George Bush’un “Yeni Dünya” ilanından bu yana dünya büyük bir düzensizlik içinde bulunmaktadır. Şimdi istikrarsızlık ve belirsizlik daha da artmıştır. İnsanlar genel bir tedirginlik içerisindedir. Herkes özgürlük, güvenlik, barış ve bağımsızlığın pamuk ipliğine bağlı olduğunu hissetmektedir.

Mevcut ABD hükümeti savaşın “uzun, vahşi ve kirli” olduğunu, “terörizmle savaş”ta her tür yolun mubah olduğunu ilan etmiştir. Bir tür süper güç sarhoşluğuyla, meydan okunamaz bir hegemonyayla, yenilmez bir emperyal güç edasıyla Beyaz Saray’da ikamet eden şahinler için artık her şey olanak dahilindedir: Egemen ülkelere saldırı, nükleer silah kullanımı, ulusal güvenlik konumuna dönüş, gizli yargıçlarla yargılama, terörizmle suçlananları öldürme, uluslararası hayatı askerileştirme, “yıldız savaşları”, özgürlükleri genel anlamda kısıtlama, tüm dünyada demokratik ve ilerici hareketleri ezme.

Afganistan’a karşı sürdürülen yıkıcı saldırılar ve başkan George W. Bush’un ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in savaşçı retoriği yoluyla, ABD emperyalist ve tek taraflı bir politikayı sürdürmeye devam edeceğinin sinyallerini veriyor. Bu sinyaller “stratejik çıkarların” güncelliği doğrultusunda uluslararası hukuku da geçersizleştiriyor. Dünya, daha önce hiç kalkışılmamış bir saldırıyla karşı karşıyadır. Süper güç, stratejik çıkarlarına uygun gördüğü her noktada, halklar ve ülkeler üzerinde hegemonyasını tesis etmenin yollarını aramaktadır. Bu düşünceyi taşıyan ABD, ulusal güçlerin -devletler veya devletler arası ittifaklar yoluyla- kendi hegemonyası için esas olarak askeri bir varlıkla tehdit oluşturacak şekilde yükselmesine izin vermeyeceğini açıkça göstermektedir.

Bu konjonktürün benzersizliği 1991’den bu yana ABD’nin eşit bir rakiple karşı karşıya olmaması gerçeğine dayanmaktadır. O zamandan beri dünya ismi konmamış korkaklıklar üzerine yapılan kirli savaşlara sahne olmaktadır. Körfez Savaşı (1991), Somali’deki askeri eylemler (1993) ve Kosova Savaşı (1999) Amerikan süper gücünün hakimiyet yolunda bir adım daha atmasına hizmet etmiştir. “Stratejik çıkarları”na uyan her yerde üsler kurmak şeklindeki Amerikan stratejisi, bugün her zamankinden daha açıktır.

ABD emperyalizmi hegemonyasını empoze etme girişimlerinde engel tanımamaktadır ve eylemlerine suçlar eşlik etmekte, halklar ve ülkeler ümitsizliğe sürüklenmekte, soykırımlar ve insani trajediler provoke edilmektedir. ABD tüm dünyaya korkunç “haydut devlet” yüzünü gösterme konusunda kararlıdır.

Şiddet ve diktatörlük, güç ve zenginliğin yoğunlaşması, sivillerin yaşam standartlarına ilişkin kriz, hakların inkarı, uçurum kadar derin eşitsizlikler her yanı bu denli kaplamışken, fundamentalizmin ve aşırı uçların yükselmesi şaşırtıcı değildir; çünkü bunlar ümitsizlikten doğar ve dünyadaki yoksullar ve umutsuzlar arasında yayılır.

Brezilya halkı ve tüm Latin Amerikalılar, bütün bu gelişmeleri uzaktan izlememektedirler. Uzaklarda, bilinmeyen yerlerde görünür olan bu krizin aynısı burada görünmez olarak vardır. Kabil’i, Mezar-ı Şerif’i, Kunduz’u ve Kandahar’ı yerle bir eden saldırgan ile, Kolombiya, Caabañas ve Panama’da halk karşıtı oligarşileri doğuran ve kullanan, kahraman Küba’yı abluka altına alan, Brezilya Amazonları’nı ele geçirmek için can atan saldırgan aynıdır. Bu canavarı doğuran ise süper kârlar elde etmek isteyen tekellerdir.

Devrimci güçler bu oldukça olumsuz zemin üzerinde devinmektedir. ABD hegemonyasını sağlamlaştırmak için kesin olarak savaşlara, egemenliklere saldırmaya ve özgürlükler üzerine kısıtlar koymaya ihtiyaç duymaktadır. Hâlâ sosyalizminin yenilgisinin damgasını taşıyan bu çağda Amerikan egemenliğini tesis etmeye yönelik bu sürekli saldırı, ilerici ve devrimci hareketlerin aleyhine bir güç dengesi tanımlamaktadır. 1989-‘90’dan bu yana pek çok şeyin değiştiği açıktır; halkların ve emekçilerin örgütlülüğünde ve seferberliğindeki bilinçli ilerleme, küreselleşme karşıtı hareketin yükselmesi, kendiliğinden kitlesel patlamalar, pek çok toplumsal öznenin dahil olduğu çeşitli eylemlilikler yeni ve olumlu gerçekliklerdir. Fakat devrimci güçlerin yükselişi ve saldırısı henüz ufukta gözükmemektedir. İçinde bulunduğumuz konjonktür bir güç biriktirilmesini ve bir direniş stratejisini gerekli kılmaktadır. Düşman ölçüsüzce güçlü olduğunda direnmek önemli bir iştir.

Teorimizin klasik kurucuları, özellikle bugün içinde bulunduğumuz koşullar göz önüne alındığında “Ya sosyalizm ya barbarlık” demekte son derece haklıydılar. Felsefi kesinlikle ve tarihsellik içerisinde sosyalizmin kazanacağını biliyoruz, fakat çağımızdaki dünya barbarlığa daha yakındır. Bir direnç örmek ve emperyalist politikalarla ilan edilen yıkıcı eğilimleri frenlemek için platformumuza, eylemlerimize, ittifaklarımıza sahip çıkmak gereklidir.

Şu anda en büyük endişe barış için mücadeledir; uluslar ve halklar için barış, emperyalist savaşa karşı barış. Kapitalist güçler tarafından, küreselleşmenin çıkarının gereği olarak tüm kıtalarda zayıflatılmış ulusal egemenliğin savunulması en önemli görev olarak ortaya çıkmaktadır. Yoksulluğa karşı, toplumsal refahın artmasını garantileyecek bir gelişme için, işçilerimizin ve halklarımızın maddi ve manevi ilerlemesi için mücadele etmemiz gereklidir. Bu ilerleme ve gelişmeler, ancak ve ancak ekonomik gelişme, bugün zengin ülkelerin politikalarıyla ve uluslararası mali kuruluşlar tarafından engellenen gelişme sağlandığında mümkün olacaktır. Yeni bir ekonomik ve siyasi düzen için, uluslararası siyasette yeni bir düzenleme için ve Birleşmiş Milletler’in yeniden bir rol elde etmesi için mücadelenin önemi bugün daha da fazladır.

Halkımız üzüntüyle soruyor: Bu sersemlik daha ne kadar sürecek? Tarihi gelişmeler tahminlere uymaz, fakat gerçekler şu anki evrenin acılı olsa da çok uzun sürmeyeceğini göstermektedir. George W. Bush’un savaşçı politikalarının etrafında toplanmış olan dünya fikri, bir masaldır. Çok yakında büyük uluslararası ekonomik güçler arasında çatışmalar başlayacaktır. Zengin ülkelerin yoksul olanlara karşı sürdürdükleri çıkarcı politikaları, halkların ayaklanmasını tetikleyecektir. Bunun da ötesinde imparatorun kalbinin tükenmekte olduğunu hesaba katmalıyız, hegemonyasının yorulduğu açıktır. Tarihsel olarak Amerikan hegemonyası kırılgan temeller üzerine kuruludur. Sadece şu an içinde bulunduğu kriz nedeniyle değil, aynı zamanda ABD ekonomik yaşamının çok uzun zamandan beri gösterdiği ekonomik büyüme vergilerini düşürme, iş üretkenliğini azaltma, sabit yatırımları azaltma, ailelerin birikimlerini ortadan kaldırma eğilimlerinden dolayı. Amerikan tipi yaşam genel bir refaha işaret etmemektedir; aksine, iş güvencesinin olmayışı, yoksulluğun yayılması, gelirin belli ellerde yoğunlaşması, marjinallik gibi olumsuzluklarla maluldür.

Son olarak, gündeminde halkımızın yurtsever ve demokratik mücadelesi bulunan Brezilyalı komünistlerin enternasyonalizmini tekrar vurgulamak isteriz. Çağımızın ilerici ve devrimci güçlerinin – sosyalist ülkelerin, komünist ve devrimci partilerin, direniş hareketlerinin, işçi sınıfı mücadelesinin, küreselleşme karşıtı hareketin, tüm ilerici mücadelelerin, köylülerin, aydınların, kadınların, gençlerin ve öğrencilerin stratejik önemini daima aklımızda tutacağız. Daima geniş cephe hareketleri kurmak yolunda hareket edeceğiz. Biz bu hareketlerin bir parçasıyız. Halkların ve devrimci güçlerin dostuyuz. Gücümüz ve umudumuz buradan kaynaklanıyor.

Yaşasın anti-emperyalist mücadele!

Yaşasın Kongremiz!

Yaşasın Brezilya Komünist Partisi!

Dipnotlar

  1. Brezilya Komünist Partisi (BKP) Dış İlişkiler Sorumlusu. Konuşma CARVALHO’nun 9-12 Aralık 2001 tarihleri arasında Rio de Janerio’da gerçekleştirilen BKP’nin 10. Kongresi’nde yapıldı.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×