“Yeni-Sosyal Demokrasi”nin İşlevi

Her nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, yeni-sosyal demokrasi, reformist/liberal dalga veya radikal demokrasinin günümüzde gördüğü işlevi tanımlamak gerekiyor. SYRİZA’nın özünün deşifre olması, bırakın sosyalizmi, solla bile ilişkili olmaması,  ama tekelci sermayenin doğrudan bir ajanı olduğunun ortaya çıkması bizi rahatlatmamalı. Reformizm dokuz canlı ve öldü sanılırken bile yeni bir biçim ile burjuva siyasetinde yeniden işlev kazanıyor.

Kısa bir süre önce SYRİZA-ANEL hükümetinin emekçi halka dayatılan yeni vergileri, buna karşın emekli maaşlarından ve sosyal ödentilerden yapılacak kesintileri içeren 2016 bütçesi parlamentoda onaylandı. 1 Oysa 2015 Ocak ayındaki seçim zaferinin üzerinden bir yıl bile geçmedi, SYRİZA’nın seçim çadırından dalga dalga yayılan liberalizm sınırları aşıyor, Türkiye’de solun büyük bir kesimini umutlandırıyor, bu kesimler Yunanistan ve Türkiye’de komünistleri iktidar kaçkını olmakla suçluyorlardı.

SYRİZA, Yunan işçi sınıfının boynundaki ilmeği sıka dursun, onu aşan yeni bir dalga hemen boy gösterdi. SYRİZA Avrupa Solu’nun A planıysa, şimdi bir B planı ileri sürülüyor. B planının imzacıları ve örgütleyicileri arasında Alman Sol Partisi’nden Oskar Lafontaine, Fransız Sol Cephe’sinden Jean-Luc Melechon ve SYRİZA hükümetinin bir ara yıldızı çok parlayan eski maliye bakanı Yanis Varoufakis bulunuyor. 2

“Avrupa için bir B Planı” çağrısı yapan deklarasyon, Çipras’a arkasında Almanya’nın durduğu bir darbe ile diz çöktürtüldüğünü, şantajla kemer sıkma kurallarının kabul ettirildiğini ifade ediyor. Oldukça radikal bir sol dili olan metin, Avrupa’da oligarşik bir iktidardan ve Avrupa’nın çevre ülkelerine dayatılan kurallardan bahsediyor. Bu ülkelerin, Avrupa Merkez Bankası’nın ve büyük sermayenin kıskacından kurtulmaya, demokrasilerinin nefes almaya ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Sonra B planlarının üzerindeki örtüyü biraz kaldırıyor ve herkesi tartışmaya çağırıyor, konuyla ilgili toplantılar düzenliyorlar. Üstü kapalı öneriler içinde, paralel ödeme sistemleri, paralel ulusal paralar, topluma dayalı değişim sistemi, vb. bulunuyor. Oskar Lafontaine kendi makalesinde önerilere açıklık getiriyor. 3 Avro bölgesindeki ülkelerin kendi para birimlerine dönmesi ve bu şekilde oluşacak Avrupa Para Sistemi ile Alman hükümetinin baskı için enstrümanı haline gelen Avro’dan kurtulunması. Bu fikre Yunanistan’ın Drahmi’ye dönmesi isteminden dolayı çok yabancı değiliz.

Ne kadar güzel! Bir yandan Avrupa’da radikal sağ yükselirken, bir yandan artık kimsenin yüzüne bakamaz dediğimiz Avrupa Sol Partisi hiçbir şey olmamış gibi yeni ve ilk bakışta radikal gözüken bir siyasi stratejiyi işçi sınıfının önüne koyuyor.

Ancak bu öneriyi ve yeni-sosyal demokrasinin işlevini incelemeden önce Avrupa’nın haline bir kez göz atalım.

Avrupada durum

Muhakkak dünyanın genel durumu ile Avrupa’nınki az çok birbirine benziyor, ama bu yazıda Avrupa kökenli yeni-sosyal demokrasiyi incelediğimiz için Avrupa’ya odaklanacağız.

Tablo 1’de seçilmiş ülkelerin 2014-15 verilerini görebilirsiniz. Eğer verilerin yıllar içindeki dağılımı görülebilseydi çok daha öğretici olacaktı, ama son yıllara ilişkin alınan kesit de çok şey söylüyor.

Tablo 1: Bazı Avrupa ülkelerinin 2015 yılı büyüme oranları, borçlarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) oranı, işsizlik ve gençler arasında işsizlik oranları 4 

 

Yunanistan

Kıbrıs

İspanya

Portekiz

İtalya

Fransa

Almanya

Büyüme oranı (GSMH)

-0,9

0,5

0,8

0,0

0,2

0,5

0,3

Borçların GSMH’ye oranı (2014)

178,6

108,2

99,3

130,2

132,3

95,6

74,9

İşsizlik oranı

25,6

16,2

22,5

12,4

12,7

10,2

4,7

Gençler arasında işsizlik oranı

53,7

31,7

49,2

31,6

44,2

23,6

7,1

 

Tablodan öncelikle çıkartılacak ilk sonuç, ilgili ülkelerde ekonomik büyümenin çok yavaşlamış olduğu, adeta durma noktasına geldiğidir.  Eğer önceki yıllara bakabilmiş olsaydık, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya, İspanya ve Portekiz’in nasıl bir küçülme içinde olduğunu daha iyi görebilirdik, son iki yıl aslında önceki yıllara göre hafif ve geçici bir toparlanma halini yansıtıyor.

Diğer bir veri ise, asla yedek iş gücü ile açıklanamayacak olan yüksek işsizlik oranları olarak gözüküyor. Belki Almanya’nın işsizlik verileri kapitalizm için mutat olan yedek işgücü ile açıklanabilir, ama veriler iş bulma umudu olan ve çalışmak isteyen her beş kişiden birinin işsiz kaldığını gösteriyor. İş aramaktan artık vazgeçerek toplum dışına itilenleri ise bu veriler saklıyor.

Gençler arasındaki işsizlik oranları ise çok daha isyan ettirici. Her iki gençten birisinin işsiz olmasının genel bir eğilimi yansıttığı görülüyor.

Bu üç veriyi açıklayacak tek olgu kapitalizmin içinde bulunduğu derin krizdir. Bu kriz artık üretim anarşisiyle açıklanamaz, tek başına aşırı üretim krizleriyle de açıklanamaz, döngüsel de değildir, yapısal ve geri dönüşsüzdür. Yapısal krizi açıklayacak en iyi kuram Marx’ın 150 yıl kadar önce işaret ettiği  “Kâr Oranının Düşme Eğilimi Yasası”dır. 5 Çok kısaca söylemek gerekirse, üretici güçler kapitalist rekabet altında sürekli gelişmektedir. Sermayenin artı değer üretmeyen değişmeyen kısmı, yani bugün makinelerin, üretim bantlarının, robotların değeri, toplam sermaye içinde artma eğilimi gösterir, sonuç olarak emek üretkenliği çok artsa bile kapitalistin temel güdüleyicisi olan kâr oranı azalma eğilimi gösterir.

Günümüzde üretici güçlerin geldiği düzey kesinlikle üretim ilişkileri ile uyumsuz hale gelmiştir. Tekellerin elinde yoğunlaşan üretim araçları ile kâr elde etmek için yapılan üretim arasında büyük bir uyum sorunu vardır. Sermaye üretim alanından kaçmakta, kendisini kısa bir sürede defalarca yeniden üretebilecek üretim araçları boş durmakta, kalkınma geçmişte kalan tarihi bir kategoriye dönüşmekte, buna karşılık işsizlik ve eksik tüketim dışarıya yansıyan temel görüntüyü oluşturmaktadır.

Var olan kapitalist üretim ilişkileri üretici güçlerin gelişmesini durma noktasına getirmiştir. İşsizlik oranları üretici güçlerin engellenmesinin en belirgin göstergesidir. Gençlerin gelecek algısı alt üst olmuştur. Üretici güçler basit bir iktisadi kavram değildir, marksizmin en önemli ve yük bindirilen kavramlarından biridir. Eğer üretici güçlerin gelişmesi mevcut üretim ilişkileri tarafından engelleniyorsa, gençler sadece yığınsal olarak işsiz kalmayacaklar, bir kısmı şeriatçı çetelerin üyeliğinde kendini bulacak, bir kısmı mülteci olarak Akdeniz’de boğulacak ve metropollerdeki diğerleri ise yüzer yüzer bombalarla parçalanacaktır.

Tablo 1’deki borçların GSMH’ye oranına, yani bir ülkenin borçlarının o ülkede bir yıl boyunca üretilenlerin toplamına oranına gelince yine vahim bir durumla karşılaşıyoruz. Görülüğü gibi eşitsiz gelişim boyunca ülkeler bir yıl içinde ürettiklerinden fazlasını bankerlere borçlanmışlar.

Bu veri de kapitalizmin yapısal krizinin sonucu olarak karşımıza çıkıyor, ama diğer verilerden farklı olarak  kapitalizmin krizini, yani azalan kâr oranlarını  telafi mekanizmasının bir parçası olarak yansıyor. Sermaye sınıfı azalan kâr oranlarını telafi etmek ve krizini yavaşlatmak, ertelemek için taktikler geliştiriyor. İşçi sınıfının örgütsüzleştirilmesi, sömürü oranının artırılması, sosyal harcamaların azaltılması, tüm hizmetlerin sermayeleştirilmesi, yağma ve toplumsal mülklere el koymanın siyasi yöntemlerinin hepsi telafi mekanizmaları olarak ele alınmalıdır ve 1970’ten sonrası yani yaklaşık son elli yıllık tarihsel süreç bu mekanizmalar tanımlanmadan anlaşılamaz.

Ancak telafi mekanizmalarının başlıcası, üretimden kaçan sermaye sınıfının icat ettiği paradan para kazanmanın hileli yollarıdır. Bu bize mali sermayenin neden bu kadar şişkin olduğunu ve AB ekonomisini döndürmek için borç ekonomisinin zorunlu hale geldiğini açıklıyor. Aynı zamanda borç ekonomisi sadece kendi başına değil, diğer telafi mekanizmalarıyla etkileşiyor, sanayisizleştirilerek ve borçlandırılarak teslim alınan bir ülkeden sosyal ödenekleri daha fazla kesmesi, sömürü oranını artırması, kamu mülklerini peşkeş çekmesi bekleniyor.

2008 krizi sanki kendi başına mali sermayeye ait ve döngüsel karakteri olan bir kriz gibi gözüktü, oysa 2008 krizi yapısal, derin, çözümsüz bir krizin üstüne binen telafi mekanizmalarındaki çöküntünün ürünüydü.

Krizin tek çıkış yolunun üretim araçlarının özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal niteliği arasındaki çelişkinin çözümünden geçtiği çok açık. Üretici güçleri sıçratacak ve yepyeni bir dünya kurulmasını sağlayacak tek çözüm sosyalist devrimdir.

Şimdi bu saptamaları yaptıktan sonra yeni-sosyal demokrasinin işlevi, başka bir deyiş ile sermaye sınıfının neden bu sahtekarlığa ihtiyacı olduğu üzerinde durabiliriz.

Yeni-sosyal demokrasinin işlevi 6 

1-Sermaye sınıfının siyasi krizine geçici bir çözüm olma ve acil siyasi operasyonları yerine getirme

Tekrar Avrupa Solu’nun B planına dönelim, hemen fark edileceği gibi, plan kapitalizmin krizine hiçbir köklü çözüm önermiyor, sadece krizin telafi mekanizmaları üzerinde öneriler getiriyor. Dünyayı bir felakete sürükleyen krizin temelleri ve doğası üzerinde hiç durmaması ve düzen içi çözümler önermesi, bu reformist dalganın “yeni-sosyal demokrasi” olarak adlandırılmasını haklı kılıyor.

Doğal olarak böylesine düzene içkin bir siyaset kapitalist devleti parçalamayı ve yerine sosyalist bir devleti inşa etmeyi düşünmez, kapitalist devletin bir parçası olmaya çalışır. AKEL’in devleti yönettiği ve Troyka’ya teslim oluşuyla sonuçlanan iki yıl önceki acı deneyim Özoğlu tarafından Gelenek’te anlatılmıştı. 7 SYRİZA’nın Yunanistan’da nasıl bir işlev gördüğü ise Munzam’ın kaleminden okunabilir. 8 B planında ise ulusal para birimlerine dönülmesinin, ilk bakışta radikalmiş gibi gözükmesine rağmen asıl kriz dinamiğiyle hiç alakasının olmadığı anlaşılacaktır.

Peki, düzen içi, sol gözüken ve reformist olan hareketlerin İngiltere’yi de hesaba katınca en az iki yüz yıllık bir tarihi varken neden bu dalgayı tanımlarken “yeni” kavramını kullanıyoruz.

Burada iktisadi krizin derinliğini ve bir siyasi krize dönüştüğünü görmemiz gerekiyor. Bir devrime gereksinimi olan emekçi yığınlar hızla geleneksel merkez sağ ve sol partilerden kopuyorlar, sandığın cazibesi azalıyor, kendilerine saldıran yüzeydeki kemer sıkma (austerity) politikalarına bir öfke duyarak arayışa giriyorlar. Sermaye sınıfının kitleleri düzene bağlayacak, radikal bir sol söyleme sahip, ama aslında düzenin bir aracı olacak siyasi bir dalgaya gereksinimi vardı. Bu bağlamda, “yeni” kavramı yapısal krizin ürünü olan bu dolandırıcılığı tanımlanıyor.

Ancak yeni sosyal demokrasinin işlevi, sadece kitlelerin düzene bağlanması ve bazı reformların gerçekleştirilmesi olarak düşünülmesin, krizin derinliği işçi sınıfının yararına hiçbir iyileşmenin gündeme gelmesine izin vermiyor. İktidara gelen yeni-sosyal demokrasiye sermaye sınıfı adına işçi sınıfına saldırmak, burjuvazi adına bazı operasyonları gerçekleştirmek düşüyor. Örneğin, B planının önerdiği Avro’dan çıkış ve ulusal para birimlerine dönüş, işçilerin ücretlerinin düşürülmesi ve sömürü oranının artırılmasına yol açacak yeni bir operasyonun başlangıcı olabilir.

2-Karşı devrimci işlevi

Şüphesiz en çok devrime ihtiyacı olan kitlelere en acil sorunlarını çözecek gibi yapan ve bazı radikal sol başlıklarla kamufle olmuş, ama devrimci olmayan bir siyasetin kendisi karşı-devrimcidir. Ancak bu hareket bununla yetinmeyecek ve doğrudan anti-komünist bir ideolojik duruş sergileyecektir.

Örneğin “Avrupa için bir B Planı’nda, uzun olmayan bir metnin içinde şu satırları görmek şaşırtıcı olmayacaktır. “Sovyetler Prag Baharını tanklarıyla ezdi. Bu yaz ise, AB Atina Baharını bankaları ile ezdi” 9 Sanırım bu ifade karşı devrimci sahtekarlığın boyutunu gösterecektir.

Ancak karşı devrimcilikleri, sadece ideolojik boyutta ve tarihi çarpıtmaları ile kalmıyor, örgütsüzlüğü vaaz etmeleri, sendika konfederasyonlarını kontrol etmeleri, doğrudan işçi sınıfının örgütlenmesine ve düzen dışı bir ufukla girişilen eylemliliğe karşı çıkışları ile de karşı-devrimciler.

3-İşçi sınıfını askere alma dairesi

Böylesine derin bir krizi sermaye sınıfı savaşsız çözemez. Avrupa’yı böyle bir savaşa hazırlıyorlar. İki bloklu dünya çok açık ki askeri üstünlüğü kurmaya dönük bir taktik savaşa dönüşmüş durumda.

Meşruiyeti olmayan böyle bir emperyalist savaşa işçi sınıfını nasıl dahil edecekler? Burada yeni-sosyal demokrasi, İkinci Enternasyonal’in oynadığı hain rolü oynayabilir mi?

Bu spekülasyonu yapmadan önce elimizdekilere bakalım. Bu konuda en ibret verici pratiği yine SYRİZA/ANEL hükümetlerinin kısa geçmişinde buluyoruz. Antalya’da yapılan NATO üyesi ülkelerinin savunma bakanları toplantısında Yunan Savunma Bakanı diğer bakanlarla kol kola girip şarkı söyleyince, Yunanistan Komünist Partisi çok sert bir açıklama yapmış ve hükümetin var olan NATO üstlerini güçlendirme ve yeni bir üst açmaya sıcak baktığını bildirmişti. 10 Ancak çok yeni ortaya çıkan bir haberin, SYRİZA’nın bankaların şantajına bağlı olarak diz çöktürülmesi ile açıklanması mümkün değil. 11 Habere göre Yunan ve İsrail orduları Girit adasında ortak bir tatbikat yapıyorlar ve bu esnada Rusların S-300 sisteminin nasıl kitleneceği test ediliyor. 12 Tabii ki SYRİZA’nın Rus yanlısı olmasını kimse beklemiyor, ama bütün dünya solu için İsrail devletinin yeri bellidir. Böylesine bir işbirliği, yeni-sosyal demokrasinin emperyalizmle nasıl bir işbirliği yapabileceğini ve kendi halkını nasıl kritik bir noktaya taşıyabileceğinin açık göstergesi olmuştur.

Bir emperyalist savaş patladığında yeni-sosyal demokratların işçi sınıfını kendi sermaye sınıfına yedekleyeceği tabii ki bir tahmindir, ancak tarihten ders çıkartanlar ve şu anki profillerini izleyenler için bunun güçlü bir olasılık olduğunu söylemek zorundayız.

Öte yandan, yeni-sosyal demokrasinin bu konuyla ilgili bir işlevini daha tanımlamalıyız. Solda bir umut yaratarak, sol bir dalganın üstünde iktidara gelmek ve sermaye sınıfının bütün kirli işlerini yapmak, öncelikle ırkçı, şoven, Neonazi sağ siyasete alan açmak anlamına gelir. Bu şimdiden Yunanistan’da, Fransa’da ve bir dizi Avrupa ülkesinde izlenebiliyor. Emperyalist savaşa böyle bir siyasi atmosferle girilmesinde yeni sosyal demokrasinin hatırı sayılır bir rolü olacaktır.

Dipnotlar

  1. “Yunanistan’da parlamento 2016 yılı bütçesini onayladı”, euronewstr, erişim 6 Aralık 2015, http://goo.gl/s46NyH.
  2.  Jean-Luc Mélenchon vd., “A plan B in Europe” [Avrupa için bir B Planı], erişim 06 Aralık 2015, http://goo.gl/81xi65.
  3. Oskar Lafontaine, “Let’s develop a Plan B for Europe!” [Avrupa için bir B Planı Geliştirelim], Links: International Journal of Socialist Renewal, 09 Eylül 2015, erişim 06 Aralık 2015, http://goo.gl/CFALwe.
  4.   http://www.tradingeconomics.com/http://ec.europa.eu/http://www.statista.com sitelerinden 6 Aralık 2015 tarihinde derlenmiştir.
  5.  Karl Marx, Kapital: Ekonomi politiğin eleştirisi, c. 3, (Ankara: Sol Yayınları, 2003), 188-229.
  6.  

     Gelenek’in son iki sayısında bu konuda iki önemli makale yayımlandı, okuyucuların bütünlüğü kurmaları ve veri zenginliğine ulaşmaları için bu makaleleri bir birlikte okuma için hatırlatalım.

            * Engin Karaman, “Stratejide reformizm çıkmazı: Avrupa’da devrim mi oluyor?”, Gelenek, sayı 126 (Ocak 2015): 92–111.

                    * Galip Munzam, “‘Sol’ Realpolitik’in bir eleştirisi ya da Kahrolan ‘statükocular’, keyif çatan ‘burjuvalar’”, Gelenek, sayı 127 (Kasım 2015): 39–47.

  7. Burçak Özoğlu, “Avrupa’dan bir kriz masalı”, Gelenek, sayı 118 (Ocak 2013): 110–16 künyeli makalesinde AKEL iktidarı esnasında borç krizi nedeniyle Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve İMF’den oluşan üçlünün Kıbrıs’ı nasıl teslim aldığını anlatıyor.
  8. Galip Munzam, “Yunanistan seçimleri üzerine yedi not”, soL Haber Portalı, 22 Eylül 2015, erişim 6 Aralık 2015, http://goo.gl/cnm9ys.
  9.  Jean-Luc Mélenchon vd., “A plan B in Europe” [Avrupa için bir B Planı], erişim 06 Aralık 2015, http://goo.gl/81xi65.
  10. Yunanistan Komünist Partisi, “The SYRIZA government in NATO’s ‘chorus’ [SYRİZA hükümeti  NATO’nun ‘koro’sunda]”, Solidnet, 20 Mayıs 2015, http://goo.gl/qT5grH.
  11. “İsrail, Rusya’nın hava sistemini nasıl alt edeceğini Yunanistan’da test etti”, soL Haber Portalı, 04 Aralık 2015, http://goo.gl/vkSD85.
  12. Daha önce Kıbrıs’ta bulunan S-300 sistemi daha sonra Girit’e aktarılmış.