1946 Sendikacılığı

Bilindiği gibi Türkiye’de sendikacılık Sadi Irmak’ın Çalışma Bakanlığı sırasında, 20 Şubat 1947 günü kabul edilen Kanun ile resmen başlamış bulunmaktadır. Oysa asıl sendikacılığımız fiilen 1946 yılında yerden fışkırırcasına doğmuş, gelişmiştir. 1

Çok partili döneme geçişimizin gereksinimleri bazı kanun değişiklikleri gerektirmişti. 1938 tarihli ve 3512 sayılı eski Cemiyetler Kanunu’nun 9. uncu maddesine göre: “Aile, cemaat, ırk, cins ve sınıf esasına veya adına dayanan” … cemiyet teşkili yasaktı. Devrin hükümeti (1946) önce bu fırkanın yerine TCK 141. inci maddesinin formülasyonunu yineleyen bir fıkra teklif etmişken, İçişleri komisyonunun raporuna göre “hükümet sınıf esasına dayanan derneklerin kurulma yasağının siyasî partilerin gelişmesini güçleştireceğini” düşünerek bu hükmün kaldırılmasını teklif etmiş ve bu da aynen kabul edilmiştir (31.5.1946). Kanun değişir değişmez T.K.P.’nin verdiği 25 yıllık mücadeleden güç alan sendikalar yerden mantar gibi fışkırmışlardır. Bunlara yön veren eski militanlardı. Bu sendikalar kanunî mücadele olanaklarından yoksun olmakla birlikte sağlam bir sınıf bilinci temeline ilk günden oturmuşlardı. Bu o kadar açıkdır ki, Seyfi Demirsoy 2 , “Biz sendikaları komünistlerin elinden döve döve aldık. … sendikaların ilk kurucuları olan arkadaşlarımın bu hizmetlerini takdir ile yaddetmek isterim” diyebilmiştir (Türk-İş 6. Genel Kurul Çalışmaları, 14 Mart 1966). Kaldı ki Demirsoylar bunu sadece polise yardımcı olarak yapabilmişlerdi.

Görünüşte 1946 sendikaları iki ayrı koldan gelişmiştir. Bunun kökeninde 1946 Sosyalist partilerinin iki tane oluşu olgusu yatmaktadır. Aslında birbirine pek de rekabet etmeyen bu ikili gelişmede sadece Dr. Şefik Hüsnü Deymer’in kurduğu T.S.E.K.P. ile ilişkide olan Ferit Kalmuk’un örgütlediği Sendika Birlikleri büyük bir gelişme gösterebilmiştir. Birlik önce GÖRÜŞLER broşürünü yayınlamış, sonra da 16 sayı çıkan SENDİKA dergisini çıkartmıştır (Ağustos – Aralık 1946). Esat Adil Müstecabloğlu’nun 3  bir ay önce kurduğu T.S.P. ise Hüsamettin Özdoğu’nun yönetiminde Milli Tip Sendikalar, yani işkolu sendikaları şeklinde faaliyet göstermiştir. GERÇEK (7-25 Temmuz 1946) gündelik gazetesinde ve GÜN dergisinde bu sendikalara ait bilgi bulunmaktadır. 4 Bu Kanun maddesinin değişmesi ile kurulan sendikalara ait tamamlayıcı bilgi yerel basında aranmalıdır.(1)

İki sendikal hareketin başında da eski T.K.P.’li militanlar bulunmakla birlikte süratle gelişen ve kısa bir sürede 600 işyeri sendikası kurmayı başaran, Savcı Alöç’ün iddiasına göre yalnız İstanbul’da 10.000 işçiyi örgütleyen T.S.E.K.P.ne bağlı sendikalar olmuştur.(2)

Ferit Kalmuk’un İstanbul Sendikalar Birliği modeli etrafında gelişen sendikal faaliyette esas kural tabandan yukarı örgütlenme olarak özetlenmiştir. Bir şehirde üç işkolu sendikası kurulunca bunlar bölgesel birlikler şeklinde birleşeceklerdi. Hatta 6 aylık bir süre içinde İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli ve Adana Birlikleri böylece kurulabilmişti. Samsun’un kurulduğuna ait bir belge mevcuttur. Diğer bölgeler ise Trakya, Bursa, Zonguldak, Eskişehir, Kayseri, Sivas, Malatya, Diyarbakır, Trabzon ve Aydın şeklinde 16 bölge olarak tasarlanmıştı. Bu Bölge Sendika Birlikleri ise Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu kuracaklar ve Konfederasyon da, o zamanlar daha bölünmemiş olan, Dünya İşçileri Konfederasyonu’na bağlanmak girişiminde bulunacaktı. T.S.E.K.P.’ne bağlı bu sendikalar ayrıcana İş Kolu Federasyonları kuracaklardı. Bu Federasyonlar da 16 tane olarak tasarlanmıştı. Fakat bu yönde bir girişim olmamıştır.

Hüsamettin Özdoğu’nun geliştirdiği ve Mustafa Börklüce’nin teorisini yaptığı T.S.P.’ne bağlı sendikalar ise pratikte tam ters yolu seçtiler, yani Meslek Kolu esasına dayanan Türk-İş’in sonradan gerçekleştirdiği (Millî) sendikalar kurma yolunu seçtiler, uygulamada örneğin Türkiye Tekel İşçileri Sendikası kuruluyor ve diğer şehirlerdeki Tekel işçileri bu sendikanın şubesi oluyorlardı. Bu yukarıdan aşağıya bir örgütlenme yöntemiydi. Milli (meslek kolu) sendikaları ise yine bir Konfederasyonda birleşeceklerdi.

Oysa bu girişimler ve de hükümetin bu olağanüstü hızlı örgütlenmeden tedirgin oluşu başka dış etkenlerle birleşince 16 Aralık 1946 günü Sıkıyönetim iki Partiyi, Sendikaları, dergi ve gazeteleri kapatarak bu kısa bahar dönemine ve sıhhatli gelişime son vermiştir. Bu arada pişmanlık beyan eden bazı sendikalar varlıklarını sözüm ona sürdürebilmişler ve 1947 Sendikacılığında yerlerini almışlardır. Seyfi Demirsoy’un övünerek “Kovduk” diye söz ettiği 1946 gerçek sendikacılarının kılıç artıklarıdır. Bu da bu kısa hareketin köklülüğünün en açık delilidir. Ayrıca Kemal Sülker “Türkiye’de Sendikacılık” (1955) kitabında Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’ne bağlı Türkiye İşçi Derneği’nden söz etmektedir (9.7.1946). Ancak parti de kurduğu dernek de gelişme göstermemiş, üstelik Sendikaları kapatan Başbakan Peker’e çektiği telgrafta: “Biz işçilere (dış basında) teşkilatlanma müsaadesi verilmediği, bu işlerle uğraşanların tevkif edildiği hakkındaki isnatlardan çok acı duyduk. Kanunlarımızın biz işçilere tam demokratik bir şekilde teşkilatlandırma hakkının verilmiş olduğuna, faaliyette bulunan birliğimiz, birliğimize bağlı meslek derneklerimiz en büyük ve fiili delilidir. İmza: Türkiye İşçiler Derneği 27.12.1946 Cumhuriyet” diye yerini belli etmiştir.

* * *

1946 Sendikaları hakkında elimizde yukarıda sözü geçen dergiler ve onların dışında da bazı kurucuların bıraktığı belge ve hatırat vardır. Bunlar hakkında bir özet vermeyi deneyelim. Ancak şunu da belirtelim ki, verdiğimiz isimler sadece sonradan politik ve sendikal mücadelede faaliyetlerini sürdürenlerle tanınmış bazı kişilerden oluşmaktadır:

A) Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’ne bağlı olan sendikalar:

SENDİKA BİRLİKLERİ

(Kurucusu Ferit Kalmuk)

1 – İstanbul Sendikalar Birliği

a) İstanbul İnşaat İşçileri Sendikası (Kemal Balyoz vd.)

b) İstanbul Ayakkabı ve Deri İşçileri Sendikası

c) Güzel Sanatlar Kol ve Kafa İşçileri Sendikası (3)

d) Basın Yayın Kol ve Kafa İşçileri S. (Suat Derviş, Neriman Hikmet)

e) Bakırköy Bez Fabrikası İşçileri Sendikası

f) Tekel İşçileri Sendikası

g) Tütün İşçileri Sendikası

h) Maden Sanayii İşçileri Sendikası

i) Şoförler Sendikası

j) İstanbul İşçi Kulübü (İbrahim Altılal, Emin Altılal, İsmail Marçak)

2 – Ankara Sendikalar Birliği (İl Sekreteri Zeki Baştımar)

a) Ankara Madenî İşler ve Makine İşçileri Sendikası

b) Ankara Şoför ve Oto Tamir İşçileri Sendikası

c) Ankara İnşaat İşçileri Sendikası

d) Ankara Terziler Sendikası

e) Fırın ve Un İşçileri Sendikası

3 – İzmir Sendikalar Birliği (Emin Bilecan) (12.10.1946).

a) İzmir Terziler Sendikası,

b) İzmir Ayakkabı İşçileri Sendikası

c) İzmir Müessese, Ticarethane ve Esnafları Müstahdem Sendikası

d) İzmir Mensucat İşçileri Sendikası

e) İzmir Basın ve Yayın Kol ve Kafa İşçileri Sendikası (Naci Sadullah Danış)

f) İzmir Tütün İşçileri Sendikası (Yusuf Etik) (4)

4 – Adana Sendikalar Birliği (Rasih Nuri İleri) (9.12.1946)

a) Adana İplik ve Dokuma İşçileri Sendikası (Hasan Özgüneş)

b) Adana Terziler Sendikası

c) Adana İnşaat İşçileri Sendikası

d) Adana Deri İşçileri Sendikası (5)

 

5. Kocaeli Sendikalar Birliği (İdris Erdinç)

a) Kocaeli Selüloz Sanayii Sendikası

b) Kocaeli Nakliye İşçileri Sendikası

c) …………….

Bunun dışında Samsun Tütün İşçileri sendikası kurulmuş olup SENDİKA dergisinin bir yazısına göre Samsun Sendikalar Birliğinin de kurulmuş olması ihtimal dahilindedir.

Eskişehir Serbest Sanayi İşçileri Sendikası (Mehmet Tan) da kurulmuştur. Bu liste yöresel gazeteler ve Tüzük ilanları araştırılırsa daha da artabilir. Çünkü hükümet kayıtlarına göre gazeteler 600 işyeri sendikasının kurulmuş olduğunu açıklamışlardır. Kaldı ki, bunların büyük kısmı aynı şehirde aynı işkolunda ve ayrı işletmelerde çalışan işçilere aittir.

B. Türkiye Sosyalist Partisi’ne bağlı olan sendikaları

TÜRKİYE İŞÇİ SENDİKALARI FEDERASYONU

(Kurucusu Hüsamettin Özdoğu)

1) Türkiye Tekel İşçileri Sendikası

2) Türkiye Deniz İşçileri Sendikası

3) Türkiye Mensucat İşçileri Sendikası

4) Türkiye Demir ve Çelik İşçileri Sendikası (Müh. Burhan Oğuz)

5) Türkiye Basın ve Basın Makinaları Sendikası

6) Tramvay İşçileri Sendikası

* * *

Bu verdiğimiz listenin eksiği, ismi geçen sendikaların hangi şehir ve işletmelerde kurulu olduğu belirtilmemiş olmasındadır. Bu sendikalar için de yazının başında açıklanan Parti ve Sendika dergilerinden başka kaynaklar incelenmelidir. Yine de bir ay önce kurulan ve süreli yayın organlarına sahip bulunan T.S.P. nin sendikal alanda daha yaygın bir faaliyeti olsaydı, hele 1946 sendikacılığının içinde yaşamış bir kişi olarak bir bilgimiz olması gerekirdi.

Bu yazımızda 1946 sendikalarının ve daha genel olarak Sosyalist hareketin 1946 yılında sakin bir gökte çakan şimşek gibi parladığını gördük. Bu hareket nasıl ve niçin başlangıcından altı ay kadar sonra yok ediliverdi, uzun bir süre için söndü? Konuyu dünya çapında ele alırsak, 2. Dünya Savaşından sonra dünya çağında faşizmin yenilmesi konjonktürü içinde Türkiye’de anti-faşist bir halk cephesinin kurulduğunu, önce TAN’ın ve diğer ilerici gazetelerin susturulması ile (4.12.1945) bunun nasıl bölündüğünü, solun susturulduğunu, hareketin geciktirildiğini; sonra da Amerikan – Sovyet soğuk savaşının başlaması konjonktürü içinde eski iktidarın nasıl demokrasiyi soysuzlaştırdığını ve sol’a son darbesini indirdiğini (16.12.1946) görürüz.

Somut olayları hatırlayalım. Bu birkaç aylık süre bile sakin geçmemiştir. T.S.E.K.P. o zamanki kanunla yapılan seçimlerin boykotunu istemiş, afiş yapıştıranlar tutuklanmış, itiraz eden Dr. Şefik Hüsnü ile Ferit Kalmuk ve arkadaşları nezarete alınmışlar, seçim hakkındaki Celâl Bayar’ın demecini yayınladığından GERÇEK kapatılmış, bu konuda Demokrat milletvekili Cihat Baban hükümetten soru sormuş, TSEKP Gaziantep örgütü tutuklanmıştır. Bu dönemin kritik olayları şunlardır:

Bu dönem süresince Boğazların statüsü konusunda Sovyetler Birliği ile Hükümetimiz arasına sürelice notalar alınıp verilmiş ve iki ülke arasında çok gergin bir hava meydana gelmiş, Amerikan filosu İzmir’i o sıralarda ziyaret etmiştir. Bu olay dahi sosyalist partilere karşı sert bir tutum alınmasına neden olabilecek nitelikte idi.

1946 seçimi çok gergin bir hava içinde yapıldı. TSEKP boykot kararı vermişti. Mazbata sahtekarlığı üzerine itirazlar yükseldi. Yayın yasağı kondu. Mareşal sert protestolarda bulundu. Bütçe konuşmalarında sıkı yönetimin altı ay uzatılması teklifi olaylara sebep oldu. Başbakan Peker Demokratlara “Mariz-Psikopat” diye hitap edince Demokrat Parti meclis oturumlarını terk etti.

Mareşal Çakmak, Kenan Öner, Raşit Eren, Tevfik Rüştü, Zekeriya Sertel, Cami Baykurt, Hasan Rıza Soyak, Hamdi Arpat, sonradan ajan olduğu anlaşılan Özdemir Evliyazade İNSAN HAKLARI MÜDAFAA DERNEĞİ’ni kurdular. Hattâ Cami Baykurt bana Mareşal’in Dr. Şefik Hüsnü’nün kurucular arasında alınmasını teklif ettiğini söylemişti. Böylece 4 Aralık 1945’de TAN ve diğer sol gazete ve dergilerin tahribi ile durdurulan anti-faşist Halk Cephesi girişimi yeniden canlanır gibi oldu. Sosyalist partiler ise birleşmek için üst düzeyde görüşmelere başladılar. Bu da sol’a ve hatta Demokrat Partiye karşı girişilen hareketin bir nedeni idi. O kadar ki, İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer âdeta Demokratları ve Mareşali Meclis kürsüsünden komünistlerle işbirliği ile suçlayacak, özel mektuplar okuyacaktı (AYIN TARİHİ, Sayı 158. Ocak 1947).  

Durum cidden çok karışıktır. Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay esrarengiz bir cinayet işlemiş, 5 suçu kabullenen Reşit Mercan olaya adı karışan Nevzat Tandoğan’ın intiharından sonra “Tandoğan suçu kabullenmem için beni ölümle tehdit etti” demiş, Haşmet Orbay ise gerçeği savunmamda açıklayacağım dediyse de olaya bir açıklık kazandırmadı. Genelkurmay Başkanı istifa etti. Aynı dönemde Askerî Temyizde bozulan Irkçılık – Turancılık davası 6 uzadıkça uzadı…

İşte çok partili hayata girişimiz, sol partilerin sağlam sınıf esasına ve mücadele bilincine oturtulmuş sendikaların yıldırım hızıyla gelişmesi ve 16 Aralık 1946’da kapatılmaları, liderlerinin tutuklanması bu ortamda meydana geldi. Memleketimizin sıhhatli, dengeli gelişmesi bu ortamda engellenmiş oldu, boğuldu. Bundan sonra Amerikan tipi sendikacılığın ve particiliğin dönemi başlamaktadır. Sol’un partileri ile, sendikaları ile, basını ile yasaklandığı karanlık dönem başlamaktadır. Bu hal 27 Mayıs 1960’a kadar kesintisiz olarak ve ağırlaşarak sürmüştür.

Örneğin, İzmir Havadis Gazetesinde yayınlanan Tüzükler.

Bu o kadar doğrudur ki T.S.P. ve yöneticileri beraat etmekle birlikte bu partiden tek mahkûm olan Hüsamettin Özdoğan’dır. 7 Bazı sendikalar dergi çıkarmadan önce veya Aralık ayında kurulduğundan kurucu isimlerini bulamadık.

1951 tevkifatında 8  Milli Emniyet ajanı olarak dinlendi.

O zamanki Adana’lı ateşli sendikacı arkadaşlarımızdan Hasan Özgüneş gerek güney bölgesinde gerek Türk-İş’de parlamış, SSK Müdürler Kuruluna girmiş bir kişi olarak tanınmaktadır. Nüsret Anafarta ise işveren temsilcisi olmuştur. Taviz vermeyen Güllüler arkadaş ise dükkân açmış genç yaşta ölmüştür.

Dipnotlar

  1.  Bu makale ilk kez Vatan gazetesinde 26 Ocak 1978 tarihinde yayımlanmıştır. Dipnotlar Gelenek tarafından metnin anlaşılırlığını artırmak üzere eklenmiştir. Metinde parantez içinde numaralanmış olarak verilen son notlar ise yazının aslında mevcuttur.
  2. Eski Türk-İş Konfederasyonu Başkanı
  3. Müstecaplıoğlu’nun soyadı bu şekilde yazılmış.
  4. 1946 yılında çok partili sisteme geçilmesi üzerine TKP’nin “legal alanı da kullanma” düşüncesi sonucunda yasal sosyalist partiler kuruldu. 14 Mayıs 1946’da TKP merkez yönetiminin verdiği karar doğrultusunda, TKP ile üyelik ilişkisi bulunmayan Esat Adil, TKP’nin İstanbul İl Komitesi Sekreteri Hüsamettin Özdoğu ve Merkez Komite üyesi Sarı Mustafa (Börklüce) ile birlikte Türkiye Sosyalist Partisi’ni (TSP) kurdu. Bu partinin emekçilerden gördüğü ilgi ve TKP Genel Sekreteri Şefik Hüsnü çizgisine muhalif olanların TSP etrafında toplanması üzerine Şefik Hüsnü başkanlığında Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) kuruldu. TSEKP kısa sürede İzmit, Kocaeli, Adana, Ankara ve Gaziantep illerinde örgütlendi. TSEKP ve TSP birleşme sorununu gündemlerine almaya hazırlandıkları bir ortamda savaş yıllarından beri yürürlükte olan sıkıyönetim yasaları devreye sokularak 16 Aralık 1946 tarihinde kapatıldılar. Burjuva muhalefete dokunmayan saldırı sırasında, TSP ve TSEKP ile bu partilerin denetimindeki sendikalar ve yayın organları kapatıldı, yöneticileri tutuklandı ve yöneticilerinin haklarında davalar açıldı.
  5. 16 Ekim 1945 tarihinde, Ankara’nın en ünlü doktorlarından, aynı zamanda SSCB Ankara Büyükelçiliği doktoru olan Neşet Naci Arzan, Ulus Samanpazarı’ndaki muayenehanesinde yedi kurşunla öldürülür. Cinayet, Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay tarafından işlenir. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Haşmet Orbay’ın arkadaşı Reşit Mercan’a cinayeti üstlenmesi konusunda baskı yapar. Mercan, suçu kabul eder; ancak silahı Haşmet Orbay’dan aldığını söyler. Yargılama sonucu Mercan 20, Orbay 1 yıl ceza alır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan, Orbay’ın az ceza aldığını düşünmesi sebebiyle kararı Yargıtay’da bozar. Kararın bozulmasının ardından Savcı Karaoğlan arabasında ölü bulunur. Yargılama süreci yeniden başlar. Reşit Mercan yeniden yargılamada suçu reddeder. Cinayeti Haşmet Orbay’ın işlediğini ve suçu üstlenmesi için kendisine baskı yapıldığını söyler. Duruşmada Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da dinlenir. Tandoğan’ın ifadesinde tutarsızlıklar vardır. Duruşmadan bir gün sonra da Nevzat Tandoğan evinde intihar etmiş olarak bulunur. Haşmet Orbay’ın cinayeti işleyen kişi olduğu kesinleştikten sonra Türkiye’nin üçüncü Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay görevinden istifa eder. Cinayetin nedeni ise hiçbir zaman ortaya çıkmaz. İddialardan biri Haşmet Orbay’ın SSCB adına casusluk faaliyeti yaptığı ve büyükelçilik doktoru olan Arzan tarafından bu durumun fark edildiğidir. Bir diğer iddia ise Bosna-Hersek’teki Müslümanlar için toplanan “yardım paraları” ile ilgili bir yolsuzluktur. İddiaya göre Doktor Arzan bu paraları zimmetine geçirmiş ve bu durum cinayete neden olan bir dizi olayı tetiklemiştir.
  6. 7 Eylül 1944 tarihinde başlayan ve 29 Mart 1945 tarihine kadar süren, 1940’lı yılların önde gelen 23 isminin “ırkçılık-turancılık” suçlamasıyla yargılandığı davadır. Toplam 65 oturum süren yargılama süreci sonucunda aralarında Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız, Alparslan Türkeş ve Fethi Tevetoğlu gibi isimlerin bulunduğu kişiler 10 yıla kadar uzanan değişik hapis ve sürgün cezaları ile cezalandırılmıştır.
  7.  Özdoğan yazılmış ancak Özdoğu olmalı.
  8. 26 Ekim 1951 tarihinde Sevim Tarı’nın (Belli) Marsilya’ya gitmek üzere geldiği Galata Rıhtımı Gümrüğü’nde gözaltına alınmasıyla başlayan operasyonda, içlerinde TKP Genel Sekreteri Şefik Hüsnü’nün ve diğer  merkez komite üyelerinin de bulunduğu 167 kişi tutuklandı, 184 kişi hakkında dava açıldı. Yargılama sonucu yüzden fazla komünist “suçlu” bulunarak on yıla dek uzayan hapis ve ardından gelen sürgünle cezalandırıldı. 1951 Tevkifatı, TKP’nin uzun yıllar bir daha kendisini toparlayamaması, işçi sınıfı ile bağlarının zayıflaması, yurtdışı eksenli çalışması ve toplumda antikomünizmin yerleşiklik kazanması sonuçlarını doğurdu.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×