Trotskiy ve Örgüt

Bu konuyu ele almak birkaç nedenle gerekti. Birincisi, bugüne dek ele alınış biçimi gerçekten oldukça sığ bir görünüm veriyordu. Troçkistler doğrunun bir bölümü bile olmayan ama görünene oldukça sadık, bilindik söylemlerinde ısrar ediyorlar: Tamam, Trotskiy’nin siyasi yaşamında örgütsüz, partisiz geçen bir dönem vardır. Ama Trotskiy 1917’de partiye katılmıştır. Üstelik bu tarihten itibaren yazdıklarında parti ve partili mücadele vurgusu hep vardır. “Doğru ya da yanlış, benim partim” sözlerinin sahibinin Trotskiy olduğunu unutmamak gerekir vb.

Başta geleneksel sol olmak üzere troçkizmin sıkı muhalifleri ise Trotskiy’nin örgütsüzlüğünün altını o kadar kalın çiziyorlar ki ham doğrunun bu halinden beklenen yararın ne olduğu hemen anlaşılıyor: Ortalama kadronun dağarcığına Trotskiy ile ilgili olarak akılda kolay kalacak türden “özlü tezler” sunmak.

İnsanlarda da öyledir; kendilerini ele veren, belki de anlattıklarından çok anlatma biçimleridir. Bizim Trotskiy ile örgüt konusunda bu tür ortalama tezlerle yetinmemiz mümkün değildir.

Konunun 1990 sonlarında ve Türkiye’de ele alınmasının birkaç nedeni daha var: Türkiye solu tarihinde bağımsız sosyalist olma durumunun bu kadar kurumsallaştığı bir başka dönem bulmak mümkün değil. Ortalığı Troçkistlerin değilse de küçük Trotskiylerin kaplaması gerçekten olasılık dahilindedir. Bu, konunun ele alınışındaki güncel gerekliliklerden biri oluyor. Diğer gereklilik ise Türkiye solunda bir süredir esen birlik, beraberlik rüzgarları. Siyasi yaşamı boyunca kendisine örgüt denen her durumda “birlik” cevabını veren Trotskiy’nin, birlik sürecinin garip şekillerde teorisize veya realize edilmeye çalışıldığı 1990 sonlarının Türkiyesi’nde bir de bu yönü ile ele alınması mümkündür.

Gerçekten de örgüt konusunun ele alınış biçimini etkileyen iki önemli gelişmeden biri, birlik sürecini formüle etme çabalarında ortaya çıkıyor. 1 18’ler deklarasyonunda yer alan “öncülük sorununun verili öznelerden herhangi birinin doğrusal gelişimi ile çözülemeyeceği” tezi, hiç de “birlik için dükkanları kapatmak gerekir” anlamına gelmediği halde bu indirgemeyi yapanların sayısı giderek artıyor.

Çalışmanın varlık nedenleri sıralanırken unutulmaması gereken bir nokta daha var: Sosyalist mücadele ve örgüt kimin üzerinden anlatılırsa anlatılsın, anlatım Leninist örgüt cephesinden yapıldığı sürece anlaşılacak olan leninist örgüt olacaktır.

DEVRİM PERSPEKTİFİ VE ÖRGÜT MODELİ

Trotskiy’nin örgüte bakışının ne yandaşları ne de muhalifleri tarafından derinlemesine ele alınmadığını söylemiştim. Oldukça basit bir kalkış noktası, Trotskiy ve örgüt konusunda bizi gene oldukça anlaşılır ve açık bir teze götürecek; ancak her ikisi de basit olan kalkış noktası ve tez arasını bu kez belli bir karmaşıklığı kucaklamayı göze alan bir yöntemle doldurduğumuzda…

Kalkış noktası ne olmalı? Şunu öneriyorum: Her devrim perspektifi bu perspektifi ortaya koyan, uzantı ve mantıki sonuçlarını formüle etmemiş de olsa kendi örgüt modelini yaratır.

1903’den beri programında proletarya diktatörlüğü olan tek parti RSDİP(B), ruhunu Ne Yapmalı‘dan almıştı. Parti programını üyeyi tarif eden maddesi ile ilgili bilinen tartışma iktidar perspektifinden ne kadar ayrılabilir?

Blanquizm dendiğinde anlaşılan bir tür devrim perspektifi mi yoksa bir örgüt modeli midir?

Trade – union’culuk bir örgütlenme modeli midir yoksa toplumun değişme dinamiğine ilişkin bir perspektifin kendisini realize etmesi midir?

Marx’daki enternasyonalizm vurgusunun ve bizzat Marx ile Engels’in örgütsel konumlanışlarının enternasyonale tabi olarak şekillenmiş olmasının, sahip oldukları global devrim perspektifi ile ilişkisini tatminkar bir biçimde kurmak ancak bunu merkeze almış bir çalışma ile mümkündür. Ama gene de devrim perspektifinin örgütlenme modeli üzerine etkisi ile ilgili olarak bu örneği bu haliyle anmanın da olanaklı olduğunu düşünüyorum. 2

Örnekler elbette çoğaltılabilir. Anarşizmin ya da reformizmin toplumun değişme dinamiği ile ilgili olarak üstlendikleri misyonlar, yani perspektif ile ürettikleri araçlar ve örgütlenme modeli arasındaki bağ gibi…

İnandırıcılığı için belki de bu kadar örneğin bile gerekmediği, devrim perspektifi ile örgüt modeli arasında ilişki olduğunu ileri süren kalkış noktasından artık Trotskiy’i merkeze alarak hareket edebiliriz.

TROTSKİY’İN FORMASYONU

Hem kuşakların hem de kuşağının içinde sivrilmiş bireylerin formasyonlarını edinme süreçlerine eğilmenin onları anlama çabasında gerçekten önemli etkisi var. Bu yüzden birinci kuşak Marksistler arasında sayılabilecek Trotskiy özelinde bu işi yerine getirmek için sahip olduğu tarihsel hammaddeye bakmak gerekiyor. Nedir bu tarihsel hammadde? Birincisi beslendiği entellektüel gıda, ikincisi tarih bilincinin şekillenme sürecine malzeme olan tarihsel olgular, üçüncüsü ise kişisel tarihi.

Bu üç alana, tümü ile değilse de çalışmanın merkeze aldığı konunun gerektirdiği kadar eğilinecek.

Birincisinden başlayalım. Trotskiy’nin beslendiği en önemli entellektüel kaynaklar, nasıl sindirildiklerine ayrıca değinmek üzere şöyle sıralanabilir: Öncelikle Marx… 1906 ve hatta hemen sonrasına dek Marksizmin teorik mirasını taşıyıp yaşattığına yaygın olarak inanılan Kautsky. Engels tarafından, küfürlerin önemli bir bölümünün sansür edilip dilinin yumuşatılarak yayına hazırlandığı bilinen Gotha ve Erfurt programlarının eleştirisine rağmen birinci kuşak marksistler arasında belli bir meşruiyeti olan Lassalle. Bunlara, çalışmalarında adından pek az sözediyor da olsa, Lenin gibi eleştirdiği dönemde bile geçmişine yönelik bir hak tesliminde bulunmamış olsa da Plehanov’u dahil etmek gerekir.

Trotskiy bu entellektüel malzemeyi nasıl yoğurdu? Troçkizmin marksizmin ortodoks kanadında yer aldığı söylenir ve bu doğrudur; ancak ortodoksiden anlaşılanın ne olduğunu yeniden tarif etmek kaydıyla… Trotskiy’in ortodoksisinde neler olduğunu bu yüzden bir kez daha hatırlamak gerekiyor: Global devrim perspektifi, köylülük ve tarım sorununa Rusya’nın yerelliğine sığamayacak denli ortodoks bakış, 1905’in sürekli devrim formülasyonu, örgütlenme konusunda Marx’ın bir değil yarım adım bile önüne geçmeyen ortodoksisi yanında, bilinen Lenin katkısına “batılı” bir direnç göstermek. Bu maddelerin arttırılması elbette mümkün. Ancak bu kadarı da çalışmanın gereksinimini karşılıyor. Şimdi bu maddelere tek tek bakalım:

Marx’ta global devrim perspektifi, ilk çalışmaları, özellikle Alman İdeolojisi’nden hemen hemen Komün yenilgisini izleyen yıllara kadar gelişmiş ülkede başlayan devrim perspektifi ile biraradaydı. 3 Komün yenilgisi sonrası devrimin merkezi ve bu merkezin kayması soyutlamaları hem globallik hem de gelişmiş ülkede devrim vurgusunun törpülendiği anlamına geliyordu. Bu formülasyon, “nerede başlarsa başlasın nihai zaferi global ölçekte gerçekleşecek olan devrimlerin yaşaması için gelişmiş ülkelerin sosyalizme kazanılması gerekir” tezine, daha net olarak birinci kuşak marksistlerin elinde dönüştü.

Kautsky daha 1902’de devrimin merkezinin Rusya’ya kaydığını ilan etmişti. Plehanov da Marx’ın ve Kautsky’nin izinden gidiyordu. 4 Sosyalizm ve Siyasi Mücadele‘de mutlakiyetin yıkılması ile sosyalist devrim arasındaki süreyi kısaltmanın kendilerine bağlı olduğunu yazıyordu. Lenin de Ne Yapmalı‘da Rus proletaryasının uluslararası proletarya hareketinde oynayabileceği öncü rolden söz etmişti. Rusya’ya dünya tarihinde böylesine önemli roller biçenler yalnızca marksistler de değildi.

Bütün bunlardan çıkan sonuç ne oluyor? Trotskiy’in 1905’deki slogan ve perspektifi sürekli devrim, sonradan kendisinin ve troçkistlerin abarttığı gibi benzerlerinden, geri Rusya’da bir devrim olasılığını gündeme almasıyla ayrılmaz. Plehanov’dan Kautsky’ye Lenin’den Martov’a dek pek çok birinci kuşak marksist geri Rusya’da bir devrim olasılığından söz etmişti.

Rusya’nın birinci kuşak marksistlerinin ortodoksisi, Narodizm ile mücadele ve Marx’ın tarihsel kategorilerinin Rusya için de geçerli olduğunu kanıtlama çabasında şekillenmişti. Manifesto‘da Almanya ile ilgili olarak çizilen perspektif, “Almanya’daki burjuva devrimi onun hemen ardından gelecek bir proleter devrimin ilk adımı olacaktır”, birinci kuşak marksistlerce Rusya’ya izdüşürüldü. 1848 Almanyası için Marx ve Engels’in ortaya sürdükleri sürekli devrim perspektifi, birinci kuşak Marksistlere Rusya için analoji malzemesi olarak hizmet etti.

Buraya kadar özel olarak Rusya için bir devrim olasılığını hesaba katan perspektiflerin, birinci kuşak marksistlere maledilebilecek kadar yaygın olduğunu, Trotskiy’deki bu yönelimin, dönemin bu yoldaki entellektüel gıdasından ayrılamayacağını gördük.

Trotskiy’in Kautsky ve Plehanov ile bu dönemki mutabakatını, çalışmanın başındaki tezi destekler biçimde örgüt modeli konusundaki mutabakat izliyor: “Lenin, partiyi değil tasfiyecilerin Trotskiy’in söylediği anlamda bile ‘Avrupalılaştırmanın’ partiyi yıkacağını direnerek söylerken haksız değildi.” 5 Trotskiy bu Avrupalılaştırma sürecinde “demokratik hoşgörü ruhu” gibi bir ürün bekliyordu. Bu mutabakata, parti programının üyeyi tarif eden maddesi ile ilgili tartışmadaki Martov’un tezini destekleyen tutumunu da eklemek gerek. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın; burada Trotskiy’nin kirli çamaşırlarını sergilemek gibi bir niyet güdülmüyor. Soğukkanlı ve komplekssiz bakabilenler için örneklerin açıklayıcı olacağından kuşku duymuyorum.

Trotskiy ve örgüt konusu ile ilgili olarak söylenecekler elbette bunlarla sınırlı değil. Sonuçlar ve Olasılıklar‘da Kautsky ve Lassalle etkisi ile ilgili olarak 25 yıl önce yapılmış bir çalışmadan bir aktarma yapmam gerekiyor: “…Trotskiy gözünü 1848 Avusturya ve Macaristanı’na dikiyor. Bu mekanlardan Lassalle’ın çıkardığı sonuçları oldukça önemsiyor. Lassalle’ın sonuçları ile Kautsky’nin olasılıklarını derinleştirdiği, adı Sonuçlar ve Olasılıklar olan çalışmasını Lassalle’e ithaf ediyor.” 6

Lassalle’in 1848 Almanya ve Avusturyası’nda yaşanan deneyimlerden çıkardığı sonuca bakalım: “…Daha işin başında katıksız sosyalist amaçlarla ortaya çıkmadıkça Avrupa’da hiçbir devrim başarıya ulaşamaz.” 7 Lassalle bu sonuca nasıl varmıştı? Avusturya’da 1848 devrimleri sırasında burjuvazi görüntüde iktidardaydı. Ama sınıf egemenliğini sağlamca kuramamıştı. İktidarın havada asılı kaldığı, devrimci durumun uzadığı bir dönem, bir anlamda Bonapartist bir dönem yaşanıyordu. Karşıt sınıfların sıcak sayılabilecek bu mücadelelerindeki yenişememe durumlarının neden olduğu denge, sonuçta proletarya aleyhinde bozuldu. Lassalle bu duruma iki neden buldu ve bu iki nedenden iki sonuç çıkardı. Birincisi yukarıda aktarıldı: Devrimci durumun likide olmasının nedeni, devrimin “halkın yararına” olmak üzere kimi demokratik talepleri yerine getirebilmesidir. Demek ki işin başında düzen dışı taleplerle ortaya çıkmak gerekir. Burada itiraz edilebilecek hiçbir şey yok; ancak bir kayıtla: Sınıfsal olarak demokratik de olsa, sonuçta düzen dışı ya da yerine getirilemez talepler de vardır. Örneğin, Plehanov’un genel yeniden dağıtım ilkesi ya da ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı gibi… İşte Trotskiy bu birinci sonuca 1917’ye ve IV.Enternas-yonal’in geçiş programına kadar oldukça sıkı bağlıydı. Geçiş programında, demokratik ama düzen dışına çekebilen taleplerin varlığı, 1917 ve sonrasının Trotskiy’inin karakteristiklerindendir. Öncesinde ve hele 1905 döneminde, örnek olsun Sonuçlar ve Olasılıklar‘da bu yoktur; Lassalle’ın sonuçlarının ayrıntılandırılmış hali, yani “daha başından katıksız sosyalist hedeflerle ortaya çıkmak” vardır: “Üretimin sosyalizasyonuna en az güçlük çıkartacak sanayi dallarından başlanacaktır. (…) Miras hakkını lağveden bir yasa çıkarmak kolay olacaktır.” 8 Tekrar etmek gerekiyor; bu çalışmada kurulan Trotskiy-Lassalle-Kautsky bağlantısı Trotskiy’e Lassalle’cı ya da Kautsky’ci damgası vurmaya yönelik değil.

Tekrar Trotskiy’in Bonapartizm kavramını kullanış biçimine dönelim. Trotskiy Avusturya’da 1848’de bonapartizm teşhis ediyor: “Avusturya hükümeti, yerine başka bir hükümet göstermeden istifa ettiğinde, işte bu sırada yönetimi alacak hiçbir politik güç yoktu.”9

Trotskiy Rusya’da 1917’de de bir tür bonapartizm görüyor. Lenin Şubat 1917 ve Ekim 1917 arasını nitelerken ikili iktidar kavramını kullanıyordu. Trotskiy ise düzeltiyor: “İkili iktidarsızlık”. 10

Trotskiy’in faşizm tespitlerinde de Bonapartizmi kullandığı biliniyor.

Trotskiy Sovyet Devletinin Sınıf Karakteri‘nde Sovyet bürokrasisinin de Bonapartist niteliğinden sözediyor.

Trotskiy’in Bonapartizmden sözettiği her yerde yanıldığını ileri sürüyor değilim; göstermeye çalıştığım yalnızca şu: Devrimci durumların, zamana yayılma anlamında Bonapartizme evrilme olasılığına Trotskiy, örgüt modelini belirleyecek kadar önem veriyor.

Bunu açmak için gene Lassalle’ın 1848’de iktidara en çok yaklaşan proletaryanın Macar proletaryası olması ile ilgili yorumunu hatırlamak gerekiyor: Lassalle bu durumu Macar proletaryasının Avrupa proletaryası gibi bölünmüş ve kesin antagonizmalar içinde olmamasına bağlıyordu. Poligon tamamlanıyor: “Sınıfların birbirlerini yenememelerin-den kaynaklanan denge durumunu işçi sınıfı lehine bozacak olan bölünmemiş ve ‘varım’ diyen bir partidir” sonucu önce Lassalle’ın, ardından Trotskiy’nin zihninde beliriyor.

Trotskiy Faşizme Karşı Mücadele‘de bir yerde bölünmüşlükten yakınıyor: “…Ne var ki devrimci sınıf (Almanya’da H.S.) hâlâ iç çelişkilerle derin bir biçimde bölünmüş durumdadır.” 11 Yirmi sayfa ileride gene aynı temayı görüyoruz: “…Ama faşizm sadece proletarya bölünmüş ve zayıf olduğu ve Alman halkını muzaffer devrim yoluna sokma imkanından yoksun bulunduğu için çekim gücünü koruyabilir.” 12

Trotskiy 1914 Şubatı’ndan Temmuzu’na kadar Borba (Savaşım) adında bir dergi çıkartıyor. Neyle savaşıyor? Trotskiy Elbette bölünmüşlükle. Menşevik-bolşevik ayrışmasında 1903’den sonraki en önemli adımların atıldığı bu dönemde Trotskiy dergisinde “fraksiyonculuğu red” sloganını atıyor.

Trotskiy Lenin adlı çalışmasında Lenin’in kendisini en çok Menşevik ve Bolşeviklerin birliği üzerine düşüncelerinden dolayı eleştirdiğini yazıp, Lenin’den bir cümle aktarıyor: “Menşevik ve Bolşeviklerin birle-şemeyeceğini anladığından beri Trotskiy’den iyi Bolşevik yoktur.”

Burada bir anekdotu aktarmadan geçemeyeceğim. Devrim sonrası gizli polis arşivi açıldığında ortalıkta sık görünen ağzı iyi laf yapan bir Bolşevik’in ajan olduğu anlaşılıyor. Şaşkınlık atlatıldıktan sonra Lenin bu adamın zararından çok yararı olduğunu söylüyor. Çünkü Çarlık Menşevik ve Bolşeviklerin birleşmesinden korktuğu için bu birleşmeye engel olacak bir ajan kullanmak istemiş. Adam her kongrede her toplantıda olağanüstü bir gayretkeşlikle bu birleşmenin nasıl olanaksız olduğunu anlatırmış. İşte Lenin’in zararından çok yararı oldu demesinin nedeni.

Troçkistler için Trotskiy’in Menşevik ve Bolşeviklerin dışında kalması her iki kesimden de solda olmasına bağlıdır. Bağlamaya devam edeceklerdir kuşkusuz, ama artık inanan çıkar mı bilmiyorum.

Trotskiy’in örgüt konusunda Lassalle’dan ne aldığını gördük. Lenin de Lassalle’dan aynı konuda yararlanıyor, Ne Yapmalı‘nın kapağına Lassalle’dan şu cümleyi alıyor: “Bir parti kendisini arındırarak güçlenir.”

 

Dipnotlar

  1. Türkiye solunda örgüt konusunun ele alınış biçimini etkileyen diğer gelişme, içinde bulunduğumuz dönemin, kitle hareketleri, yığın bağları vb. açılardan genel olarak 1965-1980 döneminden oldukça farklı bir görünümde olmasıdır. İçinde bulunduğumuz dönemin kitle hareketleri ve yığın bağları üzerine geçmişte olmadığı kadar eğilmenin olanaklı olduğu bu anlamda leninist örgütün anlatılması ve yeniden üretilmesi için ek araçlar verdiği tespitini yapan bir çalışma için bkz.: H. Seçkinoğlu; “Kitle Mücadelesi ve Öncülük” Siyaset; Sayı:8, s.13.
  2. 2) Marx ve Engels’in enternasyonalizm anlayışları üzerine Anderson şöyle bir gözlemde bulunuyor: “Çağın işçi sınıfı hareketinin sınırlı ve olgunlaşmamış oluşu, onların, hareketin bir sonraki gelişme evresinde olabildiğinden daha saf bir enternasyonalizm anlayışını gerçekleştirmelerine yol açtı.” (P. Anderson; Batıda Sol Düşünce; Birikim yay.; s.14.) Bu gözlemin tümüyle işlevsiz olduğu söylenemez. Ancak kapitalizmin dinamiğinin yayılmacı olmasının ve daha önemlisi global devrim beklentisinin enternasyonalizm anlayışına etkisi kanımca daha ağır basıyor.
  3. Marx’da gelişmiş ülkede başlayan global devrim perspektifi ve kökenleri ile ilgili bir tartışma için bkz.: H. Seçkinoğlu; “Eşitsiz Gelişme Üzerine Bir Deneme” Gelenek 23 içinde.
  4. Bu konuyla ilgili tezlerin bir bölümünü daha önceki bir çalışmamdan aktarmak tekrar etmek zorunda kaldım. Bkz. H. Seçkinoğlu; “Klâsiklerde Devrim iktidar ve Program Sorunu”; Gelenek 15 içinde.
  5. Deutscher I.; Trotskiy cilt 1 Ağaoğlu yay. s.219.
  6. Seçkinoğlu H.; “Klasiklerde …”; Gelenek 15 içinde s. 75-76
  7. Trotskiy L; Sürekli Devrim Köz yay. s.10-11.
  8. a.g.e.; s.282
  9. a.g.e.; s.231
  10. Trotskiy L; 1917 Yılı Köz yay. s.13.
  11. Trotskiy L; Faşizme Karşı Mücadele Köz yay. s.73.
  12. a.g.e.; s.90
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×