Altı Yıl, Beş Makale

“Çelikten binalar, traktörler yapıyorsunuz, fabrikada her mamülün parçalarını ayrı işçilere yaptırıp sonra birleştirmesini pekala beceriyorsunuz, ama dikiş iğnesi, firkete ara bakalım bulabilir misiniz ? Hey Allahın belaları siz nesiniz”1

1917 Ekimi’nde yola çıkan Sovyet devletinin nasıl bir görüntü verdiğini bundan daha içten anlatmak mümkün mü? İlk sosyalist toplumun daha işin başındayken içerdiği acemilik, kendi insanına, sokaktaki insana, köydeki mujik kadınına böyle yansımayacak da nasıl yansıyacak?

Bu acemilik belki de en fazla Lenin’i ilgilendirdi.Yalnızca bir yakınma olarak değil, Avrupa’nın en az eğitim görmüş emekçi sınıflarıyla sosyalizmi kurma sürecine girmenin trajik boyutunu hep düşündü. Kendisine, partisine, sınıfına trajik olandan yeni ve beklenmedik olanaklar yaratmaya yöneldi. Acemiliğin ve bilgisizliğin inanç, sabır ve güven ile takviye edildiğinde salt deneyim ve bilmenin yakalayamayacağı boyutlarda bir dinamiğe ulaştırılabileceğini sezdi. Yeni bir kuruluşun altında imzaları bulunan milyonların naifliklerini hem törpüledi, hem sevdi.

1917’nin sonu, bir başlangıçtı. 1918, 19, 20, 21, 22, 23 ise bu başlangıcın Leninli yılları. Bu yıllar Sovyet toplumunun zamana karşı yarışıydı. Bu yıllarda zaman ,o kadar yüklüydü ki, acemiliklerle ve bilgisizlikle açıklanabilecek bir toplumun yepyeni bir hedef ve gelecek için örgütlenmesi muazzam güçlükler içeriyordu.

Bu güçlükleri yenmek için nasıl bir çaba gösterildi? Lenin ve beraberindekiler altı yıl boyunca hangi olanakları seferber ettile, neye güvendiler? İçeride sosyal kuruluşu örgütlemeye çalışırken bir dünya devrimine mi bel bağladılar? Daha açıkçası tek ülkede sosyalizmin kurulabileceğine inandılar mı? Ve yeni Sovyet toplumunu nasıl bir demokrasi olarak şekillendirmeyi düşündüler?

Bu yazıda ele almaya çalışacağım beş makale (ya da konuşma), yukarıdaki soruların cevaplarını büyük ölçüde veriyor.2 Bugünkü Sovyet toplumunun ana hatlarını da…

Acil Görevler

1918 yılı birçok açıdan önemli oldu. Kendisine üç günlük, bir haftalık ömür biçilen ilk sosyalist ülke, büyük bir kaos içerisinde soluk almaya devam ediyordu. Kapitalist ülkeler için bu alışılmadık misafirin varlığı “kabak tadı” vermeye başlamıştı. Üstelik kaos ve anarşinin tozu dumanı içerisinde ülkede bolşeviklerin prestiji giderek artıyor, menşeviklerin, KD’lerin siyasal etkinliğinde ciddi bir düşüş yaşanıyordu.

Bu yıl aynı zamanda, Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde devrimin yükselmeye başladığına tanık olunuyordu. Birinci Emperyalist Savaş’ın bitmesi, Sovyetler’e askeri müdahale, bu yıla damga vuran diğer önemli gelişmelerdi.

Bütün bunlar gözönüne alındığında, 1918 yılının Sovyetler için “en uzun yıl” olduğunu söylemek hiç de yanlış olmuyor. İlk işçi devleti zamana karşı yarışa başlamıştı ve 13 Nisan’da “Sovyet Hükümetinin Acil Görevleri”ni yazmak için eline kalemi aldığında bu yarışı Lenin çok iyi kavramıştı.

Ne için acil görevler?

Önce, yaşamak, ayakta durmak… Sonra, bir dünya devriminin başarısından bağımsız olarak ve trotskistlerin unuttuğu bir biçimde, sosyalizmi kurmaya başlamak…

Bu uzun makale daha yazılmadan önce, Lenin kaos ve dağınıklığın sürmesi halinde mutlak bir çöküşün yaşanacağını sıkça vurguluyordu. Acil görevleri de, bu sorunla açtı. Anarşi ve kaos olarak nitelendirdiği yalnızca başıbozukluklar, serseriler ve çapulculardan kaynaklanan bir karmaşa hali, yağma ve hırsızlık gibi olayların kontrolden çıkması değildi. Lenin’i bunlardan çok, devrimci sınıfların sahip olduğu devrimci ruhun dizginlenmesi ve yapıcı bir çalışmaya yönlendirilmesi ilgilendiriyordu.

Bu işletmecilik, muhasebe, fabrika yöneticileri, tek adam yönetimi demekti. Alışılagelen anlamıyla olmasa bile, bir “bürokratik çark” demekti. Buna duyulan gereksinim partiye ve topluma nasıl anlatılacaktı?

“İktidardayız” diyordu Lenin ve ekliyordu: “Şimdi Rusya’yı yönetmeliyiz”3 Neydi burada amaçlanan? Avrupa’dan gelecek devrime kadar ayakta kalabilmenin yolu mu aranıyordu? Yani bir anlamda vakit mi kazanılıyordu Oluşturulan, yerine getirilmesi istenen misyon bu kadar kişiliksiz olamazdı olmadı:

“Yönetimde başarılı olmak için halkı inandırmanın yanısıra, iç savaşı kazanmanın yanısıra, pratik örgütlenme görevini gerçekleştirmemiz gerektiğini bütünüyle anlamamız gerekiyor (…) Ve bu, ancak (temel ve ana hatlarıyla) yerine getirildiğinde, Rusya yalnızca Sovyet değil, fakat aynı zamanda sosyalist bir cumhuriyet haline geldi diyebileceğimiz en önemli görevdir”4

Lenin yeni bir devlet örgütlenmesi misyonunun hakkının verilmesi ile Rusya’nın bir sosyalist ülke haline geleceğini söylemekle yetinmiyor. Bu misyon ile Rusya’nın sosyalizme geçişinin garanti altına alınacağını da vurguluyor.5 Sonra da yerine getirilmelerinin sosyalizmin nihai zaferi için gerekli ve yeterli 6 olduğunu söylediği şu sloganlaşmış hedefleri sıralıyor:

“Paranın hesabını düzenli ve dürüst tut, ekonomik işlet, tembel olma, çalma, en sıkı iş disiplinini sağla”7

Görüldüğü gibi Lenin idari tedbirler üzerinde kimilerinin uykusunu kaçıracak ölçüde duruyor.

Bu uyarıların bir anlamı var. Ekim devrimi yalnızca sosyalizme yönelik bilinçli veya rastlantısal, sezgisel bir tercihi veya sempatiyi harekete geçirmedi. İşlenmemiş, ham bir sınıf kini, kabına sığmayan taşkınlıklar ve en önemlisi otoriteye yönelik büyük bir nefret de güçlü ırmağın bileşkelerindendi. Bunun o ırmağın kendisine, ana yönelimine çok yabancı bir şey olduğunu hiç kuşkusuz iddia etmeyeceğim. Ancak, yeni bir düzen kuruluyor önsel olarak düzen kavramı ile birlikte varolamayacak bir kitle psikolojisi var. Devrim sürecinin taşıdığı, içerdiği sınırlan bilmiyor, tanımak istemiyor. Bu kitle psikolojisinin parti içerisinde izdüşümleri var.

Kaçış yok; Bu psikoloji mutlaka kontrol edilecek. Yazımın başında sözünü ettiğim milyonların naifliği sevilecek ama, işin süreklileşmiş bir kabareye dönüşmesi engellenecek. Sosyalist kuruluş, devrimci dönüşümlerin istikrara kavuşturulması ile mümkün. 1918’de bu nedenle “yeni bir devletin örgütlenmesi” tek görev olarak değerlendiriliyor.

Doğal ki burada, toplum disiplini ve en başta iş disiplini gündeme geliyor. Lenin iyice sarsıyor. Çalışan insanların disiplin açısından “umutsuz” olduğunu ileri sürüyor.8 Ve sonra yeni arayış ve politikalar, yeni yaptırımlar geliyor: Uzmanlaşma, işbölümünün yetkinleşmesi, Taylor sisteminin uyarlanması, ürün miktarına göre ücret.9

Durmak mümkün değil: “Bu nedenle, Sovyet (sosyalist anlayın) demokrasisi ile bireylerin diktatörce bir iktidar uygulamaları arasında kesinlikle hiçbir çelişki yoktur”.10 Devrim, halkın işçi liderlerinin politikalarına “sorgusuzca itaat etmelerini”11   talep etmektedir.

Arka arkaya birçok gönderme veya aktarma yapmak zorunda kaldım. Bazı şeyler unutulmasın, kimi politikaların kim tarafından savunulduğu akıllarda kalsın diye. Üzerinde durduğum makalede “demir yumruk” olması gerekirken “jöle” ye benzediği için yakınılan bir düzenden sözediliyor.11 Bilinmesinde yarar var…

Peki ya dünya devrimi ?Lenin’in bu makalesinde fazla bir şey yok gözüküyor. Ancak iki nokta var. Birincisi Lenin, daha sonraki yıllarda hep tekrarladığı gibi, dünya devriminin geciktiğini12 belirtiyor. İkincisi ve daha önemlisi Lenin, Sovyet devriminin dünya devrimine olan katkısını kendi egemenlik alanında sosyalizmi kurarak yapacağını ısrarla vurguluyor. Makaleyi tamamladıktan birkaç gün sonra kaleme aldığı Sovyet Hükümetinin Acil Görevleri Üzerine Altı Tez’de, uluslararası devrim kadar, Sovyet iktidarının dış politikasının manevra ve geri çekilme taktikleri üzerine kurulması gerektiği belirtiliyor.13                        

Şimdi şu sorulmalı: Sovyet devriminin lideri, Sovyet Rusya’nın belirleyici görevini dünya devrimine bir kıvılcım olarak sıçratmak biçiminde mi, yoksa elbette bir başlangıç ama büyük bir başlangıç olarak dünya devriminin belli bir vadede başarılı olup olmamasından bağımsız olan bir sosyalist kuruluşun kotarılması biçiminde mi değerlendiriyo? Daha çok tartışılacak ve görülecek… Bir büyük başlangıcın ne anlama geldiği bir kez daha, birçok kez daha hissedilecek…

Büyük Başlangıç

Başlamak için özveri gerekiyordu. Özveri ise önce bilinçli müfrezelerden talep edildi. Subbotnikler, cumartesi günlerinde ve sonrasında pazarları, mesai saatleri dışında ücretsiz çalışan sosyalist militanlar, bu özverinin ilk çarpıcı dalgasını oluşturdular. Önemi, yalnızca hatta temel olarak emek üretkenliğinin artması değildi. Başlıca önemi dikkatlerin ve güçlerin istikrarlı, disiplinli bir kuruluşa yöneltilmesinde ayrıcalıklı bir araç olmasındandı. Bir yıl önce formüle edilen “acil görevler”, devrimci psikolojiyi disiplinli bir kanala aktaran politikalar yaratmakta gecikmemişti.

Buna, bu coşkulu atılıma “Bir Büyük Başlangıç” adı verildi. Bu başlıkta bir makale 1919 Haziranı’nda yazıldı.

Neden bir başlangıç? Çünkü, yeni düzen, kendisine içkin, kendisine özgü kampanyalar ile işe başlamak, onları yaratmak zorundaydı. Bu politikaların bir bölümü başarısız olacak, bir bölümü devresel öneme sahip olacak, bir bölümü de kalıcılaşacaktı.14 Önemli olan, bir kısır döngünün kırılması ve yaratıcı çalışmanın başlatılmasıydı. Subbotnikler buna öncülük ettiler.

Peki, “işgücünün karşılığı”, “iş demokrasisi”, “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ne olacak? Olacağı şu: Bu konumlarda “daha az gevezelik”, “daha az tumturaklı laflar”, “daha çok çalışma”15 … Cevap burada, büyük başlangıçta…

Bu özveri, dünya devriminin cezbedici ama soyut ruhu ile açıklanamaz. Bu özveriyi ancak belli bir toprak üzerinde somut bir sosyalist kuruluş için çağrı ve katılım sağlayabilir. Büyük başlangıç, tek ülkede sosyalizm politikasındadır. Bu, dünya devrimine inanıp inanmamanın dışında, ondan bağımsız bir mücadeledir. Bu, tek ülkede sosyalizmin olanaklı olup olmadığı sorusu ile ilgili bir mücadeledir. Sorunun cevabı, büyük başlangıçtadır…

Büyük başlangıçta başlanılan inşaat, kısa erimli, vakit kazanıcı bir inşaat değildir. Uzun soluklu, koskoca bir geleceği ilgilendiren, dünyada olup bitenlerin sonuçlarının kendisini mümkün olduğunca az etkilemesini isteyen bir inşaattır. Çünkü, dünyada bir uluslararası sosyalist devrim süreci vardır. Bir umut olarak, giderek azalacak bir umut olarak. Ama, ondan daha somut, daha etkileyici bir şey daha vardır.. Sovyet iktidarına karşı dış müdahale. Sovyet iktidarı, yaklaşık 20 yıl boyunca bu ikincisini ilkinden daha somut ve reel hissetti, içe kapandı. Büyük başlangıç, bunun içe kapanmanın gerginliği ve coşkusunun habercisidir.

Geri Adımın Rasyonali

İlk sosyalist ülkenin lideri, toplumun çeşitli kesimlerindeki naifliği gerçekten sevmişti.

1920’nin sonuna gelinmişti. Sovyet iktidarı sosyalist kuruluşun altyapısını tahkim edecek, ona soluk aldıracak NEP dönemine girme hazırlıkları yapıyordu. Dış müdahalenin hiçbir başarı şansı kalmamıştı. Ancak bu, geçici bir başarı da olabilirdi. NEP bu başarıyı kalıcılaştırmaya yönelik bir yan da içeriyordu: Yabancı sermaye a) Kereste, b) Madencilik, c) Toprak kullanımı alanlarında bazı imtiyazlar sağlanacaktı.

Başta işçi sınıfı olmak üzere Sovyet emekçileri, partili proleterler konu gündeme geldiğinde homurdandılar. “Kendi kapitalistlerimizi kovduk, şimdi onlardan ithal mi edeceğiz?” diye itiraz ettiler. Lenin, 8. Sovyetler Kongresi’ne bir rapor hazırladı: İmtiyazlar Üzerine.

Hemen başında, Sovyet halkının “solduyusu”nu içtenlikle selamladı. Bundan duyduğu hoşnutluğu dile getirdi.16 Gerçekten de, soldan gelen kuşku ve uyanıklık ,bir sosyalist iktidar için bulunmaz nimetti. Naiflik olsa da, bu “solduyu” atılacak geri adımların, verilecek tavizlerin biricik güvencesiydi. Daha sonra da öyle oldu.

Lenin imtiyazlar sorununu gündeme getirirken bu durumun rahatlığı ile hareket etmiştir. Bu rahatlık olmasaydı, gerek NEP, gerekse özelde imtiyazlar politikasının sonuçları açısından bu denli kararlı ve emin olması mümkün değildi.

Raporda söze Sovyetlerin uluslararası durumu değerlendirilerek başlanmıştır. Sovyetler’in o ana kadar ayakta kalması emperyalist ülkeler arasındaki çelişkiler sayesindedir.17 Lenin, imtiyazların bu çelişkiler üzerine, bu çelişkileri kışkırtıcı bir biçimde kurulacağını belirtmektedir.18

Sovyet Rusya’nın aslında fiili olarak tanınması anlamına gelecek olan ekonomik ilişkilerin kurulması, batılı ülkeler açısından ise, karşılığında hem ekonomik imtiyazlar, hem de Sovyetler’in dünya devrimine somut desteğinin azalmasının alınacağı bir alışverişti. Lenin, bu konuda güvence vermeye hazırız diyordu. En başta, Komintern ile Sovyet hükümetinin birbirinden ayrı şeyler olduğunun altını çiziyor ve özellikle İngiltere’nin çıkarlarına zarar verici hiçbir girişimde bulunmayacaklarını taahhüt ediyordu.19 Ve ekliyordu: “Eğer, bu baylar ,bizi verdiğimiz sözü bozarken yakalayacaklarını sanıyorlarsa, hükümetimizin hiçbir resmi propaganda yapmayacağını ve İngiltere’nin Doğu’daki herhangi bir çıkarına dokunmak amacında olmadığımızı ilan ederiz”20

Bu taahhütlerin tek ülkede sosyalizm politikası içerisinde yerli yerine oturtulabileceğini söylemeye sanırım gerek yok.

Ancak biraz daha devam etmemiz gerekecek. Lenin, politakalarının “emperyalizm tarafından boğazlanan kapitalist ülkeleri, Sovyet Cumhuriyeti etrafında toplamak”21 olduğunu söylüyor. Bu kapitalist ülkelerden en önemlisi, Lenin’in hemen eklediği gibi Almanya’dır.

Almanya… Versailles ile gerçekten boğazlanan kağıt üzerinde her şeyini kaybeden ve İngilizlerle Fransızlara karşı güç toplamaya çalışan dişleri sökülmüş aslan… Başka?

Dünya devriminin merkezi…

Ne olacak şimdi? İlk sosyalist ülkenin lideri, devrimin en umutlu olduğu ülke kapitalistlerine ekonomik açıdan ve onların yalnızlığını kırmak için yardım elini uzatmaktan sözediyor!

Kimse kusura bakmasın, bunu “dünya devrimi perspektifi” ile açıklayabilenin aklından gerçekten kuşku duyarım. Bolşeviklerin Almanya’da devrim olmasını istemediklerini elbette iddia etmiyorum. Bu saçma olur. Ama, kendi politikalarını Alman devrimi veya daha genelde dünya devrimi ile çizdiklerini söylemek mümkün değil. Bu da, yalan olur!..

Yalan olur, çünkü 1920’nin sonunda Lenin imtiyazlar sorunu dahil, politikasını tek ülkede sosyalizmin olanaklılığı üzerine kurmuştur:

“Ancak kapitalist düşmanlarla çevrili yalnız bir sosyalist cumhuriyetin varlığını süreklileştirmemizin düşmanlarımızın bize karşı mücadele etmek için biraraya gelmeleri olasılığını ortadan kaldırarak, onların politikalarını engelleyerek ve onlara zafer kazanma imkanı vermeyerek mümkün olabileceğini kabullenmek zorundayız”.22

Uluslararası Hareket ve İtidal

İlk sosyalist ülkenin, sosyalist kuruluş sürecine tek başına girmesi kolay kavranabilecek ve bir yerde kolay hazmedilebilecek bir şey değil. Üstelik, bütün avrupa hatta dünyada güçlü bir devrimci atılım söz konusu.Gelişmiş batılı ülkelerde 1920’lerde bir dizi devrimin olması için gerekli olanakların varolmadığı bugün daha açık görülüyor. Ancak, bu sorun zamanında teorik olarak aşılabilecek bir sorun değildi. Bir devrimci dalga vardı, üstelik zaman zaman somut ürünler veriyordu. Çok yaşamasalar da Macaristan, Finlandiya ve hatta İtalya’da sovyet iktidarları kurulmuştu. Böyle bir dönemde Rus bolşeviklerinin devrimci dalgaya yaklaşımları son derece hassas bir sorundu.

Daha önce vurguladığım gibi, sorun devrimi isteyip istememek değildi. Ancak, gelişmiş ülkelerdeki devrim için fazla umutlu olmama, Lenin ve Stalin için kesinlikle geçerliydi. Bunu açıkça telaffuz etmek ayrı bir şeydir; zordur ve bir o kadar da yanlıştır. Devrimci dalgada, ciddi bir parti iktidara oynar. İşin kuralı budur.

Rus bolşevikleri, Lenin, bu kuralı bozmak istemediler. İstemediler ama, gerekli bütün uyarıları yaptılar. ‘Sol Komünizm ‘de, başka yerlerde…

Lenin’in Komintern’in 3. Kongresi’nde (1921 Haziran) yaptığı konuşma, RKP’nin Taktikleri Hakkında Rapor Üzerine Tezler başlığını taşıyor. Tezlerden ilki, Sovyet Rusya’nın uluslararası durumuna ilişkin. Bu bölümde, dünya devrimcilerinin Sovyet Rusya’nın savunulmasına yaptıkları büyük yardımdan sözediliyor ve tek sosyalist ülkenin kapitalist kuşatma altında varlığını sürdürebilecek bir geçici dengeye ulaştığı belirtiliyor.23 Ancak eklenen bir şey var: Bu tek başınalık uzun süre devam edemez…

Bu bir “ya Avrupa devrimi, ya teslim” değerlendirmesi mi, yoksa bir inanç mı? İkisi de değil. Bu, Komintern, yani uluslarası hareketin örgütünde, bir devrim beklentisi içerisinde olan değişik ülkelerden gelme devrimcilere söylenecek alternatifi olmayan sözlerdir. Daha ötesi değil.

Nitekim ikinci tez, yani uluslararası güçler dengesi üzerine olan bölümde, gelişmiş ülkelerde yakın bir devrimin beklendiğine ilişkin hiçbir iz bulunmaz.

Ancak asıl önemli olan Lenin’in bu konuşmada Rusya’ya ilişkin olarak söyledikleridir. NEP sürecindeki ülkesinin sosyalist ekonomiye doğru bir atılım yapmak için gerekli gücü toplamaya başladığını vurgulayan Lenin büyük ölçekli makina sanayine geçmeye niyetli olduklarını belirtiyordu.24 Bu, NEP’in vitesi boşa alarak “bekle gör” politikasından ne kadar farklı olduğunu, içerdeki sosyalist kuruluşa duyulan güvenin düzeyini göstermektedir. Lenin, sosyalist kuruluşun önselliklerini hiçbir zaman iç dinamikler dışında faktörlerle açıklamamış, bu anlamda bir dünya devrimi ile içerdeki kuruluşun olabildiğince ayrı değerlendirilmesini sağlamıştır.

Ama etkileşimin öbür yanı, Sovyet devriminin yaşadığı sorunlar, Avrupa’daki devrim sürecine zaman zaman, etkili bir biçimde yansıtılmıştır.

Yıl 1922

Komintern’in 4. Kongresi Kasım 1922’de yapıldı. Bu Kongre’de Lenin Rus Devriminin Beş Yılı ve Dünya Devriminin Ufukları adlı raporunu okuyor. NEP’i devlet kapitalizmini anlatıyor. Bu geri adımın zorunluluğundan sözediyor. Ama tıpkı ‘Sol’ Komünizm‘de (uzlaşmalar sorununda örneğin) yaptığı gibi, geri adımların başka ülkelerdeki yoldaşları için de gerekli olduğunu belirtmek ihtiyacını duyuyor:

“Pratik bakış açısından da, yakın gelecekte kapitalizme doğrudan saldırmaya hazırlanan tüm partilerin olası geri çekilmeye hazırlanma sorununu şimdi düşünmeleri gerekiyor”25

Bunu neden yapıyor?

Bunu tıpkı 1921’de “dünya devrimi beklediğimiz çizgide gelişmedi”26 derken, tıpkı 1920’de “devrimciler bazen bunalımın kesinlikle çözülmez olduğunu kanıtlamaya çalışırlar”27 derken duyduğu kaygı nedeni ile yapıyor.

Lenin, Avrupa’daki partilerin devrimci dalga sırasında sağa kaymasını istememekle birlikte, onların kapitalist istikrarın olabilirliğini görememelerinden korkuyor. Hep itidal öğütlüyor. 1922’deki konuşmasını bitirirken “önce Rus devriminin derslerini öğrenin, ama onu taklit etmeyin” diyor. Bir yıl önceki Kongre’ye sunulan Rus tezlerinin mutlaka okunması gerektiğini ama bu tezlerin kısaltılmasının zorunlu olduğunu, “yabancıların genellikle böyle şeyleri anlayamadıklarını”28 ileri sürüyor. Avrupalı devrimcileri uyarıyor ve eleştiriyor. Komintern için hazırlanan örgütlenme ilkelerine “okumadan ve anlamadan imza attılar”29 şeklinde konuşuyor.

Lenin, 1922 yılında, Komintern kürsüsünde batılı sosyalistleri okul sıralarına davet ediyor…

Dipnotlar

  1. Maksim GORKİY, Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi, Ortam yay.,s.68
  2. Tabii burada Sınıf Bilinci’nin ilk sayısında Sungur Savran’ın yazısına değinmek gerekiyor. İlk okuduğumda gerçekten çok şaşırmıştım. Savran çapında bir akademisyen tek ülkede sosyalizm sorununu bu kadar pişkince geçiştirmemeli, tek ülkede sosyalizm teori ve pratiğini Lenin’e yabancı bir yanılsama olarak göstermeye çabalamamalıydı. Yıl sonuna kadar tamamlamayı umduğum Sovyet dış politikasına ilişkin çalışmamı tek ülkede sosyalizm sorunu ile başlatmayı düşündüğüm bir sırada yayınlanan Savran yazısı, diğer konular bir yana, tek ülkede sosyalizm sorunu bağlamında tamamen öznel, spekülatif bir öz taşıyor. Teorik ve reel açıdan yıllar öncesinde bitmiş olan bir sorunun sıcak bir tartışma gündemi olarak kalıcılığını yitirmemesi ne talihsizlik. Trotskistler adına…
  3. V.I.Lenin, Collected Works, cilt:27, s.238
  4. A.g.e., cilt: 27, s:239.
  5. A.g.e., cilt: 27, s:239., 64
  6. A.g.e., cilt: 27, s:24O.
  7. A.g.e., cilt: 27, s:239.
  8. A.g.e., cilt: 27, s:253.
  9. A.g.e., cilt: 27, s:253.
  10. A.g.e, cilt: 27, s:262.
  11. A.g.e., cilt: 27,s:260.
  12. A.g.e., cilt: 27, s:269.
  13. A.g.e., cilt: 27, s:314.
  14. A.g.e., cilt: 29, s:424.
  15. A.g.e., ciît: 29, s:426.
  16. A.g.e., cilt: 31, s:464.
  17. A.g.e., cilt: 31, s:467.
  18. A.g.e., cilt: 31, s:468.
  19. A.g.e., cilt: 31, s:472.
  20. A.g.e., cilt: 31, s:473.
  21. A.g.e., cilt: 31, s:482.
  22. A.g.e., cilt: 31, s:486.
  23. A.g.e., cilt: 32, s:454.
  24. A.g.e., cilt: 32, s:459.
  25. A.g.e., cilt: 33, s:421.
  26. A.g.e., cilt: 32, s:479.
  27. A.g.e., cilt: 31, s:227.
  28. A.g.e., cilt: 33, s:431.
  29. A.g.e., cilt: 33, s:432.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×