Aşiret, Tarikat, Siyaset: İstanbul’dan Süleymaniye’ye Nakşi-Halidi Kardeşliği
Orhan Gökdemir
Kürtlerin Osmanlı hâkimiyetine girmesi Yavuz Sultan Selim döneminde İran’da bir hanedan kurmayı başaran Safevi tarikatına karşı yapılan Osmanlı seferleri sonrasında gerçekleşti. Safevilerin Osmanlı için yarattığı tehdit Osmanlı Devleti ile Kürt aşiretleri arasında bir ittifak kurulabilmesi için ortamı hazırlamıştı. Safeviler Sünni kökenli olmalarına rağmen Şiiliği resmi mezhep olarak kabul etmişti. Martin van Bruinessen “Bu heterodoksinin bir özelliği, Ali’ye duyulan aşırı saygıydı” diyor. Sadece Ali değil, bu öğretiyi sürdüren şeyhlerin kendileri de müritleri tarafından Tanrı’nın vücut buluşu olarak görülüyordu. Şeyhler ve halifeleri bu öğretinin propagandasını tüm Anadolu’ya yaydılar. Bu yeni inanç özellikle göçer Türk aşiretleri içinde taraftar bulmuştu. Bu Osmanlı topraklarında uzun yıllar devam edecek “Kızılbaş sorunu”nun ilk adımlarıydı.1 Anadolu’daki bu hareketlilikten ürken Yavuz Selim Şii Safevi Devleti ile kendi toprakları arasında bir duvar örmeye çalışıyordu. Duvar Sünnilikti. Kürtler Osmanlı İran sınırında ilk Sünni duvar olmuştur.
İran’da ortaya çıkan ve hesapta olmayan bu Şii devleti Osmanlı için sıkıntı kaynağıydı. Safeviler Osmanlının ayaklarının altındaki toprağı çekip alıyordu. Anadolu’daki Türkmen aşiretleri kitleler halinde Şah İsmail’in topraklarına göçüyordu. Safevi topraklarına geçen Kızılbaş aşiretlerin bir kısmı Kürt bölgelerine yerleştirildi. Şah İsmail bu yolla Kürt aşiretlerini kontrol altında tutmak istiyordu. Anadolu Kızılbaşlarının Safevilere meyletmesi, Osmanlı sınırında artan isyanlar ve dini sebepler Yavuz Selim ile Şah İsmail’i karşı karşıya getirecekti. Yavuz Selim’in yüzünü Sünni tarikatlara dönmesinin nedeni de buydu. Mezhep ve tarikat muktedirlerin elinde iktidarlarını koruyacak bir duvara dönüşüyordu.
Yavuz Selim hükmü süresince batıya doğru ilerlemeyi amaçlayan Şah İsmail’e karşı bölgedeki Sünni Kürtleri kendi yanına çekmeye yönelik bir siyaset izledi. Kürt kökenli Molla veya Mevlâna İdris-i Bitlisi Kürt emirleri ve önde gelenlerini Osmanlı safında kalmaları için ikna etti. Çaldıran Savaşı’nda bir kısım Kürt aşiretleri Osmanlı safında savaşa katıldı. 1515’te Diyarbakır Osmanlı yönetimine dahil edildi. Diyarbakır’dan sonra bütün bölge Osmanlıların eline geçti. Yavuz Selim, kendisine bağlılıklarını bildiren Kürt beylerine nişanlar göndererek yerel hanedanları tanımış oldu. Kürt emirliklerine dokunulmayacaktı. Tabii bu ittifakın Anadolu’daki konar-göçer Türkmenler için ağır bir bedeli vardı. Martin van Bruinessen, İran-Osmanlı geriliminin sınırda bir Kızılbaş-Kürt savaşına dönüştüğüne dikkat çekiyor.2 İdris-i Bitlisi Farsça yazdığı “Selimname” adlı eserinde Kürtleri Kızılbaşlar ile savaşa teşvik ettiğini, onların da Anadolu’yu Kızılbaşlardan temizlemek için yemin ettiklerini ve bu savaşta 40 bin Kızılbaşın öldürüldüğünü yazmıştı. O tarihte Osmanlılar nezdinde Kızılbaşlar Şah İsmail’in müridi sayılıyordu.
İsmail’in Kürt politikası nedeniyle Kürt aşiretlerin Safevilere karşı kurtuluşu Osmanlıya sığınmakta bulması kaçınılmazdı. Kürt emirleri, geleneksel yönetimlerini büyük ölçüde devam ettirme imkânı veren bu ittifaka rağmen, Osmanlı idarecileriyle sorun yaşadıklarında Safevilerle iş tutmaktan çekinmedi. XVI. ve XVII. yüzyıllarda sürekli hale gelen Osmanlı-İran savaşları Kürt emirliklerine bu yönde geniş bir manevra alanı sağladı.
Osmanlı buna, XVIII. Yüzyılda, Kürt emirliklerin statülerini yeniden düzenleyerek ve merkezi yönetimin denetimini arttırarak karşılık verdi. XIX. yüzyıla gelinceye kadar emirliklerin önemli bir kısmı ortadan kaldırıldı. Bu yıkımın dışında kalan Baban, Soran, Bahdinan, Hakkâri ve Botan gibi emirlikler Osmanlı idari sistemi içinde yerlerini korudu. Onlar da III. Selim ve II. Mahmut devirlerindeki merkezileşme sürecinde otoritelerini büyük ölçüde kaybettiler. Mahmut tahta geçtiğinde Kürt emirleri Anadolu’nun her tarafında küçük feodal beyliklere dönüşmüştü. Görünüşte devlete bağlı, ancak fiilen bağımsızdılar.3 II. Mahmut merkezileşme politikasında önemli mevziler elde etti. Bir dizi siyasal, askeri ve polisiye girişimle isyancı paşaları ve derebeylerini halledip yerlerine İstanbul’dan gönderilen devlet görevlilerini geçirdi. 1826’da Anadolu’daki derebeyleri merkezi otoriteye boyun eğmişti.
Botan Emiri Bedirhan Bey, 1839’da Osmanlı ordusunun Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın orduları karşısında aldığı yenilgiden sonra harekete geçip Diyarbakır, Musul ve İran sınırları arasında kalan bölgeye hâkim oldu. “Bedirhan Bey İsyanı” bastırılmasının ardından merkezi hâkimiyetin sağlanması için bölge bir eyalete dönüştürüldü. “Kürdistan” böylece tarihte ilk kez bir Osmanlı idari birimi haline geldi. Ancak 1847’de kurulan Kürdistan eyaleti 1867’de tekrar Diyarbakır eyaleti olarak anılmaya başlandı.4
Kürt emirlikleri ortadan kalkınca aşiretler tekrar öne çıktı. Aşiretler güçlendikçe hem merkezi idare ile hem de kendi aralarında çatışma başladı. “Kürt sorunu”nun başlangıcıdır. Bu arada bölgeye etki eden Rusya gibi yeni güçler ortaya çıkmıştı. II. Abdülhamid’in buna cevabı Hamidiye Alaylarıydı. Aşiret reislerinin çocukları toplanarak oluşturulan bu alaylar Kürt aşiretlerinin saraya bağlılığını arttırmıştı. Alayların oluşmasında önemli rol oynayan “Milli” ve “Milan” aşireti” reisi İbrahim Paşa II. Meşrutiyet’in ilân edilmesinin ardından kovuşturuldu, kaçarken öldü. Onun ölümü Hamidiye Alaylarının da sonu oldu.5
Birinci Dünya Savaşı sonunda Kürt aşiretleri yaşadıkları bölgenin kuzey kısımlarında bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulması karşılığında kendilerine de bu bölgenin güney kesimlerinde muhtariyet verilmesini öngören Sevr Antlaşması’nı tanımadıklarını açıkladı. İtilaf devletlerinin politikalarına karşı Türklerle birlikte ortak yurt kabul ettikleri Anadolu’yu savunmak üzere Millî Mücadele’ye aktif destek verdiler. Bu yıllarda Milli ve Koçgiri gibi bazı Kürt aşiretleri Millî Mücadeleye karşı isyan ettiyse de bu isyanlar etkili bir destek bulamadı.
1923’te bir Osmanlı subayı olan Cibranlı Halit, Birinci Meclis üyelerinden Bitlisli Yusuf Ziya Bey gibi isimler tarafından “Kürdistan İstiklâl Komitesi” adıyla bir örgüt kuruldu. Kısaca “Azadi” olarak tanınan ve bağımsızlığı hedefleyen bu örgüte farklı siyasi ve sosyal güdülerle hareket eden birçok Kürt ileri geleni katıldı. Ancak Azadi daha ilk adımını atamadan 1925’te Nakşi-Halidi tarikatının uzantısı olan Şeyh Said isyan etti. Ardından farklı bölgelerde yirmiye yakın Kürt ayaklanması patlak verdi. Bunların çoğuna Azadi ve Hoybun örgütleri öncülük etti. Hepsinde görünen neden cumhuriyetin merkezileşme yönünde attığı adımlardı.6
Amerikan istihbarat raporlarında, cumhuriyetin ilk yıllarında Kürt aşiretleri ilgili şunlar not ediliyor: “Türkiye’nin 1920’li yılların başında Yunanistan ile yaşadığı nüfus mübadelesinin akabinde Kürtler, cumhuriyetin en geniş ‘Türk olmayan’ grubunu oluşturdular. Bulundukları mevki, prestijleri, refah düzeyleri ve feodal ayrıcalıkları Mustafa Kemal’in kurduğu yeni rejim karşısında tehlikeye düşen Kürt şeyhler ve ağalar, artık sürekli isyan eder olmuşlardı. Bu kesimlerin barışçıl bir hal almaları için on yıldan uzun süre geçmesi gerekti. İlk büyük çaplı ayaklanma, 1925 yılında, Ankara’daki hükümetin halifeliği kaldırması üzerine gerçekleşti. Ayaklanma, Lozan Antlaşması’yla hayal kırıklığına uğrayan ‘tutarsız Kürt milliyetçiliği’ ve dini duygular üzerine temellenmişti. Kürtler arasında saygın bir yeri olan Şeyh Said önderliğindeki ayaklanma, yeni bir Sultan-Halife’nin ilan edilmesi ve Şeriat kurallarının geri getirilmesi çağrısında bulunuyordu. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti, Şeriat kuralları yerine Batılı medeni kanunu benimsemişti. Kürtlerin Sultanlık için öne sürdükleri aday ise, Osmanoğulları’ndan II. Abdülhamit Han’ın oğulları arasında bir şehzade idi.”7
Aşiret Tarikat İç İçe
Bütün bu tarih boyunca Kürt aşiretleri Kadiri ve Nakşibendi tarikatlarıyla iç içeydi. 19. yüzyılın başında Osmanlı devlet politikasının da etkisiyle aşiretler içinde Nakşi-Halidi tarikatı güçlenmeye başladı. Nakşilik, bu yüzyılda Osmanlının yarı resmi tarikatı haline gelmişti. Halidilik de onun en önemli koluydu.
Nakşibendilik, tarihin çeşitli dönemlerinde farklı isimlerle anılmıştı. Bu isimlendirmeler belli dönemlerde tarikat üzerinde belirgin etkisi olan isimlerle ilgiliydi. Buna göre Ebubekir’den Bayezid-i Bistami’ye kadar olan dönem Sıddıkıyye, Bayezid-i Bistami’den Abdülhalik Gucdüvani’ye kadar olan dönem Tayfuriye, İmam-ı Rabbani’ye kadar olan dönem Nakşibendiyye, Rabbani’den Molla Halid’e kadar olan dönem Müceddidiye, Molla Halid’den sonra ise Halidiyye olarak isimlendirilmişti.8 Yani Halidilik Nakşibendiliğin son haliydi. Kürt bölgesinde Nakşibendiliğe son şeklini Süleymaniyeli Molla Halid vermişti. Halid’in yaşadığı dönemde İslam coğrafyası Batılı güçlerin sömürgecilik ve yayılma stratejileri tarafından şekillendiriliyordu. Haliyle ondaki şeriatçılık da biraz bu ortamın gereklerinden kaynaklanıyordu.
Nakşiliğin kurucu ideolojisine damga vuran en önemli sınıfsal-politik unsur, göçebe feodalizmiydi. Etrafta Kürtlerin yaşadığı topraklar üzerinde hak iddia eden pek çok güç vardı. Onlarla hem ortak yaşamanın bir yolunu bulmak, hem de düştüklerinde itirazı yükseltecek bir kıvraklık gerekiyordu.
Halidiliğin kuruluşu Yeniçeri ordusunun kaldırılmasına denk geldi. Saray Yeniçeri Ocağı ile birlikte ocakla iç içe geçmiş Bektaşi-Mevlevi tarikatları ile bir hesaplaşma içine girmişti. Bu iki tarikatın devletten tasfiyesi Halidiliğin önünü açtı. Bu dönemde aynı zamanda Kürt feodalizmi II. Mahmut’un müdahaleleri ile yıkılıyor, bölgede merkezden atanan memurlar öne çıkıyordu. Halidiliğin yapısı Osmanlıların bu ikili tasfiye girişimi ile şekillendi. Tarikat bu fırsatı değerlendirerek Kürtleri Halidiliğe ikna etti. Molla Halid Kürt mirlerinin isyanına destek vermedi. Onun davası İslam davasıydı, Osmanlı devletini “İslam’ın muzaffer varlığının garantisi” olarak görüyordu. Onun için Sünni olmak, aşiretinden, dilinden, doğduğu bölgeden, hatta yaşadığı ülkeden daha önemliydi. Halid, bölgede Osmanlı gücünün temsilcisi sayılıyordu. Bu sayılmadan o da memnundu. Diğer tarikatların “gavur sultan” dediği II. Mahmut onun için “Allah’ın gölgesi, fakirlerin ve alimlerin sığınağı”ydı.9
Osmanlı da Nakşiliğin Kürtleri bölmesinden memnundu, böylece “Kadiri Tarikatı” mensubu Kürt beyliği Berzenciler’e karşı sadık bir müttefik bulmuştu. Molla Halid, bu ittifaka yaslanarak etkisini genişletti. Önü devlet marifetiyle açılan Halidiler, Osmanlının yıkılışına kadar sadece bir tarikat değil bir siyasi parti gibi örgütlendi, bir idare aygıtı gibi davrandı. Osmanlının tasfiye ettiği aşiretlerin yerini artık Halidiye dolduruyordu.10
Halidiyenin desteklediği küçük aşiretlere de gün doğmuştu. Barzani aşireti, Halid’in halifesi Şeyh Taceddin’in yol açmasıyla Halidi tarikatına katıldı. Aşiret reisi artık aynı zamanda Halidi mollasıydı. Molla Barzaniler ve Barzani ailesi tarih sahnesine böyle çıktı. Özerk Kürt Yönetiminin kökeninde bu tarikat-aşiret ortaklığının büyük payı var.11
İngiltere, 19. yüzyıl boyunca Rusya’nın güçlenmesine önlemek için Osmanlıyı ayakta tutma politikası güttü. Osmanlı toprakları içindeki egemenliğini de hızla arttırdı. Halidiliğin yeşerdiği coğrafya, petrol vb. nedenlerle asıl ilgi alanlarıydı. Haliyle İngilizlerin onayı olmadan adım atmak mümkün değildi. O tarihten sonra Kürt şeyhlerinin üzerinde hep bir İngiliz gölgesi oldu. Halidilik onlar için de uygun bir yapılanmaydı. Halidi şeyhleri birer mehdi görünümündeydi. Bu özellikleri Kürt halkını gütmek için eşsiz bir fırsat yaratıyordu. Daha küçük halkları yönetmek için de elverişli bir aletti bu. Ezidiler, Süryaniler, Ermeniler Halidilerin elindeki Kürt sopasıyla güdülecekti.
Ancak Halidilerin Osmanlı ile ilişkileri de zaman zaman sorunlarla karşılaşıyordu. Osmanlı kullanışlı bir tarikat peşindeydi. Sorun çıkardıklarında üzerine gitmekte tereddüt etmiyordu. II. Mahmud döneminde inişli çıkışlı bir seyir izleyen ilişkiler, Abdülmecid döneminde tekrar rayına girdi. Tarikatın Osmanlı merkezinde hızlı yayılması bu dönemde gerçekleşti. Tarikatın Şam halifesi Muhammed b. Abdullah el-Hani Abdülmecid’i ziyaret etti. Abdülmecid Molla Halid’in Şam’daki mezarını türbeye çevirdi. Tarikatın koruyucusu Mekkizade’yi tekrar şeyhülislamlık makamına getirdi. Bu korumanın etkisi o dönemde etkisini yitirmiş olan birçok tarikatın şeyhinin Halidilere katılması oldu. O tarikatlara ait, türbe ve tekkeler de Halidilerin kontrolüne geçti.12
Barzani aşireti Halidilikle iç içeydi. Aşiretin reisleri Barzan mıntıkasındaki Nakşibendî Tekkesinde mürşit sıfatıyla postnişine oturmuşlar ve Şeyh unvanını almışlardı. 1858’de Osmanlıda “beylik” (mirlik) sistemi feshedilince, Halidi Barzan aşireti şeyhleri, toplumun siyasi ve dini önderleri haline geldi. Siyasi ve dini gücü artan Barzani aşireti civardaki aşiretlerin katılımıyla büyüdü, bölgede daha etkin bir rol oynamaya başladı. Buna bağlı olarak dönemin aşiret lideri Molla Mustafa, tarikat şeyhliğinden ziyade Kürtler arasında politik bir lider olarak ortaya çıktı.13
Cumhuriyetin kurulması aynı zamanda Halidi iktidarına son verilmesi anlamına geliyordu. Şeyh Said ayaklanması bu tarikatın Cumhuriyete karşı son büyük kalkışması oldu. Kapı Menemen ayaklanması ile kapandı. Tarikat 1950’li yıllara kadar uykuya yattı. Bu yıllarda başlayan Demokrat Parti süreci Halidiliğin yeniden politik sahne almasına yol verdi. Sadece DP değil CHP de laiklikten geri adım atmaya karar vermişti. CHP’nin 1947 kurultayında en fazla tartışılan konu dini alan olmuş, Suphi Tanrıöver gibi milletvekilleri dine ve tarikatlara karşı “katı baskıcı tutum”un yanlışlığını gündeme getirmişlerdi. Kurultaydan sonra din dersleri tekrar okutulmaya başlandı. 1949’da Ankara Üniversitesi bünyesinde bir ilahiyat fakültesi kuruldu. Kurucu parti devriminden vazgeçmişti.14
Türkiye’deki Kürt siyasal hareketinin “tarikat-aşiret açılımı” ise 1990’lı yıllarda başladı. Şeyh Sait türü Nakşi-Halidi şeyhleri Kürt tarihinin en önemli simaları sayıldı. Murat Karayılan, 2011’de, Süleymaniye kentinde yaşayan Nakşi-Halidi şeyhinin kapısını çaldı. Çıkışta açıklama yaptı, “Şeyh Şebendi ile görüştüm. Nakşibendi tarikatının merkezi Süleymaniye’dir. Tarikatın en büyük şeyhi de Şeyh Şebendi’dir” dedi. Bu Halidileri tanıma adımıydı.15
Halidiye Mollasının Bir Kürt Devleti Var
Irak’ın kuzeyinde Özerk Kürt Yönetimi işte bu tarihin sonucunda kuruldu. Özerk Yönetimin tartışmasız hâkimi ise Barzani aşiretiydi. Haliyle Kürt Özerk Yönetimi denilen devletimsi yapı aslında bir aşiret-tarikat yönetimi. Barzani’nin başkanı olduğu Kürdistan Özerk Yönetimi’nde ordu, istihbarat, uluslararası ilişkiler ve ticari hayat da dahil olmak üzere Barzani soyadına rastlamama olasılığınız yok.
Barzaniler Beroji, Mizori, Şarvani ve Dolemari olmak üzere dört aşiretten oluşan bir aşiret konfederasyonu. Barzani ailesi Nakşi-Halidiğin bir uzantısı. Haliyle Türkiye sağının geneliyle bir tarikat akrabalığı var. Türkiye’nin bütün sağcı partileri de Nakşi-Halidi tarikatının bir uzantısı. Nakşi-Halidi Mesut Barzani’nin Türkiye ile sıcak ilişkileri de Türkiye’nin ilk Nakşi-Halidi tarikatı müridi Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal döneminde kuruldu. Zamanla özerk bölge Türkiye tarafından himaye edilmeye başlandı, Kürdistan’ın imarını Türkiye üstlendi.
Barzani ailesinin siyasi gelişimi baba Molla Mustafa Barzani’yle başlıyor. Ortadoğu’nun en önemli isimlerinden biri olan Molla Mustafa Barzani, 1903 yılında Irak’taki Barzan bölgesinde doğdu. Bugün Erbil’e bağlı olan Barzan bölgesinin en önemli özelliği Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı üç ülke, Türkiye-İran-Irak sınırlarının kesişme noktasında yer alması. Yüzlerce yıllık tarihi olan kasaba, aynı zamanda bölgedeki Yahudilerin ve Nakşibendi şeyhlerinin merkezi olarak da biliniyor. Mustafa, henüz 12 yaşındayken, Hamidiye Alayları tarafından gözaltına alınan abisi Abdüselam’ın idamına tanıklık etti. 1932’de Barzan aşiretinin lideri oldu ve 1943’te Bağdat yönetimine başkaldırdı. Bu isyanın bastırılması üzerine ailesiyle birlikte İran’a sığındı. 1946’da Kürdistan Demokratik Partisini (KDP) kurdu. Aynı yıl SSCB’nin de desteğini alarak İran’ın Urmiye Bölgesi’nde ilk Kürt devleti olan “Mahabad Kürt Cumhuriyeti”ni kurdu. Ancak bu devletin ömrü çok kısa sürdü. İran birlikleri bölgeye saldırarak, bu devletin oluşumuna son verdi. Bu gelişmeler üzerine bölgeyi terk eden Barzani ve ailesi SSCB’ye sığındı.
Molla Mustafa Barzani bu sırada Moskova Üniversitesi’ne devam ederek, dil bilimleri eğitimi aldı. Moskova yılları Barzani’ye bir lakap daha kazandırdı; artık “Kızıl Molla” olarak anılacaktı… Partisini Marksist-Leninist bir hareket olarak tanımlayan Molla Barzani, KDP’nin 1957 kongresinde bu ibareyi kongre kararı olarak kayıtlara da geçirtti.
1958 yılında Abdülkerim Kasım’ın Irak’ta krallığa son veren darbesinden sonra ülkesine tekrar döndü. Abdülkerim Kasım ve ardından gelen Saddam Hüseyin iktidarına karşı birkaç kez daha ayaklandı. Ancak bu kez Barzani’nin yanında, Irak’ta değişen dengeler sebebiyle SSCB ve İran yoktu. Bu gelişmeler üzerine Molla Barzani 1976 yılında ABD’ye iltica etti. Burada üç yıl kanser tedavisi gördü, 1979 yılında yaşamını yitirdi. Önce Tahran’a, ardından doğu Kürdistan bölgesinin Şeno kentine getirilen Barzani’nin cenazesine 100 binin üstünde Kürt katıldı.
Yerine geçen oğlu Mesut Barzani 1947 yılında babası Mustafa Barzani’nin lideri olduğu Mahabad Cumhuriyeti’nde doğdu. Kardeşi İdris’in 1987’deki ölümünün ardından KDP’nin tek lideri oldu. Oğul Barzani ve Ortadoğu’nun kaderi, 1991’de ABD’nin Irak’a saldırmasıyla değişti. Irak’ın içinde bulunduğu durumu fırsat olarak değerlendiren Mesut Barzani, Kuzey Irak’ta Saddam’ın Baas rejimine karşı bir ayaklanma başlattı. Bu ayaklanma, NATO güçlerinin Irak’ın kuzeyinde yer alan ve 36. paralel olarak adlandırılan bölgeye bir uluslararası birlik yerleştirmesiyle sonuçlandı.
Türkiye’nin Barzani’yle ilişkileri de bu dönemde başladı. 1991 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, KYB (Yekîtiya Niştimaniya Kurdistan-Kürdistan Yurtseverler Birliği) lideri Celal Talabani ve Barzani’yi Türkiye’ye davet etti. KDP ve KYP bürolarının Türkiye’de açılmasına izin verildi. Barzani ve Talabani’ye üçüncü ülkelerde rahat seyahat edebilmeleri için kırmızı pasaport verildi.
Mesut Barzani ile Özal ailesinin dostlukları Turgut Özal’ın ölümünden sonra da devam etti. Barzani, bu aileye duyduğu vefa borcunu ödemeyi de ihmal etmedi. Semra ve Ahmet Özal’ı özel uçakla Kuzey Irak’a getirten Barzani, Ahmet Özal’ın Erbil’de bir inşaat şirketi kurmasına önayak oldu. Daha sonra Kürdistan Özerk Yönetimi tarafından bu şirkete bin konutluk bir ihale verildi. Semra Özal, eşi Turgut Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğüne dair açıklamayı da bu gezi sırasında yaptı.
Barzani Ailesi İsrail İlişkileri
Barzanilerin Yahudiliklerine ilişkin tartışmalar neredeyse tarih sahnesine çıktıkları günden beri sürüyor. Molla Mustafa Barzani’nin İsrail’le ilişkilerinin her zaman iyi olması, bu tartışmaların hep canlı kalmasına sebep oldu. Bu dostluk Arap coğrafyasında her zaman rahatsızlık yarattı. Özellikle İsrail’e karşı Mısır, Ürdün ve Suriye’nin yenilgisiyle sonuçlanan 6 Gün Savaşı sırasında Molla Barzani’nin aldığı tutum, tepkiyle karşılandı. Molla Barzani’nin bu savaşın öncesinde İsrail’e yaptığı ziyaret de tartışıldı hep. Barzani, savaş sırasında Arap koalisyonuna katılmasına dair yapılan çağrılara yanıt vermediği gibi, ağırlığını da İsrail’den yana koydu. Anlatılana göre, Mısır lideri Cemal Abdülnasır, Molla Barzani’den sembolik olarak 3 peşmerge göndererek Arap ittifakına katılmasını istemiş, ancak Barzani, buna yanaşmamıştı.
Barzani aşiretinin Yahudi olduğuna ilişkin en önemli iddia, kendisi de bir Kürt Yahudisi olan Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Yona Sabar’ın yazdığı “Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji” adlı kitapla ortaya atıldı. Prof. Sabar’ın kitapta anlattığına göre 16. ve 17. yüzyılda bu bölgede yaşayan Barzanilere mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’nun muhtelif ülkelerinden buraya öğrenci akını oluyordu. O sırada Haham olan Nathanel Barzani de Yahudiler tarafından kabul edilen ilk kadın haham olan Asenath’ın dedesiydi.16
Ancak, Sabar’a göre Barzani ismini taşıyan herkesi Kürt Yahudisi olarak görmek doğru değil. Çünkü Barzani adı tüm Barzan doğumlular tarafından kullanılan bir isim. Kitabın yayınlanmasının ardından tarihçi Ahmet Uçar, Tarih ve Düşünce dergisinde Osmanlı arşivlerinden alınmış bir belge yayımladı. Bu belgeye göre, bölgede yaşayan bir tek Barzani ailesi vardı. Ve onlar da Yahudi’ydi…
İsrail kurulduktan sonra, Kuzey Irak ve Suriye’de yaşayan 200 bin Kürt Yahudisi, büyük bir operasyon ile İsrail’e getirilmişler ve İsrail parlamentosunda önemli mevkilerde bulunmuşlardı. Bugün de İsrail’de 250 binden fazla Kürt Yahudisi yaşamaktadır. İsrail’in Molla Mustafa Barzani ile kurduğu ilişkiler, bugün de oğul Mesud Barzani ile devam etmektedir.17
İç Savaş ve Kuruluş
“Birakuji” Kürt iç savaşıyla dilimize yerleşmiş bir deyim. Kürtçede kardeşin kardeşi boğazlaması anlamına gelen birakuji, Kuzey Irak’ta 1992’de başlayıp yaklaşık on yıl süren iç savaşın bakiyesi. İç savaş, KDP önderliğindeki Kürtlerin, Birinci Körfez Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan Irak’a karşı ayaklanmasıyla başladı. Bu dönemde ayaklananlar sadece Kürtler değildi. Güneyde üç ili ele geçiren Şiiler de orduyla çarpışıyorlardı.
Irak Devlet başkanı Saddam Hüseyin iki ayaklanmayı da sert bir şekilde bastırdı. Ortalığın yatışmasının ardından Saddam’ın Kürtlere yönelik katliam hazırlığında olduğu haberleri yayılmaya başladı. Bu haberler üzerine 1,5 milyon insan sınırlara yığıldı. Bunların 500 binini Türkiye sınırlarına dayanan Kürt mülteciler oluşturuyordu.
Bu göç dalgası NATO güçlerinin “Kürtleri Saddam’dan korumak” bahanesiyle Irak’ın kuzeyinde bir “kurtarılmış bölge” oluşturulmasıyla sonuçlandı. Kürtlerin yaşadığı bölge olan 36. paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edildi ve Çekiç Güç olarak adlandırılan uluslararası askeri birlik bu bölgeye yerleştirildi. Türkiye, ABD önderliğindeki Çekiç Güç’ün İncirlik ve Pirinçlik üslerini kullanmasına izin verdi ve sınıra asker yığarak, bu gücün elini rahatlattı.
NATO güçlerine göre bütün bunlarla amaçlanan şey, Saddam’a karşı Kürtlere bir koruma kalkanı sağlanmasıydı. Saddam aynı sert tedbirlerle ülkenin güneyindeki Şii isyanını da bastırmıştı. Orada da göçler vardı. Ancak Şiiler, şimdilik NATO güçlerinin ilgi alanında değildi.
Çekiç Güç’ün bölgede konuşlanmasının ardından, 1970’te Saddam ile Molla Mustafa Barzani arasındaki anlaşma hatırlandı. Bu anlaşmada yer alan “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” maddesinin hayata geçirilmesine karar verildi, bölgesel parlamentonun oluşturulması için seçimler yapıldı. Barzani’nin KDP’si ve Talabani’nin KYB’si birbirlerine çok yakın oy oranları aldılar. Bunun üzerine bölgesel çıkarlar konusunda anlaşamamaları da eklenince huzursuzluk kısa sürede silahlı çatışmaya dönüştü. Üç yıl süren çatışmalarda yüzlerce Kürt öldü.
1995 yazında sağlanan ateşkes ancak bir yıl sürdü. Ağustos 1996 sonunda, İran’dan yardım alan KYB lideri Talabani Erbil’i ele geçirdi. Bu gelişme üzerine Barzani, Bağdat yönetiminden yardım istedi. Irak birlikleri Çekiç Güç’ün göreve başladığı 1991’den beri ilk kez bölgeye giriyordu. Irak ordusu Talabani kuvvetlerini Erbil’den çıkardı.
ABD’nin, Irak ordusunun Çekiç Güç’ün hakimiyeti altında olan bölgeye girmesine yanıtı çok sert oldu. Irak’ın güneyindeki hava savunma mevzilerini bombaladı ve uçuşa yasak bölge sınırını 36. paralelden 33. paralelin güneyine çıkarttığını duyurdu.
Bu yıllarda ABD ve Türkiye’nin üst üste yaptığı askeri operasyonlar, Barzani’nin “Türkiye’nin bölgedeki desteğine” karşılık PKK’ye saldırması ve KYB savaşı sonucunda binlerce Kürt öldü.
Bölge o kadar karışıktı ki, ABD Kuzey Irak’ta bulunan ve muhtemelen CIA için çalışan ailelerden oluşan 6 bin 700 Kürt’ü can güvenlikleri kalmadığı gerekçesiyle Türkiye üzerinden Pasifik Okyanusu’ndaki kendisine bağlı Guam adasına gönderdi.
On binlerce Kürt’ün ölümüne neden olan bu iç savaş, İkinci Körfez Savaşı’nın hemen öncesinde Washington’da yapılan ve Barzani -Talabani’nin de katıldığı toplantıyla bitirildi. Bölgedeki çatışmalar bıçakla kesilmiş gibi bitmişti. Mesut Barzani, Haziran 2005’te Irak Kürdistan Parlamentosu tarafından Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı seçildi. Halidi tarikatının aşiret uzantısının devleti böyle kuruldu.18
Kürdistan mı Barzanistan mı?
Kürt Özerk Yönetimi Irak’ın kuzeyinde 11 Mart 1970’te Saddam Hüseyin ve Mustafa Barzani arasında yapılan anlaşma ile kuruldu. Özerklik anlaşmasına göre Irak’ın kuzeyindeki üç il, Erbil’de kurulacak bir yerel parlamento tarafından yönetilecekti. Bunun yanı sıra Irak Meclisi’nde beş bakan ve başbakan vekili Kürt olacaktı. Kürtçe, ülke genelinde Arapçanın yanı sıra ikinci resmî dil olacaktı.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak’ın dört ilini, Süleymaniye, Erbil, Duhok ve Halepçe, kontrol ediyor. Irak Kürdistan Bölgesi, bu dört ilin yanı sıra, Ninova, Kerkük ve Diyala illeri üzerinde de hak iddia ediyor. Bölgede Exxon, Total, Chevron, Talisman Energy, DNO, MOL Group, Genel Energy, Hunt Oil, Gulf Keystone Petroleum ve Marathon Oil gibi petrol tekelleri faaliyet gösteriyor. Bölge halkının çoğu Müslüman-Sünni. Süryani, Ermeni ve Keldani kiliselerine bağlı Hristiyanlar azınlıkta.
25 Eylül 2017’de bölgede bir bağımsızlık referandumu gerçekleştirildi. O günden bu yana KDP ve Barzani ailesi hakkında pek çok yolsuzluk iddiası ortaya atılıyor. Bu iddialara göre petrol ve yolsuzluk sayesinde Barzaniler muazzam miktarda servet biriktirdi. Pek çok muktedir aile gibi onlar da paralarını gizlemek için Panama türü vergi cennetlerine yöneldi. Ailenin yurt dışında belirlenmiş 300’den fazla ve değeri milyar dolarları bulan mülkleri var. İktidarı elinde tutan KDP de adeta Barzani ailesinin bir şirketi haline dönmüş durumda. Soyadı Barzani olan birçok kişi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kilit noktalarında.
Barzani ailesinin devasa malvarlığına ilişkin haberler yapan Amerikalı gazeteci Zack Kopplin’in saptadığı mallar şöyle; Dubai’de yüzlerce milyon dolar değerinde gayrimenkuller, Kürdistan’da 1,27 milyar dolar değerinde Zaitoon City projesi, Lanaz rafinerisinde 300 milyon dolar değerinde ortaklık, ABD’de 100 milyon dolar değerinde gayrimenkuller, Ster ve Kar gibi şirketlerde ortaklık. Kopplin, “Ailenin ne kadar bir parayı yönettiğini tam olarak bilmek zor ama kamuya açık kaynaklardan edinilen bilgiler baz alındığında milyarlarca dolar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz” diyor.
The American Prospect, Kürdistan’daki durumu şöyle özetliyor: “Aile, Irak’ta Kürdistan adlı bu yarı bağımsız bölgeyi nesiller boyunca yarı monarşi olarak yönetti ve gizli petrol, telekom ve emlak anlaşmalarından büyük servet biriktirdi.” Öyle ki Şirvan Barzani’nin kızı ve Mesut Barzani’nin yeğeni 23 yaşındaki Lina S. Barzani’nin ABD’de 26 farklı şirket,14 otel, 6 fabrika, 286 kafe, 540 daire, 48 restoran, 8 farklı merkez,1 hastane,1 banka, 2 turizm projesi olmak üzere onlarca taşınmaz mülk ve menkulü olduğu iddia ediliyordu.
Bu sırada Süleymaniyeli Molla Halid’in tarikatının uzantıları Türkiye’yi de ele geçirdi. Ülke AKP ile ortaklık kurmuş Nakşi-Halidi tarikatı uzantılarınca yönetiliyor. Barzani İmparatorluğu ise Türkiye ile uzatılmış bir balayında.
- Bruinessen, Martin van. Ağa, Şeyh, Devlet. ç. Banu Yalkut. İletişim Yayınları. İstanbul 2003. s.208-209. ↩︎
- A.g.e. s. 212 ve devamında ↩︎
- A.g.e.s.269. ↩︎
- Gökdemir, Orhan. Karanlık Yol. Nakşi-Halidi Tarikatı Tarihi. Yazılama. Y. s.123. ↩︎
- Bir aşiret reisi olmasına rağmen 1892 yılında kaymakamlığa atanan İbrahim Paşa, Padişah II. Abdülhamit’e bağlılığını bildirerek padişahın doğudaki sınırları korumak için kurmak istediği Hamidiye Alayları’na aşiretiyle katılacağını bildirdi. II. Abdülhamit de alayların başına İbrahim Paşa’yı atadı. Paşa diğer aşiretlerin mensuplarını toplayarak büyük bir ordu kurdu. Ordunun 11 alayından beşi Milli aşiretinden oluşuyordu. Padişah tarafından Mirlivalığa yükseltilen Paşa hızla güçleniyordu. Osmanlı Devleti’nin doğu sınırları Kürtlerden oluşan Hamidiye Alayları tarafından güvence altına alınmıştı. Martin van Bruinessen, Hamidiye Alaylarının Ermeni ayaklanmasında da önemli roller üstlendiğine dikkat çekiyor. Ancak aşiretin güneyindeki diğer büyük aşiretlerden olan Arap Şamar Aşireti Millilerle çatışmaya başladı. İbrahim Paşa bu çatışmadan da güçlenerek çıkmayı başardı. 1904 yılında Karakeçili Aşireti ile çatışmaya girince devlet işe el attı, fazla güçlenip isyan çıkarmasını istemiyorlardı. Medine’ye sürgün edildi. Sürgün yolundayken Meşrutiyet ilan edildi. Bunu fırsat bilerek geri döndü, tahttan indirilen II. Abdülhamit’e destek için isyan çıkaracağını açıkladı. Ordunun kendisine karşı harekete geçtiğini öğrenen Paşa Viranşehir’i terk ederek Sincar’a kaçtı ve orada öldü. ↩︎
- Gökdemir. A.g.e. s. 124. ↩︎
- Kürt Azınlığın Sorunu. Raporlar ve Tahminler Ofisi 71-48. 8 Aralık 1948. Ömer Özkaya. Amerikan İstihbarat Belgeleriyle Kürtler içinde. s. 39. ↩︎
- Ören, Mehmet Furkan. Tarikat ve Siyaset: Halidilik Üzerine Bir Değerlendirme https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2193118 s.4-5. ↩︎
- Gökdemir. A.g.e. s.125. Mir, burada “bey” anlamında kullanılıyor. Bunlar aşiretlerin büyük önderlerine verilen feodal unvanlardır. “Ağa”dan farklı olarak “bey” daha ziyade şehirde yaşayan ve idari mekanizmada bir mevkisi olan, köylerinde yaşamayan toprak ağaları için kullanılıyor. Bruienessen. Ag.e. s.132. ↩︎
- Bkz. İslam Ansiklopedisi HÂLİD el-BAĞDÂDÎ https://islamansiklopedisi.org.tr/halid-el-bagdadi
https://islamansiklopedisi.org.tr/halidiyye
Mevlana Halid-i Bağdadi ve Osmanlı Toplumunda Halidilik https://isamveri.org/pdfdrg/D241847/2012/2016_OZKOSEK.pdf ↩︎ - “Nitekim Halidilik üzerinde oluşan literatür, bir tarikatın sosyal ve iktisadi şartlara göre değişen siyasi refleksleriyle ilgili önemli ipuçları vermektedir. 19. yüzyılda ortaya çıkan bu tarikatın mensubu kimi önemli figürler isyan olaylarına karışmış ve siyasi sahnede aktif rol oynamıştır. Elbette politika öyle veya böyle bir şekilde herkesin ilgi duyduğu/duymak zorunda kaldığı bir alandır. Devlet ve din ilişkisinin yeterince oturmadığı ve bu iki alan arasındaki sınırın muğlak olduğu Türkiye’de dini hareketlerin siyasetten uzak durması bir yönüyle zor bir konudur. Ne var ki bu durum Halidaliğin istisnai özelliğini görmezden gelmeyi gerektirmez. Halidiliği açıklamak günümüz Türkiye’sinde varlıklarını sürdüren ve bu tarikatın ardılı olan pek çok tarikatın anlaşılması adına da önemli bir çerçeve olacaktır.” ↩︎
- Ören, Mehmet Furkan. A.g.e. s.8. ↩︎
- “Kürt aşiretlerinde aşiret terminolojisinde birimler için kullanılan terimler standart değildir. Bir aşirette, aşiret-altı birime ‘kabile’ denilirken, bir diğerinde ‘taife’, bir başkasında da ‘tire’ denilebilmektedir. İkincisi terimler birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir. Ancak bütün bunların yanında Kürt aşiretlerinin ortak bir hiyerarşik örgütlenmeye dayandığı söylenebilir. Aşiretler üzerine yapılan çalışmalarda varılan sonuçlara göre genel olarak ‘aşiret’, siyasi bir birim olarak kabul edilmiş iken; ‘kabile’ (taife, tire, ocak), ortak bir soydan geldiklerini söylemelerine rağmen bunu kanıtlayamayan bir birim olarak düşünülmüş. ‘Sülale’ (tire, hoz, mal) aynı soydan gelen, ‘aile’ (mal) ise aynı evi paylaşan topluluk biçiminde tespit edilmiştir.
Bütün bunlardan yola çıkarak, en azından karşılaştırmamız içinde yer alan çalışmalardan hareketle Kürt aşiretleri için bir örgütlenme şeması çıkarılabilir:
Emirlik- Aşiret -Kabile (Taife, Tire, Ocak) -Sülale (Tire, Hoz, Mal) -Aile (Mal)”
Uluç, A. Vahap. Kürtler’de Sosyal Ve Siyasal Örgütlenme: Aşiret https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/184120 ↩︎ - Ören, Mehmet Furkan Ören. A.g.e. s. 17-18. ↩︎
- Gökdemir Orhan. Nakşi Kardeşliği. https://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/naksi-kardesligi-361491 ↩︎
- İslam Ansiklopedisi. Kürtler. https://islamansiklopedisi.org.tr/kurtler ↩︎
- “Kürd Yahudilerinin İsrail’e göçü 16.yüzyılda başlamıştır. Dönemin en önemli Kabalist merkezi olan Galile’de Safe’de bu göç yönlendirilmiştir. Bundan sonra yüzyıllarca Kürdistan’da Yahudilerin İsrail’e göçü hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Daha sonra 1900 ile 1926 arasında bir göç dalgası olmuştur. En son olarak 1935 ile 1951 yıllarında göç dalgası gelişmiştir. Şimdi 200 bin Kürd Yahudi bu ülkede dağınık halde yaşamaktalar. II. Dünya Savaşının hemen ardından, büyük bir Yahudi topluluğu bu günkü, özellikle Güney Kürdistan’da anavatanlarını bırakarak İsrail’e göçtüler ve kısa sürede etkili bir topluluk oldular. 1948 İsrail devletinin kurulması ile Ezra ve Nehemia operasyonları ile 1949-1952 tarihlerinde 25 bin Kürd Yaduhi, İsrail’e taşındı. Daha çok Kudüs’te güçlü bir topluluk olsa da İsaril’in her tarafında varlıklarını sürdürüyorlar.” Yüce, İsmail. İsrail’deki Kürt Yahudiler. https://www.rudaw.net/turkish/opinion/11022020 ↩︎
- Ortadoğu’nun kaderini değiştiren aşiret: Milyarlarca dolarlık Barzani ‘imparatorluğu’…https://haber.sol.org.tr/dunyadan/ortadogunun-kaderini-degistiren-asiret-milyarlarca-dolarlik-barzani-imparatorlugu-haberi ↩︎