Devrimci Sosyalist Blok: Buraya Kadar!

Türkiye sosyalist hareketinin son bir buçuk yıl gündeminde önemli bir yer edinen birlik tartışmaları Nisan ayında geçtiği dönemeçten sonra Ağustos’ta bir diğer kritik noktaya ulaştı. BTDK’nın 7-8 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilen son toplantısında Devrimci Sosyalist Blok ve Yasal marksist Parti önerilerinin damga vurduğu bir devrimci-reformist ayrışması yaşanmıştı. Yasal marksist Parti, Sosyalistlerin Birlik Partisi girişimi haline dönüştü, ve başta TBKP’nin yarattığı sorunlarla sancılı bir süreç yaşıyor. Reformizm partileşmesini ne kadar zamanda tamamlar bilinmez, ama şu ana kadar yerel delege seçimleri, bir hazırlık kurultayı düzenlediler, program komisyonunun ürün almaya yakın olduğu söyleniyor…


Devrimci Sosyalist Blok ise ancak dört buçuk ay sonra, 25-26 Ağustos’ta bir açık toplantı düzenleyebildi. Bu toplantı da Gelenek‘in, K. Birlik‘in ve bazı bağımsızların DSB platformundan ayrılmalarına sahne oldu.

Bu yazıda birlik tartışmalarında yaşananları, gelinen noktayı, çalışmalara yönelttiğimiz itirazları, sonuç olarak ayrılma gerekçelerimizi net biçimde sergilemeye çalışacağız. Çalışmamız bundan sonra birlik ve partileşme sonunu ve sürecine ilişkin kimi saptama, öngörü ve önerilerimizi de yansıtacak.

Yazının sonunda yayınladığımız eklerin, birer belge olarak Gelenek‘in DSB çerçevesinde gösterdiği performansa ilişkin yeterli açıklığı sağlayacağı kanısındayız.

BTDK’DAN DSB’YE  

Birlik tartışmalarında verilen ortak tebliğler belirli programatik ipuçlarında sağlanan yakınlıkları da yansıtıyordu. Hatırlanacağı gibi Gelenek, bugün DSB önerisini benimseyen çevre ve kişilerle birlikte “Demokrasi ve Devrim” ve “Türkiye’nin Toplumsal ve Sınıfsal Dinamikleri” konulu tebliğleri ortaklaşa oluşturdu. Benzeri bir birliktelik esas olarak Gelenek’in yokluğunda “Sosyalist Demokrasi” konusunda da sürdü. “Enternasyonalizm” başlığı altında ise daha sonra DSB önerisini şekillendirecek olan “tebliğ grubu”nun çeşitli bileşenleri üç (Gelenek dahil edilirse dört) ayrı metne dağıldılar.

Gelenek iki önlemli konuda belirli bir çerçevede buluştuğu bileşim ile “Birlik Düzlemleri ve Parti” konusunda ortak çalışma yapmamayı tercih etmiştir. Bu tercihin temel dayanağını kısaca aktarmakta yarar var. Ancak önce kısaca BTDK’nın diğer bileşenlerine gözatmak gerekiyor:


– TBKP, TSİP ve Sosyalist Birlik’in bir kanadı sürecin bir noktasında yanyana geldiler. Çağatay Anadol’un, Oral Çalışlar’ın, Gencay Gürsoy’un, Orhan Koçak’ın “Demokrasi ve Devrim Tezler”inde imzalarının bulunması, bu tebliğin de TBKP reformizmini, ulusal mutabakat anlayışını reddeden özüne karşılık politik tutumları bilindiği gibi farklı olmuştur. Bunun da mantığı şundan ibarettir: BTDK sürecinin sağ kanadı tartışmaları ciddiye almamış, bir taraftan süregiden, geçmişten gelme yasal parti temaslarını esas almıştır. Bu temasların belirli deklarasyonlara dönüşmesinde BTDK toplantılarının sona ermesini dikkate alan bir zamanlama yapılmıştır, o kadar… TBKP, TSİP ve Sosyalist Birlik’in bir kanadı ile birlikte telaffuz edilen ve “sağ” denilip geçilirken daha fazla özen gösterilmesi gereken bağımsız aydınlar ya da kadrolar da tercihlerini bu yönde yapmışlardır. Ancak onların saikleri gözlemleyebildiğimiz kadarıyla Türkiye’de yasal partili mücadelenin gerekliliği saptamasına dayanmıştır.

– İkinci yönelimde birlik tartışmalarını yine fazla ciddiye almamış gruplar bulunuyor: Devrimci Mücadele ve Emek çevrelerinin sekiz ay kadar süren tartışmalarda somut durum ve konjonktürün sunduğu verilerle kendi perspektiflerini yeniden ürettiklerini, sürece katkıda bulun- maya çalıştıklarını söylemek kolay değildir. Kimlikler yeniden ve yeniden deklare edilmiş, birlik yolunda bir beklenti taşımaksızın girdikleri süreçten yalnızca kendilerini ifade etmiş olmak kazancıyla çıkmışlardır. Bu iki dergi çevresine bir de İşçi Sözü‘nü eklemek mümkündür. İşçi Sözü benzeri bir negatif performansı troçkizm cephesinden sergilemiştir.


– Üçüncü gruplaşma bağımsız aydınlar, Hedef, İktidar Yolu, İşçiler ve Politika, Sosyalizm (Sınıf Bilinci) ve Yeni Öncü tarafından oluşturulmuştur. Daha sonra DSB önerisini ortaya atan tebliğ grubunun bile- şenleridir bu çevreler. Ancak bu gruplaşma kimi iç gerilimlerle sürekli malul olmuştur. Bir tanesi BTDK’ya Sınıf Bilinci ve İşçi Sözü’nü yayınlayan tek bir çevre olarak giren eğilimin yaşadığı iç ayrışmadır. Görüldüğü kadarıyla birlik yolu kendi bileşenlerini ayrıştırıcı bir etkide bulunabilmektedir.


İkinci bir gerilimin bugüne de taşınmış olan ve mevcut sorunları da fazlasıyla etkileyen kaynağı Yeni Öncü‘dedir. Süreci yaşamayı kabul etmek dışında ileriye dönük öngörüler anlamında Yeni Öncü tek bir özne olarak davranamamış, içerdiği değişik eğilimler arasında birliğin adını duymak istemeyenler pekala yer alabilmiş, üstelik bu “ayrılıkçı” yaklaşım ciddi bir etken de olmuştur. Öyle ki, aynı TBKP ile TSİP’in BTDK ile ilişkisiz yasal parti temasları gibi, Yeni Öncü’nün de çeşitli çevrelerle girişimleri olmuştur. Sözkonusu hareketin tümünü mü yoksa bir bölmesini mi bağladığını anlamak mümkün olmayan bu girişimlerin, yasal parti çalışmalarından temel farkı hedef ve niyetlerin ileri derecede belirsiz olması, kamuoyuna yansımaması ve belirsizliğin sonucu ürünsüz kalmasından ibarettir.

Yine bu topluluğun kimi unsurları dünya konjonktürünü arkalarına alarak geleneksel solu, reel sosyalizmin mezarına itivereceklerini düşünmüşler, en azından böyle düşündüklerine ilişkin ciddi göstergeler oluşmuştur. Bu, tek taşla birkaç kuş vurma arzusuna doğal olarak geleneksel solun likidasyon yanlısı sağ kanadından herhangi bir tepki gelmemiş, bu kesim yeni solla inkarcılık yarışına girmekte pek duraksamamıştır.


Bu eğilime tedavi edici değil, dıştalayıcı tepki gösterenler vardır. Gelenek‘in tasarı halindeki bir birlik yolunda her tür sekterizme karşı eleştirel, ama ikna edici davranmaya çalıştığını söyleyebiliriz.


Birlik Düzlemleri ve Part
i kitapçığında yer verilen “Birlik Perspektifleri ve Devrimci Sosyalizm” tebliği bu koşullarda hazırlanmaya başlandı. Bileşenleri içinden Yeni Öncü’nün pozisyonuna dair kayguların halledilemediği, başka kimi unsurların yapılanları ne denli ciddiye aldıkları noktasında kuşkular bulunan bir proje olarak DSB ortaya atıldı.


Ancak tebliğ, (a) açıkça birleşik bir parti hedefini ortaya koyuyor; (b) “tartışılmaz” önkabullerin aşındığı bir konjonktürün avantajlarıyla farklı öznelerin biraraya gelebileceğim iddia ediyor; (c) devrimci bir programatik zemini temel alıyor; (d) gerçekçi bir tutumla bileşimin genişlemesi gereğini saptıyordu. Temel saptama ve hedeflerde genel hat- larıyla anlaşmamız mümkün olan DSB önerisine, realizasyonuna iliş- kin kaygılarımız nedeniyle tebliğ aşamasında imza koymadık. Yeni Öncü‘nün sürece kararlılıkla girip girmeyeceği, yeni sol/troçkist eğilimlerin sürece belirli ve belirgin bir ideolojik renk çalmakta ısrarlı ve sek- ter davranıp davranmayacakları belirsizdi.


Tüm bunlar “Birlik Sorunu ve Güncel Durum”da şöyle dile getirildi: “(…) tartışmalarda genel olarak devrimci sıfatıyla anılabilecek bir kesimin kimi önemli noktalarda buluştuğu söylenebilir. (…) Öncelikle bu ortaklaşmaya bugün olduğundan daha büyük anlamlar atfedilmemelidir. Bu kesimin ortaklaşa gerçekleştirdiği iş, henüz reformizm eleştirisini aşıp kendi pozitif kimliğini netleştirmeye evrilmiş değildir. Bu, ancak bir siyasi programla gerçekleştirilebilir. (…) Kendini gerçekçi bir biçimde tanımlamış bir oluşumun, şu anki muhtemel sınırlarını genişletmesi mümkündür (…) bir çalışma ortak yayın faaliyeti olabilir (…) bu sürecin yasal parti boyutunun sürekli gözönünde bulundurulması gerekir.(…) Herkes… kendi özgün sivriliklerinden fedakârlıklarda bulunmaya hazır olmalıdır. (…) “birlik” fikrini korumak adına kimi reel, temellendirilmiş ayrışmaların geciktirilmesine yönelmek, hata olacaktır. Kimi ayrışmalar kalanların daha rahat, daha net adımlar atabilmelerine elverir. (…) Aylardır devam eden çalışmaların katılanlara ahlaki ve siyasi bir sorumluluk yüklediği unutulmamalıdır. (…)” 1


Bizim öngörülerimizle DSB önerisinin kısmi çakışmazlığı, yalnızca DSB’nin üç ayağı olarak sözü edilen programatik tartışma, eylem ve propagandadan, bir tanesinin, ortak eylemliliğin Gelenek tebliğinde zikredilmemiş oluşudur. Bu da öze ilişkin olmaktan çok, yukarıda sözü edilen gerilimlerin, ortak eylemlerin çerçevesini bir süreliğine sınırlayacağı yolundaki saptamamızdan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla aynı gerilimleri yaşayan ve yaratanların birlikte üç sacayağını inşa etme iradesini beyan etmeleri -öneriyi bu anlama alıyoruz- bizce yalnızca olumlu karşılanabilirdi.

Bir diğer sorunlu nokta ise Gelenek‘in sürecin bir sonraki hedefine dair görüşlerini açıkça deklare etmesiydi: Legal parti. Bu konunun programatik tartışmaların belirli bir mesafe katetmesine kadar ertelenmesi olağan ve doğrudur. Ama BTDK süreci bu mesafeyi katetmişti ve aslında artık, birliğin önümüzdeki dönemde kitlesel bir açılımın araçları konulu politik bir tartışma gündeme alınmalıydı. Henüz tartışılmamış olan bu konuyu kimi çevreler basit bir hukuki-teknik tercih derecesinde, daha sınırlı kimileri ise bizzat legalizm olarak görebiliyorlardı.

Gelenek tüm bu değerlendirmelerinin özet sonucu olarak DSB projesinin deklarasyonu ile realizasyonu arasındaki mesafenin, yapılan işin ciddiyetine gölge düşürecek denli açılabileceği tehlikesini saptamış, bu aşamada tebliğ grubundan kendisini “ayrı” tutma ihtiyacını duymuştur. Bu yaklaşımını da tebliğ grubuna yeterli açıklıkta yansıttığına inanmaktadır.

Gelenek, aynı kaygıları korumasına rağmen, Türkiye’de birleşik bir devrimci sosyalizm alanının inşa edilmesinde gördüğü sonsuz fayda ve zorluk karşısında, bu zaafların giderilebilmesine birinci elden katkı koymak amacıyla sürece dahil olmuştur.

Bu yazı çerçevesinde bir legal partide oluşturulacak birliğe yüklediğimiz anlamı ve işlevleri tekrar etmeye gerek duymuyoruz. Ancak, gerekli fakat güncel olarak farklı bir düzlemde gördüğümüz ve sosyalist hareketin evriminin şu olgunluk evresinde somut bir platforma tercüme edilme gücü bulunmadığını düşündüğümüz, somut bir proje halinde de bugüne dek karşılaşmadığımız “Marksist-Leninistlerin Birliği” yaklaşımına itibar etmediğimizin altını çizmekte yarar var. İkinci bir vurgu da legal bir devrimci parti önerimizi DSB’ye yüklenen misyondan yoksun, sözü edilen üç ayağın dikilmesini önceleyebilecek, bugünden yarına gündelik bir iş olarak görmediğimiz noktasına yapılmalıdır. Gelenek‘e bu anlamda yöneltilen eleştiriler son derece temelsizdir ve yanıtları bu konuda daha önce yayınlanmış yazılarımızda fazlasıyla mevcuttur.

Program birliği, ortak eylem, ortak mücadele tarzı vb. alanlarda kaydedilmesi gereken gelişmelerin ötesinde, devrimci sosyalizmin özellikle devrimci demokrat kökenli bileşenlerinin legal parti biçimini tartışmaya ihtiyaç duydukları da kesindir. Bu çevrelerin kendileri bu konuya ilişkin olarak “bir önyargılar sürecinden geçerek gelmektedirler, hem de öte taraftan belki bunun (legal partinin) elvereceği imkanlar konusunda yeterince aydınlatılmış değillerdir”. 2 Dolayısıyla Gelenek bu çevreleri iknaya yönelik bir teorik ve pratik sürece de müdahil olmak üzere DSB önerisini benimsemiştir. Bu anlamda kendi yaklaşımlarımızın benimsendiği yanılsamasına kapılmadık, tersine tüm bunları bir mücadelenin konusu olarak değerlendirdik.

Ancak bu konuda kimi yaklaşım yetersizliklerini “aydınlatılma” eksikliği olarak gören E. Kürkçü’nün ve başka arkadaşların, bu eksikliği kapatmak gibi bir işe hiç bulaşmamaları dikkat çekicidir. Ya sözkonusu zaaf ile kendileri de maluldür, ya da kimi hassasiyetler, daha doğrusu tabular karşısında fincancı katırları ürkütülmek istenmemekte, ertelemecilik yeğlenmektedir. Bu ise “iyi” bir politika olmasa bile, hiç olmazsa bir politik tutumdur ve güç de olsa anlaşılabilir.

Oysa Zeki Tombak’ın şu satırlarda dürüst olduğuna inanmamız kesinlikle mümkün olamayacaktır: “DSB önerisi BTDK sürecinden toplumsal devrim fikri etrafında birleşerek gelenlerin önerisidir. Bu öneriyi yapanların programlarının birinci maddesi yasal parti olamaz. Bu tespit DSB önerenlerin kendilerini yasal bir parti fikrine kapalı tutmalarını gerektirmez. Ancak, bu süreci bir yasal parti oluşturma süreci olarak gören ve DSB önerisini yapanların arasında bulunuşunu sadece yasal parti amacıyla sınırlayan Gelenek-Siyaset çevresinin toplumsal devrim fikrini nasıl kavradığını araştırmak ihtiyacı duyuyoruz. Toplumsal devrim fikri sadece bir devrim projesi değil aynı zamanda bir devrimci mücadele projesini de içermektedir. Ülkemizde devrimci mücadele süreci bugünden itibaren yasallığı aşan bir çerçeveye sahip olmak zorundadır; aynı zamanda bu nitelikte bir partinin, yasal bir partinin kitleselleşmesi, kadro ve deney biriktirmesinin ertesine bırakılması mümkün değildir” 3 .

Hiç kimse Gelenek‘in perspektifinin yasal partiyle sınırlı olduğunu söyleyemez; Gelenek‘i reformizm ile eleştiremez; yasal partiyi reddedemez. Ama tüm bunları karşısına alamayan Tombak spekülatif tezler yoluyla “hiç olmazsa izi kalsın” yöntemini tercih etmektedir. DSB’deki yerimizin yasal partiyle sınırlı olduğu iddiası da, “devrimci mücadele” partisinin yasal partinin karşısına konması da bu türe girmektedir. Tuhaf imaları tartışmaya gerek yok. Bu bir yana, “devrimci mücadele” partisinin yasal partiden önce kurulması gerektiğinin DSB önerisinin neresinde kayıtlı olduğunu da bu satırların yazarı göstermek durumundadır; DSB fikri çerçevesinde böyle öncelikler bugüne kadar tartışılmış bile değildir.

NİSAN’DAN AĞUSTOS’A: TARTIŞMALARIN ÖBÜR YÜZÜ

Gelenek, ama yalnızca o değil, örneğin Sosyalizm, örneğin İktidar Yolu, BTDK toplantılarının bitiminden sonraki adımların hızlı bir tem- poda atılacağını tasarlıyorlar, önerilerini buna göre şekillendiriyorlardı. Yeni Öncü bu süre içinde, açıkça ifade edilmesi gerekiyorsa, DSB’nin diğer unsurlarınca “taşındı”. Bütün ayak diremelerine rağmen…

Ama bu çabalar harcandıktan sonra dönülüp bakıldığında “taşıma”nın bir yanılsamadan ibaret olduğu, aslında herhangi bir mesafe alınmadığı görülüyordu. Bu aylar süresince çözüldüğü zannedilmekle birlikte ilerleme kaydettirmeyen sorunlara birkaç örnek vermekte yarar var.

Önce, DSB’nin bir açık ve geniş tartışma toplantısı yapması öngörüldü. Gelenek böylesi bir toplantının ileri adımlar atmaya uygun olarak düzenlenmesini savundu. DSB fikrine çok uzak bakan, ilerlemeyi engelleyici davranacakları bilinen unsurların toplantıya katılımları, ideolojik eğilimlere bakılmaksızın, sorun çıkmayacak biçimde ayarlanmalıydı. Bu yapıcı yaklaşım spekülasyon konusu bile edildi.

Aynı aşamada gündeme giren bir diğer tartışma da BTDK sürecinin bütünüyle dışındaki kimi radikal unsurlarla DSB önericisi bazı kişilerin ortak yayın projelerine girmeleriydi. Bu projelerin DSB ve parti birliği hedefiyle, “Kürt solu ile köprü kurmak”, “süreci güçlendirmek” vb. gerekçelerle bütünleştirilmeye çalışılmasına, özellikle Gelenek ve Sosyalizm karşı çıktılar. Nedense DSB’nin kimi bileşenleri, dışarıdaki “bazı” unsurlardan sözedildiğinde BTDK sürecinin kazanımlarını, ortak tebliğlere yüklenen anlamları, devrimci sosyalist program zeminini vb. hızla unutuveriyorlardı. Bu “bazı” unsurlar değişiyor, ama arayış tükenmiyordu.

Sosyalist demokrasi ve sosyalizm anlayışı konularında mutabakat sağlanması gereği, dolayısıyla bu konuların program tartışmasıyla birlikte gündeme alınması vurgusuna Gelenek olarak itirazda bulunduk. Öncelikle İşçiler ve Politika ile aramızda sürtüşme yaratan bu tartışmada, ideolojik değil politik birlik hedeflendiğinin fazlasıyla sık telaffuz edildiği bir platformda “sosyalizm anlayışı”nda ortaklaşmanın şart koşulmasını “işi yokuşa sürmek” olarak değerlendirdik. Bu sorun, İşçiler ve Politika‘nın yersiz bir gerilim yaratmaktan kaçınması sayesinde halledildi.

Doğrusu, gerilim yaratacak konular zaten yeterince vardı. Yeni Öncü sırasıyla, sosyalist hareket içi ayrışmaların yanlış temellerde gerçekleştiğini, örneğin TBKP ile program tartışmasının sürdürülmesi gerektiğini, bu platformun bileşiminin kesinlikle yetersiz olduğunu, vb. tartışma gündemine taşıdı.

Yanlış temelde bölünme konusunun ve TBKP ile program tartışması isteğinin unutulabilmesi için tartışma ve ikna mekanizmaları değil, bu çevrenin iç süreçleri beklenilmek zorunda kalındı. Bileşimin herkesçe kabul edilen yetersizliğini aşmak için yürütülen temasların sonucu tebliğ grubuna yeni katılımlar mümkün hale geldiğinde ise, bunun önüne ilkesiz engeller çıkartıldı. Bu tutum yetersizlik şikayetinin samimiyeti üzerine gölge düşürmüştür. Sözkonusu yetersizlik “anlamlı bileşim” gibi son derece kışkırtıcı bir terminolojiyle tartışıldı. Yetersizliğin aşılması doğrultusunda ise çevrelerin tekil girişimleriyle kimi kollektiviteler sürece gözlemci olarak katılma noktasına geldiler. Böylesi bir sonuca ulaşan temaslar, ne tuhaftır ki, “bileşimi anlamsız” bulduğunu sık sık tekrarlayanlarca değil, yola çıkma iradesine sahip olanlardan geldi. Tekil temasların ötesinde asıl çalışmanın siyasi bir cazibe merkezi haline gelmesi ise, elbette mümkün olmadı…

Bu sırada parti hedefi, blok, bloğun üç ayağı… bunlar ne mi oldu? Onlar durdular, üzerilerine boşa geçirilen zamanın gölgesi çökerek, giderek tozlanarak bekletildiler.

Mayısın üçüncü haftasında yapılacağı deklare edilmiş olan toplantının tarihi sürekli ertelenirken, Yeni Öncü‘nün sürece ilişkin değerlendirmelerinin diğer görüşlerle aşırı çelişik ve önerilerinin “hiçbirşey yapmamak” anlamına geldiği topluca saptanarak, tebliğ grubunun dışına çıkartıldı. Bugün “Yeni Öncü‘den ayrışmak istemiyoruz”, “onlarla birlikte yürüyeceğiz” diyenler, bu olayın vuku bulduğu Haziran ayında “yürümek için gerekiyorsa bölünülür” sözlerini telaffuz edecek denli özgüvene sahiptiler.

Peki samimi miydiler? Bunu bilemeyiz. Ama şu sözleri Hedef-İktidar Yolu temsilcisinden Temmuz’da yapılan kapalı toplantıda dinlemiştik; aktarıyoruz:

“İç tartışmalarımız, Yeni Öncü‘nün kaygı ve endişelerinin giderilememiş olması nedeniyle herhangi bir işe girişmemize engel olmaktadır. Burada sahici nedenin Yeni Öncü‘nün farklı bir ilerleme hızına, diğerlerinin farklı bir ilerleme hızına sahip oluşunun olduğu bizce şüphelidir. Evet böyle farklılıklar vardır, ancak, Yeni Öncü‘yü eleştirenler kendi aralarında daha ileri bir ilişki düzeyi tutturmak için çaba göstermiş değillerdir. Böyle bir iç çalışmayı yasakladığımızı, bunun yanlış olacağına karar verdiğimizi hatırlamıyoruz. Farklı hızlara sahip olduğunu ileri sürenler, aynı tempodaki diğerleriyle, Yeni Öncü‘yü beklemeden yürümelidirler.”

“Aksi takdirde, DSB önerisini sosyalist hareketin gündeminden düşü- ren bugünkü ataletin sorumluluğu sadece bir çevreye ait olarak gösterilemeyecektir.” 4

Bu sözleri Hedef dergisinin Ağustos sayısından aktardığımızı hatırlatırız. Peki, bu sayının dağıtıldığı/satıldığı, dolayısıyla yazılanların geçerli olduğu 25-26 Ağustos toplantısına bu çevre kaçıncı viteste geldi dersiniz? İmzalarının yer aldığı “çağrı bildirisi”ne göz atmak bu konuda aydınlatıcı: “(…) sosyalistlerin kalıcı bir güç ve eylem birliği gerçekleştirmeleri, ortak bir propaganda faaliyetine girişmeleri ve güncel talepleri işçi sınıfının iktidar mücadelesine bağlayacak bir program tartışmasını birlikte yürütmeleri gerekiyor. Bizler, bu doğrultuda emin adımlarla yürüyebilmek, mücadelemizi işçilerin ve öteki ezilenlerin mücadelelerine bağlayabilmek, sosyalistlerin bölünmüşlüğünü aşabilmek için birleşik bir devrimci sosyalist odak, bir Devrimci Sosyalist Blok yaratmak üzere kalıcı bir güç ve eylem birliğini gerekli bulan herkesle mücadele- de birleşmek istiyoruz.”5

Süreci izlememiş olanlar için altını çizmek gerekebilir. “Bir DSB yaratmak için kalıcı güç ve eylem birliği” kurmak fikri Yeni Öncü‘ye aittir. Bu çevrenin Temmuz toplantısında yaptığı yazılı açıklamada “DSB Hakkında Plan Önerimiz” başlığı altında “DSB önerisi sahiplerinin dışındaki reel güçler, bu önerinin dışında kaldıkları takdirde, DSB’a giden yolda sürekli bir eylem ve güç birliği öneriyoruz” 6 denilmektedir. Sözü edilen reel güçlere örnek gösterilen Devrimci Yol’dur. Aynı metinde parti hedefinin adı anılmazken, DSB’den zamanlaması belirsiz bir hedef olarak bahsedilmektedir. Öte yandan TBKP ve TSİP’i kapsayan mevcut bir eylem birliği zemini olarak Sosyalist Forumun imkan dahilinde olduğu yazılmaktadır… “Çağrı bildirisi”nde altı defalarca çizilen eylem ve güç birliği, bu tartışmalarda parti hedefinin ve blok kurma yönelişinin karşısına alternatif olarak çıkartılmış argümanlardır, bunları ileri tarihlere ertelemenin aracı olmuşlardır. Şimdi “hızlı” olduklarını düşünenler bu argümanları sahiplenerek karşımıza çıkmaktadırlar. Güçbirliğinin bileşenlerinden biri olan Yeni Öncü, hala Dev-Yol kazanılmaksızın blok kurulamayacağını düşünmektedir. Bu durumda, şimdiden biz söyleyelim, Dev-Yol bugünkü halinden çıkıp bir başka içerik ve form kazanmadıkça blok kurulamayacaktır. Güçbirliğini kabul edenler -zımnen değil açıkça- buna boyun eğmektedirler.

Sosyalizm, İşçiler ve Politika, ve Hedef-İktidar Yolu‘nun görüş değiştirdikleri görülmektedir. Bu değişiklik, belli ki, Hedef dergisine yansımamıştır. Ağustos’ta “Yeni Öncü‘den bizi kopartamazsınız” açıklamalarında bulunanların, dergilerinde farklı hızlardan sözetmeyi sürdürmeleri yalnızca bir gaftır. Yalnız şunun altı çizilmelidir: “Farklı ilerleme hızı”nı uygun herhangi bir girişim Temmuz ve Ağustos toplantıları arasında geçen beş haftada gündeme getirilmemiştir, bu doğrultuda somut öneri üretilmemiştir. Tutum değişikliği Gelenek‘e yönelik “bölünme istiyorlar” demagojisiyle örtülemez. “DSB’yi gündemden düşüren ataletin sorumluluğu” artık yalnız Yeni Öncü‘ye ait değildir.

İktidar Yolu‘nun şu “birlik” sürecinin bütünündeki performansına da göz atmakta yarar var. Ağustos 1989 Kuruçeşme toplantısında İktidar Yolu yazı işleri müdürü G. Sanlav’ın konuşması birliğin mücadele içinde, sokakta vb. gerçekleşebileceğini, 18’lerin girişiminin boş bir iş olduğu görüşlerini içeriyordu. Daha sonra ikinci bir konuşmayla Tombak “yanlış anlaşılabilecek olan bu konuşma”yı düzeltti. Böyle girilen BTDK sürecinde İktidar Yolu yeni sol bir ideolojik ortamın içinde, ve muhtemelen dünya konjonktürünün de katalizörlüğüyle kendisini “düzeltmeye” devam etti. Son iki aydaki tutarsızlığa yukarıda değinmiştik. Şimdi böylesi bir çevrenin Gelenek‘e şu eleştirileri hangi yüzle yapabildiği bizim için anlaşılmazdır:

“DSB projesi içinde yer alırken burada ortaklaştığı çevrelerin bir bölümünü dışarıda bırakıp DSB fikrine hiç de sıcak bakmayan Emek, Devrimci Mücadele ve sair çevrelerle, DSB destekleyicilerini genişletmek adına yasal parti amacıyla ilişkiler yürütmek ‘kötü’ politikacılıktır. Geniş ufuklu, çaplı politika yapmak başka şeydir, kırk tarakta bez dokumak ilkesizliği başka şeydir. Birincisi ise kısa vadeli manevrayı…” 7

Bir yıl içinde kişiliksizlik, iki ay içinde tutarsızlık rekoru kıranların nasıl “iyi” politikacı olduklarının değerlendirmesini bir kenara bırakıyoruz. Bu çevrenin “iyi” politika anlayışı, “Haziran’da açık toplantı yapılmazsa -yani blok girişimi adlı adınca başlamazsa- biz yokuz!” resti ile Ağustos’ta “blok kurmayalım” metnine imza atmayı birlikte sindirebiliyorsa, bizden uzak olsun…

Gelenek olarak, DSB’yi parti hedefine giden yolda hızlandırmayı da amaç edindiğimiz bir dizi temas yürüttüğümüz doğrudur. Bunlara dair gerekli ve yeterli açıklamayı da “gözlemci” olarak yer aldığımız koordinasyon kuruluna yapmış bulunuyoruz. Tombak verdiği yanlış haberleri düzeltmek isteseydi, fazla zorlanmayacaktı. Verilen bilgi yanlıştır, düzeltmek için de bir çaba harcanmamıştır.

Ancak, İktidar YoluHedef Devrimci Birlik Platformunu, buradaki ilişkilerini nasıl allayıp pullayabiliyorsa, nasıl sonradan Halk Gerçeği gazetesi olarak gerçekleşen proje, buranın bileşenlerinin o aşamada DSB’a herhangi bir sıcaklık beslememelerine karşın, zamanında DSB’a ve parti hedefine kan verecek bir kanal olarak sunulmaya kalkışıldıysa, söz konusu proje için “kişi” olarak teklif almış olan kimi DSB önericilerinin ilişkisini adı konmamış bir temsiliyet ilişkisi haline çevirmek nasıl dile getirilebilmişse, nasıl DSB’den birileri Dev-Yol’u beklemeden yürümeyi reddediyorsa, nasıl başkaları Yeni Öncü‘yü beklemeden yürümeyi önermişlerse, ve nasıl tüm bunlar meşru görülüyorsa, Gelenek de istediği teması istediği çevreyle yürütmüştür ve yaptığı, en az diğerleri kadar meşrudur.

Henüz yazılı hale gelmemişse de, Gelenek‘e bir “metod” eleştirisi yöneltilmiş bulunulmaktadır. Kimi bağımsız sosyalistlerin, bir çevre olarak da Sosyalizm‘in eleştirisinin özünde, bizim ne pahasına olursa olsun birlik içinde ve birlik için davranmayıp, ayrı önergelerle, özel zorlayıcılıklarla kendimizi farklılaştırmamızın yanlış bulunması yatmaktadır. Açıkça ifade edelim; “birlik” olmanın maliyeti kişiliksizleşmek, getirisi de yerinde saymak, ama “umudu yaşatmak” ise, biz böylesi birlik platformlarında bulunmayacağız.

Sonucun kişiliksizleşmek, o değilse en azından tutarsızlaşmak olduğunu iddia ediyoruz. Sosyalizm gazetesi bir çevre olarak bu durumdan bağışık değildir: “(…) Ağustos toplantısının hedefi Girişim Dönemi’ni başlatmak olmalıdır. Bunun somut biçimi, toplantıdan bir Girişim Kurulu‘nun kuruluşu ile çıkmak olmalıdır.” 8 Ya da, “Devrimci Sosyalist Blok 25-26 Ağustos toplantısından kitlelerin ilgi odağı haline gelebileceği bir kimlik ile çıkmalıdır.”9 Bunlar yalnızca örnektir. Önerilenler gerçekleşmemiştir. Yalnızca istenilen sonucun alınamaması değildir söz konusu olan; daha geri öneriler ve hedefler süreç içinde kabullenilmiştir. Eğer bu durumun sorumluluğunu, bu tuhaf gidişatı terkeden Gelenek‘e yüklemek ucuzluğuna sapılınmayacaksa şimdi ne olacakdır? Herhalde “doğru metod” gereği birileri beklenilmeye devam edilecektir…

SÜREÇ NASIL İŞLEMELİYDİ YA DA SORUN BAŞLIKLARI

DSB önerisinin Nisan 1990’da deklare edilmesi, Gelenek için şu anlama gelmiştir: Söylenen doğrultuda, yeni bir devrimci partide birlik hedefinde DSB’yi inşa çalışması 8 Nisan 1990’da başlamıştır. Söylenenleri, önerilenleri ciddiye alan, kendisine ve sosyalist kamuoyuna saygı besleyen her sorumlu siyasal çevre ve kişi için de böyle olmalıdır. Dolayısıyla Nisan-Ağustos arasında “DSB’u kurmak için ön aşamalar gerektiği” noktasına varılması Nisan’daki açıklamaları yok saymaktır. Bu yeni bir durumdur. Adeta Nisan deklarasyonu geri alınmış olunmaktadır.

İkinci bir nokta, siyasal süreçlerin masa başında yaşanmayacağını avam bir dille sık sık hatırlatanlar, DSB önerisinin kapsamının yetersizliğini hiçbirşey yapmamanın mazereti haline getirmişlerdir. Bu mantık siyasal mücadelenin mantığı olamaz. Bir işi yapmak için gücünüz yoksa, güveniniz yoksa, iradeniz olmalıdır. DSB’da bu da eksiktir…

Üç, birlik sürecinde ideoloji ve politikanın birbirinden fazlaca ayrılmasına Gelenek itiraz eden taraf olmuştur. İdeolojiyi işin içine karıştırmayan bir politik birliktelik kalıcı bir model olarak sunulmamalıdır. Zira politika üretimi ile ideoloji arasındaki ilişki sanıldığından daha kısa olabilmektedir. Bu itirazı yönelten ve ideolojik-politik bütünsellik anlamında leninist modele sahip çıkan bizler olmamızla birlikte, birlik yoluna ideolojik rengini çalma arzusunu gemleyemeyenler başkaları olmuştur. Bir sözlü örneğini Sungur Savran en son Temmuz toplantısında, tasarı halindeki birlik partisiyle Sovyetler Birliği’nde kurulan “Yeni Sosyalist Parti” arasında benzerlik kurarak vermiştir. Bir diğer örnek “DSB İçin İleri!” bildirisidir. Yeni Sol değinilerin emdirildiği ve blok değil güç birliği talep eden metinden bir pasaj aktaralım: “(…) şu ya da bu ülkede ‘sosyalist’ denilen rejimlerin işçilerin çıkarlarıyla çatışarak çöküntüye uğramış olması (…)

” ‘Sosyalist’ denilen rejimlerde bugün karşılaşılabilen çöküntüler sosyalizm düşüncesinin değil, bu rejimlerin işçilerin ve emekçilerin talep ve özlemleri ile çatışmasının sonucudur.” 10

Doğrudur, halk kitleleri daha fazla tüketim, piyasa ve kapitalizm istemişlerdir. Bu da reel sosyalizmin yıkılmasında bir etkendir. Ama bizim için önemli olan, bir dördüncü saptama olarak şudur: Çağrı bildirisinin geleneksel solun radikal kesimlerine hitap gücü yoktur. Nedeni politik ve reel bir tercih ya da yol ayrımına gelinmiş olması değil, sürece ideolojik renk katma eğilimidir. Bu açıdan İşçiler ve Politika‘nın 25 Ağustos 1990 tarihli özel sayısına da bakılabilir. Bu sayıda yer verilen bir yazı reel sosyalizmi, “Stalinizmi”, vb. tam boy eleştiri bombardımanına tuttuktan sonra şöyle son bulmaktadır: “(…) faaliyetlere katılan çevre ve gruplar gündelik faaliyet içinde ortak davranmaya çalışmalı, mücadelenin birleştirici özellikleri öne çıkarılmalıdır.” 11 Temmuz toplantısına da sunulmuş olan bu metnin bütününde “birleştirici özelliklerin” öne çıkartıldığı söylenemez. En azından geleneksel solun radikal kesimleri bu birleştiricilikten nasiplerini alamamaktadır.

Beş, Temmuz toplantısında Gelenek üç noktanın DSB’un geri dönülmez, tanımlayıcı kazanımları olduğunu ifade etmişti: BTDK tebliğlerinde ortaya konulan devrimci programatik zemin, parti hedefi ve sosyalist hareketin değişik sektörlerine uzanan bileşim zenginliği. Yalnızca geleneksel solun radikal ögelerine karşı “özensizlik” değil, devrimci demokrat hareketlere (“kökenli” demiyoruz, bizzat devrimci demokrat olanlara) yönelik ve tüm terslenmelere rağmen süren naif beklenti son ögeyi zedelemiştir. Kaldı ki, Gelenek ve K. Birlik‘in ayrılmasıyla kimi bağımsız sosyalistler dışında geleneksel sol artık DSB’de temsil edilmemektedir. Devrimci demokrasiye düşkünlük toplumsal devrim programatik zeminiyle de çelişiktir, çünkü bu düşkünlük realize olma aşamasında kapıyı insan hakları ve demokrasi söylemli bir popülizme açmak zorunda kalacaktır. Parti hedefini ise, biliyoruz…

Altı, BTDK sürecinden başlayarak büyük özen gösterilen bir konu kadın hareketidir. Siyasal grupların kendi kimliklerine, örgütlülük niteliklerine sahip çıkmaları bile birlik süreci açısından yadırganırken, kadınların cinsiyetçi tepkisellikleri bol bol pohpohlanmıştır. BTDK’nın son kitapçığındaki bir tebliğ 12 ve bu tebliğin destekleyicileri bunun bir göstergesidir. Destekçi 17 sosyalist erkeğin 12’si DSB önericilerindendir ve dört kollektivite de böylece temsil edilmiş olunmaktadır.


Bugüne dek, varolmayan örgütlenmeler, işlevsiz ya da işlemeyen kurullar için kadın kotası olup olamayacağı tartışma gündemine sokulmuş, bu kotaları doldurmak için tuhaf zorlamalara girişilmiştir. Temmuz-Ağustos döneminde faaliyet gösteren koordinasyon kuruluna bağ- lı ve işlevi kollektiviteler arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesi olarak tasarlanan bir komisyon çalışması da “müdahil kadınlar”ın bu komisyonu “gözleme” talepleriyle çıkan bir tartışma sonucu lağvedilmiştir. Ayrıntılar bir yana DSB içindeki kadın sorununu bir apolitizm göstergesi sayıyoruz.


Yedi, kollektiviteler ve bireyler arasında yersiz bir gerginlik yaratılmıştır. Bunda kollektivitelerin özel olarak önemli bir payı da bulunmadığı düşüncesindeyiz. Konu 12 Eylül sonrası örgüt alerjisi ve dünya konjonktüründen sosyalist örgütlenmelerin payına düşen prestij kaybet- tirici etkilerle birlikte yükselen bir dalganın DSB’u kucaklamasından ibarettir. DSB, ortada yeni bir bina inşa edilmesi sorunu varken, ve henüz bunun yolu tartışılırken, “örgütlerin sönümlenmesi”nden söz edilen, bireylerle kollektivitelerin hoşgörülü, saygılı bir ilişki yerine eşit stakükoya girmeye zorlandığı, örgüt fikrinin aşındırıldığı bir mekana dönüşmek tehlikesiyle karşı karşıya getirilmiştir. Bir yerel koordinasyon kurulunda tüm kollektivite temsilcilerinin şerh koydukları bir karar alınabilmektedir. Öte yandan, bu sürecin içindeki kollektiviteler de sözkonusu tehlikeyi beslemektedirler. Kimileri kollektif temsil kabiliyetlerine yönelik saldırıları sessizlikle karşılayarak, başkaları mevcut yapıların “mezhep” olduklarını yazıp çizerek sorumluluğa ortak olmaktadırlar. Sorun bugünkü yapıların yıpratılmasından ibaret görülmemelidir. Örgütlülük fikrinin aşındığı bir topluluktan ne parti, ne de güç birliği çıkabilir. Tersinden söylenirse, eğer parti vb. gibi politik/örgütsel hedefler inanılarak, samimiyetle telaffuz ediliyorsa, örgütlülük fikrinin özenle korunması gerekir. Sorun bunun aşınmasıdır.

Sonuç olarak ortaya birkaç önemli çelişki çıkmıştır ve şu anki DSB çalışması bu çelişkilerin gölgesi altında ezilmiş durumdadır.


– Blok ve parti için güç olmak gerekir, ama güç olmak için bir örgütlü çalışmaya başlamak gerekir. Bu çelişki her nedense çözülememektedir.

– Adım atmak için bileşimi genişletmek gerekir; ama bileşimin genişlemesi cazibe merkezi haline gelinmesine bağlıdır. Bu da çözülemeyen bir sorundur.

– Bölünmemek, varolan gücü korumak gerekir; ama varolan gücün ilerlemesi de gerekir. Bu da çözülememiştir.

– Sürece bağımsız sosyalistleri katmak gerekir; ama katmak için işlevsel olacakları bir yapılanmayla bu insan malzemesini örgütlü bireyler haline getirmek de gerekir. Bu bir diğer çözümsüzlüktür.

– Mevcut örgütlenmelerin zaafları aşılmalıdır; ama daha gelişkin bir yapılanma ancak varolan kollektivitelerin katkısıyla kurulabilecektir. Bunun da nasıl olacağı belirsizdir.

– Taban inisiyatifi ve demokrasiden söz edilir, bunlar çok önemsenir; ama legalite kimileri için hâlâ bir fetiştir. “Başka türde” bir yapılanmanın iç demokrasi sorununu nasıl çözeceğine ilişkin olarak ise şu ana kadar hiçbir şey üretilmemiştir.

– Sektarizm birlik sürecini zaafa uğratır; ama kadın-cinsiyetçi sektarizm baş tacı edilebilir. Burada da iş çözümsüzdür.

– Genişlemekten, bunun gereğinden sözedilir; DSB’ye katılmaya hazır, süreci hızlandırma gücüne sahip bir çevre -muhtemelen yeni sol, troçkizan ya da Dev-Yol kökenli vb. gibi olmadığından- içerilmez. Üstelik genişleme konusunda “nerede hata yaptık” diye düşünüldüğünde, bir Zeki Tombak’ın aklına gele gele -devrimci marksistlerin birliği çer- çevesinde değil, ancak bir diğer dış halkada yeri olabilecek- Radikal Yeşiller ve İbrahim Eren gelir. 13

Listeyi uzatmak mümkün ama gereksiz. Listemizin son üç maddesi gerçekten çözümsüzdür. Katılım sorununu mutlaka halletmek isteniyorsa, açık çalışmayı ciddiye almak zorunda olunduğu bilinmelidir. Demokratik katılım ile gizlilik koşullarının birbirini çelmeyeceğini söylemek için son derece saf olunmalıdır. Bu saflığı taşımak, yalnızca siyasal deneyimsizlikle açıklanamaz; örneğin hiç polis ya da casus romanı okumamış, film seyretmemiş olmak da gerekir.

Aynı biçimde kadın sektarizmi ile politik bir kuruluş gerçekleşmez, vs.

Listenin ilk maddelerindeki sorunları çözememek ise, tersine oldukça güç bir iştir. Bunlar aslında yapay sorunlardır. Daha önce sözü edilen politik irade, çözümün tek anahtarıdır.

SONUÇ: İLERİYE DÖNÜK İPUÇLARI

Gelenek tüm bunları 26 Ağustos sabahı görmüş değildir elbette. Ancak bu sorunların tam bir kaosa, içinden çıkılmaz bir hale dönüşmesi olasılığını öngörmekle birlikte, böylesi bir sonuçtan kaçınabilmek için yeterli önlemlerin bir mücadele sonunda alınabileceğini tasarladığımızı söyleyebiliriz.

Türkiye sosyalist hareketine gereken, bir devrimci açılımın kanallarının örgütlenmesidir. Bizce bu misyonu bir yasal partinin yerine getirebileceği de son derece açıktır. Gelenek bu doğrultuda bir gelişmenin önkoşulları olarak devrimci bir programatik zemin ve sosyalist hareketin yeni sol, devrimci demokrat, geleneksel sol sektörlerinin her birine ulaşabilen, birleştirici bir çerçeve gerektiğini de, doğru olarak saptamıştır. Bu öngereklilikler DSB önericilerinin oluşturduğu platformda mevcuttu.

Ancak DSB’u bir mücadele alanı ve aracı olarak tercih etmek için bir öge daha gerekiyordu: Nedenli büyük olurlarsa olsunlar, sorunların üzerine yürümek için bir politik irade, başlangıç noktasında yeterlidir. Bir platformda yer almak için bu politik irade ögesinin söz konusu mekânda, birlikte üretilebileceğine ve yaşatılabileceğine güvenmek gerekir. Gelenek olarak, DSB önericilerinin ideolojik farklılıklarının bu başlangıç adımlarının önünde engel oluşturmayabileceğini, bu tehlikenin bertaraf edilebileceğini düşündük. Gerçekten, değil yeni sol ya da devrimci demokratların bu politik iradeden tanımları gereği uzak olduklarını iddia etmek, tersine örneğin devrimci demokrasinin geçmişinin böylesi irade gösterileri ile örülü olduğunu reddetmek mümkün olamaz. Kendi payımıza dört aylık pratik deneyimden çıkardığımız en açık sonuçlardan biri, 1990 Türkiyesi’nde devrimci sosyalizmin güçlerinin malul olduklarıdır.

Bu konum değişmez değildir, ancak bugün “içeriden” değiştirilme şansı olmadığı gibi, aşılması için bu hareketlerin kendi dışlarındaki verilerin değişmesinin, öncelikle gerektiği görülmektedir.

Dolayısıyla DSB’un bizce yükselen bir grafik çizme olasılığı zayıftır. Bu konuda yanılmış olmayı diliyoruz. Çünkü bizim yanlışlanmamız, devrimci sosyalizmin bu ülkede şu an dışa vurduğundan daha büyük potansiyeller barındırması, daha yetenekli olması anlamına gelecektir.

DSB’un birlik sorununun çözümüne doğru bir kanal olarak varlığını sürdürmesinde yarar da vardır. Ancak bu kanal Nisan ayında verdiği görüntüden çok daha zayıf kalacağa benzemektedir.

Daha sonuç alıcı bir yol bizce yine sosyalist hareketin kitlesel bir açılım ihtiyacı esas alınarak, bu hedef gözetilerek örülebilir. Bu anlamda “genişi olmadı, darla yetinelim” denilmemelidir. Hele darlığı “Marksist-Leninistlerin birliği” vb. gibi tabelaların parıltısıyla meşrulaştırmak ne genelde sosyalist hareketin, ne özelde belirli grupların çıkarına ol- mayacağı gibi gerçekleşebilir bir projeye de denk düşmeyecektir. Türkiye’de Marksist-Leninistlerin dar/homojen/klasik birliğine giden yolun da bir kitlesel açılım deneyiminden geçmesi gerekmektedir.

 Ancak önümüzdeki evrede bir politik irade birliğinin altı daha fazla çizilecektir. En azından Gelenek tarafından…

Bu politik irade birliğine ulaşması muhtemel güçlerin kaynağının geleneksel sol olacağına dair işaretler mevcuttur. Bir yeni yolun altyapısı örülürken, aralarındaki ideolojik mesafeler daha kısa olan, örgütlülük bilincinde birbirlerine yakın duran, politika tarzları tuhaf yumurta-tavuk problemleri ve sol demokratizmle zedelenmemiş çevrelerin yanyana gelmeleri başlangıç için bizce yeterli olacaktır.

Geniş ve kenar çizgileri yer yer kesikleri barındıran, tanımında belirsizlikler taşıyan bir platform yerine, belki daha dar, ama kararlı, net tanımlara sahip ve kenar çizgileri belirgin çekilebilmiş bir çerçeveye ihtiyaç var. Birlik tartışmaları ve süreçlerinde, devrimciler cephesinde ilk tür aşınmış, DSB’un son aylarıyla da tükenmiştir. Önümüzdeki evreye ilişkin şimdilik bundan ötesi spekülasyon olacaktır. Elimizdeki ipuçlarını zinciri yakalama gücünde kritik bir halkaya dönüştürebilmek yine bir mücadele konusudur.

Bu mücadelede elde edilecek kazanımlar Türkiye’de devrimci sosyalizmi partili bir güç haline getirebilir. Hedefe yaklaşıldıkça bugün DSB platformunda ayrıştığımız güçlerle daha sağlam temellerde buluşma imkânlarına da kavuşacağımıza inanıyoruz. Değerlendirme yazımızı bu temenniyle, yukarıda çizdiğimiz mücadele için bir çağrıyla noktalıyoruz.

1.9.1990



EK 1:

Aşağıdaki metin Tebliğ grubunun BTDK sonrası çalışmaları için Nisan ayında hazırlanmış, Mayıs başında tebliğ grubuna tartışılmak üzere sunulmuştur.

DEVRİMCİ SOSYALİST BLOK İÇİN ÖNERİLER
Gelenek-Siyaset

I.SUNUŞ

Bugün için temsil edebildiği nicelik ve güç ne olursa olsun DSB önerisi ile önemli ve anlamlı bir adım atılmış bulunmaktadır. Bu adımın atılması ile birlikte DSB önerisinde bulunan salt tartışmanın ve tartışma düzenlemenin ötesinde, önemli politik misyonlara aday olduklarını da deklare etmiş bulunmaktadırlar.

Atılan bu adımın karşılığının pratikte verilebilmesi için, hiç gecikmeden, bazı yakın dönem perspektiflerin de net olarak konulması ve bunlara uyumlu bir iç örgütlenmenin sağlanması gerekmektedir.

Mayıs ayında yapılması hedeflenen toplantıya kadar bu anlamda önemli ve somut adımları atmış olmamız gerekir. Aşağıdakiler, Gelenek ve Siyaset’in bu konulardaki ilk önerileri, ön düşünceleri niteliğini taşımaktadır. Bunlar, DSB önerisinin sahibi diğer ögelerin önerileriyle birlikte somut bir tartışma çerçevesi oluşturma amacıyla hazırlanmıştır.

II. İÇ ÖRGÜTLENME

a) DSB önerisinin katılımcıları kendi aralarından bir koordinasyon komitesi oluşturmalıdırlar. İşlevsel olabilmesi açısından sayısı sınırlı üyeden oluşması gereken bu komitenin katılımcı kişi, eğilim ve çevreleri temsil etme yeteneğine sahip olması gerekir.

b) Koordinasyon komitesi yalnızca DSB önerisini sahiplenen kişi ve çevreleri temsil etmeli, bunlara karşı sorumlu olmalıdır.

c) DSB önerisi dışında kalan tüm örgüt, dergi, çizgi ve kişilerle ilişkiler tekil ilişkiler düzleminden çıkarılarak bu komitenin inisiyatifine verilmelidir.

d) Bu ilişkilerde ortak bir irade ve inisiyatife sahip olabilmek için varolan temas ve beklentiler ayrıntılı olarak tartışılmalıdır.

e) Koordinasyon komitesine bağlı olarak     
– mali kaynak araştırılmasından,
– çeşitli yayın etkinliklerinin gerçekleştirilmesinden,
– diğer illerdeki birlik platformları ile DSB arasında eşgüdüm sağlanmasından,
– demokratik kuruluşlar, meslek, sendika, kadın örgütleriyle vb. gibi ilişkilerden,
– ideolojik-politik açılımlarda tartışmaya baz oluşturacak ön taslakların hazırlanmasından özel olarak sorumlu olacak bazı organlar kurulabilir.

f) DSB’un bugünkü katılımcılarını birarada tutan programatik yaklaşım zeminine gölge düşürülmemelidir.

g) DSB’un oluşumuna organik ilişki kurmak yoluyla katkıda bulunacak yeni çevre ve kişilerle ilişkide varolan programatik yaklaşım zemininin korunmasına özen gösterilmeli, bu zeminin dışında kalan başka yaklaşımların DSB’un genişleme perspektifini çelecek tarzda ifade edilmelerinden kaçınılmalıdır.

III. DİĞER İLLERDEKİ PLATFORMLAR VE ÖRGÜTLENMELER

a) KK, diğer illerde varolan ya da varolabilecek birlik platformları ile kendisi arasında gerek tartışma gündemi gerekse katılımcı bileşeni açısından varolan/varolabilecek eşitsizlikleri büsbütün olmasa bile bir ölçüde giderme amacıyla etkinlik göstermelidir.

b) Diğer illerdeki birlik platformlarının gündemleri ve katılımcıları, DSB’un atması gereken ileri adımları engelleyici bir faktör olmamalıdır.

c) Yeni illerde birlik platformlarının oluşturulması girişimlerine DSB kendi çerçevesi ve perspektifleri doğrultusunda müdahil olabilmelidir.

IV. DSB’UN DİĞER SOL ÖRGÜT, ÇEVRE VE KİŞİLERLE İLİŞKİLERİ

a) DSB’u oluşturan unsurların DSB dışı ilişki ve bağlantıları doğal olmakla birlikte, bu ilişki ve bağlantıların DSB’un kişilikli adımlar atabilmesi açısından engelleyici yönler taşıyıp taşımadıkları ciddi biçimde ele alınmalıdır. Bu tür ilişki ve bağlantılara son verilmesi yolunda DSB’un herhangi bir zorlayıcılıkta bulunması düşünülemez. Bu, söz konusu unsurların kendi takdirlerine kalmıştır. Ancak aynı ilişki ve bağlantıların, iş yapmak isteyenlere ayak bağı olması da arzu edilir bir durum değildir. DSB, bu iki yaklaşımı dengeleyici bir etkinlik alanını, en azından belirli bir süre için bulmak zorundadır.

b) DSB-KK tarafından belirlenecek kişiler, DSB adına, DSB’un dışında kalan sosyalist çizgilerin temsilcileri ile açık oturum, panel, tartışmalara katılmalı, böylelikle DSB dışı kalan çizgiler DSB’nun tartışma platformuna çekilmelidir.

c) Bugün DSB dışı kaldığı halde yarın bu oluşuma katılabilecek siyasal çizgi ve örgütlerin katılımlarına işlevi olduğu süre içerisinde KK tarafından karar verilmesi; yeni katılımcıların, katıldıkları andan itibaren KK içinde temsil edilmeleri gerekir. Bu tür katılımlarda “koşul” olarak ileri sürülmese bile DSB’un temel çizgileri katılımcılara iletilmeli ve genel bir onay aranmalıdır.

d) “Sosyalist Forum” vb. gibi DSB dışı platformlara, eğer olacaksa, DSB’un katılımı belirli ve asgari düzeyde de olsa bir iç disiplin çerçevesinde gerçekleşmelidir. Sözgelimi başta “Sosyalist Forum” olmak üzere bu tür platformlar DSB’un kendi bileşenlerinin birbirleriyle tartıştığı yerler haline gelmemelidir.

e) Unutmamak gerekir ki, özellikle yeni ve genç kuşak sosyalistlerden, DSB’un kendi özel “yandaşları” da çıkacaktır. Tek tek DSB’u oluşturan unsurların dolayımı dışında da gerçekleşebilecek bu tür katılımları oriente edici ve işlevsel kılıcı mekanizmalar oluşturulmalıdır.

f) Zamanla, DSB’un katıldığı çok geniş ve heterojen toplantılarla, kendi yandaşlarının katıldığı geniş toplantılar arasında bir ayrışıma gidilmelidir.

g) Kitle, meslek, sendikal kuruluşların, kadın, çevre vb. örgüt ve hareketlerin toplantılarına, eylemlerine DSB’un kendi kimliğiyle katılması, mesaj göndermesi hedeflenmelidir.

V. İDEOLOJİK-PROGRAMATİK AÇILIM


a) KK bugüne dek BTDK çerçevesinde konsensus oluştuğu görülen alanları özellikle dikkate alarak ve önümüzdeki temel görevlerden birinin de ideolojik-programatik açılım olduğunu gözeterek, daha somut düzeydeki programatik çalışmalara esas oluşturacak bir ön çalışmayı belirli bir takvim içinde tamamlamalıdır.

b) Böyle bir çalışmanın kapsayacağı ya da üzerinden hareket edeceği temel noktalar olarak:      

i) Bir bütün olarak yaşadığımız dünyaya devrimci bir dönüşüm amacıyla yönelme niyet ve güçlerinin teorik, ideolojik ve aktüel dayanaklarını oluşturacak temel global saptamalar,   
ii) Yukarıdaki genel yaklaşımın bir alt düzeye indirilmesi olarak da, Türkiye’nin, gerek emperyalist-kapitalist sistem içindeki yeri, gerekse de ulusal sınıf dinamikleri açısından bugünkü durumunun ve sergilediği olanakların saptanması,
iii) Türkiye’de hedef olarak sosyalizmi benimseyen bir siyasal hareketin önünü kapayan/açabilecek; bağımsız kitle hareketinin önünü kapayan/açabilecek; işçi sınıfının öncü partisinin gücünü kısırlaştıran/artırabilecek ekonomik, siyasal, ideolojik, tarihsel, kültürel vb. temel özelliklerin saptanması,
iv) Yukarıdaki (i), (ii) ve (iii) saptamalarının ışığında etkinlik gösterecek bir devrimci partinin örgütlenme, öncülük, sınıfla ilişki, üyelik, disiplin, ideoloji ve politika üretimi vb. alanlardaki başlıca ilkelerinin saptanması.

c) Tartışmalarda özel ideolojik-teorik kimliklerle hesaplaşılması değil, somut, faaliyetler için temel oluşturacak konular seçilmeli, geliştirilecek yöntem ve üslup buna uygun olmalıdır.    

d) Tartışmaların daha örgütlü götürülebilmesi için, örneğin işçi sınıfı, demokratik kitle örgütleri, gençlik hareketi, ulusal sorun, kadın hareketi, sosyalist örgütlenme gibi konularda çalışmalar alt-komisyonlar halinde yürütülebilir.

VI. PROPAGANDA VE YAYIN FAALİYETLERİ

a) Ortak bir hareketin yaratılabilmesi için DSB ve KK bünyesinde (ya da bu komiteye bağlı olarak) gündelik mücadelenin koordinasyonunu sağlayacak bir komisyon oluşturulabilir. Her çevre kendi bağımsız faaliyetini sürdürmekte özgür olmakla birlikte, bu komisyonda özel tavır alışlar öncelikle tartışılmalı ve ortak bir tavrın üretilmesi hedeflenmelidir. Giderek bu komisyon DSB dışındaki yerel girişimler ve diğer oluşumlarla sağlanacak güç ve eylem birlikleri doğrultusunda bir inisiyatif merkezi haline gelmelidir.

b) DSB’a katılanların sürdürmekte oldukları yayınlar, ideolojik tartışmayı genel anlamda sürdürseler bile, birbirleriyle olan tartışma süreçlerinde bundan böyle yapay kaçmayan bir birlikçilik zemini savunabilir, ayrıca dil olarak da bir “centilmenlik ruhu” sergileyebilirler.

c) Bunun dışında, yeni bir aşamaya ulaşılıncaya kadar, DSB içindeki unsurların yayınları, tüm yayın, yayın konusu seçimi, demeç vb. etkinliklerinde bütünüyle serbest olmalıdır.

d) Bir ortak yayın DSB’un en önemli silahı olacaktır. Bir yayın komisyonu ortak yayın projesini çeşitli yönleriyle araştırmaya bugünden başlayabilir.

e) Eğer ortak yayın projesi ciddi biçimde gündeme alınırsa,

– çıkış tarihi olarak 1990 sonu-1991 başının saptanması uygun olacaktır;
– çalışmalar için en kısa zamanda ayrı bir yer tutulmalıdır;
– temel olarak, iç politika, uluslararası gelişmeler, uluslararası sol hareketler-gelişmeler, Türkiye’deki sol yayınlar-gelişmeler konularında arşivleme çalışmalarına bugünden başlanabilir.

f) 18 imzalı deklarasyondan başlanarak birlik tartışmaları sürecinin ve bu andan itibaren de DSB’un bazı temel belgelerinin uygun görülecek yabancı dillere çevrilerek Türkiye dışındaki uygun-gerekli yerlere gönderilmesi örgütlenebilir.

EK 2:

Tebliğ grubunun süregiden çalışmalarına yönelttiğimiz eleştiriler doğrultusunda Haziran ayında statümüzü “gözlemci” olarak değiştirdik. Bu karar ilişkin tebliğ grubuna yaptığımız yazılı açıklamayı sunuyoruz.

Gelenek BTDK’nun 7-8 Nisan toplantısından bu yana kendisini DSB önerisinin sahipleri arasında görmektedir. DSB’nin devrimci bir legal sol partinin inşasına yönelebilmesine katkıda bulunmak Gelenek’in birlik sürecinde izleyeceği politikaların temelini oluşturmakta- dır.

Ancak devrimci bir legal sol parti hedefini önceleyen aşamalarda, bu hedefi paylaşmayan kişi ve çevrelerle sürecin ileri noktalarına ilişkin görüş ayrılıkları nedeniyle bir kopuşun yaşanması, arzu etmediğimiz, aksine özenle kaçındığımız ve kaçınacağımız bir tehlikedir. Bu süreci birlikte yaşamayı ikna etmek ve ikna olmak için bir fırsat sayıyoruz.

23-24 Haziran toplantısını sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi açısından DSB’un kuruluş toplantısı olarak öngörmüştük. Bugün sürecin bizim arzu ettiğimizden daha ağır işleyeceği ve önümüzdeki toplantının daha mütevazi sonuçlara yönelebileceği açığa çıkmış bulunuyor.

Ancak, daha ağır bir işleyişin daha sağlıklı ve emin adımlar atılmasına hizmet edebilmesi açısından 23-24 Haziran’ın mutlaka bugünkü örgütlülük düzeyini aşan, yeni kurul ve organları doğuracak bir toplantıya sahne olması gerekmektedir. Buna ilişkin önerilerimizi de yazılı olarak sunuyoruz.

Bizim için kritik olan, bu sonuçların alınıp alınamaması değil, DSB önericileri olarak toplantıya daha ileri bir kurullaşma hedefiyle gidip gidemeyeceğimizdir. Önerilerimiz başka önerilerle birlikte tartışmaya açıktır. Toplantının böylesi bir amaca yönelik değil, bir fikir alışverişi ve tartışma platformu olarak tasarlanması bizce kabul edilemez bir durum olacaktır. Daha ileri bir düzeye sıçrama hedefi taşımayan bir toplantının politik sorumluluğunu paylaşmayacağımızı açıkça deklare ediyoruz.

Bu tutumumuzun DSB önerisine sahip çıkmak ve daha sonraki çalışmalarda aktif yeralmaktaki kararlılığımızı etkilemeyeceğini belirtmek isteriz.

EK 3:

Aşağıdaki metin 17-18 Temmuz tarihlerinde Kuruçeşme’de düzenlenen toplantıya Gelenek’in plan önerisi olarak sunulmuştur.

DEVRİMCİ SOSYALİST BLOK: YAKLAŞIM VE ÖNERİLER
    
14-15 Temmuz toplantısı DSB önerisini getiren çevre ve kişilerin bir iç değerlendirme ve hazırlık çalışması olarak anlaşılmalıdır. Bu toplantıyı önceleyen Nisan-Temmuz döneminin DSB önerisinin siyasi anlamına ve üstlenilmiş olan siyasi sorumluluklarına denk düşmeyen bir disiplinsizlik ortamında yaşandığını düşünüyoruz. Şu anki toplantının yalnızca fikir alışverişi ve tartışma ile sınırlı kalma olasılığının ağırlık kazanması karşısında hazırlık toplantısının siyasi sorumluluğunu üstlenmediğimizi 27 Haziran 1990 tarihinde “tebliğ grubu”na deklare etmiş bulunuyoruz.

14-15 Temmuz toplantısında, buna rağmen anlamlı sonuçlar elde edilebilmesi ve DSB’un kuruluş sürecinde bir üst evreye geçilebilmesi için görüşlerimizi ve somut önerilerimizi kısaca tekrar etmek istiyoruz.

A. DSB Perspektifimiz

(i) DSB’u devrimci bir legal sol partinin inşası yolunda önemli bir araç olarak görüyoruz. DSB çerçevesinde yaratılması mümkün devrimci hareketlenmenin böylesi bir hedefe yönlendirilmesi için bugüne kadar gösterdiğimiz çabaları sürdüreceğiz.

(ii) BTDK sürecinde üretilmiş bulunulan toplumsal devrimi hedefleyen programatik ipuçları zemininde ve propaganda, eylem, program tartışması ayakları üzerinde biçimlendirilmesi gereken DSB, mümkün olan en erken zamanda kurumsallık kazanmalıdır. Geçmişten devralınan “tebliğ grubu” vb. biçimler bu ihtiyacı karşılamamaktadır.

(iii) DSB’un kurumsal biçimlenişi kalıcı bir hareketliliği değil, partiye doğru devinen bir geçiş sürecini varsaymalıdır.

(iv) DSB projesinin ayırdedici bir özelliği Türkiye solunun -bizim geleneksel sol, devrimci demokrat ve yine sol “kökenli” olarak değerlendirdiğimiz- değişik sektörlerinden unsurları biraraya getirme gücü taşımasıdır. Bu kapsayıcılık sektörlerden herhangi biri yönünde gelişebilmek adına kaybedilmemelidir. Bileşim her üç alana doğru gelişme kaydedecek tarzda değiştirilmeli, genişlemenin araçları yaratılmalıdır.

Bizim sürece yaklaşımımızı yansıtmanın ötesinde kimi özellikler bugün DSB önerisinin geri dönülemez kazanımları haline de gelmiş bulunmaktadır:

(i) Önerinin politik zemini BTDK toplantılarında üretilen devrimci programatik ipuçlarını temel almaktadır;

(ii) DSB önerisi bir eylem ve güçbirliğinin ötesinde devrimci bir partinin inşası hedefini kapsamaktadır;

(iii) Öneri solun herhangi bir sektörünün değil, değişik sektörlerinden unsurların birliğini yansıtmaktadır. Bu nitelikler bundan sonraki adımların da üzerine kurulacakları alt-yapıyı ifade etmektedir.

B. Öneriler

14-15 Temmuz toplantısı DSB hazırlıklarının bugünkü yetersiz düzeyinin aşılmasıyla sonuçlanabilmelidir. Bu doğrultuda,

(i) bir koordinasyon kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul

a- öneri sahibi çevrelerin temsilcileri, bu sayının azami 1/3’ü oranında bağımsız sosyalist ve yerel inisiyatiflerin temsilcilerinden oluşmalıdır.
b- Kurulun ilk toplantısında işleyiş kurallarını netleştiren bir tüzük oluşturulmalıdır.
c- Kurul ilk bileşim oranını değişikliklere uğratmayacak tarzda genişlemeye açık olmalıdır. Katılımın kıstası Ağustos toplantısının “Çağrı Metni”nde açıklanan DSB önerisinin anahatlarını benimsemekten ibarettir. Genişlemeye yönelik propaganda ve temaslar koordinasyon kurulunun bilgi ve inisiyatifi altında sürdürülmelidir.
d- Kurul DSB önerisinin yerel düzeylerde somut politik ayaklarını oluşturması gereken yerel inisiyatiflerin çalışmalarını koordine etmeli, bu faaliyetlerin yaygınlaşmasını teşvik etmelidir.
e- Koordinasyon kuruluna bağlı bir organ olarak “gruplararası bir koordinasyon kurulu” oluşturulmalıdır. Yalnızca çevre temsilcilerinden oluşacak bu organın işlevi ortak bir siyasi faaliyetin olanaklarının zorlanması ve örgütlenmeye başlaması olmalıdır.
f- Koordinasyon kurulu yurtdışında bir DSB inisiyatifinin başlatılmasını teşvik etmeli, bununla ilişkileri sürdürmelidir.
g- DSB önericileri bugünden ortak politik tavır alışlar içine girmelidirler. Koordinasyon kurulu bu görevi de üstlenmeli, çeşitli toplantılara ortak mesaj göndermek, açıklamalarda bulunmak, DSB önerisi dışında kalan sol kamuoyu önünde birlikte durabilmek hedeflenmelidir.
h- DSB’un kuruluşunu beklemeksizin program tartışmasının çerçevesini çizmek üzere bir program komisyonu kurulmalıdır.
ı- Hukuki, mali konularda ve bir yayının teknik olanaklarını etüd etmek üzere bir komisyon oluşturulmalıdır.

(ii) 14-15 Temmuz toplantısında Ağustos toplantısının hedefi olarak DSB girişiminin deklare edilmesi karar altına alınmalıdır. Bu deklarasyonun içeriği aynı zamanda bir devrimci partinin inşası yolunda irade beyanını da yansıtmalıdır.

(iii) Ağustos toplantısının hazırlıkları için bir yürütme kurulu oluşturulmalıdır. Çağrıyı olumlu karşılayan bağımsız kişi ve çevrelerle genişletilecek olan bu organ koordinasyon kurulundan bağımsız olmalı, ancak arada sürekli bilgi alışverişi sağlanmalıdır.

14.07.1990

EK 4:
Aşağıdaki metin bir grup kadın sosyalist tarafından 25-26 Ağustos toplantısına sunulmak üzere hazırlanmış, ancak ikinci gün yaşanan ayrışma nedeniyle bu metin gündeme alınamamıştır.

Bizler, toplumsal devrim perspektifini önüne koyan ve bugün, legal bir sol partinin gerekliliğinden hareket eden sosyalist kadınlar olarak söz alıyoruz.

Biz, partileşme yolunda bir DSB’nun ilkelerini ve oluşum gerekçelerini destekleyen kadınlar olarak, başından beri blok oluşturulması çabalarına aktif olarak katılıyoruz.

DSB daha kendi içinde kurumsallaşmasını sağlayamamışken, kadın kurtuluş hareketi mensuplarının, DSB içinde oluşturdukları fiili Kadın Platformu’nun bizi temsil etmediği kanısındayız.

Kadın Platformu’nun ardında açıkça dile getirilmese de şöyle bir niyet yattığını düşünüyoruz: KKH’ne mensup kimi kadın arkadaşlar bilimsel sosyalizmi bu haliyle cinsiyetçi bir öğreti olarak görüyor ve onun bu özelliğinin ancak feminizmin etkin müdahalesiyle dönüşebileceğine inanıyorlar.

Biz bu görüşe kesinlikle katılmıyoruz.

Sınıfsız topluma yönelişte “kadın-erkek çelişkisinin” çözümlenmesini, gerçek temel çelişkilerden biri olarak ifade eden bir düşünce sisteminin, “cinsiyetçi” olduğu düşüncesi bizce dayanaksız ve son derece öznelcidir.

Öte yandan biz sosyalist kadınlar olarak kimliğimizi “kadın” ve “sosyalist” olarak ikiye bölmek yanlısı da değiliz. Bizler, sosyalizmin, kadınların kurtuluşu için de bir önkoşul oluşturduğunu savunuyor ve kadınlar olarak kurtuluşumuzu sosyalizmde görüyoruz.

Bizler, kadını ilgilendiren alanlarda “feminist”, genel sorunları ilgilendiren alanlarda “sosyalist” olarak tutum belirlemenin gerçek bir sosyalist tutum olamayacağından hareket ediyoruz. Anılan bu tutum sosyalist hareket içinde yeralanları bir “kadın gettosu”na hapsetmek gibi bir sakıncayı da içermektedir.

Kuşkusuz, sosyalist hareket içinde yeralan bireylerin, ataerkil tutumlarına karşı, bu tutumların değiştirilmesi yönünde mücadele edilmesi kadın-erkek tüm sosyalistlerin görevi; sınıfsız topluma yönelişte ataerkilliğin inkara uğratılmasında hayati çıkarları olan sosyalist kadınların daha da yakıcı bir görevidir.

Biz, bilimsel sosyalizmin, tüm ezilenlerin tek kurtuluş yöntemi olduğunu savunan kadınlar, kadınların gerçek kurtuluşunu, onların, hayatın her alanına, üretim ve yönetim mekanizmalarına her düzeyde katılımında gördüğümüzü deklare etmek gereğini bir kez daha duyuyoruz.

Gelenek ve Siyaset adına Zühal Kurt
Sibel Özbudun
Adalet Basa

EK5:

Aşağıdaki metin 25-26 Ağustos toplantısına sunulmak üzere İstanbul’un Beykoz bölgesiyle sınırlı olarak imzaya açılmış, metin, arkadaşımız İsmail Özkan tarafından 25 Ağustos’da okunmuş ve toplantı divanına yazılı olarak da sunulmuştur. Metnin altında Beykozlu 55 sosyalist işçi ve emekçinin imzası bulunmaktadır.

BİZLER AŞAĞIDA İMZASI BULUNAN BEYKOZ BÖLGESİ DEVRİMCİ İŞÇİ VE EMEKÇİLERİ OLARAK, “DEVRİMCİ SOSYALİST BLOK”A İLİŞKİN ÖNERİLERİMİZİ DİLE GETİRMEK İSTİYORUZ:

Dünya sosyalist hareketinde ciddi sancıların yaşandığı bu evrede Kuruçeşme süreciyle başlatılan işçi sınıfının birliği çalışmaları hayati önem taşımaktadır. Dünyadaki komünist partilerin görece olarak mevzi kaybetmeleri, Kuruçeşme sürecindeki reformist ve DSB ayrışmasını daha anlamlı kılmaktadır. Bu ayrışma, açık bir partiden yana olanlarla, olmayanlar arasında bir ayrışma değildir; çok daha anlamlıdır. Ayrışma, devrimci bir program temeli üzerinde partileşmekten yana olanlarla, toplumsal reform programı üzerinde, başka bir deyişle programsız olarak partileşmekten yana olanlar arasındadır.

Ülkemizin içinde yaşadığı bugünkü koşullarda 10 milyonlarca insan umutsuzluğa ve bezginliğe sürüklenmektedir. Halkımız üzerinde çöreklenmiş olan bu karabasanı dağıtmak zorunluluğu vardır. Bu da bir toplumsal devrimle olasıdır. Bunun için toplumun ileri güçlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Her alanda sürdürülen yasal çalışmaların açık bir devrimci işçi partisiyle kitleselleşeceği açıktır. Siyaseti geniş emekçi kitlelerine götürmenin bugün için en etkin aracı açık bir devrimci işçi partisidir. Başarının tek koşulu, geniş yığınlara ulaşabilmek, onların siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel örgütlenmelerini yükseltmek için toplumun öncü kesimlerini içinde barındıracak açık bir devrimci işçi partisini örgütlemektir.

Bu ülke, insan onurunu çiğneyenlerin, özgürlüklerin zerresine tahammül edemeyenlerin, memleketi satanların, 10 milyonlarca insana acı çektirenlerin, vurguncuların, soyguncuların, diktatörlerin, despotların ülkesi değildir. Bu ülke, o topraklar üzerinde yaşayan milyonlarca insanın ülkesidir. Geleceğimize sahip çıkmak milyonlarca insanı harekete geçirerek mümkün olacaktır. Bu anlamda “Devrimci Sosyalist Blok” önüne acil olarak açık bir işçi partisi hedefi koyup bugünden, bölgesel ve yerel birimler oluşturup somut politik hedefler koyarak, belli bir program dahilinde çalışmalara hız vermelidir.

“Devrimci Sosyalist Blok” içerisinde süreci geriye çekmek isteyenlere itibar edilmemelidir. Türkiye sosyalist hareketinde “birlik” kendi rotasını saptayacaksa, bunu en azından nereye gitmek istediğini bilen insanlarla yapmak zorundadır. Ülkedeki işçi sınıfı ve diğer toplumsal kesimlerin öncü konumunda olan insanları reformist hareketlerin önüne kurbanlık koyun gibi bırakılmamalıdır. Toplumsal devrim projesinin bugünden önü açılmalı ve mutlaka açık bir Devrimci İşçi Partisi’nin örgütlenmesi gerçekleştirilmelidir.

EK 6:

Aşağıdaki metin Gelenek ve K.Birlik tarafından hazırlanarak 25-26 Ağustos toplantısına önerge olarak sunulmuştur. Metni dört bağımsız sosyalist de imzalayarak desteklemişlerdir. Önerge 26 Ağustos sabahı oturumunun başında Gelenek ve K.Birlik tarafından geri çekilmiştir. Yapılan konuşmalarda geri çekilen bu metnin, hazırlayıcılarının bundan sonraki faaliyetlerine ışık tutacağının altı çizilmiştir.

PARTİ YOLUNDA BLOK İÇİN ÖNERGE

Türkiye sosyalist hareketi bugün bir dağınıklık ve çözümsüzlük yaşamakta, sınıf mücadelesine müdahale edecek reel politikalar üretmekte son derece yetersiz kalmaktadır. Öte yandan kapitalizmin durmaksızın ürettiği sorunlar, başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun geniş kesimlerini sosyalist bir alternatife duyarlı ve açık hale getirmektedir. Sosyalist hareket 12 Eylül baskı dönemiyle üzerine serpilen ölü toprağından kurtulabilmek, dünya devrimci sürecinde yaşanan altüst oluşların yitirttiği prestiji yeniden kazanabilmek için bir sıçrama yaşamak zorundadır. Bu sıçrama kitlesel bir politik açılımla, böylesi bir açılıma uygun araçların üretilmesiyle sağlanabilir. İşçi sınıfıyla bağları güçlendirecek, çeşitli toplumsal kesimlerin muhalif tepkilerini koordine edebilecek, düzene karşı devrimci bir alternatifi kitleler nezdinde somut olarak ortaya koyacak bu araç yasal bir Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’dir.

* Bu parti reformizm ile ayrışmayı temel almalı, toplumsal devrimi hedefleyen bir program ve faaliyet bütününe sahip olmalıdır.
* Bu parti kitlesel açılımın bugünün Türkiye’sinde mümkün ve işlevsel yolu olarak açık, yasal zeminde kurulmalıdır.
* Böylesi bir kuruluş sosyalistlerin daha uzun vadeli ve kapsamlı birlik süreçlerine alternatif değildir, tersine hem bu süreçleri besleyecek, hem de teorik yeniden üretimin ortak zemini olacaktır.
* Bu parti devrimci sosyalistlerin en geniş kesimlerini birleştirmeyi hedeflemelidir.

DSB böylesi bir partinin inşa döneminin örgütlenmesi açısından anlamlıdır. Ana süreç partileşmedir; DSB ise partileşmenin önemli bir aracı ve yolu haline getirilmelidir. DSB’u, “bir ürünü de partileşme olabilecek, ayrı, kendi başına anlamlı bir birlik faaliyeti” olarak gören anlayışları reddediyoruz.

Bu toplantıdan partileşme doğrultusunda bir ileri adımla çıkılmalıdır. Somut olarak;

1) Bir Devrimci Sosyalist Blok Kuruluş Komitesi oluşturulmalıdır.

(a) Bu komite sürece katılan tüm çevre ve bireyleri temsil etme yeteneğinde bir bileşime sahip olmalıdır.
(b) Bu komite partileşme sürecinin de girişim organı olarak tanımlanmalıdır.
(c) DSB KK, önümüzdeki evrede çalışmaların en üst karar organı olacaktır.

2) DSB KK,

(a) Derhal bir program tartışmasını başlatmalıdır. Bu amaçla özel bir komisyon oluşturulmalıdır. Ayrıntıları bu komisyonca saptanmak üzere,
– Günümüz dünyasında gelişmenin temel dinamikleri,
– Türkiye’nin içinde yeraldığı bölgenin (başta Ortadoğu) yapısı,
– Türkiye’nin genel gelişme dinamikleri,
– Türkiye egemen sınıflarının yapısı,
– Türkiye’nin temel devrimci gücü olarak işçi sınıfının yapısı,
– İşçi sınıfının olası müttefik adayı sınıf, katman ve diğer dinamikler, özel olarak Kürt ulusal hareketi program çalışmasının alt başlıkları olarak önerilebilir.
(b) Parti inşa sürecinde ve hedeflenen partide bileşenlerin iç hukukunu, karar alma ve uygulama kurallarını saptamak üzere bir tüzük çalışması yapılmalıdır.
(c) Program çalışmasının ürünlerini beklemeksizin birer siyasi faaliyet alanı olarak işçi sınıfı hareketi ve sendikal mücadele, gençlik hareketi vb. ilişkin ortak perspektiflere ulaşmayı hedefleyen bir çalışmaya başlanmalıdır.
(d) Bu konuda elde edilen sonuçlar doğrultusunda ortaklaşa faaliyetler örgütlenmeli, ülke ve dünyadaki somut gelişmeler karşısında siyasi refleksler gösterilmelidir.
(e) DSB KK kendi dışındaki kurum ve kuruluşlar önünde tüzel bir kişilik olarak davranmalı, başka kuruluşların toplantılarına bu tüzel kişiliği ile mesaj ya da temsilci göndermelidir.
(f) İstanbul ya da dışındaki yerel koordinasyon kurulları, DSB KK’ya bağlı ve gelecekteki parti örgütlerinin ön biçimlenişleri olarak faaliyet sürdürürler.
(g) DSB KK mevcut programatik zemini ve sürece ilişkin hedefleri paylaşan devrimci sosyalist çevre ya da bireylerle kendisini genişletebilir.
(h) DSB’un bir siyasi yayının içeriğe ilişkin ve teknik hazırlıkları yapılmalıdır.

3) DSB KK, bu çalışmaların sonuçlarını değerlendirmek üzere Aralık 1990’da geniş bir toplantı düzenlemelidir. Bu toplantıda bir yasal Devrimci Sosyalist İşçi Partisi girişiminin organı olan DSB’un kuruluşu deklare edilmeli ve partileşme somut bir takvime bağlanmalıdır.

4) Program, tüzük ve faaliyet perspektifi tartışmaları bir bülten ile yaygınlaştırılmalıdır.

5) DSB siyasi organının yayın başlangıç tarihi olarak Ocak 1991 hedeflenmelidir.

Gelenek

K.Birlik

Nail Satlıgan

Yaşar Sakar

Nihat Çağlı

Turan İçli

Yusuf Şaylan

Dipnotlar

  1. Gelenek; “Birlik Sorunu ve Güncel Durum” Birlik Düzlemleri ve Parti BTDK yay. 6, İstanbul Mart 1990; s.51
  2. Kürkçü, Ertuğrul; “Söyleşi: Tartışma Pratiğin Dilinde Sürmeli” Siyaset 9 Aralık 1989; s.9.
  3. Tombak,Zeki; “Birlik Sürecinin Neresindeyiz” Hedef 9, Ağustos 1990; s.26
  4. “DSB İçin Değerlendirme ve Öneriler” Hedef 9, Ağustos 1990; s.21.
  5. Devrimci Sosyalist Blok İçin İleri!; İktidar Yolu özel sayı 2, İst. 20.08.1990.
  6. Yeni Öncü ‘nün 17 Temmuz 1990 Kuruçeşme toplantısına sunduğu yayınlanmamış “Plan Önerisi”.
  7. Tombak; a.g.m. s.26.
  8. Sosyalizm ‘in 17 Temmuz 1990 Kuruçeşme toplantısına sunduğu yayınlanmamış “DSB Kuruluş Planı İçin Öneriler”.
  9. “Sosyalizm Ne Öneriyor” Sosyalizm 3, Ağustos 1990; s.8.
  10. Devrimci… a.g.d.
  11. Karakuş. F. vd.; “Birlik Sürecinde Kadınlar Olarak Varolmak” Birlik Düzlemleri ve Parti, s.41-43.
  12. Karakuş. F. vd.; “Birlik Sürecinde Kadınlar Olarak Varolmak” Birlik Düzlemleri ve Parti, s.41-43.
  13. Tombak; a.g.m. s.24.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×