Enternasyonal Gündem: Doğu Sorunu Konferansından – Emperyalist Stratejinin Dünyadaki Önemi ve Ortadoğu Halklarının Mücadelesi

20 Ocak 2007 Cumartesi günü İstanbul’da TKP’nin evsahipliğinde Doğu Sorunu başlıklı bir uluslararası konferans toplandı. Toplantının katılımcıları, TKP Kongresi için Türkiye’de bulunan komünist ve işçi partilerinin temsilcileriydi. Bu sayımızda Doğu Sorunu Konferansı’nda TKP adına Siyasi Komite üyesi Kemal Okuyan’ın ve Belçika Emek Partisi adına Siyasi Büro üyesi David Pestieau’nun 1 yaptıkları konuşmalara yer vereceğiz.

David Pestieau

Belçika Emek Partisi adına Türkiye Komünist Partisi temsilcilerine partinin 8. Kongresine davet ettikleri için en içten duygularımla teşekkür etmek istiyorum.

1989-1991 karşı devrimlerinin dünyadaki güç dengelerini değiştirmesinin üzerinden 15 yıl geçti. O dönemde bazı burjuva tarihçileri “tarihin sonu”nu ilan etmişti.

Bugün emperyalizmin eski zafer söyleminden geriye pek fazla bir şey kalmamış durumda. Sosyalizmi ve komünist hareketi tamamen tasfiye etme planlarında başarısızlığa uğradı. Ekonomik üstünlüğü azaldı. Tüm dünya üzerinde mutlak askeri egemenliğini kurmayı başaramadı. Tersine ulusal bağımsızlığı ve sosyalizmi amaç edinen devrimci hareket için nesnel perspektifler daha da netleşti. Ortadoğu’da halkların mücadelesinin bu değişime önemli katkıları oldu.

1. ABD emperyalizminin küçük Üçüncü Dünya, ülkelerine önce Afganistan sonra Irak’a karşı büyük savaşlar açmak amacıyla kullandığı 11 Eylül saldırılarının üzerinden beş buçuk yıl geçti. Bush’un Irak’taki savaşın sona erdiğini ilan etmesinin üzerinden neredeyse 4 yıl geçti. Bugün ABD emperyalizmi Irak ve Afganistan’da büyük bir yenilgiyle karşı karşıya.

2001 yılında Bush hükümeti, emperyalizmden bağımsız olmaya çalışan ya da bağımsızlıklarını korumaya çalışan halklara ve ülkelere karşı emperyalizmin küresel savaşını çarpıcı bir biçimde artırdı. ABD yaşadığı derin ticari açığını, uluslararası süper güç konumundan faydalanarak yıllık yabancı sermaye akışıyla telafi etmeye çalışıyor. (2005 yılında bu rakam, 700-800 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir, başka bir ifadeyle ülkenin GSYİH’sının yüzde 6’sından daha büyük bir rakam.2 )

Ancak, ABD emperyalizmi dünyanın en güçlü ekonomisi olma konumunu korumak için:

  • dünyadaki petrol rezervlerini, özellikle Ortadoğu’dakileri (dünya petrol rezervinin üçte ikisi) kontrol eden tekel olmak için savaşıyor. Bunun için emperyalist Avrupa Birliği’ni ve diğer büyük güçleri de karşısına aldı.
  • Üçüncü Dünya ülkelerinin özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik gelişmesine (2015 yılında ABD ile aynı GSYİH rakamlarına ulaşabilir) karşı savaşıyor.

2. ABD, bu hedeflerine ulaşmak için giderek büyüyen bir askeri bütçeye dayanıyor (500 milyar dolardan daha fazla). ABD’nin bugünkü askeri bütçesi dünyadaki diğer ülkelerin askeri bütçelerinin toplamından daha fazla. Dünyanın toplam askeri bütçesinin dörtte üçünden fazlası Washington ve NATO müttefiklerine ait.3 ABD emperyalizmi ulusalcı hükümetleri ve kurtuluş hareketlerini ezmek zorunda. Dünyada yeni ABD üsleri kurarak askeri hakimiyetini yaygınlaştırmak zorunda.

3. 2001 yılından bu yana emperyalistlerin egemenliğini sarsan iki olay yaşadık:

  • Pek çok üçüncü dünya ülkesinin yaşadığı ekonomik büyüme ve Güney-Güney işbirliğinin gelişmesi
  • ABD-İngiltere işgaline karşı Irak direnişi, Afgan halkının direnişi ve Lübnan ve Filistin halklarının Siyonizme karşı direnişleri.

Bu iki durum arasında belli bir bağ bulunmaktadır.

Latin Amerika’yı ele alalım. Bu yüzyılın başlarında Washington kıtaya egemen olmak için ALCA’yı dayatmayı denedi. Ancak şimdiye kadar, ABD’nin girişimleri küresel anlamda sonuçsuz kalmıştır. Venezuela, Küba, Nikaragua ve Bolivya buna ALBA ile karşılık verdi. Diğer ülkeler de bunları izlemekte ısrarlı. Anti-emperyalist akım giderek öne çıkıyor.

ABD emperyalizmi, pek çok yol kullanarak Latin Amerika’ya müdahale etmeye çalışmakta ancak, istediği ölçüde başarılı olamamaktadır. Bunun en temel nedeni Ortadoğu’dur. Venezuela Devlet Başkanı Chavez ve Küba Devlet Başkanı Fidel Castro, birçok kez Irak direnişinin önemini vurgulamış, ayrıca Latin Amerika`da büyüyen anti-emperyalist gelişime de dikkat çekmişlerdir.

Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haas Bush yönetiminin ilk dönemde olduğu kadar manevra yeteneği kalmadığını doğrulamıştır: “Irak savaşı dünyanın geri kalan yerlerindeki fırsatları etkilemiştir. Bu nesnel bir gerçekliktir. Amerikan dış politikası zeminini yitirmiştir.”

Petrol meselesini ele alalım. Üçüncü Dünya ülkelerinin dünya ekonomisindeki yerinin önemi, petrol rezervleri ve hızla azalan diğer doğal kaynak rezervleri açısından giderek artmaktadır. Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık 1200 milyar varil olduğu söylenmektedir. Kimi uzmanlara göre petrol kıtlığının ilk ciddi etkileri 2040 yılında hissedilecektir. Ancak başka araştırmalar 2018 yılından itibaren üretimin talebi karşılamayacağını belirtmektedir.4

Irak’taki güçlü direniş, diğer “petrol ülkeleri”ne ABD’nin karşısına çıkmak için fırsatlar sunmuştur; örneğin OPEC’te İran ve Venezuela (dünyanın 4. ve 5. üreticileri) arasında işbirliği artmaktadır. Direniş, Suudi Arabistan gibi ABD ekonomisinin direkleri konumunda bulunan, emperyalizm yanlısı petrol ülkelerinde de çelişkileri körüklemektedir.

4. Irak, özgür olmak isteyen 25 milyonluk bir halkın dünyanın en saldırgan gücünü yenebileceğini göstermiştir. Lübnan da Siyonist devletin yenilebileceğini kanıtlamıştır.

Bush ve Bağdat’taki kukla hükümet, “teröristler”i katliamla suçlayarak kendi kirli savaşlarını haklı bir zemine oturtmaya çalışıyorlar. Ancak her zaman “unuttukları” bir şey var ki, ABD ve Bağdat Üniversitesi’nden uzmanların tespitlerine göre Mart 2003-Haziran 2006 arasında ABD’nin saldırgan savaşı nedeniyle yaklaşık 655 bin Iraklı sivil hayatını kaybetmiştir.5

Bahsetmeyi unuttukları başka şeyler de var: ABD Savunma Bakanlığı’nın İstihbarat Birimi DIA, 3 Ağustos 2006 tarihli raporunda bu yalanları boşa çıkardı: “2006 yılının Haziran ayında düzenlenen bombalı saldırıların yüzde 70’i Amerikan askeri gücüne karşı yapıldı. Yüzde 20’si Irak güvenlik güçlerini vurdu. Ve patlamaların yüzde 10’u sivilleri vurdu“. Direniş ise sivilleri hedef alan patlamalarla ilgili olarak hiçbir şekilde sorumlu olmadığını açıklıyor. Savunma Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili New York Times’a şöyle konuşuyor: “İsyan halktan daha fazla destek almaktadır ve daha fazla insanı harekete geçirme yeteneği olduğu görülmektedir.” 6

Pentagon’un son raporu Irak’ta 2006 Ağustos-Kasım ayları döneminde haftada (yüzde 70’i ABD ve koalisyon güçlerine karşı) ortalama 959 saldırı yaşandığını kaydediyor. Bu rakam 2004 Nisan-Temmuz döneminden 2,5 kat fazladır.7

Şu ana kadar 3 binden fazla ABD askeri yaşamını yitirdi. Yaklaşık 45 bin ABD askeri de ciddi bir biçimde yaralandı. Yenilgi hayaleti süper güç ABD’yi usandırdı.

2006 Temmuz-Ağustos döneminde İsrail’in Lübnan’a karşı başlattığı savaş bütünüyle başarısızlıkla sonuçlandı. Lübnan Komünist Partisi’nin de aralarında bulunduğu direniş güçlerinin elde ettiği zafer, bu saldırıya uzun bir zamandır hazırlanan Washington ve Tel Aviv açısından ciddi bir yenilgi oldu. Direniş, saldırı öncesi döneme göre güçlenirken, Suriye’yi istikrarsızlaştırmak için Lübnan’ı kullanmak isteyen emperyalizm yanlısı güçler zayıfladı.

5. Ancak emperyalizm, özellikle Ortadoğu’da, ne pahasına olursa olsun, dünyaya hakim olma hırsını terk etmeyecektir.

Bush’un iki hafta önce, Irak’a 21 bin 500 asker daha göndereceğini kamuoyuna duyurması ABD’nin saldırganlığı artırmak konusunda kararlı olduğunu göstermektedir.

Bush’un planladığı büyük asker “dalga”sının arkasındaki itici güç ABD’nin petrol çıkarlarını koruma ihtiyacıdır.

Bush yönetiminin politikası, ekonomik krizle ve ABD emperyalizminin 1992 yılında Wolfowitz, Rumsfeld ve Cheney’in ön ayak olduğu sağcı PNAC grubu tarafından kamuoyuna duyurulan uzun dönem stratejisiyle ilişkilidir.

Bizler nasıl hayatta kalabilmek için suya, gıdaya ihtiyaç duyuyorsak ABD emperyalizminin de ayakta kalabilmesi için petrol kaynaklarını kontrol etmesi gerekiyor.

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, 1999’da şu soruyu sordu: Dünyanın bitmek bilmez ihtiyacını gidermek için “petrol nereden gelecek?” Ardından cevabını yine kendi verdi: “Dünya petrolünün üçte ikisini barındıran ve maliyetlerin en düşük olduğu Ortadoğu’dan.”

Ve sonra şöyle devam etti: “Ortadoğu petrolünü kontrol eden ülke küresel ekonomi üzerinde de mutlak egemenlik kurabilir.”

ABD emperyalizminin “küresel ekonomi üzerinde mutlak egemenlik kurabilmek” için (diğer emperyalist güçlere ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı) ödemeye hazır olduğu bedel çok yüksektir.

Başka bir ifadeyle, bu bedel yüz binlerce Iraklı ve binlerce ABD gencinin yaşamıdır.

Bu bedel İran ve Suriye’ye savaş açmaya kadar gidebilir. ABD emperyalizmi son birkaç haftadır özellikle İran’a dönük provokasyonlara başlamış durumda. Bu, Türkiye dahil olmak üzere komşu ülkeleri de kapsayan daha geniş çaplı bir savaşa yol açabilir.

Göze alınan bedel, (Avrupa da dahil) tüm dünyayı etkileyecek, milyonların geleceğini karartabilecek ve dünyanın ezilen kesimlerinde yaşayan milyonların zaten zor olan yaşam koşullarını daha da ağırlaştırabilecek bir ekonomik kriz bile olabilir.

6. Emperyalizme ve tekelci güçlere karşı başarılı bir mücadeleye duyulan ihtiyaç ve bu mücadelenin olanakları büyümektedir. Ortadoğu bu noktada temel bir rol oynamaktadır.

Temel olarak iki görevimiz var.

Öncelikle, emperyalizme karşı tüm dünyada birleşik cepheyi güçlendirmek.

Birincisi, öncelikle Ortadoğu’da emperyalizme karşı çıkmak için Irak direnişine, Filistin ve Lübnan direnişine destek vermek bizim için her zamankinden daha önemlidir. İran ve Suriye’ye karşı açılabilecek yeni bir savaşa karşı kitlelerin harekete geçmesi de bir o kadar önemlidir. 18 Mart’ta ABD’de ve NATO ile emperyalist Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel de dahil olmak üzere tüm Avrupa’da gösteriler olacaktır.

İkincisi, Güneyde çeşitli biçimler altında gelişen bir işbirliği eğilimi vardır ve desteklenmesi gerekmektedir.

Son olarak, Havana’da toplanan ve 118 ülkeyi bir araya getiren Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi gerçekten başarılı olmuştur. Çin Şanghay İşbirliği Örgütü’nü Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan birçok ülkeyle işbirliği anlaşmaları yaparak güçlendirmiş ve genişletmiştir. Ne mutlu ki bu tip girişimler giderek artıyor. Bu girişimler, bağımsızlığını ve halklarının kendi geleceklerine karar verme hakkını korumayı hedefleyen ülkelerin birleşmesinde ilerleme kaydedildiğini göstermektedir. Bu birlik, ABD’nin egemenlik planlarına ve diğer emperyalist güçlerin projelerine ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Bizler, Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve dünyanın geri kalan kısmında barışı ve demokrasiyi savunmak için, Dünya Barış Konseyi’nin geliştirilmesine önem vererek anti-emperyalist çabalarımızı yoğunlaştırmalıyız.

Öte yandan, gerçekten devrimci, bilimsel sosyalizmi temel alan, enternasyonalist ve geniş kitlelerle sağlam bağlara sahip komünist partilerin eksikliği durumunda halkların mücadelelerinin uzun soluklu başarısının güvencesi yoktur. Sadece emperyalizmi geçici olarak yenilgiye uğratmak için değil savaşları ve sömürüyü bertaraf edecek yeni tipte bir toplum olarak sosyalizmi yaratmak için de buna ihtiyacımız var.

Kendi partim adına konuşursam, komünist hareketimiz ilerleme kaydetmekle birlikte gerçek ihtiyaçların göre gerisinde kalıyoruz. Partilerimiz birbirinden ayrı durmaya devam ederek zayıflıklarını kolay kolay aşamayacaktır. Komünist partilerimiz arasında daha güçlü bir işbirliği ve koordinasyona ihtiyacımız var. Bu konferansı bu anlamda ilerleme sağlamak için bir fırsat sayıyorum. Çok teşekkürler.

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi.

Dipnotlar

  1. Belçika Emek Partisi Siyasi Büro üyesi, haftalık Solidaire dergisinin yayın yönetmeni.
  2. Council of Economic Advisers (2006), The Annual Report, in Economic Report of the President (Ekonomi Danışmanları Konseyi Yıllık Raporu, Başkanlık Ekonomi Raporu içinde), Washington, Şubat 2006, s.125.
  3. “Bush pushes to increase defence spending. Jump of 7% would top rest of world’s military budgets” (Bush savunma harcamalarını artırıyor. Yüzde yedilik sıçrama ile dünya askeri bütçesinin geri kalanı aşılacaktır) Eric Rosenberg, San Francisco Chronicle, 12/02/2006, s.7, http://www.sfgate.com/cgi-bin/article.cgi?f=/c/a/2006/02/12/MNG41H78RK1.DTL
  4. Resource Depletion: Modelling and forecasting oil production (Kaynakların Tükenmesi: Petrol üretiminin modellenmesi ve tahmin edilmesi) – Michael Smith, Oil Depletion Analysis Centre, http://www.odac-info.org/
  5. Tıp Dergisi The Lancet’e göre (AFP, 11 Ekim 2006).
  6. NYT, 17/08/2006, “Bombs Aimed at G.I.s in Iraq Are Increasing”, Michael R. Gordon, Mark Mazzetti ve Thom Shanker, http://travel2.nytimes.com/2006/08/17/world/middleeast/17military.html
  7. De Standart, 20 Aralık 2006.