Komünizm kelimesi ve Devrim’in sembolleri üzerine bazı düşünceler

Çeviren: Didem Kul

Küba’nın köklü dergilerinden La Jiribilla’da yayımlanan, Enrique Ubieta Gomez imzalı bu yazı, Küba’nın şu an içinden geçmekte olduğu yeni Anayasa oluşturma sürecinde, ilk çıkan taslağa dair kimi değerlendirme ve önerileri içeren bir metindir. Anayasa’nın Giriş bölümünden “komünist topluma ilerleme”ye dair atfın çıkarılması başta olmak üzere kimi tartışmalara değinen bu makaleyi, Küba’da süregiden ve tüm halkın katıldığı tartışma sürecine bir pencere açmak için Gelenek okurlarıyla paylaşmayı uygun gördük. Anayasa taslağının son halini alıp oylanmasının ardından da konuyu Gelenek sayfalarına taşıyacağız.

Enrique Ubieta Gomez, 1958 Havana doğumlu araştırmacı ve yazar. Marti Çalışmaları Enstitüsü’nün eski müdürü, halihazırda Sosyal Bilimler Yayınevi’nin teorik dergisi ContraCorriente’nin editörü, Küba Sinematekinin başkanı. Çok sayıda yayımlanmış kitabı vardır.

Bu düşünceler ne Anayasa Taslağı’na içkin başlıkları ne de benim onlarla ilgili düşüncelerimi çürütmeyecek. Bu detaycı bir düşünce değil, sadece birkaç temel başlığa gönderme yapıyor. Muhtemelen kendi aralarında doğrudan bağlantılı olmadıkları için, tutarsız görüneceklerdir. İnanıyorum ki, genel anlamda, bu iyi bir taslak. Üstelik eşi benzeri görülmemiş bir demokratik uygulama sayesinde, Küba halkının her gün gerçekleştirdiği hararetli tartışmalar neticesinde ortaya çıkacak olan önerilerin de dahil edilmesiyle çok daha iyi olacak. Sanki elimi kaldırır gibi, tartışma noktasına varıp her bir temayı alt başlıklar halinde düzenliyorum.

Foto: Tomado de Radio Ciudad Habana “Herkesle, herkesin iyiliği için!”

Komünizm kelimesinin giriş kısmına dahil edilmesinin uygunluğuna dair

Biliyorum ki, komünizm kelimesinin Anayasa Taslağı’nda olmaması, ille de onun ufkumuzdan silindiği anlamına gelmiyor. Belki onun gerçek sınırları ve uygulamasındaki tarihsel uzaklığın yarattığı etki, onsuz gerçekleşebilecek bir taslağı kurgulayanları yönlendirdi.

Çalışmalarının konusu kapitalizm olan Marx’a göre sosyalizm, komünizme geçiş süreciydi. Burada sosyalizmin inşasını farklı süreçlere ayıran sovyetik modelleri kastetmiyorum; devrimci marksistler için (belirtmenin gereksizliği aşikar da olsa) sosyalizm bir varış noktası değildir, inişleri ve çıkışları olan, kapitalizmin ortadan kalktığı bir dünyaya doğru devamlı bir inşa veya geçiş sürecidir. Sosyalizmin inşasından bahsedildiğinde, benim anladığım bu geçişin inşasıdır. Öte yandan, sosyal demokratlar 20’nci asrın başlarında devrimciler ve reformistler olarak ikiye ayrıldığından beri, devrimciler kaçınılmaz bir şekilde komünizmle bağ kurdular.

“Komünizmin açık ifadesi olmadan, sosyalizm kelimesi belirsiz kalır. Bugün hepimizin aklında komünizm fikrinin olması yeterli değildir, yazılı olarak da belirtilmesi gerekir; insanoğlu gelip geçer, ve bugün üzerine tartıştığımız belge amaçların devamlılığını garantilemelidir. Baki olan yazıdır”.

Fidel Castro’nun Küba Komünist Partisi’nin VI. Kongresi’nde yaptığı kapanış konuşmasının sonunda iki kez, düzelterek veya keskinleştirerek, “Neden sosyalist oldum? Daha doğrusu, neden komünist oldum?” diye sorması çok açıklayıcıdır. “Daha doğrusu” dedi, çünkü komünizm kelimesi (hiçbir kapitalizmle ilgisi olmayan) kimi gelecekteki tanımlara açık olsa da, sosyalizm kelimesi, başka bir tarihsel gerçekliğe doğru hareket ediliyor olmadıkça, söz konusu olanın bir geçiş süreci olduğu unutulursa, etkisiz kalır. Komünizm ideali deklare edilmezse, geçiş kavramı manasını yitirir: nereye doğru gidiyoruz, en azından ideal olarak? Komünizmin açık ifadesi olmadan, sosyalizm kelimesi belirsiz kalır. Bugün hepimizin aklında komünizm fikrinin olması yeterli değildir, yazılı olarak da belirtilmesi gerekir; insanoğlu gelip geçer, ve bugün üzerine tartıştığımız belge amaçların devamlılığını garantilemelidir. Baki olan yazıdır.

Uzun yıllar boyunca, emperyalizmin stratejisi, bir bireyin öncülüğünde gerçekleşen Devrimin ideolojik içeriğini önemsizleştirmekti, bunun için “Fidel karşıtı” söylem servis ediliyordu. Bugün emperyalizm, nesilden nesile geçen bu teraneyi tüketerek, “soğuk savaş” söylemini hortlattı ve sosyalizm ve komünizm terimlerinin itibarını sarsmaya çalışıyor. Savaş açık bir şekilde ideolojik.

Önerilen değişikliklerin gerekliliğine güveniyoruz. Her şey bir ilerleme demek değildir. Bazıları sınıf savaşını canlandıracak ve geri dönüşün sınırlarını belirlememizi sağlayacak. Bu nedenle hedefleri kaderle, devrimin köklerinde yatan kolektif idealle karıştırma lüksümüz yok. Hedefler kısa veya orta vadeli olabilir veya olmalıdır. Belirli bir zaman diliminde gerçekleştirilirler. İdeal olan, bizi kendimizi durdurmaya, ilk hedeflere ulaşılır ulaşılmaz yenilerini çizmeye zorunlu kılar, bizi yürümeye sevk eder.

İdeal olan, yürüdüğümüz yolu gerekli olduğunda düzeltmemiz için, acil durumlarda yolumuzu kaybetmememiz için vardır, bize küçük başarılara rağmen henüz varış noktasına ulaşmadığımızı hatırlatır. Devrimciler için bu komünizmdir; bir ideal (burjuvazinin değil, ondan daha bütünlüklü olarak insanın kurtuluşuna içkin bir proje) ki ne biz onu terk edelim, ne de o bizi terk etsin. Yalnızca hedeflere sahip olan ve bunları ideallerle karıştıran gençlerin olduğu halklara yazık! Yazık tek mümkün ideali bir ev, bir araba ve iyi bir maaştan oluşan bir gençliğe (büyük düşlerin çağı, destanların çağı)!   

“Fidel’in inşaa ettiği birlik, anlaşmalardan oluşmadı, uzlaşmalarla bir araya gelmedi. Devrimci uzlaşmaları devrimciler oluşturur. Komünist Parti, ismini bırakarak Küba milletinin, daha ötesi, onun ideallerinin Partisi olmayacak”.

Biz heterodoks ve ortodoksuz, her ikisi de. Bunun anlamı nedir? Biz devrimciler insanlığın kurtuluşu için, sosyal adalet için, her türlü sömürünün ortadan kalkması için mücadele ederiz, ve bunun için radikal olduk ve olacağız. Ortodoksluk bir doktrinin temelleri ile bağdaştığında iyidir; bu temeller onun omurgasını oluşturur. Fakat bizler yol, yöntem söz konusu olduğunda heterodoksuz, tersi olsaydı ne şimdi anayasal reformu tartışıyor olurduk ne de tüzüğü onaylamış olurduk. Gerçek sorun, beklenen heterodoksluk devrimci hedefi terk etmekten başka bir şey değilken, prensipler, kurtuluş idealleri söz konusu olduğunda birilerinin bizden heterodoks gibi davranmamızı istemesidir.

Komünizm kelimesinin insanları bölebileceğini, bizimse birliğe ihtiyacımız olduğunu duydum. Sosyalizm kelimesi daha mı çok birleştiriyor? Yoksa kapitalizm mi birleştiren? Komünist Partisi devrimin zafere ulaşmasından önce, dönemin antikomünist algısından kaçınmak ve daha fazla oy alabilmek için Halkın Sosyalist Partisi ismini sahiplendi. Fakat o zamanın komünistleri hiçbir zaman kendileri iktidara gelmeyi başaramadılar (başardılar evet, bütün diğer Kübalılarla beraber, ama Fidelci direniş hareketinin yarattığı devrimci dalgada). Bugün ise tam tersi, iktidar halkın. Tarih daima bilinç algısının ve idealin tanımındaki açık sözlülüğün daha fazla birleştirdiğini kanıtlamıştır. Fidel’in inşa ettiği birlik, anlaşmalardan oluşmadı, uzlaşmalarla bir araya gelinmedi. Devrimci uzlaşmaları devrimciler oluşturur. Komünist Parti, ismini bırakarak Küba halkının, daha ötesi, onun ideallerinin partisi olmayacak.

Küba’nın sosyalist bir hukuk devleti ve sosyal adalet devleti olarak tanımlanmasının gerekliliğine dair

Foto: Tomado de Radio Reloj
“- Dede, ben de yeni tartışmaya katılabilir miyim?
– Sen bizzat parçasısın, senin geleceğini tartışıyoruz…”

Madde 68’e katkı, bazı düşünceler

Madde 68 aslında Taslağın en önemli maddesi değil, ama sosyal adalete dair yeni bir pencere açıyor. Bir devrimci için, adaletin uygulanmasına katkı koyan her adım esastır. Fidel’in dediği gibi, biz devrimciler toplumda süregiden adaletsizliklere alışamayız, adalet tümden uygulansın diye mücadele ediyoruz; bunun için tek muhtemel sınır dönemin tarihsel olarak dayattıkları olabilir.

Küba daima —belki çok katı olmayan Katolik yapısından dolayı— aile hukuku konusunda gelişmiş bir ülke oldu: 1920’lerde boşanmayı tanıdı ve çok kısa bir süre sonra, 1936 yılında kürtajla ilgili çıkan ilk yasa devrimin başarısından sonra kesin olarak tanındı. Miguel de Carrión’un romanları Las honradas (Onurlu kadınlar) ve Las impuras (İffetsiz Kadınlar), dönemin diğer edebi eserlerinin arasında, Küba toplumunda boşanmanın onaylanması sonucu başlayan tartışmayı yansıtır. Ancak, bugün hâlâ, Arjantin Parlamentosu dini nedenlerden dolayı kürtajı reddediyor.

Evlilik eşitliği konusu, üretim ilişkilerini tahrip eden bir karaktere sahip olmadığı için, propagandaları yalnızca kabuk değiştirmeye özendiren reformist solun bir bayrağı olageldi. Küba bu konuda çok derin toplumsal değişimler gerçekleştirdi ve bunun için başını emperyalizmin çektiği, en yoz güçlere karşı koymak zorunda kaldı. Hiçbir şeyden korkmadan, sömürücülerin çıkarlarına ve vaatlerine meydan okudu. Bunu adalet için yaptı. Peki bugün yozlaşmış güçlerden (ki bu kez çıkarları nedeniyle değil, kökleşmiş vaatleri nedeniyle) tam da adil bir sistemin uygulanması gerektiği anda korkmalı mıyız? Bir grup insanın kanaati başka bir grup insana karşı işlenen adaletsizliğin devamlılığına karar verebilir mi?

Yönetici isimlerinin kullanılması hakkında

Sizleri sembolleri yeniden gözden geçirmeye davet etmek istiyorum. Devrimler gelenekleri, önceki döneme ait sembolleri yıkarlar. Küba’nınki de farklı olmadı: Fidel Başkanlık Sarayı’nı terk etti ve bu binayı müzeye [Devrim Müzesi, Ç.N.] dönüştürdü; askeri yerleşkeleri okullara dönüştürdü (bu zorunlu değildi, neyin değişmesi gerektiğinin kriteri ile ilgili bir tahminde bulunacak olsak, o da gerillaların Sierra’dan zafer kazanarak inmesinde payı olan ordu bünyesindeki yolsuzluk deriz -binadan değil, içinde yaşayanlardan bahsediliyor-, fakat eylemin kendisi sembolikti); Capitolio binasını Bilim Akademisi’ne dönüştürdü ve Ulusal Meclis kurulduğunda, onu eski yerinde konuşlandırmadı, bunun yerine Kent Meydanı’nı Devrim Meydanı’na dönüştürdü ve Yüksek Mahkeme’nin yer aldığı binaları Parti yönetimine ve yeni devrimci hükümete ayırdı. Generallik derecelerini devrimci orduya uyarladı. Devrimden sonraki birkaç on yıl içinde bozuk cumhuriyet döneminde kullanılanlarla bir bağları kalmamıştı artık; her iki ordu bünyesi de Kurtarıcı Ordu’ya dahil oldu. 1868 yılında başlayan mücadelenin devamı olan devrim, bağımsızlık savaşları boyunca büyük kahramanların kullandığı askeri ünvanların onurunu kurtarmıştır.

Karşı devrim, kendi sembollerini canlandırmak ve devrimi ortadan kaldırmak için yanıp tutuşuyor. Birleşik Almanya Hükümeti, Honecker Hükümet Sarayı’nı derhal yıkmaya kalkışmıştı, fakat imajını bozmamak için yapmadı, her ne kadar zaten bozulmuş olsa da.

Biz diğerleri gibi “normal” bir ülke olmak istemiyoruz. Biliyorum ki sorun binalarda olmadığı gibi, isimlerde de değil. Bu isimleri kullanan ve bu binada yaşayan bizler, hepimiz devrimin çocuklarıyız. Ama cumhuriyetten çok daha uzun yıllar iktidarda kalmış olan bu devrim,  kendi geleneklerini ve kendi isimlerini yarattı. Semboller bizim bilincimizi savunan mayınlardır. Onları ne kadar kaldırırsak, o kadar düşman emeline ulaşır, pozisyon yakalar. Daha önce söylediğim gibi, baki olan yazıdır.