İddia bu ya, Mehmet Ali Aybar’ın “biz tanrının kitabını reddetmişiz, lafı mı olur” diyerek kendisini Marksizmin temellerine, Lenin’in düşüncesine karşı çıkmakla eleştirenlere diklendiği söylenir. Burada “siz ne biçim Marksistlersiniz, tabularınız, fetişleriniz var” türünden bir alaycılık olduğu açık. Aybar’ın üretken, yaratıcı, mücadeleci bir aydın olduğu kesindi, lakin Marksizmle kurduğu ilişkide ciddi sorunlar vardı, Lenin’i ve Bolşevikleri...
Kapitalizmde kriz kaçınılmaz. Krizin özü düzenin iktisadi temeli olan mülkiyet ilişkisinde saklı. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip sınıf, mülksüz diğerlerinin emeğini sömürerek zenginlik elde ediyor. Bu el koyma biçimi, toplumsal ilişkileri düzenliyor. Hukuk, eğitim, ideolojiler bunun çevresinde şekilleniyor. Koca bir sömürü düzeni böyle ortaya çıkıyor. Bakmayın “koca düzen” diye tanımlandığına. Alabildiğine çarpık, bütünüyle irrasyonel bir düzen...
21. yüzyıla girilirken Türkiye’de tüm uzanımlarıyla tarım, kendisini politik olarak ifade etme olanaklarına sahip olmadığı için çok önemsenmese de, Birinci Cumhuriyet’in en önemli ve hacimli kalıntılarından biriydi. Devletin tarıma sektörüne yönelik kurumsallaşması, onun her daim tedirgin temkinliliğinin; halka, emekçi sınıflarla yaklaşımının; kentli bir yapı olarak kıra bakışı ve onunla kurduğu ilişkinin tüm izleri ve çelişkilerini...
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 15 Ekim’de yayınladığı Temmuz ayı işsizlik verileri, gözlerin toplam nüfusun yüzde 16,1’ini oluşturan 15-24 yaş aralığındaki gençlere çevrilmesine yol açtı. Son olarak, “otoriterizmden Kadıköy’e kaçışı” ile gündeme gelen Türkiye gençliği, bu defa yüksek işsizlik oranıyla karşımızda. Bütün nüfus içerisinde yüzde 13 olan tarım dışı işsizlik oranı, genç nüfus içerisinde yüzde 23,7...
Gelenek için Türkiye’de yaşanan krize dair ayrıntılı bir söyleşi yaptığımız Oğuz Oyan, 1947 İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Paris-1 Panthéon-Sorbonne Üniversitesi’nde doktora yaptı. 1978-2002 döneminde Gazi Ü. İİBF ve Ankara Ü. SBF Maliye Bölümlerinde öğretim üyeliği yaptı. 1992-94 yıllarında TARİŞ’te Genel Müdürlük sorumluluğunu üstlendi. 2002-2015 döneminde TBMM’de CHP İzmir Milletvekili olarak görev...
Profesyonel bilgi üretiminin merkezi olan üniversiteler, gençliğin siyasi pratik ile bilgi üretimi sürecine dahil olduğu, bu süreci yönlendirdiği ve Türkiye gibi bir ülkede kampüs sınırlarının dışına taşan, emek sürecinin parçası haline gelen bir dinamiği barındırır. Üniversitelere bakarken öncelikle Türkiye gençliğinin sosyo-ekonomik yapısına, gençliğin toplum yaşantısındaki karşılığına, emek süreci içerisinde aldığı konumlanışa ve elbette ki üniversite...
68’in onuncu yılında anılıp anılmadığını hatırlamıyorum. Anıldıysa bile 1978’in politik atmosferinin on yıl öncesindeki görkemli yükseliş ve patlamayla ayrıştırılması güçtür. Her değerlendirme belli ölçülerde süreç tamamlandıktan sonra yapılmak durumundadır. 1978, henüz erkendi. Sonra, gırgır ama 1986’yı hatırlıyorum. 6 ve 8 rakamlarının yer değiştirmesiyle bir yıldönümü momenti icat etmeyi hoş bir yaratıcılık sayar mısınız bilmem. Benim...
Bugünden bakılınca 1968 tuhaf bir yıldır. Neredeyse her şey olmuştur. Vietnam Savaşı’nda ABD’nin aldığı yenilgi, Martin Luther King’in öldürülmesi, Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’ya müdahalesi, Nixon’ın başkan seçilmesi, “uzay yarışı”nda iki ülkenin attığı adımlar ve 68 kitlesel olayları… Aslında dünya, İkinci Dünya Savaşı’nın bitişiyle başlayan dönemi yeni bir aşamaya ulaştıracak ve birikmiş soru işaretlerini azaltacak bir dönemeçten...
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizin en çok etkilediği alanlardan biri yayıncılık sektörü oldu. Geçtiğimiz Ağustos ayında döviz kurunun hızlı artışı, sektördeki bütün maliyetleri doğrudan etkiledi ve yayınevleri kendilerini son derece zorlu bir dönemeçte buldular. Aslında krizin etkileri Ağustos ayının çok öncesinden itibaren hissedilmeye başlamıştı. 2017’nin son aylarında ve 2018 yılının ilk yarısında, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde...
İnsanların biyografileri yazılabilir, peki ya kitapların? Kelimenin kökenindeki “biyo” yaşantıya işaret ediyor, nitekim zaman zaman “yaşam öyküsü” olarak Türkçeleştiriliyor. O halde soruyu şöyle derinleştirebiliriz; bir kitabın yaşantısı olur mu ve o yaşantının öyküsü yazılabilir mi? Her kitap için olmaz kuşkusuz. Ama bazı eserler, nihayetinde bir insanın kaleminden çıksa da insanlık tarihinde o denli derin bir...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×