Kapital’i topraktan çıkaranlar
İnsanların biyografileri yazılabilir, peki ya kitapların?
Kelimenin kökenindeki “biyo” yaşantıya işaret ediyor, nitekim zaman zaman “yaşam öyküsü” olarak Türkçeleştiriliyor. O halde soruyu şöyle derinleştirebiliriz; bir kitabın yaşantısı olur mu ve o yaşantının öyküsü yazılabilir mi?
Her kitap için olmaz kuşkusuz. Ama bazı eserler, nihayetinde bir insanın kaleminden çıksa da insanlık tarihinde o denli derin bir iz bırakır ve sürekli bırakmaya devam ederler ki; yazarın yaşantısıyla kitabın varoluşu birbirinden ayrılamaz hale gelir ve yazar, kendisi öldükten sonra eseriyle insanlığı etkilemeye, değiştirmeye devam eder.
Marx’ın Kapital’i, böyle bir eserdir.
Kuşkusuz üstadın yazdığı her satır değerlidir ve diğer eserlerinde de, bazıları Kapital’de bulunmayan çok kıymetli soyutlamalar, tezler, analizler vardır. Ama Marx’ın başyapıtı Kapital’dir. Tüm hayatı, mücadelesi, entelektüel faaliyeti, kısacası bir insan ve bir komünist olarak varoluşu Kapital’e doğru süzülür, büyük bir nehri besleyen akarsular gibi birleşir ve Marx, insanlık tarihine nihai müdahalesini Kapital’i yazarak yapar. Kapital, onun insanlığa büyük katkısıdır ve onun sayesinde komünizm ile Marksizm neredeyse eşanlamlı hale gelmiş, Marksizm komünizmin teorisi olarak tekleşmiştir. Bu yüzden üstat bugün hala aramızdadır ve Kapital’in sayfalarında yaşamaya, proleter devrimin devrimci teorisini oradan bize anlatmaya devam eder. Dolayısıyla, Marx’ın yaşam öyküsü ile Kapital’in yazılış ve dünyaya ulaşma öyküsü, birbirlerinden ayrılamayacak derecede iç içe geçmiştir.
Serpil Güvenç, Kapital’i Topraktan Çıkaranlar’ı bunun bilincinde olarak ve altını kalınca çizerek kaleme alıyor. Bu doğru ve sade soyutlamadan yola çıkıldığı için de, ortaya çok kuvvetli ama kuvveti karmaşıklığından gelmeyen, kolayca okunabilen ama hiç yüzeysel olmayan bir eser çıkıyor.
Yazmak ve yapmak
Marksizmin en temel düsturlarından biri düşünce ve eylemin birbirinden ayrılamayacağıdır ve Marx açısından Kapital’in yazılması, yayınlatılması ve içerdiği düşünceleri yaygınlaştıracak bir araç olarak kullanılması buna verilebilecek en iyi örneklerden biridir.
Güvenç, eserinde bize yalnızca Kapital’in farklı dillere nasıl çevrildiğini, ne gibi zorluklarla karşılaşıldığını ve hangi ilginç olayların yaşandığını kronolojik olarak sunmuyor. Aynı zamanda Kapital’in, bütün boyut ve uzanımlarıyla, Marx’ın devrim mücadelesinin başat unsuru olduğunu gösteriyor. İçlerinde samimi devrimci insanlar olduğu kadar pek çok fırsatçı ve hırsızın da bulunduğu yayıncı ve çevirmenle uğraşırken Marx asla bireysel bir aydın egosuyla hareket etmiyor; dünya işçi hareketine “akıl” değil “yön vermeye” çalışıyor ve bunu örgütlü bir biçimde yapıyor. Bu yüzden Marx’ın Kapital üzerindeki teorik çalışması ile I. Enternasyonal’deki siyasi faaliyeti asla onun hayatında birbirini çelen iki ayrı unsur olmuyor ve Kapital’in yayınlanıp, farklı dillere tercüme edilip yaygınlaşması, Marx’ın düşüncelerinin I. Enternasyonal’de ağırlık kazanması ve I. Enternasyonal’in dünya işçi hareketi içinde etkisinin artması arasında güçlü, diyalektik bir ilişki bulunuyor.
Güvenç’in eserinin en güçlü yanlarından biri, taranan ve gerektiğinde alıntı yapılan yüzlerce mektupta hep bu ilişkinin izini sürmesi ve berraklaşmış bir halde bize sunması. Bu vurgu bize, Kapital’in kaleme alınırken ve yayınlanırken nasıl herhangi bir teorik metin değil bir mücadele aracı olduğunu gösteriyor ve bugün de nasıl benzer biçimde kullanılabileceğine dair ipuçları sunuyor.
Ve Türkiye…
Kitabın bir diğer önemli unsuru, son bölümünde, Kapital’in Türkçeye nasıl çevrildiği ve Türkiye işçi sınıfına hangi çabalarla mal edildiğini anlatıyor olması. Burada, bir kez daha, Marx’ın ölümünden uzun yıllar sonra eserinin tercümesinin ve yaygınlaştırılmasının nasıl bir mücadele konusu olduğunu görüyoruz. Ve aynı Marx henüz hayattayken yaşanan deneyimler gibi, Türkiye’de de mücadele yalnızca burjuvazinin devlet aygıtına, onun sansürüne karşı verilmiyor. Mücadele hatları arasındaki ideolojik farklılıklar, muhtelif aydınlar arasında kişisel husumetler ve kimi çıkar çatışmaları süreci uzatıyor.
Ancak Marx’ın büyük eserinin ışığı ve o ışığı sahiplenenlerin inadı galip geliyor, Kapital sonunda Türkiye emekçi sınıfıyla buluşuyor. Kitabın bu bölümünde Güvenç, büyük ölçüde şahidi olduğu bir süreci anlatıyor olduğu için, yaşarken hissettiği heyecan, yazarken kalemine yansıyor. Böylelikle ortaya, okuyacak herkesi yalnızca bilgilendirecek değil, ilham da verecek bir eser çıkıyor.