Küresel iklim krizi ve gerçekler

Büyük bir sorun yaşadığımız doğrudur

Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl çevre kirliliği nedeniyle 12,6 milyon insan ölmekte, bu ölümlerin 7 milyonu hava kirliliğine bağlanmaktadır (2016 verileri). Hava kirliliğine neden olan gazlar, ayrıca atmosferde sera etkisi yaratarak küresel ısınmaya da neden olabilmektedir. 1

2050’de insanların %70’inin kentlerde yaşayacağı tahmin edilmektedir, sıkışık yaşam ve kentin getirdiği diğer karmaşık sorunlar risk faktörlerini arttıracak, çevreye bağlı daha çok hastalık ve ölüm oluşacaktır.

Hava kirliliği tüm insanlığı tehdit ediyor

Küresel iklim krizinin ikincil sonuçlarının etkisi dışında somut bir çevre felaketi var. Hava kirliliği tüm canlıları tehdit ediyor. Endüstri, ısınma, taşıtlar, atık yakma, orman yangınları ve savaşlar nedeniyle her geçen gün daha kirli bir hava soluyoruz. Hava kirliliği sınır da tanımıyor, diğer çevre kirliliği çeşitleri gibi göreceli olarak ‘temiz’ olan bölgeler de etkileniyor. Sanayisiz bir coğrafya bölgesi sanayi kirliliğinden, tarım zehiri kullanılmayan bir bölge tarım zehirinden etkilenebilir. Hava ve su dinamik oluşumlar olduğu için kirlilik yerel olarak kalamıyor.

Sıcak hava dalgaları

Fransız Sağlık Bakanlığı 2019 yazında Haziran ve Temmuzdaki iki sıcak dalgasında 1500’e yakın insanın öldüğünü duyurdu. Bu mevsimdeki ölüm oranlarının bu yıl %9 daha fazla gerçekleştiği Fransa’da bir kentte 8 Haziran 2019‘da şimdiye kadar görülmemiş bir sıcaklık olan 45,9 C kaydedildi. Ölenlerin çoğu 75 yaş üzeri yaşlılardı. Benzer durumlara Büyük Britanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde de rastlandı. 2019 yazı Hindistan için de çok zor geçti, Grönland’da alışılmadık sıcaklıklar ölçüldü, buzullar eridi. Çocuk, yaşlı ve hastaların ölmelerine neden olan sıcak dalgalarının küresel ısınma sonucu olduğu kabul ediliyor.

Sıcak dalgaları ilk defa mı oluyordu? Hayır. 2003’de Avrupa’da tahminen 30 bin kişinin öldüğü bir sıcak dalgası gerçekleşmişti. 2010’da Rusya’da olan sıcak dalgası binlerce kişinin ölmesine neden olduğu gibi orman yangınlarına ve tarladaki ürünlerin harap olmasına yol açmıştı. Ama daha önceleri de var. Sıcak dalgalarının sadece 21. yüzyıl ürünü olduğunu söylemek gerçekçi değil. ABD‘nin resmi meteorolojik verilerine göre 1901, 1930 ve 1936 ölümcül sıcak dalgalarının olduğu yıllar. 1901’deki felakette bu nedenle 9500 kişinin öldüğü kaydedilmiş 2.

Ancak 2019 Haziranının Avrupa tarihinde ölçülebilmiş en sıcak ay olduğu iddiası vardır. Giderek daha sık ve daha kuvvetli sıcak dalgalarının oluşmasının sera gazlarının artmasıyla ilgisinin olması büyük bir olasılıktır. Ancak sadece sıcaktan söz etmemiz doğru olmaz. Aşırı hava olayları dediğimiz bir durumla karşı karşıyayız. Fırtınalar, hortumlar, seller oluş biçimleri, yerler ve verdikleri zararlar açısından bizi şaşırtıyor ve korkutuyor. Ama bu tür felaketlerin oluşturduğu zararların nedeni sadece küresel iklim değişikliği mi? Kent planlamalarının çarpıklığı, aşırı kâr hırsıyla oluşan ormansızlaşma, yanlış enerji politikaları, sistemin oluşturduğu sayısız diğer olumsuzlukların hepsi birbiriyle ilişkili. Kapitalist sistem artık tahrip ettiklerini düzeltemez. Olsa olsa batının bazı ülkeleri geçici olarak kendilerini kurtarmaya çalışırlar. Nasıl mı?  Artık kendi kamuoylarında istenmeyen sanayi kuruluşlarını ve çöplerini bunları almaya hevesli Türkiye gibi ülkelere göndererek! Halbuki bu onlar için de geçici bir çözüm.

İklim değişikliği

İnsan eliyle olan iklim değişikliği hava kirliliği ve başta ormanlar olmak üzere bitki örtüsünün kullanıma bağlı değişmesinden kaynaklanır. İklim değişikliği küresel ısınma ve aşırı hava durumlarına neden olabilmektedir. Sera gazları, özellikle CO2 arttıkça bu değişim başlar. Sadece havanın ısınması değil, buzulların erimesi, denizin yükselmesi, diğer fırtına, hortum gibi aşırı hava durumlarının artması gerçekleşir. Sıcak hava dalgaları oluşur.

Bazı doğa olayları da tarih boyunca iklim değişikliğine neden olmuştur. Güneşteki değişiklikler, volkan patlamaları gibi nedenlerle de iklim değişebilmiştir. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) verilerine göre 2018, kaydedilen zamanların dördüncü en sıcak yılıdır. Deniz suyu sıcaklığı da artmakta ve denizler ortalama olarak yükselmektedir. Ortalama sıcaklık endüstri öncesi döneme göre 1 derece daha artmıştır ve bir derecenin her dizyemi yeryüzünde değişikliklere yol açmaktadır

Sera gazları

Karbondioksit, metan, ozon, azot oksit ve su buharı gibi gazlardır. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının bir bölümü geriye yansır. Atmosferdeki sera gazları atmosferin bir sera gibi işlev görmesini sağlar. Yoksa dünya çok soğuk olurdu. Yani sera gazlarının bu etkisi doğal olandır. Ancak sera gazlarının artması ile problem başlamaktadır.

Avrupa Çevre Ajansına göre insan yapımı sera gazlarının başlıca kaynakları:

    • elektrik üretimi, ulaşım, endüstri ve hanelerde fosil yakıt yakılması;

    • ormansızlaştırma gibi, tarım ve arazi kullanımında meydana gelen değişiklikler;

    • düzenli atık depolama

    • endüstriyel flüorlu gaz kullanımı.

Kyoto Protokolünde kontrol altına alınması amaçlanan başlıca sera gazları :

    • Karbondioksit (CO2)

    • Metan (CH4)

    • Diazot Monoksit (N2O)

    • Kükürt hekzaflorid (SF6)

    • Perflorokarbonlar (PFCs)

    • Hidroflorokarbonlar (HFCs)

İklim değişikliği yeni hastalıkların çıkışına neden olabilir

Hava kirliliğine bağlı kalp damar hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, alerjiler arttığı gibi bazı coğrafyalar için yeni ya da tarih içinde kalmış yeni hastalıklarla da karşı karşıya kalınabilir. Örneğin sıcağa bağlı olarak sivrisineklerin artması ile başta sıtma olmak üzere dengue (dang) humması, çikungunya hastalığı, Batı Nil ve Zika virüslerine bağlı hastalıkların artmasını bekleyebiliriz. Canlılar, kendilerine uygun ısılarda yaşamaya çalışırlar. Aynı şekilde denizlerin ısınması ile tropik sularda yaşayan canlıların daha ılıman iklim denizlerinde görülmesi gibi. Öte yandan iklim değişikliğine bağlı olarak gelişen aşırı kuraklık ve seller kolera gibi bildik hastalıkların salgın yapmasına neden olabilir. Bilim insanları Ebola hastalığına meyve yarasası denilen bir çeşit yarasanın neden olduğunu, bu hayvanların iklim değişikliğine bağlı olarak yeni yerlere adapte olması ile hastalığın artabileceği kaygısını duyuyorlar3. Bunlar sadece birkaç örnek.

Özetlemeye çalıştığımız neden ve sonuçlar bilimsel olarak da kanıtlanmış gerçekler. Her ne kadar tarih boyunca da küresel iklim değişiklikleri olduysa da son yıllarda olan iklim değişiklikleri, özellikle küresel ısınma hızlı gelişen kabul etmemiz gereken bir gerçek. Ancak küresel iklim değişikliğinin tek başına ele alınması konunun bütünlüğünü anlamada zorluk çıkarır.  Kent planlamalarının çarpıklığı, aşırı kar hırsıyla oluşan ormansızlaşma, yanlış enerji politikaları, endüstriyel şirket tarımı, sistemin oluşturduğu sayısız diğer olumsuzlukların hepsi birbiriyle ilişkilidir.

Simpsonlar isimli çizgi film dizisinin bundan on yıl kadar önce yayınlanan bir bölümünde çizgi filmin sevimli kahramanlarından küçük Lisa, adeta Greta Thunberg’in yaptığı ünlü konuşmaya benzer bir şekilde iklim değişikliği ile ilgili bir konuşma yapıyor, sinirli bir şekilde okul arkadaşlarına eğer önlem alınmazsa 50 yıl sonra dünyaya ne olabileceğini söylüyordu4.

Benzerlik rastlantısal olabilir ama değilse de çok başarılı bir çalışmayı izliyoruz. Son zamanlarda tüm dünya Greta ile güne başladı, Greta ile günü bitirdi. Trump’a nasıl kötü kötü baktığı, hangi film yıldızını yemeğe davet ettiği, bindiği yatın asıl sahiplerinin kim olduğu hep konuşuldu. Söz konusu çocuğun bazı özellikleri var, bu konu başka bir yazının ve uzmanlık alanının konusu. Biz kampanyanın arkasındaki ‘sivil toplum’ hareketlerinden biri olan ‘We Don’t Have Time’ örgütünün yapısına bakalım. Web sitelerine göre kuruluş amaçları sosyal medya aracılığı ile iklim değişikliği konusunda çalışma yapmak5.

Örgüt, aynı isimli bir şirket ve vakıftan oluşmakta, şirketin başındaki kişi İsveç’de yenilikçi teknolojilerle çalışan başarılı bir yatırımcı iş kadını olarak nitelenmekte ve tanıtımlarında özellikle çevreci olduğu da belirtilmekte. Diğer yönetim kurulu üyelerinin mesleklerine bakarsak satış yöneticisi, yatırımcı ve iletişim teknolojileri eğitimcisi gibi mesleklerden olduklarını görüyoruz. Öyle anlaşılıyor ki turuncu devrimler çağında yeşil devrimlerin de başını iletişim şirketleri ve sosyal medya çekecek. Uluslararası tekellerin çevreyi nasıl tahrip ettikleri, savaşların bazılarını zengin ederken doğaya nasıl zarar verdiği yine unutturulacak. Küresel iklim değişikliğinin ana nedeni olan dünya kaynaklarının açgözlü kapitalist sistem tarafından sömürülmesi gerçeği, sorumluluğu kişiler ve hükümetlere veren kampanyalar nedeniyle örtbas edilecek.

Çevreci tekeller!

90’lı yıllar daha önce sık duyulmayan kavramların piyasada olduğu, devletlerin çevre ile ilgili sorumluluklarını özel sektöre ve projeler aracılığıyla sivil toplum örgütlerine devretmeye başlandığı bir dönemdir. Artık sivil toplum örgütü, sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk, yönetişim gibi kavramların moda olduğu dönemler başlamıştı.

1995’de kurulan World Business Council for Sustainable Development (WBCSD) (Türkçe’de Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi) diye adlandırılan kuruluşa bakalım. Tanıtımlarında 200 den fazla uluslararası şirketin CEO’larından oluşan bir örgüt olduklarını belirten konseyin merkezi Cenevre, İsviçre’de6. New York ve Yeni Delhi’de de ofisleri bulunuyor. Aslında WBCSD’nin kökleri 1992’deki Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı olan Rio Zirvesine gidiyor. İsviçreli iş adamı Stephan Schmidheiny, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED) Genel Sekreterliğine iş ve sanayi baş danışmanı olarak atanınca  ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ için bir forum oluşturuyor. Yani Birleşmiş Milletler sanayi ile STK’ları buluşturmuş oldu. 2003’de Dünya Bankası’nın sosyal sorumluluk ile ilgilenen kurumsal örgütler içinde en etkili forum olarak ilan ettiği WBCSD, çevre ve ekonomi arasında sinerji olduğunu söyleyen bir örgüt. İçinde Du Pont, Ford, Coca-Cola, Sony, Toyota ve Shell gibi şirketlerin olduğu WBCSD, İspanyolca konuşan ülkelerin benzer örgütü Forética ile 2014’de birleşti. Bu konsey şirket yöneticilerinden oluşsa da yüzlerce uzman ve akademisyen ile birlikte çalışıyor.

WBCSD hangi konular ile ilgileniyor?

Kuruluşun başlıca ilgilendiği konular gıda ve arazi kullanımı, su kullanımı, enerji, insan kaynakları ve sürdürülebilirlik. Web sitelerinde gıda üretimi, bitkisel ve hayvansal verimlilik nasıl arttırılabilir, kırsal kesimde gelir paylaşımı nasıl iyileştirilebilir, yeni teknolojiler ve toprak ve su yönetimine yönelik çalışmalar gibi başlıklar görebilirsiniz. Bu çok değerli başlıkları şüpheyle karşılamamız için aşağıdaki şirketlerin listesine bakmamız yeterli. Bu arada konseyin kurucusu İsviçreli iş adamı Schmidheiny’e, daha sonra sahip olduğu çimento fabrikasında asbest nedeniyle iki işçinin ölümüne neden olduğu için dava açıldı ve Torino mahkemesi 4 yıl hapis cezası verdi. 7

Kyoto Protokolü nedir?

1992’de Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) tarafından Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzaya açıldı ve bu sözleşme 1994 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye ise 2004 tarihinde katıldı, toplam 196 ülke taraf olarak bulunuyor.

Kyoto Protokolü ise 1997’de Kyoto’da Sözleşme ile ilgili yapılan Konferans’ta kabul edilerek 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye 2009 yılında katılmıştır. Protokole 191 ülke ve AB taraftır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmaktadır.  Kyoto Protokolü devletler tarafından desteklenir ve BM şemsiyesi altında küresel kurallar ile belirlenir. Devletler yükümlülük açısından iki genel sınıfa ayrılmıştır.

1995 ‘den itibaren WBCSD yöneticileri ve temsil ettikleri şirketler

Şimdi bu şirketlerin kısaca tanıyalım:

Du Pont: Amerikalı şirket ürettiği teflon içeren ürünlerde bulunan kısaca C-8 denen kanser ve başka sağlık sorunlarına yol açan madde aracılığı ile çevreye verdiği zarar nedeniyle çok yüksek bir tazminat ödemek zorunda kaldı. Bir başka kimya devi Dow Chemical ile birleşen şirket ülkemizde pestisit, hayvan yemleri ve bitkisel tohumlar pazarlıyor. 8

Lafarge: Fransız inşaat devi. Özellikle çimento sanayinde lider. 2018 yılında 2013-2014 yılları arasında Suriye’nin kuzeyinde IŞİD kontrolünde bulunan yerlerde IŞİD’i fonlamak ve insanlığa karşı suç işlemekten dolayı dava açıldı. Daha sonra tesis ABD güçlerine bırakıldı. 9 10

Shell: Britanya-Hollanda ortaklığı olan Shell, 2008’de Nijer deltasında iki ayrı petrol sızmasına neden oldu,  binlerce insan yerlerini terk etti. Tarım arazileri ve balıkçılık yapılan sular kirlendi. 11 12

PwC: Merkezi Londra’da bulunan PricewaterhouseCoopers,  çok uluslu profesyonel hizmetler veren bir şirket.  Bağımsız denetim hizmetleri, vergi ve yönetim danışmanlığı, teknoloji danışmanlığı gibi çalışmaları var.

Norsk Hydro:  Merkezi Norveç’de olup Norveç’in en büyük hidro elektrik üreticisidir. Ayrıca dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden biridir. Brezilya’da Amazon bölgesinde bulunan Para bölgesinde suları ve toprağı kirletmekle suçlanmaktadır. 13

BP: Merkezi Londra’da bulunan çok uluslu petrol şirketi. 2010’da Meksika Körfezinde olan büyük petrol kazasından sonra bölgedeki ekosistem büyük zarar gördü. Denizleri ilgilendiren en büyük petrol kazası, aynı zamanda Mississippi Deltasını da etkiledi. 14

3M: Kimyasal malzemeler üreten firma, ABD’de birçok eyalette yeraltı sularına zehirli madde karışmasına neden olduğu için suçlanıyor. 15

Olam:  Merkezi Singapur’da bulunan Olam International, 70 ülkede tohumdan rafa faaliyet gösteren, bir gıda ve tarımsal işletme şirketi olup dünyanın en büyük kakao çekirdeği ve ürünleri, kahve, pamuk ve pirinç tedarikçilerinden biridir. Olam’ın Türkiye markası Progida ise ülkemizde fındık yetiştirilen bölgelerde faaliyet göstermekte, Samsun’da susam ve tahin tesisi bulunmakta, ayrıca şirketlere yerli ve ithal pamuk tedarik etmektedir. 16

Kapitalizm yarattığı sorunlara çare bulabilir mi?

Kapitalist güçler çevre krizini kendi emperyalist politikalarının devamı için kullanabilmektedir. Kapitalizm, kendi yarattığı sorunlara çare ararken bu problemlerden de kâr etmeyi düşünebilecek kadar açgözlüdür. Kimileri bunu ‘yeşil emperyalizm’ olarak nitelendirmektedir.

Bazı çevreler akademiyi ve yerel otoriteleri de kullanarak yeni kârlı alternatif yöntemler geliştirirken krizi de derinleştiriyorlar. İklim krizine karşı yeni yöntemler geliştirilirken ve yatırımlar yapılırken ‘kimin için’ sorusu ikinci planda kalıyor. Örneğin temiz denilen rüzgar enerjisi insana ve doğaya zarar verdiği zaman ‘temiz’ kalmıyor, sadece şirketleri zengin ediyor.  Tarımı yok sayan bir jeotermal enerji temiz sayılabilir mi? Kimi daha ‘masum’ örgüt ve kişiler ise krizin kökeninde yer alan kapitalist sistemi hiç eleştirmeden sorunların çözümünü kişilerden ve hükümetlerden beklemektedir. Emperyalist odaklar şimdiden birçok çevreci hareketin içine sızmış durumdadır.

Gezegenin sağlığının ne olacağı konusunda kaygı duyanların bu sürecin neden geliştiği ve bu sistemin neden gerçek çareler üretemeyeceğini anlaması gerekir.

Bugünlerde çok konuşulan iklim krizi daha derin bir çevre krizinin bir parçasıdır. Sadece küresel ısınma ve diğer aşırı hava durumları değil, biyoçeşitliliğin azalması ve bazı türlerin yok olması, su, toprak ve havanın aşırı kirlenmesi, ormansızlaşma, doğal kaynakların aşırı tüketimi gibi nedenler küresel çevre krizini oluşturur. Bu olguların her biri birbiri ile bağlantılı unsurlardır ve birbirlerinin hem nedeni hem sonucu olabilirler.

Kuşkusuz doğaya zarar veren tüm bu olumsuzlukların ve değişikliklerin sadece insan eliyle oluştuğunu söylemiyoruz. Tarih boyunca volkan patlamalarının ya da güneş üzerindeki değişikliklerin de uzun yıllar boyunca iklim değişikliğine neden olduğunu ve bu nedenle canlıların etkilendiğini bilim insanları söylüyor.

Kapitalist sistem artık tahrip ettiklerini düzeltebilecek durumda değil.  Bazı ülkeler, kendi kamuoylarında istenmeyen sanayi kuruluşlarını ve çöplerini bunları almaya hevesli Türkiye gibi ülkelere göndererek geçici çözümler bulmaya çalışıyorlar. Ya da yeşil sanayi diye bir kavram ürettiler.

Ekolojik sorunları bireysel sorumluluk alarak ya da dünyayı kirleten şirketlerin finanse ettiği sosyal sorumluluk projeleriyle çözebileceğimiz yalanı sürekli pompalanıyor. Öte yandan çevreci kampanyalar yapan uluslararası örgüt ve şirketlerin önemli bölümünün bir başka yüzü daha var. Dünyayı kirlettikleri yetmiyormuş gibi çevre krizinden de para kazanmaya çalışıyorlar.

Bilim, eğer insanlığın yararına kullanılırsa çözüm de üretir.

Son olarak bütün iklim değişikliği tartışmalarını 1992 Rio Konferansı’ndan başlatan çevrelere karşı Sovyet bilim insanlarının iklim değişikliği ile ilgili yaptıkları çalışmaların bir özetini vermek istiyoruz.

Karbon piyasası nedir?

Neden ‘karbon’a ve diğer sera gazlarına bir bedel biçiliyor ve büyük sermaye ve hükümetler bunu destekliyor? Birleşmiş Milletler belgesi aracılığı ile kimler kâr ediyor?

Karbon ticaret ya da emisyon ticareti sistemi (ETS=Emissions Trade System), Kyoto Protokolü’nün kolaylaştırıcılığında kapitalistler için yeni bir kazanç kapısı oluşturmaktadır. Büyük şirketler için doğayı kirletmeyen üretim biçimleri ve enerji kaynakları yatırımları aracılığı ile bir para kazanma ve sorumluluktan kaçma yöntemidir.

Sistem ilk başta karmaşık olarak görülse de aslında basit. Sera gazı oluşturan ve dolayısıyla iklim değişikliğinden sorumlu şirketlere faaliyetlerini durdurma ya da önlem alma yerine bir çeşit ceza ödeme yöntemi geliştirilmiş. Bu iki türlü oluyor, karbon vergisi ödeme yoluyla veya kısaca karbon ticareti dediğimiz emisyon ticaret sistemi içinde sertifika satın alarak. Kyoto Protokolü’nü imzalayan ülkelerde bölge ve sanayi cinsine göre belli sürede belli bir sera gazı oranı azaltma yaptırımı var. Bir şirket buna uyamıyorsa daha az sera gazı üreten, böylelikle ekstra hakkı olan şirketlerden bu hakkı satın alabiliyor. Bunlar kağıt üstünde hesaplanıyor ve bu hesaplamalar değerli bir belge olarak ticarete sunuluyor. Değerli belgenin ticareti olduğuna göre bir borsası da var. Karbon ticareti karlı bir iş olduğu için yan iş kolları da kurulmuş durumda. Bu alanda danışmanlık yapan, aracılık yapan firma ve uzmanlar var. Bazı bankaların bu konuda uzmanlaşmış birimleri yatırımcılara yol gösteriyor. Kapitalizm böylelikle kendi yarattığı bir sorundan da para kazanma becerisine sahip. ‘Temiz’ enerji olarak nitelenen birçok HES, RES ve JES sertifika satışından da para kazanıyor.

Yeni ormanlar oluşturup karbon kredisi kazananlar da var. Bu özel orman sahipleri yüzyıllarca bir bölgede yaşamış insanları yaşadıkları yerlerden kovabilir ve yeni bir orman yaratabilirler. Hatta yeni bir orman oluşturmak için yağmur ormanlarını da yakabilirler.

Dünya Bankası’nın karbon pazarı konusundaki interaktif haritası internetten incelenebilir. https://carbonpricingdashboard.worldbank.org/

Sovyetler Birliğinde İklim Değişikliği Çalışmaları

Sovyet bilim insanları, başta coğrafya ve biyoloji alanından gelenler olmak üzere iklim değişikliği ile ilgili konularda değerli çalışmalar yaptılar. Bu bilim insanlarından biri Sovyet coğrafyacı, biyolog ve balık bilimi uzmanı (ihtiyolog) olan L.S. Berg,  1947’de ikinci kez basılan ‘İklim ve Yaşam’ adlı kitabında (ilk basım 1922),  iklim ve doğanın organik ve organik olmayan unsurlarının ilişkisini anlatıyordu. Sovyet bilim insanları arasında iklim değişikliği ve insanın buna etkisi konusundaki ilk ciddi tartışmalar ise 1961 ve 1962’de Leningrad’da yapılan iklim değişikliği toplantılarında ele alındı. Birçok uzmanlık alanından gelen bilim insanları dünyadaki iklim değişikliğini, insan eliyle yapılan müdahaleleri ve enerji üretiminin iklime olan etkisini tartıştılar. Sovyet bilim insanı Budyko 1969’da yayınlanan makalesinde artan ekonomik faaliyetlerin ve enerji üretiminin yağmur modlarını etkileyeceğini, denizin yükselmesine ve kutupların erimesine neden olacağını yazdı. 17 İnsan eliyle oluşabilecek iklim felaketi konusunda çalışmalar yapan bilim insanlarının en ünlüsü ise E.K.Fedorov’dur (1910-1981). Jeofizikçi, kutup kaşifi ve iklim uzmanı olan Fedorov Sovyetler Birliği Hidrometeoroloji Merkezi’nin başındaydı ve Kuzey Kutbunda yaptığı çalışmalardan dolayı 1938’de Sovyetler Birliği Halk Kahramanı olarak Lenin ödülünü, 1946’da ise Stalin ödülünü almıştı. Sovyetler Birliği Barış Komitesi başkan yardımcılığını da yürüten Fedorov, 1979’da ilk kez yapılan Dünya İklim Konferansı’nda yaptığı konuşmayla hatırlanıyor. Bu konferansta Fedorov’un girişimleriyle ‘Bütün Ülkelere Çağrı’ başlıklı bir metin kaleme alınarak askeri ve endüstriyel faaliyetler bu şekilde giderse bir iklim değişikliği felaketi oluşacağı tüm dünyaya duyuruldu. 1980’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ‘Doğanın Korunması için Ülkelerin Tarihsel Sorumluluğu’ konulu tarihsel oturumu için Fedorov, Sovyet Delegasyonu adına tropikal ormanların yok olması, toprak kalitesinin bozulması, çölleşme, atmosfer, denizlerin ve tatlı suların kirlenmesi konularında çevre sorunlarını vurgulayan bir rapor sundu. Bu raporda ülkelere bu konularda şimdiki ve gelecek kuşaklara olan sorumlulukları hatırlatılmıştır. 18 19

Fedorov, yazdığı ‘İnsan ve Doğa, Ekolojik Kriz ve Sosyal İlerleme’ isimli kitapta (1980) doğanın artık kendi kendini temizleyemeyeceğini vurgulayarak  doğal fiziksel özelliklerin değişiminin çok ağır sonuçlar doğuracağı konusunda uyarır, Marksist bakış açısı ile insanlığın, karşılaşacağı tüm problemleri çözebileceğini savunur, yeter ki bu konuda toplum örgütlenmiş olsun. Fedorov’a göre insanlık ilerlemenin sonsuz olasılıkları aracılığı ile sorunlarla baş edebilir ancak kötülük, zaaf ve çelişkilerden kurtulabilmiş bir insanlık bunu yapabilir, sadece örgütlü bir toplum doğa ile ilişkisini ayarlayabilir ve dengede tutar.20

Dipnotlar

  1. Healthy environments for healthier populations: Why do they matter, and what can we do? Geneva: World Health Organization; 2019 (WHO/CED/PHE/DO/19.01). Licence: CC BYNC-SA 3.0 IGO
  2. https://www.weather.gov/lmk/top10heat
  3. https://www.newscientist.com/article/2219981-how-deadly-disease-outbreaks-could-worsen-as-the-climate-changes/
  4. https://www.youtube.com/watch?time_continue=2&v=epKaBv6ALcI
  5.  https://www.wedonthavetime.org/
  6. https://www.wbcsd.org
  7.  https://www.swissinfo.ch/eng/toxic-substance-_eternit-asbestos-billionaire-sentenced-to-prison-by-turin-court/44984134
  8.  https://www.reuters.com/article/us-du-pont-lawsuit-west-virginia/dupont-settles-lawsuits-over-leak-of-chemical-used-to-make-teflon-idUSKBN15S18U
  9.  https://www.nytimes.com/2018/03/10/business/isis-is-coming-how-a-french-company-pushed-the-limits-in-war-torn-syria.html
  10. https://haber.sol.org.tr/dunya/cimento-devi-lafarge-iside-yardimla-suclaniyor-241365
  11. https://www.bbc.com/news/world-africa-38759643
  12. https://www.theguardian.com/environment/2011/aug/03/shell-oil-spills-niger-delta-bodo
  13.  https://www.theguardian.com/world/2018/mar/16/brazil-pollution-amazon-aluminium-plant-norwegian
  14.  https://www.twincities.com/2019/08/17/3m-chemicals-lawsuits-pfcs-environment/
  15.  https://www.twincities.com/2019/08/17/3m-chemicals-lawsuits-pfcs-environment/
  16. http://www.progida.com.tr/urunler/diger-urunler
  17. https://www.gla.ac.uk/media/Media_329371_smxx.pdf
  18. https://hss2019.hssonline.org/meeting-program/abstract-archive/program/142/narrating-global-environment-change-soviet-interventions-in-the-climate-change-amp-earth-science-debates-of-the-late-twentieth-century
  19. https://public.wmo.int/en/about-us/awards/international-meteorological-organization-imo-prize/evgeny-konstantinovich-fedorov
  20.  E.K.Fedorov Man and Nature, The Ecological Crisis and Social Progress.  Progress Publishers, Moscow, 1980