Yazının başlığı 18 Nisan seçimlerinin Türkiye işçi sınıfına ve sosyalistlere “dışsal” olduğuna ilişkin bir iddiayı çağrıştırabilir. Doğrusu, kapitalist toplumlarda sosyalist hareketin önsel olarak seçimlere belli bir mesafe koymasında her durumda bir yarar olacağı için, böyle bir çağrışımdan çok fazla şikayetçi olamam. Ama yine de başlıkta kastedilenin bu olmadığını söyleyebilirim. En azından, bu seçimlerde sosyalistler var…...
Solun artık -bir tür yeniden tasnife olanak verecek düzeyde- farklı dinamikler üzerinde yükselen kanallar oluşturmaya başladığını bir süredir dillendirmekteyiz. Liberal ulusal ve sosyalist sol olarak şekillenmesi, olası bu sürecin kuşkusuz ağırlık noktasını “ideolojik karşı karşıya gelişler” oluşturmakta. “Burjuva demokrasisi” ekseninde bir liberalizm “düzenin dengesizliklerinin aşılması” ekseninde bir ulusalcılık ve “sınıfsal konumlanış” ekseninde bir sosyalist duruşun...
1998 yılı, siyasal ve ekonomik eleştiri açısından halen paha biçilmez değerde bir metin olan Komünist Manifesto’nun 150. yıldönümüne işaret etmektedir. Marx ve Engels sömürünün etki alanlarının artık yalnızca yerel mekanlara atfedilemeyeceğinden hareketle, kapitalizmin küresel genişlemesi ve sömürünün küresel karakteri arasındaki ilişkiyi kurmaktadır. Bunun sonucu olarak Manifesto, adaletsizliğin çeşitli biçimlerine karşı mücadele etmek amacıyla uluslararası bir...
I. İnsan hakları kavramının ana hatları, kutsanmış düzenliliği alaşağı eden modern dünyanın temellerinin atıldığı yüzyılda, burjuvazinin kapitalist üretim ilişkilerini ulus devlet ölçeğinde iktidara taşıma mücadelesi verdiği süreçte çizilmiştir. Kavramın çıkış noktası olan doğal hukuk öğretisinin tarihi, antik dönemin Yunan-Stoacılığı’na dek uzanmakla birlikte, bu doktrinin bireyi bir “hak öznesi” olarak görmesi için “Kutsal Kilise”nin mutlak hegemonyasının...
1980 öncesini, 12 Eylül’ün önce militarist, sonra liberal karanlığını, ‘90’ların gericiliğini yaşayan devrimci kuşaklar, biri diğerinden çok farklı ruh hallerine kapıldılar, yola devam diyebilmek için farklı gerekçelere sahip oldular. Kimi dönem ülkenin kaderini değiştirmenin eşiğinde olduğumuza inanarak, sonraları yalnızca insan olmanın namusu adına, bazen marksizmin açıklama gücüne ikna olarak, başka kerelerde ise siyasal öfkeye dayanarak…...
Humeyni’nin danışmanları kendilerini “İslamın Troçkistleri” olarak tanımlarken “devrim ihracı” ve “ümmet” olgularını öne çıkarmak esas kaygılarıydı.. RP, Kürt illerinde HADEP’in ardından ikinci bir siyasi güç haline gelirken, Kürt sorununun çözümünde “islamiyetin birleştiriciliği”ni işliyorlardı.. 1981 yılında yayınlanan ve İslam Konseyi imzasını taşıyan “İslami Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”nde; “evrensel düzenin ancak evrensel bir inanca da-yanılarak yaratılabileceği ve...
1986-89 arasında yazdıklarımızı, o yıllarda çeşitli sol çevrelerle yaptığımız tartışmaları yeniden okuduğumda, uluslararası devrimci hareketin nasıl bir kuşatma ile karşı karşıya olduğunu, bu kuşatmadan neden bir türlü çıkılamadığını daha iyi kavradığımı düşünüyorum. Değişen fazla şey yok. Marksizm, o yıllardan beri ontolojik belirlenimli bir iç gündeme mahkum edildi. Marx’ın bilimsel üretiminin güdüleri ile büyük devrimci dönüşümler...
1993 yılının ikinci yarısıydı. Yoldaşlarla Türkiye kapitalizminin nasıl bir döneme girmekte olduğuna ilişkin tartışıyorduk. Bu tartışma ilk haliyle, bir mücadele stratejisi belirleme çabasından kaynaklanıyordu. Sistemin hangi unsurlarında devrimci hareketin yararlanabileceği zayıflamalar ortaya çıkacak, bu zayıflamalar giderek çatlak ve gedikler haline gelecekler mi, zayıf noktalara dönük müdahalelerimiz işçi sınıfını merkeze koyarak nasıl mümkün olacak vb… Bu...
Türkiye sosyalist hareketi işçi sınıfı politikalarına ilişkin artık “özgürleşti.” Egemen sendikacılığın son durağa gelmesi, bu tırnak içinde özgürlüğün kaynağı. Sosyalistler, sendikal hareketin tam anlamıyla ya ihanet ya da tıkanma evresine gelip dayandığı bir konjonktürde, perspektif üretimini belirli açılardan kısıtlayan kısmi kazanımlara ve gözetilmesi gereken dengelere sahip olmama durumunu bir avantaja dönüştürmelidir. Elbette içinde bulunduğumuz konjonktür...
İçinden geçtiğimiz dönem, Türkiye tarihinde bir “dönemeç” olmayı hakedecek gelişmelere sahne oluyor. Susurluk kazası ile başlayan burjuva devlet aygıtının reorganizasyonu sürecinin bir aşamasında, burjuvazinin restorasyon programı gündeme geldi. Şimdi ise, eldeki tüm olanaklar seferber edilerek bu programın uygulanması için gerekli zeminin oluşturulmasına çalışılıyor. Türkiye kapitalizminin 1993’ten bu yana siyasi yapıya bulaştırdığı iktisadi krizinin sorunlarına bir...