Şöyle bir bakıldığında ilginç bulmamak mümkün değil: Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, Irak, İran ile Sovyetler Birliği Türkiye’nin komşuları ve Türkiye’nin hepsiyle sorunu var. Kara parçaları dışında ülkeyi çevreleyen denizlere baktığımızda, kirlenen suları ve tükenen balık nesilleriyle bunların bile Türkiye’ye dost oldukları herhalde söylenemez. Türkiye’nin ezeli ve edebi düşmanlarla kuşatılmış bir ülke olduğu tezi egemen söylemde öteden...
Türkiye kapitalizmini konu alan hemen tüm çalışmalarda iki ana eksen öne çıktı. Bunlardan birincisi kaynak, ikincisi pazar sorunudur. Kaynak ve pazar sorunlarının bu denli öne çıkması, bir rastlantı ya da bu çalışmaların sahiplerinin öznel tercihlerinden kaynaklanmadı. Kaynak ve pazar ikilisi, karşılıklı belirleyicilik ilişkisi içinde sermaye birikiminin sürdürülmesinin temel unsurları olarak ele alınmalı. Başka bir deyişle,...
Türkiye’de solun gündemine, beğenilsin beğenilmesin, damga vuran “birlik” tartışmalarının bugün hangi düzlemde seyrettiğine ilişkin değişik görüşler ileri sürülebilir. Bu görüş çeşitliliği içinde önce önemli bulduğum bir noktanın altını çizmek istiyorum. Tartışmalarda, her biri kendi işlevine sahip, iki tür yaklaşımın geçerli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan biri, gelinen noktayı ya da alınan mesafeyi görmeye, daha ileri mevziler için...
Son bir aydır bazı sosyalist dergi ve gazetelerde yer alan ve “SOSYALİSTLERE” başlığını taşıyan açıklamanın ne gibi gelişmeler için bir başlangıç oluşturacağını hep birlikte göreceğiz. Gelenek bu anlamda kendi perspektif ve temennilerini oldukça açık bir biçimde sol kamuoyuna yansıtmış durumda. İçinde bulunduğumuz ay yapılması düşünülen genişletilmiş toplantı(lar), sözü edilen deklarasyonun hangi kanallara akacağı konusunda önemli...
Bugün Türkiye sol hareketinin en temel sorunu nedir? Soruyu biraz daha açacak olursak, sosyalist hareketin bugün geldiği noktadan daha ileriye gidebilmesi ve son yıllarda belirginleşen tıkanıklığın aşılması nasıl mümkün olacaktır? Sosyalizm Türkiye’de toplumsal meşruiyetinin büyük ölçüde sarsılmış olması ve buna rağmen objektif olarak solun güçlenmesi için çok elverişli bir dönemin içinde bulunmamız gerçeğini görerek diyebiliriz...
Kasım 1988’de yayın hayatına başlamıştı Siyaset. Bugüne kadar dört sayı, üç de özel sayı ile ulaştı okuyucularının karşısına. Çıkarken bir ayrım çizgisinin siyasal olarak yeniden üretileceği vurgulanıyordu. Çıkan dört sayıda bu amaca ne ölçüde ulaşıldı, bizim değerlendirmemiz çok güç. Ancak, bizler, Siyaset‘in varlık gerekçesinin üstesinden geleceğine inanıyor ve okurlarımıza bazı konularda bilgi vermek istiyoruz. Gazetemizin...
Mehmet Dalcı’nın anısına saygıyla… Türkiye’de 1 Mayıs’ın yarım yüzyıl aradan sonra yeniden kutlandığı 70’lerin ikinci yarısının üzerinden de yaklaşık 10 yıl geçti. 1976, 77 ve 78 yıllarında İstanbul Taksim Meydanı’na “1 Mayıs Alanı” adını kazandıran yığınsal kutlamalar, özellikle 36 şehit verilen 77 katliamının anısına, bu alanı da gelenekselleştirdi. 12 Eylül sonrasında ise ilk organize girişim...
Ülkemizde sosyalist hareketin sorunlarına ciddiyetle eğilenler, bugün en azından bir noktada görüş birliği sağlamışa benziyorlar. En genel ifadesiyle bugünkü temel sorun, sosyalizmin ülkenin siyasal gündemine yerleştirilmesi sorunudur. Tek tek sosyalist odakların kendi etkinliklerinin ötesinde, aynı zamanda birleşik bir gücün sergilenmesi ve bu arada kitlesellik alanının zorlanıp genişletilmesiyle… Bu saptamanın, görüş birliğini bozmayacak şekilde biraz daha...
“Türkiye solu, kendi tarihinin en sorunlu ama, en çok gelecek vaat eden dönemini yaşıyor.” Çok beylik geliyor, değil mi? 12 Mart sonrasında, 80’in öngünlerinde ve son yıllarda benzer vurgulamalarla çok sık karşılaştık. Güçsüzdük, ama güçlü olacaktık. Eziliyorduk, ezecektik. Sorgulanıyorduk, sorgulayacaktık… Anlaşılmıyorduk, anlatacak, anlaşılacaktık. İlerici sınıf uzaktı, yakınlaşacaktı. Azdık, çoğalıyor ve çoğalacaktık… Böyle derdik ve sonra...
Türkiye solunun otuz yıla yaklaşan yakın tarihinde üç dönem ayrıştırmak mümkün. İki açılım-yükseliş dönemi, sırasıyla, 12 Mart ve 12 Eylül ile kesintiye uğradı. Üçüncü dönem ise, henüz bir yükseliş niteliği kazanabilmiş değil. Solda iki döneme darbelerin nihayet vermiş olmasını fazla abartmamak gerekiyor. Öncelikle, bir tarafın ileri adımını mümkün kılan etkenler arasında mutlaka karşı tarafın zaafları...