Mühendis Odaları ve Sol

Endüstrinin eğitimli teknik eleman gereksinmesini sağlayan mühendisler, diğer emekçiler gibi, kapitalist üretim ilişkileri içerisinde, sermaye sınıfının istekleri doğrultusunda istihdam edilmektedir. İş bulabilen mühendisler diğer işçilerden görece daha yüksek bir yaşam standardı yakalayabilmek umuduyla emek güçlerini satmakta, diğer bir deyişle, yalnızca bu yüksek(!) yaşam standardı için didinip durmaktadır. Bir bütün olarak mühendisler TMMOB ve bağlı odalarında örgütlüdür. 12 Eylül 1980 faşist darbesinden önce solun geniş bir biçimde örgütlü olduğu odalar, hem solun toplumsal muhalefet alanının genişletilmesinde hem de sosyalizmin ülke gündemine taşınmasında bugün de etkili olabilecek kurumlardır.

Bu yazının esas konusu olan örgütlenme ve mücadelelerine geçmeden önce, mühendislerin kimliğine ve sınıfsal aidiyetine değinmemiz yararlı olacaktır. Bu konuda bir süre önce Gelenek’te ayrıntılı bir yazı çıktığından kısa tutmaya çalışarak, vurgulamadan geçemeyeceğim noktaları belirtmekle yetineceğim. 1

Mühendisin kimliği

Yönetici kademelerin dışında olup “mühendislik” yapanlar, artı-değer üretmek ve ücretli emek sömürüsüne tabi tutulmak açısından diğer işçilerden hiç de farklı değillerdir. Bu tanıma uyanlar, bugün mühendislerin 70-80 gibi büyük bir çoğunluğunu (işsiz mühendisler haricinde) oluşturmaktadırlar.

Bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasıyla gelişen üretim teknolojileri sayesinde, mühendislerin yaptıkları işler de giderek basitleşmekte, sıradan işçi veya teknisyen düzeyine indirgenmektedir. Teknolojinin üretilmediği, geliştirilmediği ülkemizde mühendisten beklenen, üretimin denetlenmesi ve yönetim fonksiyonlarının haricinde yalnızca teknolojinin uygulanması, belki bazı uyarlamalar yapmasıdır. Böyle bir durumda kafa ve kol emeği arasındaki ayrım silikleşmektedir. Yalnızca yönetim fonksiyonu gören mühendislerle araştırma- geliştirme bölümlerinde çalışanları -ki bunların sayısı son derece azdır- bu kapsamın dışına almak gerekir.

Üretimdeki rolü diğer işçilerden farksız olan mühendislerin ideolojik aidiyet olarak kendilerini işçi sınıfının dışında görmeleri ise, işyeri hiyerarşisinde daha yukarıda olmaları, onlardan yüksek ücret almaları, rekabet koşulları içerisinde yükselme beklentileri, ve en önemlisi kapitalizmin “sınırsız” fırsatlarından yararlanıp bir gün mutlaka kendi işlerini kurarak sınıf atlama düşlerinden kaynaklanmaktadır. Kapitalizmin ideolojik hegemonyası mühendisleri ezici bir etki altında bırakmaktadır. Bu etki altında mühendisler hem bireyci, hem de seçkinci bir konuma doğru kolaylıkla kayabilmektedir.

Mühendislerin örgütlülüğü

12 Eylül 1980 öncesinde etkin muhalif odaklardan biri olan, işçi sınıfıyla birlikte pek çok eyleme katılan, siyasetin doyasıya yaşandığı bir örgüt olan TMMOB, kuruluşundaki korporarist/solidarist yapıyı da ücretli çalışan mühendisler için bir mücadele örgütü haline gelerek zorlamaktaydı. 2 12 Eylül faşizmiyle birlikte burjuvaziden yediği darbe ile 80’li yıllar boyunca meslek örgütü olma kimliğinin dışına çıkamadı. Emekçilerin, halkın sorunları bir yana, istihdam kapasitesinin çok üzerinde olan mühendis üretimi ile birlikte ücretleri düşen, kronik işsizlikle yaşayan üyelerinin bile sorunlarına ilgisiz ve tepkisiz kalarak kendi örgütsüzlüğünün de temellerini sağlamlaştırdı. 1994 yılında işbaşına gelen yönetimle birlikte eski günlerini hatırlayan TMMOB, mitingler ve basın açıklamalarıyla varlığını duyurmaya çalıştı. Ancak bu eylemler bağlı odalar, birimler ve üyelerle sıcak bir temas sonucu değil, gerekli siyasallaşma yaşanmaksızın merkez yönetimin iradesiyle gerçekleşen eylemlerdi ve doğal olarak cılız kaldı. “Onurlu işe onurlu ücret” sloganı nostaljik bir tat veriyordu ama politik içerikten yoksun eylemlilikler mühendis kitlesine bile mesaj göndermedi. Son birkaç yıldır TMMOB 1 Mayıs’larda, Cumhuriyet gazetesi yazarlarının cenaze törenlerinde az bir katılımla da olsa kendisini göstermektedir. İnsan hakları, barış, basına sansür başlıklarıyla daha fazla ilgilenen TMMOB’nin bu özelliği, bir bakıma, aynı zamanda ÖDP kurucusu ve TİHV başkanı da olan başkanı Yavuz Önen’in kimliğinden kaynaklanmaktadır.

Bugünün TMMOB’sinden bahsederken, yalnızca bir “üst yönetim”den bahsedeceğiz. Çünkü en sondaki “B” harfinin içerdiği birlik olma durumu pratik olarak yok…

Bugün odaların gündemini mesleki çalışmalar, sempozyum, kongre, meslek çıkarları vb. oluşturmakta, rutin işler dışında çok fazla “sağa-sola bulaşılmamaya” çalışılmaktadır. Hele mesleki çalışmaları toplumun sorunlarıyla bütünleştirmek gibi bir durum seyrek olarak görülmektedir. Bunun istisnaları ancak yönetimi ele geçirmek için rekabetin ve dolayısıyla siyasi gündemin bulunduğu odalarda mevcuttur; aynı zamanda diğerlerine göre oldukça yüksek sayıda üyeye ve gelire de sahip olan bu odaların seçimlerinde de politik unsurlar karşı karşıya gelmektedir.

Kapitalizmin içine düştüğü ve çıkamadığı bunalımın, geniş mühendis kesimlerine daha çok işsizlik, daha düşük ücret, daha fazla çalışma saati şeklinde yansıması ve ülke çapında artan gerici ve faşist hareketlenmenin odalara da yönelmesi, oda tabanlarındaki “devrimci-demokrat, kemalist, çağdaş” mühendislerin ilgilerini yeniden odalara çekmeye başlamıştır. Ancak bu ilgi, geleneksel olarak, seçimlerden sonra kaybolmaktadır. Yalnızca bir meslek örgütü olarak çalışan, üyesinin hak ve çıkarlarını dahi korumayan, utanarak siyaset yapan örgütler olarak mühendis odaları, kitlesine yabancılaşmış, sınırlı sayıda kişinin ilgi odağı durumundadır. Oysa böylesi bir kriz ortamında bu kurumların siyasal bir zemine dönüşmesi, çekişmelerin, çatışmaların, sınıflar mücadelesine denk düşecek şekilde yaşanması beklenirdi. Pek çoğu geçmişinde aktif sol siyaset yapmış olan oda kadroları ise böyle bir mücadelenin tarafları olmadıklarını göstermiş bulunuyor. Krizin mühendisleri etkilediği, en azından reel ücretlerinin düştüğü, ücretsiz fazla mesailerin arttığı, işten atılmaların ve işsizliğin yakıcı bir şekilde hissedildiği bir ortamda, net bir sol gündemle kitlesini siyasete çekme ve sınıflar mücadelesinde yerini alma olasılığı değerlendirilmemiştir.

Güncel politik olaylara karşı genellikle bir basın açıklamasıyla yasak savılmaktadır. Bu gibi durumlarda bile yönetimler sert olmayan, yuvarlak açıklamaları tercih etmektedir.

Odaların işçi sınıfıyla ilişkisi istisnai durumda ve esas olarak pek yoktur. Hemen hemen hiç bir oda burjuvazi ile açık işbirliği yapmamakla birlikte, kritik durumlarda karşı karşıya gelmekten kaçınılmaktadır. İşten atılmalar, çevre kirliliği gibi başlıklarda aslında ciddi bir mesleki çalışma sonucunda kolaylıkla karşı karşıya gelinebilecekken, odalar üyelerinin “geçimlerini sağladıkları” sermayeyle çatışmaktan kaçmakta, hatta kimi ilişkilere göz yummaktadırlar. Burada önemli bir nokta, oda yönetimlerinin hala siyaset yapmaktan korkmaları, üyelerin bunu itici bulduğunu iddia etmeleri ve böylece fazla sorun çıkarmadan günlerini geçirme istekleridir.

Odaların birlikte hareket etme, dayanışma birbirini etkileme gibi bir tutumları bulunmamakta, hatta aynı odanın merkez, şube ve temsilcilik gibi birimleri arasında bile bağımsız davranma, birlikte üretmeme tavırları üstünlük kazanmaktadır. Hasbelkader bulundukları birlikteliklerde ise kayda değer bir üretim yapılmamaktadır. Bu atomizasyon hali, bu merkeziyetçilik karşıtlığı, TMMOB’yi en alt kademesinden en üst organına kadar sarmış durumdadır. Düşünün ki 200.000’in üzerinde üyeye ve yüz milyarlarla ölçülen bütçeye sahip bir kuruluş, organize hiç bir etkinlik gösteremiyor, Kanarya Sevenler Derneği kadar bile sesi çıkmıyor.

23 mühendis ve mimar odasının bir üstyapısı olan TMMOB’de üzerinde uzlaşılan başlıklar ise, kalkınma, sanayileşme, toplumsal barış gibi temalardır.

Mühendisler arasında, ekonomik sistemden bağımsız olarak planlamayla her şeyin halledileceği, işlerin aslında onlara bırakılsa rasyonel bir yönetim ve üretim çalışmasıyla yoluna gireceği görüşüne dayanan seçkinci, teknisist anlayış hayli taraftara sahip durumda. Bu tarz, kendisini en çok özelleştirme sorununda ortaya çıkarıyor. Özelleştirme sorununa çoğunlukla bağımsızlıkçı ulusalcı yaklaşımla bakılarak, konuyla ilgili raporlarda KİT’lerin ülke ekonomisi, kalkınma, sanayileşme vb. için çok önemli kuruluşlar olduğu belirtilerek sorunların çözümünde ancak sistemli ve planlı teknoloji sanayileşme stratejileri ile başarılı olunabileceği vurgulanmaktadır. TMMOB’ye göre bu işletmeler zarar etmemekte, ettirilmektedir, rasyonel bir işletmecilik anlayışıyla kolaylıkla kar edebilirler ve özelleştirme için uydurulan bahaneler bu işletmelere uymamaktadır…

Böylece utangaç ve mazlum bir özelleştirme karşıtlığı yapılmakta ve ideolojik olarak karşı çıkılmamaktadır. Aynı bakış açısıyla, aslında kamu kuruluşlarında verimlilik ve kaynakların ekonomik kullanımı özel sektördekinden çok daha iyi durumda olduğu gerçeğinden yola çıkılarak bir Kamulaştırma karşı tezi geliştirilmesi gerekirdi. Ama, zaten bağlı odalar ve üyeler üzerinde bu çalışmalarla etki yaratılması için hiç bir girişim de yoktur. Ne bir ses getirmiştir TMMOB’nin özelleştirme karşıtlığı ne de mühendis- mimar kitlesinde tartışılıp içselleşmiştir. Açıktır ki böyle bir tartışma, hem TMMOB hem de bağlı odalar ve mühendisler arasında gündemin siyasallaşmasına neden olacak ve mevcut siyasetsizlik ortamının kırılmasına yardımcı olacaktır. Burada odaların hemen tüm çalışmalarında yansımasını bulan eksiklik, siyasallaş(tır)manın ilk adımı olarak ideolojik tartışma ortamı yaratma iradesidir.

İleride üye tabanını oluşturacak olan üniversite öğrencileri ve onların yetiştiği kurumlar olan üniversiteler konularında TMMOB’nin somut çalışmaları görülemedi. Paralı eğitimin artık haraç uygulamasını aşarak tek tek derslerin parayla satılmasına dönüştüğü üniversiteler sanki mühendislerin yetiştiği yerler değil. Geçtiğimiz dönemde şiddetlenen öğrenci hareketi bile bu konuda mühendis odalarını harekete geçirememiştir. Buralara müdahale etmeyen bir TMMOB’nin, kalkıp Savaş’ı bitirmeye, buradan prestij toplamaya uğraşması komik oluyor ve gerçekçiliğini yitiriyor.

Odalarla üyeleri mühendisler arasındaki ilişkiyi tek taraflı bir ilişki olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Odaların dergi, bülten gibi yayınları üyeye ulaştırılmakta, fakat üyenin gıkı çıkmamaktadır! Yönetimler bunu değiştirmek için çok fazla gayret sarf etmemekte, üye de ancak zorunlu kalırsa (proje onaylatmak vb. nedenlerle) odayla ilişkiye geçmektedir. Oda çalışmalarına katılım son derece sınırlı bir kitle tarafından yapılmaktadır. Genel kurullar bile,  %10’luk bir katılımla gerçekleşmektedir. Gerici ve faşist sağın yüklendiği odaların genel kurulunda bu durum değişmektedir. Çünkü siyasi hareketlilik insanları çekmekte ve insanlar taraf oldukları siyasi anlayışı yönetimde görmek istemektedir. Ancak genel kurullardan sonra yeniden etkisiz ve pasif gündemlerle uğraşılmaktadır. Yanlış anlamayı önlemek için, odaların üyelerini çalışmalarına katmak, mekanlarına getirmek için pek çok çalışma ve etkinlik yaptıklarını hatırlatmak gerekiyor. Ancak eksik bırakılan taraf üyenin, yani mühendisin “gelip de ne yapacağı”dır.

Odaların mühendislerin özlük haklarını korumak gibi bir gündemleri bulunmamakta, zaten üye de odanın bunlarla uğraşmadığını bildiğinden sorunlarını ulaştırmayı düşünmemektedir. Mühendisler, işçi sınıfının eğitim düzeyi en yüksek kesimi olmalarına rağmen, en örgütsüz ve en güvencesiz kesimleridir.

Bu örgütsüzlük durumu hem mühendisler hem de TMMOB için son derece tehlikeli bir hal almıştır. Onbinlerce mühendis, işyerlerinde işverenin iki dudağı arasına terkedilmiş, her türlü güvenceden yoksun bir şekilde çalışmaktadır. En basit ve hayatını doğrudan ilgilendiren ücret konusunda bile pazarlık şansı yok denecek kadar azdır, iki seçenekle karşı karşıyadır: Ya belirlenen ücrete uyacak ya da gidecektir. Çok sayıda kişinin çalıştığı büyük ölçekli işletmelerde işçilerin sendikası varsa, mühendisler de onlara yakın haklara sahip olabilmekte, hiç değilse ücret artışları daha iyi olabilmektedir. Buralarda sermaye, sendikalardan uzak tutmak için mühendislere özellikle daha iyi ücret artışları uygulamaktadır. Küçük işletmelerde ise işçi sınıfının yaşadığı örgütsüzlüğün sonuçları mühendislere de yansımakta ve sermayenin belirlediği ücret dayatılmaktadır. Sendikalaşan mühendis ise sermaye için çok tehlikeli bir “işçi” olmuştur artık. Üretimin denetim yönetim ve projeksiyonu onun eline bırakılamaz.

Kamu emekçilerinin yıllardır sürdürdüğü mücadelenin içinde kamuda çalışan mühendislerin de bulunması, TMMOB’nin içinde sendikalaşmaya bakışta netleşmeyi gerektirmiş, mühendislerin kendi işkolunda diğer işçilerle aynı sendikalarda yer almaları görüşü ağırlık kazanmıştır. Ancak mühendislerin gündeminde sendikalaşmanın bulunduğu söylenemez. Mühendislerin kitlesel olarak çalıştığı kimi işyerlerinde işçi sendikalarının barajı aşmak için mühendisleri de üye yapmaya çalıştığı durumlar haricinde işçi sendikalarının da konuyla çok sıcak bir şekilde ilgilendiği söylenemez. Mühendislerin ayrı sendikalar kurmaları işkolu barajı nedeniyle fiilen de olanaksız olmasına karşın, seçkinci ideolojinin yansıması sonucu işçilerle aynı sendikada bulunmayı benimsemeyenler de yüksek sayıdadır. Kamu çalışanı mühendis-mimarların sendikalaşması ve siyasallaşması yoluyla yaşadıkları hareketlilik TMMOB’ye sıcak bir şekilde yansıyıp karşılık bulmamış, aynı kişiler odalarda aktif çalışma yapmayı tercih etmemişlerdir. Gayet açık; emekçiler emek – sermaye saflaşmasında kendilerini ifade edecek örgütlenmeleri yaratıyorlar ve gündemlerini de bu oluşturuyor.

Son açıklamalar ve çalışma programına bakıldığında mühendislerin giderek proleterleştiği, nitelikli işgücü ve onurlu iş kavramlarının anlamsızlaştığı, emekçi örgütleriyle işbirliği çalışmalarının arttığı görülmüyor ama, yeni dünya düzeni karşıtlığı, kalkınma ve sanayileşme yandaşlığı, kamuculuk, emekten yana örgütlerle daha yakın ilişkiler arzusu, toplumsal konulara daha fazla ilgi, savaşa son verilmesi gibi söylemlere bol bol yer veriliyor.

Bugünkü yapısıyla TMMOB, mühendislerin hayatlarına bir değişiklik getirecek, mücadele verilecek, hak aranacak ve alınacak bir örgütlenme değildir. Olsa olsa “başka türlü bir şeyler” yapılabilir. Bu işler sendikalara havale edilmiştir. Üyeler de TMMOB’yi Allaha havale etmiş görünüyor. Ancak sahip olduğu olanaklar ve geçmişinden gelen olumlu- olumsuz deneyim birikimi ile bu örgütün, işçi sınıfının bu eğitimli ama örgütsüz kesiminin içerdiği potansiyel sol enerjinin kinetiğe dönüştürülebileceği bir ortam olması mümkündür. Bu kinetik enerjiyle örgütün de sınıflar mücadelesinde ileri noktalara atılması hiç zor olmayacaktır. Kanımca, buradan her iki tarafın da gelişmesine ülkemizdeki sınıflar mücadelesinin de zenginleşmesine yönelik bir bakış çıkarılabilir: Emek-sermaye kutuplaşmasında emekten yana yerini seçen ve hak alma mücadelesinde etkin bir şekilde kollarını sıvayan bir TMMOB. Sendikaların yerini alan, onları ikame eden bir anlayış değil söz etmek istediğim. Tabii ki sendikalar işçi sınıfının mücadele alanlarından biridir ve mühendisler de sendikalarda mücadele etmelidir. Ancak bu yol şimdilik kamuda çalışan mühendisler için elverişli görünüyor. Özel sektördeki kimi büyük ölçekli işyerleri de böyle bir örgütlenmeyi taşıyabilir. Bu tür işyerlerinde pek çok olanağını kullanarak mühendislerin sendikalaşmasında etkili olabilir TMMOB. Öte yandan Türkiye’deki üretimin örgütlenme şekline paralel olarak taşeronluk sistemine bağlı ya da orta ve küçük ölçekli işletmelerde çalışan mühendis sayısı da azımsanamayacak miktardadır. İşçi sendikalarının dahi giremediği bu tür işyerlerinde mühendislerin sendikalaşması hayal görünmektedir. Burjuvazinin cevabının son derece sert olacağı bu tür küçük işyerlerinde mühendislerin sendikalara girmesi ve buradan bir mücadele vermesi beklenmemelidir. Ancak biraz önce bahsettiğim anlayışta bir TMMOB, buralarda çalışan mühendisler için uygun bir örgütlenme şekli olabilir. Yalnız buradaki bir başka çelişki oda yönetimlerini oluşturanların sınıfsal konumudur. Çünkü böyle bir çalışma ve örgütlenme anlayışı aynı yönde bir siyasi tercihten geçer. Odaların yönetimlerini ücretli olmayan mühendisler oluşturmakta, bu da tabanla yönetimler arasında geniş bir açı yaratmaktadır. Öte yandan yönetimlerde bulunanlar siyasetle ilişkili kişilerdir. Kimi eski solcu, kimi eskiden solcu şimdi demokrat yapılara sahip, çoğu sosyal demokrat ve kemalist. Ücretli mühendislerin yok denecek kadar az olduğu oda yönetimlerinin böyle bir siyasi tercihi yapmaları oldukça zor.

Mücadeledeki mühendisler

Sosyalist mühendisler odalarında aktif çalışmalar yaparak yönetimleri etkilemek, gündemi siyasete çekmek, her mesleki çalışmayı toplum ve ülke gerçekleriyle ilişkilendirerek değerlendirmek, anti-kapitalist faaliyetler örgütleyerek bu gündemi zorlamak ve yaratmak durumundadırlar. Geçmişte sosyalizm adına olumlu sayfalar açan mühendisler, bugün kendi örgütlerindeki bu atalete mecbur değiller. Odaların bugün sahip oldukları bileşimde bunları gerçekleştirmenin güç olacağının bilincindeyim. Emek gücünü satarak geçinen mesaisini işçi sınıfıyla birarada harcayan mühendislerin oda çalışmalarına katılmasıyla bu bileşimin zorlanabileceğini düşünüyorum.

Mühendisler için bugün pek bir anlam ifade etmeyen, eldeki mevzilerin kaybedilmemesi anlayışıyla yönetimlerin belirlendiği bir TMMOB için en tehlikelisi, giderek daha parçalı bir yapı haline gelmesi, parçaların kendini bütünden ayrı tanımlamaya başlaması, odaların birbirlerinin soranlarına duyarsız kalması, ortak soranlara karşı birlikte mücadele verilmesi yerine parçaların kendi dar meslek çıkarlarını korumayı yeğlemesi şeklinde beliren atomizasyondur. En yakıcı konularda etkili bir tepki bile örgütleyemeyen, herkesin kendi bulunduğu noktadan bütünü tanımladığı, işlevsiz bir odalar toplamı yerine; sorunların, kararların, eylemlerin tartışılarak içselleştirilme mekanizmalarının oluşturulduğu, daha hızlı işleyen, bağlayıcı kararların çıkabildiği ve uygulanabildiği, merkezi ve etkili gücünü, bu etkililiğinden alan kızıl bir TMMOB oldukça sıcak bir model olarak görünüyor.

Daha yakıcı görünen ise burjuvazinin işçi-mühendis ayrımı yapmaksızın en gerici silahlarını tüm emekçilerin üzerine çevirmiş olduğudur. Çıraklık kurumunun mühendisler için de getirilmesinin yüksek sesle tartışılmasının olağan karşılandığı bütünden kopma isteklerinin ifade edildiği bir TMMOB’nin, yakın bir zamanda mühendisler için yeni bir sömürü ve baskı aracı olmasının önüne geçilmesi de yine sosyalist mühendislerin mücadelesiyle olanaklı olacaktır.

Dipnotlar

  1. Araslı, Recai; “Mühendisler Mücadelenin Neresinde?”; Gelenek 50, s.59-61
  2. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi; cilt 7, s.2232
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×