Mustafa Suphi ve Eseri
28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece katledilerek Karadeniz’in azgın sularına atılan Mustafa Suphi ve 15 yoldaşımızı anmak üzere Sultan Galiyev’in Sovyet gazetesi Ulusların Yaşamı’nda* 16 Ağustos 1921 tarihinde çıkan makalesinin çevirisini yayımlıyoruz.
Makale, Mustafa Suphi’nin Ekim Devrimi sonrası Rusya’daki mücadelesine odaklanmaktadır. Galiyev, Suphi’nin Müslüman nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı bölgelerde Sovyet iktidarının kurulması ve sosyalist düşüncenin yaygınlaşması için verdiği mücadeleye ilişkin önemli bilgiler vermektedir. En az bunun kadar çarpıcı olan bir başka boyut ise, Mustafa Suphi’nin Rusya topraklarındaki Türk savaş esirlerinin örgütlenmesi ve Türkiyeli dağınık komünist grupların bir parti çatısı altında toparlanması gibi karmaşık bir görevin altından nasıl başarıyla kalktığının gözler önüne serilmesidir. Makalede Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katline ilişkin dikkate değer bir bilginin yer almamasının nedenini dönemin Türk-Sovyet ilişkilerinin fay hatlarında aramak gerekir. Bolşeviklerin bölgeye ilişkin vizyonları ve Sovyet dış politikasının öncelikleri ekseninde tartışılması gereken bu konu ilerleyen sayılardaki başlıklarımızdan biri olacaktır.
Bu makale daha önce Türkçe’de birden fazla defa yayımlandı.** Bunların bir kısmı Osmanlıca ilk çevirinin güncellenmesi biçiminde olmuştur. Galiyev’in makalesinin bazı sorunları var: Bu sorunlardan ilki makalenin kendisinde Mustafa Suphi’nin hayatına ilişkin maddi hataların bulunması, diğeri ise konuya ve döneme hakim olmayan çevirmenlerin pek çok çeviri hatasına imza atmış olmalarıdır.
Metnin Gelenek’te yer verdiğimiz biçimi Yasin Çalış tarafından Rusça aslı esas alınarak yeniden yapılan çevirisidir. Bu metin dergimizde mevcut çevirilerle kıyaslanarak ve dipnotlarda yanlışları düzeltilerek yayımlanmaktadır.
*Jizn Natsionalnostey (Rus.), Ulusal Halk Komiserliği’nin 9 Kasım 1918 ile 16 Şubat 1922 arasında Moskova’da haftalık olarak yayımladığı gazete. 1922 ile 24 arasında da, aynı adla, dergi olarak çıkmıştır.
**28-29 Kanun-i Sani 1921. Kızıl Şark Matbaası, Moskova, 1923; “Mustafa Suphi ve Yapıtı”, Ant Dergisi, Ocak 1971, Sayfa: 50-55; 28-29 Ocak 1921’i Unutma, Mustafa Suphi ve Yoldaşları, Güncel Yayınları, İstanbul: 1977. Sayfa: 160-168; Mustafa Suphi ve Yoldaşları, TÜSTAV Yayınları, İstanbul: 2004. Çevrimyazı: Burhan Tuğsavul. sayfa: 141-146; “Mustafa Suphi ve Çalışmaları” Sultan Galiyev Bütün Eserleri içinde, Yayına Hazırlayan Özgür Erdem. İleri Yayınları: İstanbul, Sayfa: 393-399.
Mustafa Suphi ve Eseri
“Kimse kendi memleketinde peygamber olamaz” diyen gerçekten de haklıydı. Türk komünistlerinin lideri Mustafa Suphi, kör ve öfkeden gözü dönmüş bağnaz bir kitle tarafından işkence edilerek Karadeniz’e atıldığı bir kentte, Trabzon’da doğmuştur.1 Gençlik yıllarına kadar burada yaşamıştır. Mustafa Suphi’nin taşra memuru olan babası2, oğlu için “büyük” bir paşa olması yönünde bir kariyer planı yapıyordu; bu yüzden Mustafa Suphi de Sultanın adını taşıyan prestijli bir devlet lisesine girer. Ama kader ona farklı bir kariyer hazırlıyordu. Üniversiteyi Türkiye’de bitirdikten sonra Suphi Yoldaş, Fransa’ya gider ve Paris’te hukuk fakültesine başlar. Paris’te bilimsel sosyalizmin temelleriyle tanışır. İki yıl sonra Türkiye’ye geri döner ve İstanbul Yüksek Ticari ve Zirai Bilimler Enstitüsü’nde3 siyasal iktisat hocası olarak görev yapmaya başlar. İttihat ve Terakki Partisi’nin çabalarıyla Türkiye’nin de dahil edilmeye çalışıldığı emperyalist dünya savaşı yıllarında, Suphi, Türk militaristlerinin kamuoyunda geniş yankı uyandıran çarpıcı bir eleştirisini yapar. Türk Hükümeti onu İngiliz hayranı ve devlet düşmanı olmakla suçlar ve bir kaleye hapseder.4 Ancak 1917’nin başlarında, Şubat Devrimi’nin ilk zamanlarında Rusya’ya kaçmayı başarır.5 “Savaş esiri” olarak ilk önce Sibirya’ya, daha sonra da Kırgızistan’a gönderilir. Ekim Devrimi’nden sonra Suphi Yoldaş Moskova’ya gelir ve Narkomnats6 altında örgütlenmekte olan Merkezi Müslüman Komiserliği’nde görev yapmaya başlar. Sovyet Hükümeti ile işbirliği yapan ilk Türk’tür.
Suphi Yoldaş’ın Bolşeviklerle işbirliği yapıyor oluşu, gazetelerinde (Kazan ve diğer kentlerdeki “Kuyaş” ve “Yıldız”) kendisine karşı korkunç bir kampanyaya girişen milliyetçi Müslüman entelijansiyada ve oportünist sosyalistlerde derin bir nefrete sebep olur. Tatar milliyetçileri, bir Türk profesörün Bolşeviklerle nasıl işbirliği yapabileceğini kavrayamamaktadır. Suphi Yoldaş’ın, Müslüman Komiserliği’ndeki görevi için Sovyetler’den milyonlar aldığı yönünde söylentiler çıkartırlar. Bu dönem, bir avuç cesur Bolşevik’in ve Müslüman sosyalistin, Sovyet Rusya’daki Müslüman grupların şovenizmiyle savaşındaki en karanlık dönemidir. Suphi Yoldaş, Müslüman Komiserliği’nde uluslararası propaganda bölümünü oluşturmak ve yönetmek gibi önemli bir sorumluluk üstlenir. Çok kısa bir süre içerisinde, Türk savaş esirleri için “Yeni Dünya” adında haftalık bir sosyalist propaganda yayını çıkartır. Türk savaş esirleri arasında bilimsel sosyalizmin ve Marksizm’in temellerini yayan ve onlara Ekim Devrimi’nin önemini açıklayan “Yeni Dünya” gazetesi, aynı zamanda, satılık paşaların ve yardakçılarının cezalandırılması ve önceki devrimcilerin onları alaşağı ederek, Türkiye’de bir ‘Sovyet düzeni’ kurması gerektiğine dair, Türk milliyetçi7 burjuva hükümetine karşı yoğun bir propaganda yürütmekteydi. Gazete Türk savaş esirleri arasında büyük bir otorite kazandı ve binlerce nüsha ile aralarında yayıldı. Yavaş yavaş “Yeni Dünya” çevresinde, küçük ama sağlam bir Türk Marksistleri çekirdeği oluştu.
Uluslararası sosyalist devrimler açısından Suphi Yoldaş’ın esas başarısı, Rusya komünistleriyle olan tüm işbirliği boyunca, bir Türk Komünist Partisi kurmak için yolundan şaşmayan, sağlam bir hat izlemesidir. Yaptığı işin asla ve asla entelektüel ukalalığı ya da içe kapanık bir karakteri yoktu, tam tersine bütün faaliyetleri, mücadelenin öncü kuvvetlerinde ve proleter kitleler arasında son derece canlı ve coşkulu bir devrimci karaktere sahipti. Kazan düşmeden birkaç hafta önce buraya gelerek, Merkezi Müslüman Sosyalist Komitesi tarafından düzenlenen “Müslüman Sosyalist-Komünist Komiteleri Konferansı”na katılmış ve buradaki Türk sosyalistleri örgütlemiştir. Onun inisiyatifinde ve yönetimi altında, Türk savaş esirlerinden oluşan ve Çekoslovaklara karşı savaşacak olan bir birlik oluşturulur. Kazan’da, Moskova’ya bildirilmek üzere, Tüm Rusya Türk Sosyalistleri Konferansı karar taslağı hazırlanır. Bu konferans aynı yılın Temmuz ayında toplanmıştır. Konferansa 25-30 kadar delegenin katıldığı doğrudur; ancak bu sayı bile çalışmanın başlangıcı için yeterlidir. Mustafa Suphi Yoldaş’ın önderlik ettiği bu konferansta, tüm Türk mülteci sosyalistlerini, Rusya Komünist Partisi’nin (Bolşevik) programı temelinde biraraya getirecek bir örgütte birleştirme kararı alınır.
Tahmin edileceği üzere, Suphi Yoldaş’ın faaliyetleri tavşan uykusundaki Türk Hükümeti’nin hemen dikkatini çeker. Gerçek anlamda endişeye düşerler. Aynı hükümetin Moskova sefirinin, “Brest Litovsk Antlaşması gereğince”, Türk savaş esirleri arasında “Bolşevik propaganda”nın yasaklanması ve “Yeni Dünya” gazetesinin kapatılmasına dair Sovyet Hükümeti’ne peşi sıra notalar gönderdiğini görüyoruz.8
Bir süre sonra ise, bu elçinin doğu diplomasisine özgü kurnazlıkla, Suphi Yoldaş’ın Sovyet iktidarının gözündeki “prestijini” yok etmek amacıyla nasıl işe koyulduğuna şahit oluyoruz. Bahsettiğimiz konferansa “sosyalist” maskesi altında bir provokatör ajanı sokmayı başardı bu elçi. Provokasyon zamanında açığa çıktı, ancak etkisi sürmeye devam etti.
Avusturyalı savaş esiri ve Moskova’daki Tatar milliyetçilerinin hizmetinde bulunan Bosnalı Müslüman Bülbüloviç adında biri, her nasılsa Sovyet iktidarının merkezi organlarından birisi olan İstihbarat Bürosuna sızar ve burada Müslüman Komiserliği’ne, aralarında Suphi Yoldaş’ın da bulunduğu çalışanlarına karşı iğrenç ve provokasyonla dolu bir yazı kaleme alır. İçinde bulunduğumuz şu zamanda, Suphi Yoldaş’ın kaybına ağlarken, 1918 yılında Türk Paşası’nın sözlerini yayan tüm Bülbüloviçleri ve benzer provokatörleri nefretle hatırlıyoruz. Kendi içinde barındırdığı tüm çelişkilere rağmen bu karşı propagandalar, Suphi Yoldaş’ın özel yaşamında olduğu kadar, uğraşında da yeterince büyük bir rol oynadı.
Uzunca bir süre güvensizlik ve şüphe dolu bir atmosferde çalışmak zorunda kaldı. Bu durum ona korkunç bir şekilde ağır geliyordu. Daha da kötüsü, onu kişisel olarak tanıyan ve beraber çalıştığı neredeyse tüm yoldaşları cephedeydiler; Müslüman Komiserliği’nden Yoldaş Molla Nur Vahidov ise Kazan’da Çekoslovaklar tarafından yakalanmış ve kurşuna dizilmişti. Bu dönemde Suphi Yoldaş Çekoslovaklar tarafından tahrip edilen Müslüman proleter örgütlerin yeniden kurulması ve Volga-Ural Müslümanları arasındaki karşı devrimcilerle mücadele edilmesi amacıyla oluşturulan Olağanüstü Komisyon üyeliğine getirilmiştir; ancak bahsettiğimiz şartlardan dolayı, Stalin Yoldaş’ın gelişine kadar bir çalışma yapamamıştır. 1918’in ikinci ve 1919’un ilk yarısında Suphi Yoldaş, Çekoslovaklar tarafından yıkılan Merkezi Müslüman Bilim Meclisi’nin yeniden inşası ve sonrasında da yerli Tatarlar ve savaş esirleri arasındaki parti faaliyetlerine katılım amacıyla Kazan’a gider. 1918 Eylülü’nde, onun liderliğinde, Tatar dilbilgisi ve alfabesini sadeleştirmek amacıyla, önemli pratik sonuçlar veren bir konferans toplanır. Tatarlar arasında sosyalist bir aydınlanmanın örgütlenmesi amacıyla bir dizi başka çalışmada da bulunur. Suphi Yoldaş, Türk savaş esirlerinden Kızılordu birlikleri oluşturulmasına yardım ederek Merkezi Müslüman Savaş Komitesi’ne katkı sağlamıştır. Türk komünistleri arasındaki görevini de hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Moskova ile Türk işçi kitlelerinin ve savaş esirlerinin yoğun olarak bulunduğu kentler arasındaki bağı sağlamlaştırmıştır. Sonrasında ise Türk komünist örgütünün birimleri oluşturulur.
Suphi Yoldaş, 1918 sonbaharında Narkomindel9 tarafından düzenlenen enternasyonal mitinglerinde aktif olarak yer almıştır. 1919 Mart ayında ise Komünist Enternasyonal’in10 birinci kongresine katılmıştır. Kırım’ın Sovyet kuvvetlerince alınmasının ardından buraya gelerek Komintern adına faaliyetlerine başlamıştır. 1918 çatışmalarından sonra Sovyet İktidarı’na sırtını dönen Kırım’daki Tatarlar arasındaki bu çalışma daha fazla özen gerektiriyordu. Suphi Yoldaş de gereken bu özeni göstermiştir. R.K.P(B) Bölge Komitesi üyesi ve bu komiteye bağlı Tatar Bürosu Lideri, aynı zamanda da Simferopol’e taşınan “Yeni Dünya” Gazetesi editörü olarak Suphi Yoldaş bütünüyle kendisini işine adamış ve çok kısa bir zaman dillimi içerisinde parti içerisinde olduğu kadar halk arasında da geniş bir otoriteye sahip olmuştur. Suphi Yoldaş’ın yardımıyla Türk işçileri ile Kırım Tatarlarından oluşturulan Enternasyonal Doğu Alayı, geri çekilmekte olan kuvvetlerimizi savunarak, General Slaşov’un çıkarma birliklerine karşı savaşmıştır. Orada bile Türkiye için parti çalışmasını hiç aklından çıkarmamıştır. Kırım’da bulunduğu kısa zaman zarfında, Türk komünist hareketinin ilk kadroları olacak olan onlarca komünisti İstanbul’a ve Türkiye’nin diğer şehirlerine göndermeyi başarmıştır. Suphi Yoldaş’ın Kırım’daki çalışması, meyvelerini daha sonra, Vrangel döneminde vermiştir. Tatarlar arasındaki tüm seferberlik çabaları boşa çıkmıştır.
Tam da bu zamanlarda, İngiliz istihbaratı da oldukça yoğun bir şekilde Suphi Yoldaş ile ilgileniyordu. Beyazlar Kırım’ı elde edemeyince, Mustafa Suphi’nin yakalanması için ajanlar gönderildi. Büyük ihtimalle Suphi’nin Kırım’da gizli bir iş için bulunduğunu düşünüyorlardı. Uzun aramaların sonunda Mustafa Suphi “bulundu ve asıldı”. En azından bir süre Kırım’daki Beyaz Ordu gazeteleri bu şekilde yayında bulundular. Oysa tüm bunlar olurken Suphi Yoldaş, Kiev’de Petlyura-Denikin birliklerince kuşatılan 12. Ordu’daydı ve yanındaki yiğitlerle beraber Beyazlar’ın süngü çemberini yarma uğraşındaydı. Mustafa Suphi daha sonra, gizli bir çalışma için Afganistan ve İran üzerinden Türkiye’ye geçmek amacıyla Türkistan’a gider. Türkistan yolunda, Dutov-Kolçak Cephesinin yarılmasını beklerken, Samara’da “Türkistan Cephesi”nin siyasi şubesinde bir süre çalışır. Suphi Yoldaş, Türkistan’da 1920 baharına kadar faaliyette bulunur. Azerbaycan’da Sovyet iktidarının ilanının ardından Bakü’ye geçer. Türkistan’da olduğu gibi Bakü’deki çalışmaları da çok yönlü ve oldukça verimli olmuştur. Taşkent’te Parti’nin bölge komitesine bağlı uluslararası propaganda bürosunun başında bulunmuş ve Türk, İranlı, Afgan, Buharalı, Hindu komünistleri örgütlemiştir. Aynı zamanda Parti’nin, Sartlar, Tacikler ve Türkmenler gibi yerel nüfus arasındaki çalışmalarına da aktif olarak katılmıştır.
Suphi Yoldaş Bakü’ye geçişiyle beraber, diğer doğu ülkelerinin komünistleriyle ilişkileri yitirmeyecek şekilde, kendisini neredeyse tamamen Türkiye çalışmasına adar. Burada “İttihatçıların” (Türk burjuva milliyetçisi İttihat ve Terakki Partisi’nin önde gelenleri) idaresi altında kurulmuş düzmece bir “Türk Komünist Partisi” ile karşılaşır. Mustafa Suphi İttihatçılar’a şöyle seslenir: “Proletarya’nın üzerinden elinizi çekin!” Ve düzmece(sahte) komünist partisini tasfiye eder.
İlerleyen zamanlarda Suphi Yoldaş, Türkiye’deki tüm gizli komünist işçi grup ve örgütlerinin birleştirilmesi ve merkezileştirilmesi, sonrasında ise Türk sol-sosyalist partileriyle ilişkiler kurulması gibi çok daha karmaşık zorluklarla karşılaşır. Anadolu’da sürekli gelişen ulusal kurtuluş hareketiyle olan ilişkisini de tam olarak belirlemek zorundadır. “Türk Komünist Örgütleri Merkez Bürosu”nu oluşturur. İstanbul’da ve Anadolu’da var olan tüm komünist gruplarla ilişkileri sağlamlaştırmıştır. Bakü’de Eylül ortasında Türkiye Komünist Örgütleri Kongresi’ni toplar. Kongrede, tüm Türk komünist gruplarının, tek bir Türkiye Komünist Partisi (TKP) çatısı altında birleştirilmesi ve merkezileştirilmesi kararı alınır. Suphi Yoldaş partinin merkez komitesi başkanı seçilir. Komünist Enternasyonal’i tanıyan sol-sosyalist “Çefçe” partisi, Komünist Parti’ye katılır. Türk Sosyal Demokrat Partisi üyeleri de TKP’ye geçerler. M. Suphi tarafından yönetilen TKP Merkez Komitesi, Bakü’deki çalışmaları boyunca muazzam bir örgütlenme başarısı gösterir. Merkez Komitesi organları, Anadolu’nun her köşesinde ve anlaşmalarla işgal altında bulunan tüm bölgelerde örgütlenir. Türk işçilerinin ve savaş esirlerinin bulunduğu Güney Rusya ve Kafkasya’nın çeşitli şehirlerinde şubeler ve gruplar oluşturulur. Propagandacılar yetiştirmek üzere geniş programlı siyasi kurslar organize edilir. Bakü’deki savaş esirlerinden daha sonra Anadolu’ya gönderilen Komünist Bölüğü oluşturulur. Özellikle yayıncılık faaliyetleri güçlendirilir. Parti işlerine kadınları ve gençleri dahil etmek için büyük bir gayret sarf edilir. Mustafa Suphi gibi böylesi bir kişinin kaybı, Türk komünist hareketine ağır bir darbe vurur. Türkiye Komünist Partisi, Sovyet Rusya’da dördüncü yılındaki sosyalist devrimin tecrübesine sahip ve Tataristan’dan Kafkasya’ya kadar doğunun en ücra köşesinde bile çeşitli durumlardaki katkıları bilinen liderinden yoksun kalır. O henüz 34-35 yaşlarındadır.
Mustafa Suphi, siyasi düşmanlarının kavrayamayacağı ölçüde enerjiye ve güce sahipti. Ancak ve fakat katiller kimlerle uğraşacağını iyi bilir. Kimsenin bilmediği mezarında huzurla uyu devrimin erken yiten savaşçısı! Başlattığın işi yaşayanlar tamamlayacaktır…
Dipnotlar
- Mustafa Suphi 1882 yılında Giresun’da doğmuştur. Giresun, Mustafa Suphi dünyaya geldiği yıllarda Osmanlı idari yapılanması içinde Trabzon Vilayeti’ne bağlı bir kazadır.
- Mustafa Suphi’nin babası Mevlevizade Ali Rıza Efendi, valilik de dahil olmak üzere üst düzey görevlerde bulunmuş bir bürokrattır.
- İstanbul Ticaret Mekteb-i Alisi
- 1913 yılında Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinin ardından İstanbul’da İttihat ve Terakki muhaliflerine karşı başlatılan tutuklamalar sırasında Sinop’a sürülmüştür. Kalebentlik denen ceza biçimine uygun olarak gerçekleşen sürgünde şehirde oturabilmekteydi ancak her gün sabah akşam karakola uğramak zorundaydı. Emel Akal, “Mustafa Suphi”, ed. Murat Belge, Tanıl Bora, ve Murat Gültekingil, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce c. 8 Sol (İstanbul: İletişim, 2007), 139-140.
- Suphi 24 Mayıs 1914 tarihinde, sürgüne gönderildikten bir yıl kadar sonra 14 kişilik bir grupla Sinop’tan kaçmıştır. Bir sandalla Sinop’tan uzaklaşan kaçaklar daha sonra Karadeniz’de bir Rus gemisine binerek Yalta’ya, oradan yaya olarak Sivastapol’a gitmişler. Suphi bir gazete yayımlama düşüncesi ile Kafkasya’da kalmıştır. Akal, a.g.e., 140.
- Uluslar Halk Komiserliği (1917 -1923)
- İttihat ve Terakki hükümeti kastediliyor.
- Söz konusu olan Osmanlı Devleti’nin Rusya’daki son sefiri Galip Kemali’dir.
- Dışişleri Halk Komiserliği (1917-1923)
- Galiyev metnin orijinali boyunca “3. Komünist Enternasyonal” ifadesini kullanmıştır. Bu ifade sorunlu olduğundan “Komünist Enternasyonal” olarak kullanmayı tercih ettik.