Orta Anadolu’da AKP Baharı

Türkiye, seçim atmosferine erken girdi. Başta AKP olmak üzere, tüm düzen partilerinin kendilerini olası bir erken seçime göre hazırladıkları görülüyor. Ergenekon Davası ve TSK-AKP çekişmesinin belirleyici olduğu bir dönemden sonra partiler ister istemez, ısmarladıkları anketlerle toplumsal destek ve meşruiyet tartışmalarına müdahale etmeye çalışıyorlar.

Ekonomik kriz ve bir türlü açılamayan Kürt Açılımının sonuçlarının sandığa nasıl yansıyacağı bu tartışmaların ana eksenini oluşturuyor. Yıllarca sağ partilerin meşruiyet dayanağı ve oy deposu olan Orta Anadolu, 1 Türkiye halkının sürekli dile getirilen milliyetçi hassasiyetlerinin ve muhafazakâr yapısının en rafine gözlendiği bölge olarak bu tartışmaların konusu oluyor.

Anadolu’nun orta kesimini, Orta Anadolu’yu, seçim sonuçları yayınlarında 2002 seçiminden başlayarak 2007 ve 2009’da ise tümüyle Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) amblemleriyle sarıya boyanmış gördük. Bu tablo, Orta Anadolu’nun geleneksel olarak sağ partilerin oy deposu olması gerçeğini teyit ediyordu. Ancak, düzen siyasetinin en sağında konumlandırılan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Saadet Partisi (SP) ile bunların öncülü partilerin kemikleşmiş tabanlarının yer aldığı bu coğrafyada, hükümet olmanın avantajını kullanan AKP’nin diğer sağ partilerin tabanını aşındırdığı da anlaşılıyordu. Bu durum kuşkusuz, AKP hükümetinin söz konusu bölgede yeni bir “ideolojik atmosfer” yaratmaya başlaması ile ilgili.

Öte yandan, başta Kürt Açılımı başlığında olmak üzere bir dizi gündemde milliyetçi hassasiyetlerin, diğer yanda kan kaybeden Milli Görüş’ün hâlâ “AKP bizden değil” söylemiyle oluşturduğu tehdidin, bölgede AKP’yi sıkıntıya sokabileceği belirtiliyor. Ancak hem son iki seçimin sonuçları hem de AKP’nin bölge nüfusunu giderek belirler hale gelen ekonomik adımlarının merkezinde durduğu politik açılımları, bu olasılığı zayıflatıyor.

Ayrıca, yine bağlantılı olarak, AKP’nin oy tabanının ülkeyi felakete sürükleyecek açılımlarında kendisine ayak bağı haline geleceği yönündeki analizler de benzer nedenlerle boşa düşüyor. Dahası Orta Anadolu nüfusunun milliyetçi ve İslamcı “duyarlılıkları”, AKP hükümetinin elini güçlendiren bir meşruiyet kanalı yaratıyor.

Demokrat Parti’nin (DP) siyaset sahnesine çıkmasından bu yana, aynı geleneği sürdüren partiler ile daha sağda konumlanan partiler arasındaki oy tabanı geçişkenliğinin artık yeni bir noktaya taşındığı görülüyor.

1983’ten 2002’ye seçimler ve “sağ” oylar

Türkiye’de 12 Eylül Darbesi’nden sonra gerçekleştirilen ve Anavatan Partisi’nin (ANAP) yüzde 39 oy oranıyla hükümet olduğu 6 Kasım 1983 Seçiminden sonra yapılan seçimlerin tümünde, sağ oyların merkez ve merkezin sağındaki partiler arasında belirgin bir geçişkenlikle yer değiştirdiği gözleniyor.

SHP, CHP ve özellikle DSP’nin -1999 milletvekili seçimlerinde olduğu gibi- oy tercihini sağ partilerden yana kullanan kesimlerden zaman zaman oy alabildikleri görülse de, sağ oyların dağılımında ve partiler arasında bu oyların yer değiştirmesinde bir iç tutarlılık olduğu tespiti yapılabilir. Türkiye’de merkez ve daha sağındaki partiler arasında seçmen kaymaları yoğun bir şekilde yaşanmaktadır.

Bu partilerin temel belirleyeninin İslamcılık, milliyetçilik ya da muhafazakârlık olması bu açıdan seçmen davranışını etkilememektedir. “Sağ seçmenin” tercihinde ideolojik belirlenimlerin partilerin tabanlarında oldukça sınırlı bir bölmeyi ilgilendirdiği görülüyor. Daha önce de belirtildiği üzere, bu durumun nedenlerinden birisi, söz konusu üç ideolojik pozisyonun Türkiye’de birbirleriyle iç içe olması ve birbirlerini belirlemeleri ile ilgilidir.

1987 milletvekili seçiminde merkez ve daha sağdaki oyların talibi çoğalmıştı. ANAP’ın düşen oylarının bir kısmı DYP, RP ve MÇP tarafından paylaşıldı. 1991’de ise DYP birinci parti konumuna yükselirken MÇP ve IDP ile ittifak yapan RP Meclis’e girdi. ANAP ikinci parti durumuna geriledi.

1994 ekonomik krizinin ertesinde yapılan 1995 milletvekili seçimlerinde en çok oyu RP alırken, hem DYP’nin hem de ANAP’ın oyları düştü.

1999 milletvekili seçimi, merkez ve daha sağındaki partilerin oylarının geçişkenliğini ortaya koyması açısından en özgün seçimlerden birini oluşturuyor. Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinin ardından yapılan seçimlerde MHP, önceki seçimlerde yüzde 8,2 olan oy oranını yüzde 18’e kadar yükseltmişti. ANAP’ın yüzde 19,7 olan oy oranı ise 13’e geriledi. DSP ise oy oranını yüzde 22,2’ye yükseltti. Önceki seçimde, yüzde 21,4 oy oranına sahip olan RP ise ardılı FP ile yüzde 15,4 oranında oy aldı.

İdeolojik tercihlerin oy verme davranışını doğrudan belirlediğine ilişkin gerek akademi gerek de medyada yoğun tartışmaları tetikleyen 1999 seçimlerinde, partiler arasında oyların belirli bir aralıkta yer değiştirdiği görülmektedir. Merkez ve merkezin sağındaki partiler arasındaki seçmen geçişkenliğinin önceki seçimlere göre yine bir iç tutarlılığa sahip olduğu görülmektedir. 1999 seçimlerinde merkez ve daha sağdaki partilerin oyları oynamakla birlikte, örneğin önceki seçimde ekonomik krizin yarattığı sarsıntının daha etkili olduğu anlaşılmaktadır.

1999’da oylar, ANAP, DYP, FP, MHP arasında yer değiştirmiş, DSP ise bir bölüm ANAP, CHP ve DYP oylarını kendine çekebilmiştir. Yapılan bir araştırma, 1999 yılında bir partiye oy verenlerin 1995 seçiminde hangi partiye oy vermiş olduklarına ışık tutuyor. Buna göre ANAP, DYP, FP, MHP’nin bu seçimde oyları ciddi ölçüde düşen CHP’nin oylarını kendilerine çekemedikleri, birbirlerinden oy çaldıkları anlaşılmaktadır. 1999’da oylarını en hızlı artıran parti olan MHP’nin ANAP, RP ve DYP’den eşit ölçüde oy çalarak yükseldiği görülüyor. Aynı araştırma, bu seçimde ANAP ve DYP’nin azalan oylarının MHP ve DSP tarafından paylaşıldığını ortaya koyuyor. 2

1999’da MHP’nin diğer merkez ve daha sağındaki partilerden aldığı oyların önemli bir kısmı Ege, Marmara ve Karadeniz’in İç Anadolu ile sınırdaş illeri ile bu bölgelerdeki Doğu ve Güneydoğu’dan yoğun göç almış yerleşim yerlerinden sağlanmıştır. MHP’nin 2002 yılında yaşadığı hezimetten sonra, 2007 ve 2009 seçimlerinde oyunu artırdığı coğrafyaların da benzer bölgeler olması not edilmelidir.

2002 seçimi ise 1980 sonrasında en düşük katılım oranıyla gerçekleştirilen seçim olma özelliğini taşımıştır. Seçmenlerin yüzde 21’i oy kullanmamış ve son 20 yılda düzen siyasetini belirleyen birçok parti barajı aşamayarak Meclis dışında kalmıştır. Bir yanıyla “siyasi bir deprem” olarak değerlendirilen 2002 seçimi, “sağ seçmenin” oylarını her seçimde farklı oranlarda dağıttığı partilerden vazgeçtiği ve oylarını AKP’ye yönelttiği bir seçim oldu. AKP bu seçimde yüzde 34 oy oranı ile 363 milletvekili kazandı.

2001 krizinden sonra gerçekleştirilen seçimin sonuçları, Orta Anadolu’da MHP oylarının kemik tabanına kadar gerilediğini, Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra yoluna Saadet Partisi ile devam eden Milli Görüş’ün ise aynı bölgeden silinme konumuna geldiğini gösteriyor.

1983’ten 2002’ye kadar gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde merkez ve daha sağdaki partiler arasındaki oy kaymaları açısından iki noktanın altını çizmek gerekiyor. Birincisi, bu partilerin oy deposu olan Orta Anadolu’daki seçmen tercihleri, düzen siyasetinin bu cenahındaki eğilimleri büyük ölçüde belirlemiştir.

İkincisi, aynı dönemde oy kaymalarının özellikle Orta Anadolu’da ideolojik gerekçelerden çok ekonomik gelişmeler tarafından belirlendiği görülüyor. Ekonomik krizin hemen ertesinde gerçekleştirilen 1995 ve 2002 Seçimleri, bu partiler arasındaki oy kaymalarının daha sert yaşandığı seçimlerdir. 1999 seçiminde MHP’nin yükselişinin arkasında Orta Anadolu dışında artırdığı oyların etkisi vurgulanmıştı.

AKP’nin ve Orta Anadolu sermayesinin yükselişi

3 Kasım 2002 ve 22 Temmuz 2007 seçimlerinde tüm Türkiye’de olduğu gibi Orta Anadolu’da da seçimleri ezici bir üstünlükle AKP kazandı. 2009 yerel seçimlerinde ise oyların coğrafi dağılımı AKP’nin, MHP’nin yükselişine rağmen, Orta Anadolu’da etkisini sürdürdüğünü göstermektedir. Öyle ki, bu bölge artık AKP’nin kalesi haline gelmiştir. Orta Anadolu’nun 8 ilinde (Kayseri, Sivas, Yozgat, Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir ve Kırşehir) İl Genel Meclisi seçiminde AKP’nin aldığı oy oranı yüzde 44,6’ya ulaşmaktadır. Bu oran, AKP’nin Türkiye genelindeki oy oranı olan yüzde 38,8’in hayli üzerindedir. Hükümet partisinin Türkiye’de en yüksek oy oranını yakaladığı coğrafya bu bölgedir.

MHP’nin aynı illerdeki oyu ise yüzde 23,3 ile yine Türkiye ortalamasının üzerinde olmakla birlikte, bu partinin asıl kalesi, yüzde 25,5’lik oy oranı ile Akdeniz bölgesidir.

AKP, 2008 yılının son aylarında etkileri belirginleşen ekonomik krize karşın Orta Anadolu’da 2002 ve 2007 seçimlerindeki gücünü korumayı başarmıştır. Önceki seçimlerde merkez ve sağındaki partiler arasındaki oy kayması 2009 yerel seçimlerinde oldukça sınırlı yaşanmıştır. Yerel seçimde hükümet partisinin oy kaybı önemli olmakla birlikte, Orta Anadolu illerinde MHP’nin ve SP’nin AKP’nin oylarını diğer bölgelerdeki kadar geriletememiş olması dikkat çekicidir.

Bu durumun bir nedeni ekonomik krizin yansımalarının henüz yeterince hissedilmemiş olması ise, diğer bir nedeni de AKP hükümetinin “Anadolu Kaplanları”na ikinci altın çağını yaşatan ekonomik ve siyasal politikalarıdır. “Anadolu Kaplanları” içerisinde AKP hükümeti icraatlarından en fazla nemalanan kesim, Orta Anadolu’da faaliyet gösterenlerdir.

AKP hükümetinin izlediği politikalar ve “temsil ettiği değerler” ile Orta Anadolu sermayesinin vizyonu ve ihtiyaçlarının çakışmasından doğan sinerji, bölgenin “ideolojik atmosferini” AKP’nin siyasal söyleminde kullandığı dinsel motifler ile pragmatik milliyetçi öğelerle yeniden inşa etmişe benziyor.

Yayınlandığı 2005 yılında oldukça yankı bulan “İslami Kalvinistler-Orta Anadolu’da Değişim ve Muhafazakârlık” adlı raporda Orta Anadolu için yapılan şu tespit, AKP hükümeti döneminde özel bir anlam kazanıyor: “Orta Anadolu, toplumsal açıdan halen muhafazakâr ve dindar bir toplum olma özelliğini koruyor, ancak, bu muhafazakârlık, yeni elde edilen bu ekonomik başarıya büyük katkı yapan özel bir muhafazakârlık türü…”

ESI (European Stability Initiative) 3 tarafından hazırlanan raporda AKP hükümetinin milliyetçi, muhafazakâr ve dindar formasyonu ile Avrupa Birliği’ne üyelik hedefi ve ekonomi politikalarının başarısının anlaşılması için Kayseri merkeze alınarak Orta Anadolu ve buradaki sermaye grupları inceleniyor.

Raporda, AKP hükümetinin ekonomik başarısı ile bölgede faaliyet gösteren sermaye gruplarının yakaladığı ekonomik başarı arasında paralellikler kuruluyor. Bu çakışmanın, bölgedeki refahın artmasını sağladığına işaret ediliyor. Raporun, Orta Anadolu nüfusuna yansıyan refah artışı tespitine temkinli yaklaşılması gerekmekle birlikte, bölgedeki sermaye gruplarının faaliyetlerinin ivme kazanması ve buradan hareketle bölge nüfusunun gözünde AKP politikalarının meşruiyetinin artması son derece anlaşılır bir durum. Üstelik, 2002’den sonra Orta Anadolulu işadamları siyasete daha fazla dahil olup, talep eden pozisyondan AKP saflarında icracı konuma da yükseldiler.

Raporda Orta Anadolu’nun yükselişini anlamak için, bir dönem RP’den Kayseri Belediye Başkanı olan ve halen AKP’de danışmanlık yapan Şükrü Karatepe’nin, “Kayseri’yi anlamak için önce Max Weber’i okumak gerek” sözüne de yer veriliyor. Weber, Kalvinistlere nasıl kapitalizmin yükselişinde önemli bir rol atfetmişse, Karatepe de Orta Anadolulu muhafazakâr işadamlarına bölgenin ekonomik gelişmesinde benzer bir rol atfediyor.

Orta Anadolu, Cumhuriyet tarihi boyunca uzun yıllar ticaret sektörünün öne çıktığı bir bölge olurken, Orta Anadolu’da gerçekleştirilen sınai yatırımların büyük kısmı devlet eliyle gerçekleştirilmiştir. Özel sektörün bölgede yatırım yapması ve ticari faaliyetten üretici sektörlere geçiş yapması ise 1970’li yılların sonuna, ama asıl olarak 1980 sonrasına denk düşüyor.

Bu açıdan Turgut Özal liderliğindeki ANAP döneminin Orta Anadolu’nun ekonomik kaderini belirleyen önemli bir dönem olduğu belirtilmelidir. Bugün birer büyük holding haline gelen şirketlerin çoğunun, kuruluş tarihleri ANAP’ın tek başına hükümet olduğu yıllara dayanıyor. Bu şirketlerin bir kısmı ilerleyen yıllarda, geleneksel sermaye gruplarının bulunduğu lige çıkarken, büyük bölümü ise 1990’lı yıllar boyunca ekonomik krizlerle istikrarsız koşullarda “ayakta kalma” savaşı vermişti.

AKP dönemiyle birlikte, Orta Anadolulu sermayedarlar ikinci atılımını yaptı. 2001 krizinden sonra ihracat 3,5 katına çıkarak, 2008 yılında 132 milyar dolara ulaştığında, Orta Anadolu illerinin ihracatı 4 kat artmıştı.

Krizin dış ticaretteki olumsuz etkilerinin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya yapılan ihracatla telafi edildiği 2009 yılında, Orta Anadolu sermayesinin rolü önemli. Buna paralel olarak, Orta Anadolu illerinin yaptıkları ihracatın coğrafyası, AKP hükümetinin dış politikadaki yönelimleriyle oldukça uyumlu görünüyor.

Bugün, önemli bir kısmını Orta Anadolu’daki şirketlerin oluşturduğu Dış Ticaret Müsteşarlığı’na bağlı Orta Anadolu İhracatçıları Birliği, 167 farklı ülkeye ihracat yapıyor. Bu ülkeler içerisinde en fazla ihracat yapılanlar ise şöyle sıralanıyor: Almanya, İran, Pakistan, Irak, ABD, Mısır ve Libya.

Bölgedeki şirketlerin dış pazarlarla kurduğu ilişkiye bir başka örnek ise Anadolu Sanayici ve İşadamları Federasyonu’nun (ANSİFED) planlanan faaliyetlerinden verilebilir. Fethullah Gülen’e yakın işadamlarının kurduğu ve bugün 12 bin üyeye ulaşan Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’na (TUSKON) bağlı olarak faaliyet gösteren ANSİFED, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hindistan ziyaretini sürerken üyelerini Hindistan’a, hemen arkasından Nijerya’ya ve Mart ayında da Endonezya’ya taşıyor. Federasyon, Orta Anadolu’daki işadamlarını 2009’un Kasım ayında ise iş bağlantıları kurmak üzere Mısır’a taşımış.

Kayseri merkezli İstikbal ve Bellona markalarıyla mobilya üreten Boydak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak’ın, ihracatlarının coğrafyasına ilişkin ESI uzmanlarına yaptığı açıklamalar, AKP’nin politikalarıyla Orta Anadolulu sermayenin kader birliğini gözler önüne seriyor. Boydak, ülkenin siyasi istikrara kavuşması halinde gelecekte Ortadoğu pazarından, konumları nedeniyle, en iyi Kayseri’deki üreticilerin yararlanabileceğini belirtiyor. Boydak Holding’in mobilya şirketlerinin, Lübnan, Suriye, İsrail, Suudi Arabistan ve Kuzey Irak’ta satış mağazaları bulunuyor. 4

AKP ile bölgenin ivme kazanan ekonomik aktivitesine ilişkin bir başka gösterge ise İstanbul Sanayi Odası’nın yaptığı Türkiye’nin En Büyük İlk 500 Şirketi araştırması sonuçları. İSO 500 listesine, 2008’de Orta Anadolu’da faaliyet gösteren 59 şirket girerken, bu listeye AKP’nin hükümet olduğu 2002’den önce girmiş olan şirketler de hızlı bir şekilde yükseldi. Bu yıllarda, Çankırı, Sivas, Karaman ve Konya’dan yeni şirketler Türkiye’nin en büyük işletmeleri listesine dahil oldu. Konya, Karaman, Kayseri ve Ankara’dan 18 yeni şirket ise İkinci 500 Büyük listesine girdi.

2002 yılından bu yana gerçekleştirilen 30,6 milyar dolar tutarındaki özelleştirme işlemlerinin önemli bir kısmı Orta Anadolu kökenli sermaye gruplarına verilirken, bu işlemler sadece işletme satışı şeklinde değil, arazi tahsisi ve makine parkı devri şeklinde de gerçekleşti. Bölgedeki bazı sermayedarlar ilk birikimlerini bu sayede yapabildiler.

AKP’nin siyaset ile ticaretin mesafesini tümüyle ortadan kaldıran icraatlarının, Orta Anadolu’nun ekonomik olarak “yükselişine” kattığı enerjinin göstergeleri uzatılabilir.

İşin bir başka yönü ise bölgede yaratılan saadet zincirinden en az yararlanan, ancak bu zincirin bölgenin ekonomik dinamikleri gereği giderek vazgeçilmez bir unsuru olan emekçi halkı ne kadar süre kapsayabileceği ya da ideolojik olarak belirleyebileceğinin önemli bir soru olarak önümüzde durması. Bu başlık, başka bir yazının konusu olabilir.

Ancak erkene alınmadığı takdirde 2011’de gerçekleştirilecek ve AKP’nin iktidar partisi olarak girdiği seçimlerde, merkez ve daha sağdaki partiler arasında Orta Anadolu’da yaşanan oy kaymasının, kriz ertesinde gerçekleştirilen seçimlere oranla daha az olması beklenmelidir.

Dipnotlar

  1. Coğrafi olarak İç Anadolu olarak tanımlanan yer, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Yozgat, Eskişehir, Sivas, Karaman, Çankırı, Ankara ve Aksaray illerini kapsayan bölge. Ancak Orta Anadolu, gerek ekonomik gerek de toplumsal yapı itibariyle Ankara ve Eskişehir dışarıda bırakılarak düşünülmelidir.
  2.  Turan, Ali Eşref, “Türkiye’de Seçmen Davranışı-Önceki Kırılmalar ve 2002 Seçimi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Şubat 2004, s.169-171.
  3.  ESI, kendisini Avrupa’nın istikrarını sağlamak ve refahını yükseltmek için araştırmalar yapan bir düşünce kuruluşu olarak tanımlıyor. George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü
  4.  ESI, “İslami Kalvinistler-Orta Anadolu’da Değişim ve Muhafazakârlık”, s.11.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×