SİP 5. Konferans / Mart-Nisan 2001
Sosyalist İktidar Partisi’nin gündeminde sosyalizm vardır, sosyalist devrim vardır. Sosyalist İktidar Partisi’nin uğruna mücadele ettiği düzenin programı Sosyalizm Programı’dır. Parti işçi sınıfı ve onurlu aydınların siyasal taleplerini, eşitlik ve özgürlük için yürüttükleri mücadeleyi bu programa bağlamak için sınıflar mücadelesinin güncel başlıkları üzerine görüş bildirir, örgütlenir ve harekete geçer. Bu çerçevede parti konferansının Nisan 2001’de yapmış olduğu değerlendirme ve aldığı kararlar aşağıdadır:
1. Türkiye işçi sınıfına karşı 12 Eylül 1980, hatta onun öncesinden başlayan sistematik saldırı yirmi yılı aşkın bir süredir aralıksız sürmektedir. Bu saldırının bir boyutu emekçi sınıflarımızın eşi görülmemiş bir yoksullaşmanın içine itilmesidir. Saldırının bununla bağlantılı ve belki daha önemli diğer boyutu ise, ezilenlerin örgütlenme ve siyaset yapma hak ve yeteneğinin yok edilmesidir. Sosyalist İktidar Partisi, işçi sınıfının sendikal ve siyasi örgütlenme olanaklarının genişletilmesi, sınıf içinde örgütlü siyasi mücadeleye ilginin artması ve parti ile sendikaların sınıf mücadelesindeki vazgeçilmez rolünü inkar eden eğilimlerin etkisizleştirilmesi için kararlı bir mücadele sürdürür.
2. Bu mücadelenin doğal bir parçası, sendikaların devrimci siyasetten arındırılma girişimlerine karşı durmaktır. Türk-İş, DİSK ve giderek KESK’in içine düştüğü durum bu konfederasyonların sendikal anlayışlarından kaynaklanmaktadır. Türk-İş yönetiminin sınıf uzlaşmacılığını eksen alan geleneksel çizgisi ile DİSK ve KESK’te kitle sendikacılığı adı altında sergilenen anlayış arasında önemli bir ayrım kalmamıştır. Sermaye sınıfının sistemli saldırıları karşısında sürekli olarak “mutabakat” arayan ve emekçi kitlelerin tepkilerini yatıştırmak için ısrarlı bir çaba gösteren sendikal merkezler, bu politikaları garanti altına almak için komünistleri ve diğer devrimcileri dünya işçi sınıfı tarihinde sıkça tanık olunan yöntemlerle tecrit etmeye çalışmaktadırlar. Bu anlamda sendikaları “siyasetsizleştirme“, sendikalara “siyaset yasağı” getirme konusunda devletin kolluk güçlerinden farkı olmayan bir işgüzarlık sergilemektedirler. Bunun doğal sonucu, sendikalı işçilerin burjuva politikasına terk edilmesidir. Sosyalist İktidar Partisi bu tecrit ve siyasetsizleştirme girişimlerine kesinlikle izin vermeyecek ve yeni bir sınıf hareketinin yaratılması sürecinde sendikal merkezlerin çürümekte olan bariyerlerini aşacaktır. Parti, liberal, sosyal demokrat, demokrat, “sol”, yurtsever, özgürlükçü ya da başka sıfatlarla sendikalarda su başlarını tutup sendikaların sınıf karakterlerini hem fiilen hem de hukuken kaybetmesi için mücadele eden ve devrimci komünist işçilere “burada siyaset yapılmaz” diye buyuran anlayışları sonuna kadar teşhir edecektir.
3. Yeni bir sınıf hareketinin yaratılması için yürütülecek çalışma, yeni bir sendikal hareket yaratma hedefine indirgenemez. Yeni bir sınıf hareketi, işçi sınıfının siyasallaşmasının ve siyasetin sınıfın değişik örgütlenme pratiklerinin temel belirleyeni haline gelmesinin ürünü olacaktır. Sendikalar üretim sürecindeki tüm emekçilerin, teknik elemanların, ilgili sektörlerde eğitim alan öğrencilerin ve üretim sürecinin dışına itilen işsizlerle emeklilerin birleşik sınıf hareketinin silkinişi sonucu kendilerine gelecektir. Bu nedenle Sosyalist İktidar Partisi sendikaların yeniden birer sınıf örgütü haline gelmesinin sendikal pratiklerin bir ürünü olacağına dair bir beklentiyle hareket etmez. Tersine, siyasal yönelimi sosyalist iktidar kavgamızla paralel, örgütsel olarak da partimizle uyumlu bir sınıf hareketi yaratılabildiği ölçüde, sendikal yapılarda pozitif dönüşümler olanaklı hale gelecektir. Artan işsizlik ve yoksulluğun doğuracağı tepkiler üzerinde işbirlikçi siyasetlerini güçlendirmek isteyecek “düzen içi sol” örgütlenmelere alan bırakılmayacaktır.
4. Yeni bir sınıf hareketi, işyeri örgütlenmesi ile geniş anlamıyla toplumsal dinamikler ve sendikalar ile siyasi parti arasındaki etkileşim üzerinde yükselecektir. Sosyalist İktidar Partisi bu etkileşimi güçlendirmek için kendi örgütsel varlığının ötesine geçen araçlar yaratacaktır. Partimiz kuruluşundan bugüne işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını temsil ettiğini kanıtlamış, ülke siyasetinden tasfiye edilerek işbirlikçi sendika bürokrasisine teslim edilmiş olan işçi sınıfına siyasal kanallar açmak konusunda önemli bir mesafe katetmiştir. Ancak, bu ideolojik ve siyasal üretimin örgütsel karşılığı yaratılabilmiş olmaktan uzaktır. Partinin öncelikli görevi, ideolojik ve siyasal sınıf çizgisini, partinin etrafında kümelenen bir emekçi kitle örgütlenmesiyle ete kemiğe büründürmektir.
5. Yeni bir sınıf hareketinin yaratılması sürecinde partinin ihtiyaç duyacağı enerjinin en önemli kaynaklarından birisi emekçi kadınlardır. Sosyalist İktidar Partisi örgütsel yapısında kadın komünistlerin taşıdığı ağırlığın yardımıyla, değişik emekçi kesimlere mensup Türk ve Kürt kadınlarının örgütlü siyasete katılımlarını sağlamak konusunda ek araç ve önlemler geliştirecektir.
6. Sermaye düzeninin emekçi sınıflara dönük saldırısının en önemli başlıklarından bir tanesi özelleştirme politikalarıdır. Özelleştirme, sermaye sınıfına yeni kârlı alanlar yaratmaya, ya da basit anlamıyla kamuya ait fabrika ve işletmelerin “özel girişimci”ye devredilmesine indirgenemez. Bu politikaların şu ana kadarki pratiği açıkça göstermiştir ki, kamu işletmelerinin yok pahasına satışı, birçok durumda sistemli bir ideolojik saldırının ürünüdür. Özel sektöre peşkeş çekilen işletmelerin önemli bir bölümü ya kapanmış, ya da içi boşaltıldıktan sonra devlet tarafından yeniden devralınmıştır. Diğer işletmelerde yaşananlar da özel sektörün verimlilik açısından kamu sektöründen üstün olduğu iddialarını çürütmektedir. Zaten kamu işletmelerinin kapitalist bir ekonomide özel sektörle verimlilik açısından karşılaştırılması bilimsel açıdan mümkün değildir. KİT’ler yıllarca özel sektöre kaynak aktarmak için kullanılmış, hükümetlerin arpalığı haline getirilmiş ve teknolojik yenilenme açısından gerekli kaynaktan mahrum bırakılmışlardır. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen kamu işletmeleri ülke ekonomisine çok büyük katkılar yapmış ve “özel sektörün alternatifsiz olduğu”nu iddia edenleri yalanlamıştır. Özelleştirme saldırısı işte bu gerçeği ortadan kaldırmak, kamucu bilinci toplumsal hafızadan çıkarmak için yürütülmektedir. Sosyalist İktidar Partisi özelleştirme politikalarının içyüzü ve sonuçları konusunda toplumu, emekçi sınıfları bilgilendirme ve bu politikalar ve sonuçlarına karşı harekete geçirme konusunda üzerine düşen görevleri yerine getirmeye devam edecektir.
7. Bununla birlikte parti, memleketimizin yerli ve yabancı sermayeye yağmalatılması anlamına gelen özelleştirme uygulamalarında gelinen noktada işçi sınıfının savunmacı bir konumlanışı terkederek hızla “kamulaştırma” perspektifi üzerinden harekete geçmesi gerektiğini savunur. Kamucu ideolojinin emekçi sınıflar nezdinde kök salması için bugün her zamankinden daha büyük olanaklar ortaya çıkmıştır. Ancak, bu olanağın değerlendirilebilmesi için işçi sınıfı ve sol hareket içerisindeki her tür liberal eğilime karşı açık bir mücadele verilmelidir. Sosyalist İktidar Partisi bu bağlamda özelleştirme politikalarının demokratikleşmeye yararı olacağını ileri süren, bu politikaları iyi ya da kötü diye tasnif eden veya özelleştirmenin karşısına onun bir çeşidi olan özerkleştirmeyi çıkartan her tür anlayışla ideolojik bir mücadele yürütecektir. Özelleştirmenin iyisi ya da kötüsü olmadığı gibi, özelleştirmelere karşı işçi sınıfının kamuculuktan başka silahı da yoktur.
8. Bugün yeni ve belki de son evresine giren özelleştirme saldırısının kapsamında yer alan THY, Telekom, Tekel ve TCDD’nin toplumsal ve ekonomik açıdan ne kadar büyük önemde olduğu açıktır. Sosyalist İktidar Partisi, özelleştirme politikalarına karşı dururken, bu dört örnek üzerinde özellikle duracak ve satışın gerçekleşmemesi için her tür çabayı sarf edecektir.
9. Özelleştirme sürecinin tek tek işletmelerin satışının ötesine geçen bir boyutu vardır. Özellikle eğitim, sağlık, enerji ve sosyal güvenlik sistemi alanlarında düzen süreklileşmiş bir uygulamayla bu yaşamsal öneme sahip olan başlıklarda emekçi sınıflarımızı cehalet, yoksulluk ve ölümle baş başa bırakmaktadır. Sosyalist İktidar Partisi “eşit parasız eğitim, eşit parasız sağlık” sloganında somutlanan ilkeli tutumunu sürdürecek, ancak eğitim ve sağlık hizmetlerinin birer ticaret konusu haline gelmesine karşı mücadeleyi savunmacı bir biçimden çıkartarak, özel eğitim ve özel sağlık işletmelerinin kapatılması mücadelesine dönüştürecektir. Bu bağlamda Sosyalist İktidar Partisi devlet üniversitelerinin vakıflaşma üzerinden özelleştirilmesine, üniversite harçlarına, orta öğrenimde velilerden gasp edilen “katkı payları”na karşı mücadele ederken, kaybedilen mevzileri geri almaya dönük bir perspektifi öne çıkaracaktır. Bu perspektifin zorunlu bir parçası olarak parti eğitim ve sağlık sektöründe ve bu sektörlerdeki emekçilerin örgütlenmesinde yaratılan yapay bölünme ve ayrımların kaldırılması, ayrıca her iki sektörde bilerek ya da bilmeyerek özelleştirme sürecine destek olan emekçi, bilim adamı ve akademisyenler üzerinde ideolojik bir baskı kurulması için etkili bir çalışma yürütecek, bu alanlarda eğitim gören öğrencilerin sınıf eksenli bir siyasallaşma içerisine girmesine öncülük edecektir..
10. SSK’nın ve genel olarak sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilme girişimlerine karşı geliştirilecek mücadele emekçi sınıfların bölünmüşlüğünü ve birleşik bir toplumsal dinamik yaratmanın önündeki engelleri kaldırma açısından önemli bir fırsattır. Bu fırsatın değerlendirilebilmesi için, siyasi, ideolojik, hukuki, bilimsel ve örgütsel hazırlıklara hız verilecektir. Sosyal güvenlik sisteminin bugünkü duruma nasıl getirildiği, halkın cebinden alınan kaynakların sermaye sınıfına nasıl aktarıldığı, özel emeklilik ve özel sağlık sigortası gibi uygulamaların ne anlama geldiği açık bir biçimde ortaya konacaktır.
11. Türkiye kapitalizminin bugün içinden geçtiği kriz, yapısal kökene sahip olduğu kadar. emperyalist merkezler tarafından dayatılan, Türkiye burjuvazisinin en güçlü kesimleri tarafından hararetle desteklenen bilinçli politikaların da ürünüdür. Bu politikaların kapitalizmin yeniden yapılanması için yürütülen restorasyon süreci ile mutlak bağlantısı vardır. Bu bağlantı noktasını en iyi tekelleşme kavramının tarif ettiği açıktır. Hızlı ve yoğun tekelleşme sürecinin emekçi sınıflar açısından anlamı bellidir: Daha fazla işsizlik, daha fazla sömürü, daha fazla yoksulluk. Sosyalist İktidar Partisi, memleket kaynaklarının yağmalanması üzerine kurulu bir düzenin içine düştüğü sorunların bedelini yine o düzenin sahiplerine ödetmek konusunda kararlıdır. Bu nedenle parti geniş yığınları bir avuç sermayedar için fedakarlık yapmaya çağıran ve sömürücülerin, hırsızların, hortumcuların kol gezdiği bir düzende “toplumsal huzur” adına emekçi sınıfları tehdit etmeye kalkan düzen bekçilerini ciddiye almamaktadır. Türkiye işçi sınıfı kamu emekçisiyle, işsizi, teknik elemanı ve emeklisiyle krizin faturasını ödemeyi reddedecektir. Sosyalist İktidar Partisi politikalarını emekçi halkımızın bedel ödemek değil bedel ödetmek zorunda olduğu gerçeğine göre belirlemektedir, buna devam edecektir.
12. Sosyalist İktidar Partisi bu görev bilinciyle, memleketimizin daha fazla yağmalanmasının önüne geçmek emekçi sınıfların daha fazla sömürülüp, yoksullaşmasının önünde durmak için,
– Ülkemizi tüketen, yok olmanın eşiğine getiren dış borçların ödenmemesi
– Kamudan sermaye sınıfına kaynak aktarımı anlamına gelen iç borçların silinmesi
– Bankalarının kasalarını boşaltan sermayedarların ve ülke kaynaklarını yurt dışına kaçıranların tüm mal varlıklarına el konması
– IMF reçetelerinin çöpe atılması
– Özelleştirmelerin durdurulması
– İşten çıkarmaların yasaklanması
– Kaynakların kamu yatırımlarına yönlendirilmesi
– IMF politikalarını halkımıza dayatanların vatana ihanetten yargılanması
– Büyük sermayeye ve devlete ait işletme ve bankaların mali hesaplarının sendikalar, siyasi partiler ve meslek odaları tarafından incelemeye alınması grevli toplu sözleşme ve sendikal örgütlenme üzerindeki bütün fiili ve yasal engellerin kaldırılması doğrultusunda her tür siyasi, ideolojik ve hukuki aracı kullanacaktır.
13. Kapitalizmin ekonomik yeniden yapılanma programı yıkıcı etkisini tarımda da göstermektedir. Avrupa Birliği’ne uyum adı altında ülke tarımının yıkımına yol açan düzenlemeler kırsal alanda son derece hızlı bir tekelleşmeyi hedeflemektedir. Bundan dört milyon civarındaki tarımsal işletmenin önemli bir bölümünün tasfiyesi anlaşılmalıdır. Bunun sonucunda kentlere yeni bir göç dalgasının gerçekleşmesi, ayrıca kırlarda sınıf farklılaşmalarının derinleşmesi beklenmelidir. Yoksul köylülüğün proleterleşmesi anlamına gelen bu süreçte parti kırlardaki bu yeni sınıfsal damarın kentli emekçilerle ideolojik-siyasal ortaklaşmaya girmesi için yeni araçlar geliştirecektir.
14. Tarımdaki yıkım yalnızca küçük toprak sahibi köylülüğün hızla yoksullaşması biçiminde gerçekleşmemektedir. Dünyada tarım, emperyalist ülkelerin son derece kapsamlı saldırıları ile baştan aşağıya dönüştürülmektedir. Bu dönüşümün ana teması, dünyada tarımın birkaç emperyalist ülkenin çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılması ve tek tek ülkelerin gıda ürünleri açısından emperyalist merkezlere mutlak bağımlı hale getirilmesidir. Sosyalist İktidar Partisi ülkemiz için çok büyük önem taşıyan “kendi kendisini besleyebilme” özelliğinin tamamen yitirilmemesi, ülkemizin gerçek bir açlık sorunu ile karşı karşıya kalmaması ve bu son derece kritik sektörün her şeyiyle emperyalistlerin eline geçmemesi için aşağıdaki talepler doğrultusunda harekete geçer.
– Tarımsal arazilerin yabancı sermayeye satışı yasaklanmalı, yabancılara ait araziler derhal kamulaştırılmalıdır.
– Emperyalist ülkelerden tohum ithali derhal durdurulmalı ve yeniden yerli tohum merkezleri oluşturulmalıdır.
– Kaynaklar küçük üretimi veya toprakta özel mülkiyeti özendirici uygulamalara değil, kollektif üretime yönelik kooperatif hareketlerine ayrılmalıdır.
– Sulu tarıma uygun olmayan bölgelerde kuru tarımın tasfiyesine son verilmeli ve ürün seçimi konusunda yetki Ziraat Mühendisleri Odası, sendikalar, köylü temsilcileri ve Tabipler Odası’nın da içinde bulunduğu bir komisyona devredilmelidir.
– Gübre ithali durdurulmalı ve devlete ait gübre fabrikaları açılmalıdır.
– Hayvancılıkta dışa bağımlılığı azaltmak ve zamanla ortadan kaldırmak için devlet üretim çiftlikleri kurulmalı, Et Balık Kurumu yeniden canlandırılmalıdır.
– Tarımsal alanların başka amaçlarla kullanılmasının önüne geçilmelidir.
15. Sosyalist İktidar Partisi “Kürt sorunu”nun “bölücülük” ekseninde değerlendirmesine karşı tavır alır. Parti Kürt emekçilerinin karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü ile Türk emekçilerinin sorunlarının çözümünün ortak olduğu düşüncesindedir. Ortaklık yalnızca çözümün “sosyalizm”de oluşu nedeniyle zorunlu değildir. Çözüm için sürdürülecek mücadelenin başarısı ve bu mücadelede elde edilecek ara mevziler de birlikte mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.
16. Türk ve Kürt emekçilerinin sosyalist bir cumhuriyet için ortaklaşma zorunlulukları, Kürt yoksullarının kendilerine özgü dinamiklere sahip olmadığı anlamına gelmez. Sosyalist İktidar Partisi, bu dinamiklerin ancak ve ancak Türkiye işçi sınıfının siyasal iktidar mücadelesiyle bütünleştiğinde anlam kazanacağı düşüncesinden hareket eder.
17. Sosyalist İktidar Partisi, Kürt siyasetinde son dönemlerde etkinliğini artıran gerici, kurtuluşu emperyalist ülkelerde arayan, sınıf uzlaşmacı unsurlar karşısında özgürlük mücadelesinin yarattığı değerleri sahiplenir, Türk ve Kürt emekçilerinin ortak devrimci sınıf örgütü haline gelmek için bütün olanaklarını seferber eder, Kürt emekçilerini siyasal ideolojik ve ekonomik açılardan kuşatan aşiret yapısına karşı etkili bir mücadale sürdürür.
18. Sosyalist İktidar Partisi emperyalist ülkelerin “Kürt sorunu”nu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya dönük her tür girişiminin karşısında durur ve emekçi sınıfların bu tür girişimlere karşı uyanık olması için çaba sarf eder.
19. Sermaye sınıfının etkili kurumları tarafından 28 Şubat kararları adı altında yürütülen çalışmalar dinci gericiliği siyasi açıdan kısmen geriletmiş, ama onun toplumsal tabanında ciddi bir daralmaya neden olmamıştır. Zaten burjuva laisizminin bu konuda herhangi bir şansı, daha da önemlisi niyeti bulunmamaktadır. Çünkü gericiliği besleyen ve sürekli olarak yeniden üreten bugünkü mevcut düzendir. Bu düzen değişmeden gericilik bir tehdit olmaya devam edecektir.
20. Sosyalist İktidar Partisi başından beri dinci gericiliğe karşı tutarlı bir tavır ve eylemlilik içinde olmuştur. Parti önümüzdeki dönem bu tutumunu sürdürecek ancak mücadele alanını daha da genişletecektir. Bu kapsamda dinci gericiliğin modernize edilme girişimlerine karşı emekçi sınıflar uyarılacak, her tür mistik, kaderci ve bilim dışı düşünceye karşı etkili ideolojik ve siyasal araçlar geliştirilecektir.
21. Sosyalist İktidar Partisi
– İmam Hatiplerin kapatılması,
– Zorunlu din derslerinin kaldırılması,
– Nüfus cüzdanlarında “din” hanesinin yer almaması,
– Bütün tarikatlerin, dinci vakıf ve örgütlenmelerin dağıtılması gibi güncel hedeflerle yürütülen mücadeleyi işçi sınıfı aydınlanmacılığı kapsamında sürdürülen bütünlüklü mücadelenin bir parçası sayar.
22. Dinci gericiliğin elde ettiği toplumsal mevziler yalnızca Türkiye kapitalizminin iç dinamikleriyle açıklanamaz. Gerici hareket, bütün bir cumhuriyet tarihi boyunca emperyalist merkezler tarafından kollanmış, kimi zaman açık, kimi zaman örtülü bir biçimde desteklenmiştir. Sosyalist İktidar Partisi aydınlanmacı ve anti-emperyalist karakterinin doğal sonucu olarak, dinci hareketlerin uluslararası sermayeyele bağlantısını teşhir eder.
23. Türkiye solunda gerici hareketlere karşı devlet tarafından getirilen bazı kısıtlamaların bir “demokrasi” veya “özgürlük” sorunu olarak kavranması büyük bir sorumsuzluktur. Sosyalist İktidar Partisi sermaye düzeninin gericilikle mücadelesinin ikiyüzlülüğünü sergilerken, devrimci hareketin adının gericilikle dayanışma gösterileriyle lekelenmemesi için kararlı tutumunu sürdürecektir.
24. Faşist hareketin en önemli örgütlenmesinin bugün koalisyonun ikinci ortağı haline gelmesi ve bu durumun nüfusun geniş kesimlerince kanıksanması çok ciddi bir durumdur. MHP ile büyük sermaye ve devletin önemli kurumları arasındaki ilişkiler, bu partinin özellikle silahlı güç ve istihbarat tekeli oluşturan kurumlardaki örgütlenmesi büyüteç altına alınmalıdır. Sosyalist İktidar Partisi güncel bir faşist darbe tehdidi olsun ya da olmasın, MHP’nin kitleler nezdinde teşhiri konusunda süreklileşmiş bir faaliyet gösterecektir. Bu faaliyet sırasında MHP’nin sadece geçmişinin gündeme getirilmesi çok açık bir tuzaktır. Bu nedenle parti toplumsal hafızayı canlı tutmak için “12 Eylül öncesi”ndeki cinayet ve katliamları gündeme getirirken, faşist hareketin bugünkü karşı-devrimci milliyetçi çeteci misyonlarını da sergileyecek, MHP’nin özelleştirme ve Avrupa Birliği gibi başlıklarda kendisini temize çıkarma girişimlerine karşı koyacaktır.. Bu bağlamda Sosyalist İktidar Partisi’nin MHP’lilerce katledilen üyesi Hüseyin Duman’ın anısını mücadelemizde yaşatırken, onun katillerinin kanlı ellerini yıkamalarına asla izin vermeyeceğiz.
25. Burjuva basını tarafından sürekli olarak “değişmesi” için çaba gösterilen MHP’nin üstelenmek istediği siyasal ve ideolojik misyonun emekçi sınıflar tarafından net bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Sosyalist İktidar Partisi, MHP’nin düzen içi muhalefet boşluğuna oynamak istemesinden hareketle, özellikle işçi sınıfı içerisinde bu partinin demagojisini bozacak, ezilenden, yoksuldan yana görünmesini olanaksızlaştıracak bir aydınlatma çalışması yapacaktır. Bu çalışma söz konusu partiyi “işçinin sağcısı-solcusu olmaz” diyerek sendikalarda meşru hale getiren liberal ve sendikalist anlayışa karşı da yürütülecektir.
26. Sosyalist İktidar Partisi, emperyalizme ve emperyalist ülkelerin çıkarla doğrultusunda faaliyet gösteren bütün kurum ve örgütlenmelere karşı mücadelesini sürdürecektir. Parti bu mücadelenin emperyalist odaklar arasında tercih yapılarak sulandırılması ve zayıf kılınması konusunda sürdürülen kampanyaların da karşısında duracaktır.
27. Emperyalizme karşı mücadelenin bugün hala en ağrılıklı noktası emperyalist sistemin öncülüğünü sürdüren ABD ve onun bir dış politika aracı olarak kullanılan NATO’dur. Bu çerçevde Sosyalist İktidar Partisi,
– ABD emperyalizminin ülkemiz, bölge ve dünya halklarına karşı yönelttiği örtülü ya da açık askeri saldırılara karşı ideolojik ve siyasal araçlar geliştirecek, halkların ABD emperyalizmine karşı direnişini güçlendirmek için bütün olanaklarını kullanacaktır.
– Türkiye’deki bütün ABD ve NATO üslerinin kapatılması, ülkemizin komşu ülkelere karşı bir saldırı üssü olarak kullanılmasının engellenmesi ve NATO ile onun uzantısı durumundaki Barış İçin Ortaklık (BİO) gibi örgütlenmelerden derhal çıkılması gibi talepler doğrultusunda hareket edecektir.
– NATO ve ABD’nin Yugoslavya ve Irak’ta gerçekleştirdiği ve sürdürmek için fırsat kolladığı katliamların gizlenmesi ya da ona haklılık kazandırılması gibi girişimlere karşı duracak ve mazlum halkların adalet ve barış mücadelesinin yanında olacaktır.
– ABD ve Alman emperyalizminin NATO’yu ve zaman zaman Birleşmiş Milletleri kullanarak Balkanlar’da halkları birbirine karşı kışkırtma ve bölgede tamamen kendi denetimlerinde yeni küçük devletçikler yaratma yolundaki girişimlerinin ulusların kendi kaderlerini tayin hakkıyla hiçbir ilgisinin olmadığı Türk ve Kürt emekçilerine anlatacak; Balkanlar’da sınırların değişmezliği ve içişlerine karışmama ilkeleri doğrultusunda örülen anti-emperyalist cephenin genişlemesine çalışacaktır.
– ABD ve diğer emperyalist ülkelerin ülkemizi bir silah deposu haline getirmesinin toplumsal ve ekonomik boyutlarını sergileyecek, savunma sanayimizin bütünüyle ABD ve diğer NATO ülkelerine bağımlılaştırılması, ulusal silah sanayinin özelleştirilme ve tamamen yabancı sermayenin denetimine geçme sürecine karşı etkili bir mücadele yürütecektir.
– Emperyalist ülkelerin ve NATO’nun plan ve dayatmaları doğrultusunda yürütülen “ordunun profesyonelleştirilmesi” sürecinin karşısında duracak ve bu sürecin silahlı kuvvetlerin sermaye bağlantılarını daha da güçlendireceği konusunda aydınlatıcı çalışmalar yapacaktır.
– Kıbrıs, Kuzey Irak, Balkanlar ve diğer ülkelerden tüm yabancı askeri güçlerin çıkarılması ve sınır ötesi askeri operasyonların durdurulması için ısrarlı politik çalışmalarını sürdürecektir.
– İşkencecilerin, darbecilerin, çetecilerin geçmişte ve bugün işlediği suçların arkasında bir karşı-devrimci örgüt olarak NATO’nun bulunduğunun emekçi sınıflarımızın bilincine çıkarılması için her tür hukuki ve ideolojik aracı kullanacaktır.
– IMF, Dünya Bankası gibi ABD’nin başını çektiği emperyalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda hareket eden kurumlara karşı örgütlü bir direnç oluşturacaktır.
– ABD emperyalizminin kültürel ve ekonomik simgelerinden olan McDonalds’a karşı yürütülen mücadeleyi daha etkili ve sonuç alıcı düzeye getirecektir.
– “Uluslararası hukuk” adı altında emperyalist ülkelerin, uluslararası tekellerin çıkarlarının tek tek ülkelere dayatılması anlamına gelen bütün girişim ve anlaşmalara karşı çıkacak, MAI, tahkim gibi örnekler karşısında emekçi sınıfların örgütlü gücünü harekete geçirmeye çalışacaktır.
– Filistin halkının ABD emperyalizmi ve siyonizme karşı yürüttüğü mücadele ile dayanışmayı Türkiye’de gericiliğin tekelinden çıkaracak ve Filistin’de özgürlük için mücadele eden devrimci unsurlarla ilişkiyi geliştirecektir.
28. Emperyalizmle mücadele söz konusu olduğunda Avrupalı emperyalist ülkeler ve onların en önemli saldırı aygıtı olarak belirginleşen Avrupa Birliği’ne karşı mücadelenin ihmal edilebilir yönü yoktur. Sosyalist İktidar Partisi, ABD ile Avrupalı emperyalistler arasındaki rekabeti, bu rekabetin Türk, Kürt ve bölge halkları açısından ortaya çıkardığı tehlike ve olanakları yakından takip eder, ancak iki emperyalist odak arasında tercih yapmak anlamına gelecek her tür işbirlikçi konumlanışı açıkça reddeder. Parti ayrıca dünya halklarına saldırı söz konusu olduğunda ABD ile Avrupalı emperyalistler arasında bir kutsal ittifak olduğunun gözler önüne serilmesi için sistemli bir çalışma yürütür.
29. Merkezinde Almanya, Fransa ve İngiltere’nin durduğu Avrupa Birliği’nin Türk ve Kürt halkları için bir refah ve özgürlük yolu olduğu büyük bir yalandır. Sosyalist İktidar Partisi, Türkiye’de sermaye sınıfının tercihi olan AB’ye yakınlaşma politikalarının, tam üyelik söz konusu olsun ya da olmasın, nüfusun büyük çoğunluğunun zararına olacağından hareket eder. Sermaye egemenliğinin AB’yi kendisini daha güvenli ve yenilmez kılmak için bir araç olarak gördüğü de bir gerçektir. Bu nedenle parti, işçi sınıfının kapitalistlerin daha fazla sömürü ve daha fazla bağımlılık karşılığında kendi iktidarlarını sağlama alma girişimlerine koltuk değnekliği yapmayacağını ilan eder.
30. Emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele süreklilik ve tutarlılık ister. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilere, “Avrupa’nın baskısıyla biraz demokratikleşelim, ondan sonra AB içinde ne mücadele vereceksek veriririz” diyen anlayışlar ya ciddi bir yanılgıya düşmüşlerdir, ya da bazı örneklerini açıkça bildiğimiz gibi emperyalistlerle organik ilişki içerisindedirler. Parti Türk ve Kürt emekçilerini aldatmaya dönük bu türden girişimlerin karşısında durur ve Türkiye’nin AB üyeliğinin ya da AB’ye daha fazla yakınlaşmasının önüne geçilmesi için mücadele eder.
31. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde şu ana kadar ortaya çıkan en önemli iki yazılı belge, 2000 yılının sonunda ortaya çıkan Katılım Ortaklığı Belgesi ve buna Türkiye’nin yanıtı olarak kaleme alınan Ulusal Program’dır. Sosyalist İktidar Partisi işçi sınıfı, yoksul köylülük, emekçiler ve onurlu aydınlar adına bu programı reddetmektedir. Bu program sözüm ona milli çıkarlar adına hareket eden bütün siyasetçiler ve kurumlar açısından bir ihanet belgesidir. Parti bu ihanet belgesini en etkili şekilde teşhir edecektir.
32. Parti AB’nin Türk ve Kürt emekçilerine demokrasi ve refah getirmeyeceğini geniş yığınlara anlatırken, AB üyesi ülkelerde işçi sınıfına karşı yürütülmekte olan saldırıların gözler önüne serilmesine özel bir önem verir ve AB tipi demokrasinin gerçek anlamını teşhir eder
33. Avrupa Birliği’nin NATO’nun bir uzantısı olarak oluşturacağı Avrupa Ordusu, özellikle Orta ve Doğu Avrupa halkları için büyük bir tehdit kaynağıdır. Oluşumun gerek bu bölgelerde, gerekse Avrupa Birliği’nin sınırlarının ötesinde emekçi sınıflar için yeni bir polis teşkilatı anlamına geleceği açıktır. Türkiye’de bazı çevreler, ülkenin silahlı gücünü ve insan kaynaklarını bu oluşuma pazarlamak için büyük bir gayret sarf etmektedirler. Sosyalist İktidar Partisi bu militarist politikalara karşı dururken, emperyalist Avrupa Ordusu’na karşı mücadelenin NATO’yla mücadelenin bir parçası olduğunu ilan eder ve bu oluşumun ABD-NATO ikilisine göre tercih edilebilir olduğunu ileri süren sözde demokrat çevrelerin suç ortaklığını teşhir eder.
34. Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü ve adada yabancı silahlı güçlerin varlığı Türkiye işçi sınıfı ve onurlu aydınlar için kabul edilemez bir durumdur. Kıbrıs’ta tek ve bağımsız bir devletin önündeki engel emperyalist ülkeler, Türk ve Yunan egemen sınıfları, adadaki gerici güçler ve son yıllarda adaya dönük ilgisini gizlemeyen İsrail yayılmacılığıdır. Sosyalist İktidar Partisi ada halkıyla yıllardır alay eden, Türkiye’den gelen onbinlerce silahlı unsurun desteğiyle iktidarda duran, Kıbrıs’ın kuzeyinin bir kara para ve çeteci-faşist cenneti haline gelmesini sağlayan Denktaş rejimine karşı Kıbrıslı emekçilerin sürdürdüğü mücadeleyle dayanışma içerisindedir. Parti Kıbrıs’taki gerçeklerin kamuoyundan gizlenmesi için konan her tür yasak ve sansüre karşı mücadele edecek, her söze “ulusal çıkarlar”la başlayan bazı “aydın”ların işbirlikçiliği ve gericiliği tescilli Denktaş’ı bir yurtsever olarak ilan etmelerine izin vermeyecektir. Sosyalist İktidar Partisi tüm yabancı askeri güçlerin, emperyalistlerce kontrol edilen tüm üslerin ve her türlü ilhak ve asimilasyon çabalarının karşısındadır. Yine Sosyalist İktidar Partisi, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeliğinin getireceği “çözüm”ün, asla ada halkının çıkarına olmayacağı konusunda uyarıcı ve aydınlatıcı bir çalışma içerisinde olacaktır. Kim ne derse desin, Kıbrıs’ta kazanan, “bu memleket bizim” diyen Kıbrıslı emekçi halk ve birleşik sosyalist Kıbrıs için mücadele eden güçler olacaktır.
35. Sosyalist İktidar Partisi yurtseverlerin partisidir. Sosyalist İktidar Partisi yurtseverliğini başka ülkelerdeki emekçi halkların karşısına, çıkartmaz tam tersine eşitlik ve özgürlük mücadelesinin enternasyonalist karakterine kıskançlıkla sahip çıkar. Bu anlamda parti dünya komünist hareketinin oluşturduğu ailenin bir parçasıdır ve Avrupa’da, Balkanlar’da, Ortadoğu ve Kafkaslar’da ortaya çıkan her tür anti-emperyalist, barıştan yana, özgürlükçü birlikteliklerin aktif öznesidir.
36. Sosyalist İktidar Partisi, Sosyalist Küba’yla dayanışmayı sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçası sayar ve bu ülkenin onurlu insanlarını devrimci duygularla selamlar.
37. Sosyalist İktidar Partisi, sosyalizm mücadelesi açısından önemli bir dinamik oluşturan öğrenci gençlik içerisinde elde ettiği mevzileri yeni bir sınıf hareketi yaratma hedefi doğrultusunda adım adım yeniden yapılandıracaktır. Bugün gerek liselerde, gerekse yüksek öğrenim kurumlarında öğrenciler arasındaki sınıf farklılaşması oldukça ileri boyutlara ulaşmıştır. Paralı eğitim kurumlarının yaygınlaşması ve devletin eğitime kaynak ayırmamasının sonuçlarından bir tanesi öğrencilerin büyük çoğunluğunun giderek daha düşük standartlarda eğitim alması, mezun olduklarında iş olanaklarının azalması ve öğrenimleri boyunca çalışmak zorunda kalmasıdır. Dolayısıyla parti “okumuş insanlar emekçi halka karşı sorumludur” sloganıyla hareket ederken, çıkarları her geçen daha fazla emekçi sınıflarla örtüşen bir öğrenci kitlesiyle muhatap olmaktadır. Bu kitlenin genel olarak siyasal mücadele alanının dışında durması, komünist öğrencilerin son yıllarda birçok lise ve üniversitede elde ettiği örgütsel-siyasal başarıları küçümsemeye neden olmamalıdır.
38. Öğrencilerin işçi sınıfıyla etkileşimi ve genel olarak okumuş insanların emekçilere karşı sorumluluğu, “okul”un bir mücadele alanı olarak değerlendirilmemesi anlamına gelmez. Parti öğrencilere yalnızca gelecekteki konumlarından hareketle potansiyel emekçiler olarak değil, aynı zamanda burjuva ideolojisine karşı yürütülen zorlu kavgada son derece dinamik bir kesim olarak da yaklaşmaktadır. Bu bağlamda partinin, öğrencilerin “ayrı” gündem ve örgütlenme pratikleri içerisinde olmadan doğrudan işçi sınıfı siyasetinin bir parçası ve bu siyaseti okullara taşıyan ve toplumun tüm kesimleri nezdinde yeniden üreten unsurlar haline gelmesi konusunda inatla sürdürdüğü çizgi bugün haklılığını kanıtlamış durumdadır. Gericilikle, emperyalizmle, özelleştirme saldırılarıyla mücadelede komünist öğrenciler onurlu yerlerini almışlardır. Sosyalist İktidar Partisi bu kazanımı daha ileri noktalara taşıyacaktır.
39. Öğrencilerin siyasallaşması ve örgütlü mücadelenin içerisine çekilmesi, “okul”un diğer unsurlarıyla tanımlanmış bir kader ortaklığını zorunlu kılmaktadır. Bu gerçekten hareket ederek, Sosyalist İktidar Partisi, ilerici öğrencilerle öğretmenler, okul emekçileri ve veliler arasındaki kopukluğu ortadan kaldıracak bir siyasal ve örgütsel yaklaşım sergileyecektir. Bu birlikteliğin sonucunda lise ve üniversitelerde düzen cephesinin saldırılarına karşı anlamlı tek direnç ve alternatif odağı yaratılmış olacaktır. Bu birliktelik,
– Eğitimde özelleştirme saldırısının her biçimine
– Eğitim sürecinde burjuva ideolojisinin “bilim” olarak pazarlanmasına
– Okullardaki gerici örgütlenme, saldırı ve faaliyetlere
– Okullardaki ırkçı, faşist örgütlenme ve saldırılara
– Üniversitelerde hocaların özel sektöre danışman ya da “projeci” olarak hizmet etmesine
– Üniversitelerde her tür angaryaya
– Üniversite bünyesinde sürdürülen her tür NATO’cu, militarist proje çalışma-sına
– Üniversiteleri tekeline alan AB’ci müfredat ve kurumsallaşmaya
– Okullarda sürmekte olan polis, jandarma ve “özel güvenlik” baskısına
– Öğrencilere dönük şantajcı soruşturma tehdidine karşı mücadelede şekillenecektir.
40. Sosyalist İktidar Partisi burjuva ideolojisiyle, onun toplumun aklı üzerinde yarattığı inanılmaz tahribatla, Türk ve Kürt insanını içine alan muazzam kültürel çürümeyle hesaplaşmadan devrimci mücadele verilmeyeceğini bilmektedir. Bu doğrultuda birkaç yıl önce başlatılan ve Nazım Hikmet’in adına yürütülen kültürevleri çalışması bu yıl, kentlerde sürmekte olan zorlu mücadeleye daha yetkin ve daha üretken müdahalelerde bulunacaktır. Piyasa kurallarının egemen olduğu kültür sanat düşün alanında yürütülecek her tür çalışma piyasacı sisteme etkili darbeler vurmak durumundadır. Parti önümüzdeki dönemde sanatın değişik kollarında, bilimsel düşünce ve spor alanında yürütülecek çalışmaların hem bir yetkinlik hem de bir toplumsallık kazanabilmesi için yeni örgütsel araçlar geliştirecektir. Yeni bir aydın kuşağının yaratılmasını da hedefleyen bu araçların oluşumunda aşağıdaki hedefler gözetilecektir:
– Komünistlerin eleştirellikle sınırlı kalan tepkisel bir tutumdan üretken ve alternatif oluşturan yaratıcı bir konuma gelmeleri
– Bilimsel düşünce ve üretim alanında sağın elde ettiği mevzilerin geri alınması
– Giderek marksizm dışı akımların oyun konusu haline gelen felsefe ve tarih alanlarına etkili müdahaleler yapılması
– Bilimsel araştırma ile toplumsal sorunlar arasında güçlü bağlar kurulması ve işçi sınıfının bilimsel çalışma alanına ilgisini artırıcı çalışmalar yapılması
– Burjuva eğitim sitemine alternatif, yaratıcı düşünceyi geliştiren örgütlenmelere gidilmesi
– Sanatsal üretim sürecinin bütün disiplinlerde örgütlü hale getirilmesi
– Kültür ve sanat emekçilerinin sendikal örgütlenme pratiklerinin güçlendirilmesi
– Sanatsal üretimin sınıflar mücadelesinin ihtiyaçlarıyla barışık ve ona zenginlik katan bir doğrultuya çekilmesi
– Sporun bir ideolojik mücadele alanı olarak değerlendirilmesi
– Sporun bir toplumsal iletişim ve eğlence olduğu, toplumun ruhsal ve bedensel sağlığı açısından vazgeçilmezliği üzerinde duran etkinik ve araştırmaların yapılması.