Sosyalist Küba’nın Türkiye Büyükelçisi Miguel Lamarez ile Söyleşi

Afganistan’ı bombalamakla

terörizm ortadan kaldırılamaz

Küba’nın 11 Eylül’den bu yana dünyada meydana gelen gelişmelerle ilgili olarak gösterdiği tavır son derece ilginç. Bu tavrın merkezinde ne var?

Küba hükümeti başından beri hem tarihsel nedenlerle hem de devrimimizin ahlaki prensipleri doğrultusunda ülkemizin New York ve Washington’da masum insanların ölümüne neden olan 11 Eylül olaylarını reddettiğini ve kınadığını ifade etmiştir. Biz terörizme ve savaşa karşıyız.

Küba’nın teröristler karşısındaki konumlanışı iyi bilinir. 40 yıldan fazladır ülkemizin bu tür eylemlerin kurbanı olduğunu unutmak mümkün değildir. Bir çok durumda bu eylemler ABD sınırları içerisinden gelmiş ve desteklenmiştir. Küba liderlerine yönelik yüzlere suikast girişimini ortaya çıkarmış ve bıkıp usanmadan bu eylemlerin sorumlularının ve çok sayıda insanımızın hayatına mal olan sayısız terörist eylemi planlayan ve gerçekleştirenlerin cezalandırılmasını istemiştir. ABD Senatosu’nun bizzat kendisi Küba’ya karşı çeşitli şekillerde işlenen ve en zalim ve iğrenç cinayet yöntemlerini de içeren eylemler konusunda araştırmalar yapmış ve çok sayıda bu tür eylemi açığa çıkarmıştır. Bu amaçla özel bir bilim türü bile geliştirilmiştir.

Küba aynı zamanda ilk andan itibaren bugünün dünyasında hiç bir sorunun kuvvet kullanımıyla çözülemeyeceğini ve bu nedenle de terörizmle mücadele etmek için insanlığın geleceğini tehlikeye sokan bu felaketlerle mücadele edecek evrensel bir birlik ve uyanıklık örmek gerektiğini ifade etmektedir. Aslında bu benzersiz bir savaş. Bu savaşta bir ülkenin tamamı en karmaşık silahların denenme mekanına dönüştürüldü. Bu savaş uluslararası toplumun ülkeyi yeniden kurmak ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için Afgan halkına vermeleri gerekenden milyonlarca dolar fazlasına mal oluyor. Afganistan veya başka bir ülke bombalanarak terörizm ortadan kaldırılamaz.

Bahaneler ne olursa olsun bu okuma yazma bile bilmeyen insanlara karşı en gelişkin teknolojilerin kullanıldığı bir savaş. Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) 20 milyar dolar olan ABD her sene GSMH’si bin kat düşük olan bir ulusla “savaşıyor” olacak ve bu nedenle de ekonomik kültürel ve dini sebeplerle bu savaş eski sömürücünün eski sömürgeye en gelişmişin en az gelişmiş olana en zenginin en yoksula kendilerini medeni olarak adlandıranların cahil ve barbar olduğunu düşündükleri halklara karşı savaşı olacak.

Küba dünyanın tüm olanaklarıyla olası tek çözüm için mücadele etmeye devam edeceğini düşünmektedir: Askeri operasyonların durdurulması ve terörizmin tüm ülkelerin işbirliği ve desteğiyle ve Birleşmiş Milletler (BM) liderliğinde uluslararası kamuoyu tarafından istisnasız olarak reddedilerek ve kınanarak ortadan kaldırılması. 11 Eylül trajedisi dünyayı sosyal adalet ve gelişme sorunlarının nihai olarak çözüldüğü barışçı bir gezegen kurmak için çalışmaya teşvik etmelidir. Gerçek sorunlara yönelinmezse askeri operasyonların ilk kurbanları gelişmemiş dünyada bulunan inanılmaz ekonomik ve sosyal sorunları ödenemeyecek boyutlarda borçları olan temel ihtiyaç maddeleri bile aşırı derecede pahalı olan doğal ve ekolojik felaketlere maruz kalan aç yoksul çocukları gençleri ve yetişkinleri yetersiz beslenen AIDS sıtma verem ve tüm bir ulusun geleceğini tehdit eden hastalıkların pençesinde kıvranan milyarlarca insan olacaktır.

ABD’nin Afganistan’a saldırılarının olası sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz Küresel arenadaki güç dengelerinde bir kayma olabilir mi?

22 Eylül’de başkumandanımız; “Ayrıcalıkların kullanılması ve suça ortaklık da dahil olmak üzere- egemen oportünizm kafa karışıklığı ve panik gibi olguların bir araya gelişi kanlı ve öngörülemez bir sonuçtan kaçınmayı neredeyse olanaksız kıldı” demişti. Küba zengin ülkeler için de bedelin ödenemeyecek boyutlarda olacağını düşünmektedir. ABD Kongresi’nin fikri özel bir kuvvet kullanılarak uluslararası yasa ve kurumları boş vererek bir askeri dünya diktatörlüğü kurulmasıydı. Varolan krizde kolayca göz ardı edilen Birleşmiş Milletler örgütü herhangi bir otorite veya avantaj sahibi olamayacaktı. Tek bir patron olacaktı tek bir yargıç ve tek bir yasa…

Her birimiz ya ABD hükümetiyle işbirliği yapmaya ya da onların karşısında yer almaya itildik. Savaştan başka bir şeyle ilgilenmiyorlar. Bugün dünya öngörülemez sonuçları olacak bir savaşa tanıklık ediyor ve bu savaşın yaratıcılarının bile olayların nasıl sonuçlanacağına ilişkin net bir fikirleri yok.

Sözde ‘terörizme karşı savaş’ adı altında bu savaşın aceleyle üretilmiş temellerini kavramlarını gerçek amacını ruhunu ve koşullarını gözlemekteyiz. Hiç kimse bunun önceden düşünülmüş bir şey olmadığını uygulamaya geçmek için sadece uygun bir fırsat beklenmediğini garanti edemez. Soğuk savaşın bitişinden sonra silahlanmaya ve insanları öldürmek ve ortadan kaldırmak için en karmaşık silahları geliştirmeye devam edenler geniş askeri yatırımlarının kendilerine dünyanın diğer halkları üzerinde tam ve mutlak bir egemenlik kurma ayrıcalığı verdiğinin farkındaydılar. Emperyalist sistemin ideologları ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını çok iyi biliyorlardı.

Buna ilişkin olarak başkumandanın ifadesinin sorunuza yeterli kapsamda bir yanıt olduğunu düşünüyorum. “Amerikan halkına karşı gerçekleştirilen korkunç ve delice terörist saldırının ardından dünyadaki herkes tarafından yaşanan şoktan ve samimi üzüntüden sonra halihazırda güç ve ayrıcalık sahibi olan en aşırıcı ideologlar en gerici atmacalar askeri ve teknolojik yeteneklerinin sonu yokmuş gibi görünen dünyanın en güçlü ülkesinin komutasına girdiler.”

Rusya’nın Küba’daki üslerini kapatma kararı tabii ki ABD’nin 11 Eylül stratejisinin bir sonucu. Diğer yandan böyle bir adım sadece ABD istiyor diye atılamaz. Bunun başka bir sebebi var mı Kübalıların karara tepkisini biliyoruz ancak bu imkanı Küba hükümetinin yararına kullanmak yasal ve teknik olarak mümkün mü?

Açık ki bu tek taraflı ve önceden alınmış bir karardı. Bunu uygun şekilde açıklayabilmek için biraz açmam gerekiyor.

Rus yetkililerinin resmi tepkilerinde ekonomik sorunlardan söz edildi fakat Lourdes Elektronik Radar Görüntüleme İstasyonu’nun sağladığı istihbaratı daha başka sözde daha gelişkin ve daha verimli kaynaklardan elde edilenlerle telafi etmek yıllar sürecektir üstelik henüz bu teknolojiye ve iradeye gerçekten sahip olduklarına ilişkin veri de yok. Lourdes’teki istasyon Rusya’ya saldırganlığı önlemek için ihtiyaç duyduğu stratejik istihbaratın yüzde 75’ini sağlıyordu ve ABD ile yapmış olduğu ABM (Anti Balistik Füze) anlaşmalarının şartlarına uyulup uyulmadığını izleme olanağı sunan tek araçtı. Rusya kendi savunması için gerekli istihbarattan kim bilir ne kadar süre için mahrum kalacak. Her tür olasılık karşısında hazırlıksız ve korumasız kalacak. Şu anda ABD’den Norveç’te Rusya sınırından 40 km. mesafede bulunan benzer nitelikteki merkezini kapatması konusunda kendisiyle anlaşmasını istemesi ise gerçekten komiktir.

Dünya Rusya’nın on yıl içinde 400 milyar doların üzerinde bir miktarda soyulduğunun gayet iyi farkındadır. Bu soygun halk tarafından yaratılan ve geliştirilen muazzam zenginliklerinin acımasızca yağmalanması Batı Avrupa ve ABD’ye Batının en önemli banka konsorsiyumları aracılığıyla para aktarılması yine bu konsorsiyumlar aracılığıyla kara para aklanması gibi yollarla gerçekleşmiştir. Bu büyük ulus bu zenginliğin sadece bir bölümüyle çözülüşten sonra bile bugün insanlığın en coşkulu isteği olan çok kutuplu bir dünyanın gelişimine katkıda bulunabilirdi. Tersine tek bir kuruş geri alınamadı kesinlikle tek bir kişi bile soruşturulmadı. Halkımız ülkemizle yapılan tüm anlaşmalar tek taraflı olarak iptal edildiğinden beri on milyarlarca dolar kaybetti. Lourdes İstasyonu’nun kapatılmasıyla Rus halkından çalınmış olan paranın sadece yüzde 0.05’ini bir diğer deyişle 2000’de birini tasarruf ettiklerini görebilirsiniz.

Anlaşmaların açık ihlaline Küba halkının karşı karşıya olduğu risk ve ekonomik kayıplara rağmen hükümetimiz bu merkezin hiçbir ücret alınmaksızın Rusya’ya hizmet vermeye devam etmesine izin vermiştir. Küba ile Rusya arasında en küçük bir siyasi ve ideolojik bağlantı kalmadığı göz önüne alındığında bunun yalnızca belli bir zaman dilimi için geçerli olabileceği anlaşılabilir. Rusya liderleri iki ülke arasındaki anlaşmaları tek taraflı olarak iptal ettiler. Bu tür hizmetleri karşılıksız sunmak için hiçbir sebep kalmadı.

ABD’nin Rusya’ya bu merkezin varlığı yüzünden sürekli baskı yaptığı bilinir. ABD’nin bizzat kendisinin bizim ülke sınırlarımız içerisinde 100 yıldan uzun bir süreden beri halkımızın iradesine karşı gelerek bulundurduğu askeri üsse rağmen…

Bununla birlikte Başkan Putin 2000 Aralık ayında Küba’ya yaptığı ziyarette kelimesi kelimesine şunları söylemiştir: “Rusya ve Küba (istasyonun) faaliyetlerini sürdürmesiyle ilgilidir. İstasyon bir süreden beri uluslararası standart ve düzenlemelere uygun olarak tamamen kullanımda ve Rusya ve Küba bu durumun devam etmesi için çaba gösteriyor.”

O dönemde Ruslar Küba’ya ödedikleri ekonomik tazminatı görece küçük boyutlarda azaltmak istedikleri için Küba ve Rusya askeri yetkilileri arasında çok küçük yaklaşım farklılıkları ortaya çıkmıştı. Bu her sene Rusya tarafından yükümlülüklerin yerine getirilmemesi yoluyla alışkanlığa dönüştü.

Başkan Putin’in ziyaretinden aylar sonra Rusya’nın Lourdes Elektronik Radar İstasyonu konusundaki politikasında değişiklikler gözlendi. Mali yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ödemelerin birikmesi ve sunulan hizmet karşılığı yapılan ödeme miktarının azaltılması doğrultusunda haklı gösterilemeyecek ve abartılı istekler ortaya çıktı. Bütün bunlar tüm diğer faktörlerin yanı sıra Moskova’nın ana ihracat maddesi olan petrolün fiyatının üç katına çıkmasına ve rezervlerinden elde ettiği kazancı 12 milyardan 30 milyar dolara çıkartan Rusya’nın ekonomisinde ciddi bir iyileşme gözlenmesine rağmen yapıldı.

Tam bu aşamada şu anki uluslararası kriz ortaya çıktı ve dünya çapında önemli bir gerilim yarattı. Ruslar oldukça farklı bir konumlanış benimsemiş olsa da iki hükümet arasında her zaman sıkı bağlar; akılcı dostane ilişkiler olagelmiştir.

Küba terörizme ve savaşa karşı çıkarken Rusya ABD’nin çıkardığı savaşta geniş bir destek ve işbirliği sunmuştur. Fakat her iki taraf terörizme karşı mücadele edilmesi ve Birleşmiş Milletler’in kendi görevlerini yerine getirmesi konusunda tamamen hemfikir olmuşlardır.

Bu dönemde ansızın özel bir heyet bize acilen istasyonun kapatılması önerini getirdi. Yanıtımız bunun yapılacak en zamansız iş olacağı yönündeydi. Bize açıklandığına göre Rusya’nın acelesi Başkan Putin’in Şanghay’daki Asya-Pasifik İşbirliği Forumu’nda Başkan Bush’la görüşmek istemesinden kaynaklanıyordu. Küba’yı ilgilendiren bu durumla muhataplarını ne kadar memnun edeceklerini anlamak kolay. Bu özel bir hediye olacaktı.

Tam bu anda ABD hükümetinin tavrı her zamankinden daha saldırgan ve pervasız hale geldi ve ABD başkanının 20 Eylül tarihli konuşmasında pek çok ülke tehdit edildi. Afganistan’a karşı askeri müdahale ise başlamıştı bile. Bu koşullar altında istasyonun kapatılması ABD’ye bir mesaj ve taviz olacaktı Küba’nın güvenliği için ise büyük bir tehdit oluşturacaktı. Bu nedenle kapatma konusunda aynı fikirde değildik.

Küba kendisi onay vermedikçe Lourdes Elektronik Radar İstasyonu anlaşmasının iptal edilemeyeceğini düşünmektedir. Bu konuyla ilgili çözülmesi gereken önemli sorunlar olduğu için Rusya ve Küba hükümetinin görüşmeleri sürecektir.

1998’de Miami’de FBI tarafından yakalanan ve Havana yönetimi adına casusluk yaptıkları iddia edilen 5 Kübalının 6 Aralık’tan beri devam eden davası 9 Haziran 2001 tarihinde sonuçlandı ve Kübalılar federal mahkeme tarafından suçlu bulundular. Gerardo Hernandez Ramon Labanino ve Antonio Guerrero için ömür boyu Ruben Campa ve Rene Gonzalez için 10’ar yıl hapis cezası isteneceği kararı açıklandı. Bunun ardından Küba büyük bir kampanya başlatarak “Komünist Küba’yı Florida’da düşmanlarına karşı korumaya çalışan kahramanlar” olarak nitelediği vatandaşlarının serbest bırakılması için harekete geçti. Haziran ayında bununla ilgili büyük bir miting gerçekleştirildi. On binlerce Kübalı kahramanların geri dönmesini talep ettiler. Castro bu günlerde yaptığı bir konuşmasında Küba halkına “Size bir tek şey söyleyeceğim geri dönecekler” demişti. Özellikle 11 Eylül’ün ardından bugün durum nedir?

René González Sehwerert havacılık teknolojileri uzmanı ve uçuş eğitmenidir Ramón Labañino Salazar bir ekonomi uzmanıdır ve Havana Üniversitesi’nden en yüksek dereceyle mezun olmuştur Fernando Gonzalez Llort “Raúl Roa García” Yüksek Öğretim Kurumu’nda uluslararası ilişkiler uzmanıdır; Antonio Guerrero Rodríguez havayolları inşasında uzmanlaşmış inşaat mühendisidir ve Gerrardo Hernández Nordelo da yine “Raúl Roa García” Yüksek Öğretim Kurumu’ndan mezun uluslararası ilişkiler uzmanıdır. Bu beş yurtsever canavarın bağrında kendi hayatlarını tehlikeye atarak halkımıza karşı ABD tarafından göz yumulan ve desteklenen Kübalı Amerikalı mafyanın terörist planlarını ortaya çıkarmak ve bize haber vermek için çalıştılar ve Miami’deki mahkeme tarafından alçakça ve sahte suçlardan suçlu bulundular.

Hileli önyargılı ve yanlış bilgilendirilmiş jüri yetkililerin medyanın ve Miami’nin zehirli ve leş kokulu atmosferinin yoğun baskısı altında bu yurtsever insanları uydurma suçlardan suçlu ilan etti. Hiçbirisi kanıtlanmamış olan bu suçlardan hayatlarının kalanını ABD’nin insanlık dışı hapishanelerinde geçirmek zorunda kalabilirler.

Her tür nefret ve aşağılamaya maruz kaldılar. Bunlara uzun süreli hücre cezası da dahil. Bu insanlardan üçü en yakınlarıyla 17 ay boyunca hiçbir iletişim kuramadılar. Bütün bunlar insan hakları konusunda emsal teşkil ettiğini iddia eden bir ülkede gerçekleşti.

Onlar masum. Hiçbir şekilde bir suç işlemediler. Cezalandırıldılar çünkü Küba’nın düşmanları yok etmeye şartlandıkları ülkenin fazilet saygınlık ve cesaretinin bir birleşimini bu insanlarda gördü. Onlar haksız ve muazzam bir adaletsizliğin kurbanıdırlar.

Bu adaletsizlik ABD’nin Küba’ya ve devrimimize karşı sürdürdüğü kirli ve uzun savaşın şimdiki Bush yönetimi altında daha da zalim ve arsız yeni bir aşamasının başladığına işaret etmektedir.

Sözde ispiyonculukla tamamen düzmece suçlarla suçlandılar ve jüri üyeleri haksız bir baskıya maruz bırakıldı. Suçlamalar asla kanıtlanamadı. Dava sırasında savcılık makamı bile sanıkların iddia edilen suçları işlemediğini ve herhangi bir sırra sahip olmadıklarını kabul etti.

Küba’nın kendisini yıkmaya ve halkını yok etmeye yönelik girişimlere karşı kendini savunma hakkı asla sorgulanamaz. Savunmamız özellikle terörist gruplarla ajanlar ve yıllarca bunlara destek olan ABD yetkilileri arasındaki yakın ittifaklar nedeniyle karmaşık ve zorludur. ABD yetkilileri en azından bunları görmezden gelmiş ve tolerans göstermiştir.

Küba halkı bu beş kahraman genç Kübalıyla gurur duymaktadır. Kumandanımız Fidel Castro’nun da dediği gibi “Onlar dönecek” ve biz o zamana dek onlarla omuz omuza olacağız.

Yoldaşlarımız çok sağlam bir ahlâka ve siyasi konumlanışa sahiptirler ve hiçbir güç bunu değiştiremez.

Aralık ayında dava sürerken dava savcısı David Buckner’in “Tüm bunlar çok gelişmiş ve motivasyon sahibi bir casusluk şebekesiyle karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor” demesine rağmen pilot Rene Gonzales’in aslında FBI adına çalıştığı iddiaları gündeme gelmişti. Bunu açabilir misiniz…

Bunun gibi bütün hikayelerin yoldaşlarımızı karalamak için uydurulduğunu söylemem gerek. Gerçek şu ki onlar her geçen gün daha dayanıklı hale geliyorlar ve adalet yerini bulacaktır. Düşmanlarımız ne söylerlerse söylesin onların ruhunu ve davranışlarını baltalayamayacaklardır.

Küba her zaman şu dürüst ve açık gerçeği dile getirmiştir: ABD’nin ulusal güvenliğine karşı hiçbir girişimimiz olmadı. Fakat üstüne basarak tekrar etmek istiyorum ki Küba’ya karşı ABD sınırları içerisinden gelecek her tür mafyatik istilacı grupların planlayıp düzenleyeceği duyurup gerçekleştireceği her tür terörist girişime ve suç eylemine karşı kendimizi savunmak hak ve görevimizdir. Bu hak ve göreve sahip çıkıyoruz. René ve diğer yoldaşlar Kübalıların ve Amerikalıların hayatlarını korumak gibi asil kahramanca ve değerli görevin birer parçasıdırlar ve her iki halkın yaşamsal çıkarlarına katkıda bulunmaktadırlar.

Küba geçtiğimiz yıla kadar her yıl bin 700 civarında doktoru kalkınmakta olan ülkelere destek amacıyla bu ülkelere tıbbi hizmet vermek amacıyla gönderiyordu. Geçen yıl bu sayının 3 bine çıkarılacağı açıklanmıştı. Bir de ABD’den tıp eğitimi için öğrenci alındığını biliyoruz. Bu konuda son durum nedir?

Devrimimizin tarihi bizim de bir parçası olduğumuz üçüncü dünya ülkeleriyle işbirliği ve uluslararası dayanışma örnekleriyle doludur. Bu kutsal bir sosyalist ve komünist idealdir ve bundan asla vazgeçmeyeceğiz. Sosyalist düzenin bir sonucu olarak ülkeyi geliştirmemiz ve aynı zamanda sınırlı kaynaklarımızı ve deneyimlerimizi üçüncü dünya ülkeleriyle paylaşmamız mümkün oldu. 40 binden fazla Kübalı doktor 90’dan fazla ülkede en zor şartlarda ve en uzak köşelerde hizmet verdi.

Aslında Kapsamlı Sağlık Planı Mitch Kasırgası’nın Orta Amerika’da ciddi hasara yol açtığı 1998’den bu yana devrede. Kasım 1998’de El Salvador’da yapılan toplantıda 9 Orta Amerika ülkesinin başkanları dünyayı Mitch Kasırgası’nın sebep olduğu hasarlar ve bölgenin ekonomik ve toplumsal altyapısında yarattığı çöküntü hakkında bilgilendirdiler. Tahminlere göre 30 binden fazla ölü veya kayıp vardı.

Orta Amerika başkanları yedi maddelik bir bildiri yayınladılar ve uluslararası toplumun yardımını istediler. Küba bu isteğe Nikaragua’nın 50.1 milyon dolarlık borcunu iptal ederek derhal yanıt verdi. Aynı zamanda da gereken tıbbi personeli gönderme konusundaki istekli olduğunu belirtti ve gelişmiş ülkeleri teknik ekipman ve ilaç sağlamaya çağırdı.

Bu ülkelerdeki durumun ciddiyetini göz önünde tutan hükümetimiz Orta Amerika ve Karayipler için Kapsamlı Sağlık Programını başlattı ve daha sonra ilgili hükümetlerin isteği üzerine Afrika ve Asya’daki bazı ülkelere doğru programı genişletti.

Plan ihtiyaç duyulan sağlık personelinin gönderilmesini Küba’nın programın sürekliliğini sağlamak açısından hem Küba’da hem de isteyen ülkelerde tıbbi profesyoneller ve teknisyenler yetiştirme tercihini içermektedir. Bugün program 2 bin 300 Kübalı uzman aracılığıyla Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde uygulanıyor.

Sosyalizm olmasaydı üçüncü dünyadan 15 bin 600 öğrenciyi mezun etmemiz ve bugün okullarımızda 11 bin yabancı öğrenciye eğitim veriyor olmamız mümkün olmazdı. Sosyalizm olmasaydı bugün Latin Amerika ve Afrika’nın 24 ülkesinden ve 63 farklı etnik grubundan gelen gençlerin eğitim gördüğü Latin Amerika Tıp Okulları var olmazdı. Sosyalizm olmasaydı Latin Amerika ve Afrika’nın 50 ülkesinden gelen bin 500 öğrencinin eğitim gördüğü Spor Okulu var olmazdı.

Ekonomik sıkıntılarımıza rağmen üçüncü dünyayla ilişkilerimizde enternasyonalizm ve dayanışma ruhu hakimdir ve bu sınırlı kaynaklarla fakat yüksek bir işbirliği ruhu ve (devrim sürecinde mezun olmuş) insan kaynağıyla pek çok şey başarmanın mümkün olduğunu göstermektedir. Küba’nın kendisi bunun açık bir örneğidir.

Son olarak şundan söz etmeliyim: Programın olumlu sonuçları sayesinde sadece alıcı ülkelerden değil aynı zamanda uluslararası toplumdan pek çok başka ülkeden kaynak sağlayarak programın devamına katkıda bulunma tercihi açıklandı. Küba diğer insanlara yardım etmeye karar verildiği anda neler yapılabileceğinin bir örneğini veriyor. Bugün üçüncü dünya ülkelerinde Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) sağladığından daha fazla Kübalı doktor hizmet vermektedir.

Geçtiğimiz yılın sonlarında ortaya çıkan Panama kaynaklı Fidel Castro’ya suikast planı ile ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz. Castro’nun haziran ayında konuşma yaparken geçirdiği rahatsızlık ve ardından yaşanan gelişmeleri değerlendirebilir misiniz? Ertesi gün çıkan gazeteler “İyiyiz” manşetleriyle çıkmıştı. Ardından da bir süre Castro’dan sonra yerine kimin geçebileceği konusunda tartışmalar gündemi doldurdu… Bir daha bayılmayacağına söz veren Castro aynı zamanda kendisinden sonra yerine geçebilecek “en yetkili ve deneyimli” kişi olarak kardeşi Raul Castro’yu işaret etmişti.

Geçen kasım ayında Fidel’in kendisi tarafından Panama’ya İberoamerikan Zirvesi’ne ulaşır ulaşmaz ortaya çıkarılan suikast planı 42 yıllık devrim tarihimizde liderlerimize karşı planlanan yüzlerce suikasttan yalnızca birisidir. Bu tür terörist faaliyetleri yıllardır ortaya çıkarıyoruz ve bu terörist örgütleri ve teröristleri adaletin önüne çıkarmak için şu ana kadar hiçbir şey yapılmadı.

Suikastı planlayanlar hâlâ Panama’da hapisteler ve hükümetimiz onların ülkemizde yargılanmaları için teslim edilmelerini istiyor çünkü işledikleri suç Küba halkına karşı işlenmiş bir suçtur. Possade Carriles’i ve onun teğmenlerinin 1976’da Barbados’ta 73 kişinin ölümüyle sonuçlanan uçak bombalama eyleminin ve aynı zamanda ülke turizmimizi baltalamak için gerçekleştirilen otel bombalama eylemlerinin sorumluları olduğunu unutmayın. Bu eylemler nedeniyle bir İtalyan vatandaşı ölmüştü.

Bu terörist eylemin mimarları olan Louis Posada Carriles ve Orlando Bosch’un CIA ile 1960’lara uzanan bağları olduğu gayet iyi bilinmektedir. Posada Carriles Panama aracılığıyla kaçışını finanse etmek üzere 50 bin dolar gönderen Kübalı-Amerikalı Ulusal Vakfı tarafından kurtarılmıştır. Bu olay 18 Ağustos 1985’te gerçekleşti. Saatler kadar kısa bir süre içerisinde bu adam El Salvador’a dönmüştü. Daha sonra vakfın ileri gelenleri tarafından burada açıkça ziyaret edildi. O dönemde Nikaragua’daki kirli savaş sürmekteydi. Derhal Beyaz Saray’ın komutasında eylemlerine başladı bu doğrultuda Nikaragua’ya havadan silah ve patlayıcı sağlanması gibi önemli görevler üstlendi.

Bu soruyu yanıtlarken Fidel’in Barbados’taki Küba uçağına gerçekleştirilen terörist saldırının 25. yıldönümünde 6 Kasım’da Devrim Meydanı’nda yaptığı konuşmada söylediğinden daha iyi bir ifade kullanılamaz. Kendisi şöyle demişti: “Böyle bir günde Posada Carrile ve Orlando Bosch hakkında Barbados’ta gerçekleştirilen korkunç terörist eylemin baş sanıklarına ülkenin başkentindeki otellere bombaları kimin yerleştirdiğini ve kimin finanse ettiğini 40 yıldan beri liderlerimizi kimin öldürmeye çalıştığını sorma hakkımız var.”

Fidel’in sağlığına ilişkin sorunuza gelince… Düşmanlarımızın onun ölümünü kaç defa iddia ettiklerini bilmek gerçekten imkansız. Düşmanlarımızın kötü şansına Fidel’in sağlık durumu çok iyidir ve Küba halkı Parti’nin ve hükümetin başında böyle büyük bir adamın bulunmasından gurur duymaktadır.

Küba örneğini sevmeyen düşmanlarımız tarafından Fidel’in ne zaman öleceği üzerine her gün bir sürü spekülasyon yapılmaktadır. Diyebilirim ki daha çok devrimimiz daha çok sosyalizmimiz olacak. Devrimi yapan kuşağın yanında yer alan yeni kuşak daha iyi bir gelecek uğruna devrimin ve Küba halkı tarafından elde edilen sosyalist kazanımların devamı için mücadeleyi sürdürmeye kararlıdır.

Küba’nın sosyalist bir ülke olduğu Komünist Parti’nin toplumu yönlendiren siyasi güç olduğu bir sır değildir. ABD çok partili sistem olmadığı ve bizim seçimlerimiz batı standartları denen şeye uygun olmadığı için Küba’da demokrasi olmadığını söylüyor. Bizim demokrasimiz halkın adayları seçmesi esasına dayanır. Parti hiç kimseyi aday göstermez. Böylece Halkın İktidarı’nın Ulusal Meclisi halkın iradesiyle seçilir ve bu meclisin Devlet Konseyi’nin üyelerini seçme sorumluluğu vardır. Devlet Konseyi anayasamız tarafından belirlendiği üzere Devlet Konseyi’nin başkanını ilk başkan yardımcısını ve diğer başkan yardımcılarını seçer.

Böylece demokrasimizin iyi örgütlenmiş ve daima halkın iradesine dayalı olduğunu görebilirsiniz. Yoldaş Raul sadece niteliklerinden tarihi ve kahraman kişiliğinden dolayı değil halkın da iradesiyle uyumlu olarak İlk Başkan Yardımcısı’dır. Yoldaş Fidel de söylemişti: “Benim yerimi almaya en uygun kişi Raul’dür kendisi bu görevin gerektirdiği deneyim ve niteliklere sahiptir.”

Castro’nun Nisan ayında yaptığı bir açıklama var. Kendisine yönelik uluslararası bir tehdit olarak “Pinochet gibi ülke dışında tutuklanabileceği” iddialarıyla ilgili. Castro “Ben bir devrimciyim. Eğer bazı yargıçlar İspanyol yetkililer ya da herhangi bir NATO ülkesi beni tutuklamaya çalışırsa önce mücadeleyle karşılaşacaklarını bilmeleri gerekir” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Castro’nun bu açıklamayı yapmasının nedeni neydi?

Düşmanlarımızın özellikle de Miami’deki mafyanın rüyası devrimi yıkmak ve Fidel’in saygınlığını yitirmesini sağlamak doğrultusunda ne mümkünse yapmak. Bu tür manevralar ancak ve ancak histerik ve yararsız eylemlerdir ve asla başarıya ulaşamayacaklardır. Fidel büyük bir devrimci olağanüstü bir komünist dünyadaki milyonlarca ve milyonlarca insan için bir örnektir. Kimse bunu göz ardı edemez.

Sorunuzda söz ettiğiniz gibi Fidel böyle bir eylemin gerçekleştirilmeye kalkılması durumunda ne olacağını söylemiştir. Benim görüşüme göre bu deklarasyonun arkasında tek bir sebep vardır. Bizler devrime sosyalizme ve tarihimiz boyunca hayatlarını bağımsızlık ve egemenlik için veren yüzlerce şehide yürekten bağlıyız. Bu türden iddialara verilecek yanıt çok açık olmalıdır:

Ya Sosyalizm ya Ölüm!

Ya Anayurt ya Ölüm!

Biz kazanacağız!

Kasım 2001

 

Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×