Toplumsal Kurtuluş Üzerine

Toplumsal Kurtuluş dergisi geçtiğimiz yılın yaz aylarından bu yana yayınını sürdürüyor. Türkiye solunda sosyalist sisteme olumlu bir bakışın yanı sıra radikal çizgide ısrar eden az sayıda yayın organından biridir Toplumsal Kurtuluş. Bu iki özelliği birarada yaşatan her çevrenin 1980’ler Türkiye’sinde bir değeri vardır. En başta bunun hakkını vermek gerekiyor.

Ancak hemen bir başka noktanın eklenmesi de gerekiyor. Türkiye solunda son yıllarda bir- biri peşi sıra yeni yayınlar ortaya çıktı. Bunlar kendilerine değişik misyonlar biçebiliyorlar. Tercihlerden biri kendini teori alanıyla sınırlamak olabilir örneğin. Teorik bir misyonu seçenler yaptıkları seçimin doğası gereği siyasetin marjında kalmaya yazgılı da olsalar her zaman bir işlevi yerine getirirler. Sınırlı olabilir bu nedenle eleştirilebilir de; ama her zaman doldurmaya aday oldukları bir boşluk mevcuttur… Bunun dışındaki tüm seçişler için ise çok daha titiz olunması zorunlu.

Toplumsal Kurtuluş’un alt başlığı biliniyor: “Teorik-Pratik Sosyalist Dergi”. Seçimini açıkça bu şekilde koyanlara tekrar edi- yorum daha titiz yaklaşılması gerekiyor. Titiz yaklaşanların benzer bir duyarlılığı “teorik-pratik dergi” çıkartanlardan beklemeye hakları vardır. Ve Türkiye’de titiz bir okur kitlesinin olmadığı varsayımı ile giriştiği işin gereklerini yerine getirmeme serbestisine kimsenin hakkı yoktur.

Toplumsal Kurtuluş dergisi yayın kurulu Ocak ayı başlarında İstanbul’da bir sohbet toplantısı düzenledi. Bu toplantı derginin sürekli okurlarının sezebileceği sorunların su yüzüne çıkmasına vesile oldu. Söz konusu toplantıyı izleyince bu değinmenin kaleme alınması ihtiyaç haline geldi.

“İktidar İçin…”

Gelenek’in bu kitabının ana konusu sosyalist devrim olduğuna göre bu değinmeye de aynı konudan başlamak yararlı olabilir. Toplumsal Kurtuluş yazarlarının önemli bir kısmının siyasal yaşantılarının tümünde sosyalist devrimi savunmuş olduklarını eski yazılarından biliyorum. Vurgulamak istiyorum: Eski yazılarından.

Bu derginin okurlarını en başta bu noktanın rahatsız etmesi gerekmiyor mu? Hiç kuşkusuz sıradan bir konu değil. Türkiye solunda kimi dönemlerde saflaşmalara damgasını vurmuş olan ve teorik-siyasal önemini her zaman koruyan bir tartışma. Ve bu tartışmada hangi tarafta oldukları bilinen kimi insanlar tutumlarının adını ancak satır aralarında koyuyorlar1

Toplumsal Kurtuluş’un sosyalist devrim tezini benimsediğini sandığım yazarları terminolojiden tasarruf ediyorlar. Nedenini hem yazdılar hem söylediler: “Türkiye’nin somut durumunda devrimci demokratik halk iktidarı ile sosyalist iktidar arasındaki mesafenin çok kısalmış olduğunu düşünüyoruz. Bu mesafeyi bir de beraber yürüyerek ölçmek istiyoruz” 2 şeklinde yazıldı. “Toplumsal Kurtuluş, demokratik devrim ile sosyalist devrim görüşlerinden gelen insanların iktidar hedefinde ortaklaştıkları bir oluşumdur. Bu ortaklık için her iki terminoloji de bırakıldı” şeklinde de anlatıldı. Farklılık kökenlere atfedilerek reel politikada tam bir uzlaşma sağlanıyor. Olabilir; mümkün olabilir. Ancak şuna açıklık getirmek gerekiyor: Burjuvaziye devrimcilik atfetmeyen demokratik devrim türevleri klasik MDD’den elbette farklılar. Bu farklılık bir olumluluktur. Ancak kesinlikle ve istisnasız her zaman yarı yolda olan bir olumluluk. Bu oldukça açık bir gerçek olduğuna göre Toplumsal Kurtuluş’un sosyalist devrim yanlısı yazarları herhangi bir nedenle kendi tutumlarından taviz vermiş oluyorlar3 Herhalde “neden” iktidar hedefi olduğuna göre herşeye değiyor…

İlhan Akalın (Ocak sayısından itibaren “genel yayın yönetmeni” olarak adı geçiyor ve baş yazıları da kaleme alıyor) sohbet toplantısında çok açık bir ifade kullandı: “Toplumsal Kurtuluş’ta eğer demokratik devrimi savunanlar varsa giderler başka yerde savunurlar; sosyalist devrimi savunanlar varsa onlar da giderler başka yerde savunurlar” Bu açık ifadenin çok açık bir sonucu olmalıdır: Sözlerin sahibi eski TİP döneminde ve Sosyalist İktidar dergisinin çıktığı sıralarda yani en azından 1975-80 arası benimsediği bir perspektifi bugün terketmektedir.

Bilgesu Erenus’un Akalın gibi sosyalist devrimi savunan bir geçmişi olduğunu duymadım ancak yine de aynı toplantıdaki bir ifadesini aktarmak istiyorum. Erenus da aslında bu sözleri bir arkadaşından aktardığını ve “çok güzel” bulduğunu eklemişti: “Önemli olan iktidarı hedeflemek. Sonrası yani demokratik mi sosyalist mi… bunun ne önemi var!” Erenus’u bilemiyorum; kendisi için gerçekten bu durumun bir önemi olmayabilir. Ama Toplumsal Kurtuluş yazarlarından bazıları sosyalist devrimin içerik ve terminolojisine bir zamanlar çok önem verirlerdi… Bugün işin değiştiği pratisyence heveslerin daha ağır bastığı anlaşılıyor.

“Devrimci Demokratlar mı?”

Elbette tek başına sosyalist devrim ve sosyalist iktidar terim- lerini tedavülden kaldırmak çözüm olmuyor. Tutarlı olmak için başka adımlar da kendiliğinden geliyor. Sosyalizm ve “demokratik halk iktidarı” deyişlerinin yerine geçirmek için “devrimci kurtuluş yönetimi” gibi Türk dilini de zorlayan girişimler yapılırken örneğin devrimci demokrasi kavramı da terkediliveriyor. Devrimci demokratları gücendirmemek için bu kavramın üzerine bir çizik atmak hassasiyetinin ilk gösterildiği yer sanıyorum Yalçın Küçük’ün Türkiye Üzerine Tezler- 3 çalışması oldu. Dergi bu çalışmanın yol göstericiliğini kabul etmiş görünüyor. Yine de bütünüyle değil…

“Bugünün önemli görevlerinden biri bilimsel sosyalizmle devrimci demokrasi arasındaki farklılık ve sınır çizgilerinin yeniden bilince çıkarılması öteki de bu netlikle iki gücün savaş birliğinin kurulmasıdır. “Böyle bir netliği sağlamada temel sorumluluk bilimsel sosyalist harekete düşüyor işçi sınıfının bilimsel sosyalist düşünce ve pratikle silahlanması devrimci demokrasinin de kendini bulmasına yardım edecektir” 4

Haluk Yurtsever’in bir yazısı böyle sona eriyor. Ne terim terkediliyor ne de devrimci demokrasi ile bilimsel sosyalizmin birbirinin içine girmesi kabul ediliyor. Yazar birleşmek müttefik olabilmek için, önce ayrışmak gereğini vurguluyor. Kesilikle katılıyorum.

“Halkçılık komünist olduğuna inanır. Halbuki sadece devrimci demokrattır… Marksist bir hareket sosyalist harekete hakim olan sosyalist reformizm ve halkçılığın eleştirisi ile gelişebilir”5

Ç. Can ise bilimsel sosyalizmin gelişmesinde devrimci demokratlardan ayrışmanın önemini vurguluyor. Çelik Bilgin’in bir yazısında kendisinin devrimci demokrat kökenli olduğu yolunda hakkında bilgi edindiğimiz Ç. Can bu noktada “kökeninden” hiç etkilenmemişe benziyor.

Ne Yurtsever’in ne de Çan’ın tutumu derginin 4. sayısından beri yazı işleri müdürlüğünü yürüten Orhan Gökdemir’in “Sohbet Toplantısı”nda açıkladığı “yeni terim arayışı” ve kimi sözcüklere “hassasiyet” ile bağdaşmıyor. Bu bir “zenginlik”mi sayılacak Bir dergi belli bir tutumu savunduğunu en yetkili ağızlardan açıklarken o tutumun herhangi bir izi görülmeyen birtakım yazılar dergide yayınlanmaya devam edecek. Derginin bir platform değil yeni bir “özne” olduğu mesajları verildikten sonra bu öznenin her kolunun başka bir yöne uzanması “zenginlik” mi sayılıyor?

Toplumsal Kurtuluş bunların dışında iki niteliği ile tanınıyor: Sosyalist dünyaya dostça bakışı ve siyasal radikalizmi. Böylesi saygın ve önemli bir kimliğin ciddiyetsizliklerle yıpratılmasının sorumluluğu büyüktür…

Eski Defterler Eskiyenler…

Okurları gerçekten hoşlanıyorlar mı bilmiyorum, Toplumsal Kurtuluş’un “sorunlu” bir yönü de üslubu… Örneklendirmeye gerek duymuyorum. Üslup derginin tanımlayıcı özelliklerinden biri olarak biliniyor dergi birçok çevrede bu özelliğiyle tanınıyor. Kişisel olarak üslupların sivri “küstah” ya da “saldırgan” olmasına ilkesel bir itirazım yok. Tersine mülayim ve uzlaşmacı dillere yeğlediğimi de söyleyebilirim. Ancak yine de belli uyarılarda bulunmaktan kendimi alamıyorum.

Birincisi sol içinde de bir “adab” vardır. Sosyalistlerin devrimcilerin kendi aralarında mutlaka bir hitap ahlakına sahip olmaları gerekiyor. Bunun eksikliği yozlaştırıcı bir etki yapıyor. Yalnızca dikkat çekiyorum.

İkinci noktayı çok daha fazla önemsiyorum: İnsanlar üsluplarını sonsuz bir özgürlük içinde seçmezler. Kimi üsluplar bazı kişilerde iğreti durur.

Şimdi 86 seçimlerinde gazete ilanıyla SHP’ye destek çağrısı yapanların ön sıralarında Küçük Akalın ve Erenus yeralıyorlarsa, henüz bir yıl sonra bu isimlerin sorumlu olduğu bir yayın organı referandumda “boş oy” vermeyi savunup seçimlerde SHP’yi desteklemeyi doğru bulanları aforoz edemez. Elbette isteyen istediği zaman “sosyalizmin bağımsız sesi” şampiyonluğuna adaylığını koyabilir. Ama bunun da gerekirlilikleri vardır.

“Hiçbir zaman kaybolmayız. Eğilmeyiz ölmeyiz. Biz sosyalistiz. Sosyalist olduğumuz için bu seçimde de varız” 6 İşte bu kendi okurlarını bile hafıza zayıflığıyla malûl saymak oluyor. Ha- fızaları tazelenmeye ihtiyacı olanlar için bir yıl öncesine dönebiliriz: “SHP’yi bir beklentim olduğu için desteklemiyorum” (5) “Bugünkü somut koşullarda SHP’ nin bu seçimlerden biraz daha güçlü çıkması toplumda dışarıda şurada burada solculuğun göstergesi olarak sayılacaktır. Ben buradan bakarım” 7 isteyen Y. Küçük’ün bu konuşma metni ile Toplumsal Kurtuluş’un 4. sayısının arka kapağını yan yana koyup düşünebilir…

Ortada bir problem var. Çözümü İstanbul toplantısında hiçbir konuşmacı samimi olarak araştıramadı. M. Emin Sert kendisinin SHP’yi 1986’da da desteklemediğini belirtmekle düşünmekten kurtulmuş olmuyor. Eğer ciddi bir iş yapılmakta olduğuna inanılıyorsa insanların birbirlerine birbirlerinin geçmişine yönelik olarak da sorumluluk duymaları gere- kiyor.

İ. Akalın 86 SHP desteğinin doğru olduğunu söylemiştir. Açıklaması “o zaman öyle yaptık şimdi böyle yapıyoruz”‘ dan ibarettir.

B. Erenus ise eski desteğin “şartlı” olduğunu ifade etmiştir. Üzülerek söyleyeyim Bilgesu Erenus’un hatırladığı “şart”ın varlığı meçhuldür. Gazete ilanı SHP’ye “en ileri” nitelemesini ikram eden bir açık senetti hepsi o kadar.

Bu üzücü anıları. Toplumsal Kurtuluş’un radikalliğine gölge düşsün diye değil işin kurallarını hatırlatmak için deşiyorum. Sözkonusu kural herkesin geçmişinin ilerutar bir hesabını vermesi gerektiğidir. Yayın kurulunun sohbet toplantısını izleyenler kurulun sahip olduğunu iddia ettiği “pratik uyum” ile tatmin olmaması gerektiğini bir hesaplaşma ya da hesap dökümünün zorunlu olduğunu gözlemlediler. Aynı gözlemi yayın kurulu üyelerinin de yapmış olmasını diliyorum.

Bir eski sorun daha aynı toplantıda güncelleştirildi. M. Emin Sert parti tartışmalarına ilişkin olarak Toplumsal Kurtuluş’un hesabına bir artı puan işledi: Perinçek-Aybar çevrelerinin parti girişimlerinin gözden düşmesine katkıda bulunmak… Bir kez daha eğri oturulsa da doğru konuşmak gereğini hatırlatmak durumundayım: 1) Toplumsal Kurtuluş sözkonusu girişim gözden düştükten Aybar ile Perinçek’in yolları ayrıldıktan sonra eski TİKP’lilerin girişiminde de epey yol alındıktan sonra yayına başlamıştır. 2) Sert’in dergideki ilk yazısı parti tartışmalarına ilişkindir. Bu konuda hassastır. Ama eğri sözler telaffuz etmesi için bunun mazeret kabul edilebileceğini sanmıyorum. 3) Dergi çıkmadan önce yazarların bazı pratikleri sahiplenilmekte (Küçük’ün parti tartışmalarındaki katılımı) bazıları içinse “aaaa bakın o iş biz yayına başlamadan önceydi” denilmektedir (86 SHP desteği). 4) Sahiplenilen örnekte Y. Küçük’ün performansının o kadar da gölgesiz olduğuna şahsen inanamıyorum. 86 yılının “Mehmet Ali Bey”inin ve “Doğu arkadaş”ının solda belli bir meş- ruluk kazanmalarında ne yazık ki sosyalist kimlikli Küçük’ün de tuzu vardır. Azdır çoktur ama “beraber olamayacağım kimse yok” cümlesinin Küçük tarafından bolca telaffuz edildiği günlerde bu işlerin olup bittiğini hatırlamak çok zor olmasa gerek… Yanlış anla- şılmaması için ekliyorum: Y. Küçük’ün adı geçen kişilerle çalışma arkadaşı olmayı düşünmüş olduğunu vb. iddia etmiyorum. Aksine buna hiç inanmıyorum da. Yalnızca şu: Parti tartışması popülaritenin yükselmesini ya da sürekli kalmasını sağlayan bir ortam sunuyordu. Perinçek’e meşruiyet verilmesine katkıda bulunmak bu ortama dahil olma arzusunun katlanılabilir bir maliyeti olarak görülmüş de olabilir.

Bitirirken

Türkiye solu çocuklardan ya da aptallardan meydana gelmiyor. Türkiye solunda hiç kimse başkalarının unutkanlığı ya da saflığını varsayarak adım atma hakkına sahip değildir. Benzeri tutumlar yalnızca “gayrı ciddi” nitelemesini hakedebilirler.

Toplumsal Kurtuluş’ta gayrı ciddi adımlardan bir tanesi belki de doruk noktası Ç. Bilgin imzalı bir yazıda anlatılan Ekin-Bilar içindeki komplolar “Behice Boran’ın üç buçuk ardılı ile Aziz Nesin’in Y. Küçük’ü tasfiye ederek aydın hareketini bölmeleri” “bur- juvazinin Aziz Nesin’i pasaport vererek ödüllendirmesi8 vb. tezler oldu. “Çubuk bükme” mekanizması inandırıcılığını yitirdikçe çok umut bağlanan kimi adımlar yapılan şovlar beklenenden daha az gürültü çıkarttıkça saldırganlığın dozajı da artıyor.

Açıkça söylemek gerekirse unutkanlıkların isteyerek ya da istemeyerek ortaya çıkan sorumsuzluk ve hesapsızlıkların bir dökümü yapılmadan atılacak her adımda alınan yük biraz daha ağırlaşacaktır. Toplumsal Kurtuluş’un deneyimli ve sağlıklı unsurlarının örneğin yukarıdaki türden entrikaları dinleyerek bunlara inanarak ya da inandırılarak “eğitilen” genç insanlardan ileride hangi tiplerin türeyebileceğini düşünmesi gerekmektedir.

Değindiğim gibi yük ağırlaşmadan işler iyice sarpa sarmadan…

Dipnotlar

  1. Erhan Tezgör imzalı bir basyazıda su satırlara rastlanıyor: “… yıllar yılı sosyalist devrime inandım ve bunu savundum” (sayı 4 s.l)
  2. Tezgör Erhan; “Bu Sayımız” Toplumsal Kurtulus sayı 4 s.l
  3. İki tutumun birlikte yeraldıkları zemin bir “platform” ya da “cephe” vb. olsaydı yani bastan içerisinde birden fazla özne olacağı kabul olunsa idi isin bir rasyonalitesi olurdu. Ancak durumun bu olmadığını hem yazılı hem sözlü olarak anlatmıs bulunuyorlar. Dergi yeni bir çıkıs olarak lanse ediliyor… (Bk. Tezgör Erhan; “Bu Sayımız” Toplumsal Kurtulus sayı 4 s.l)
  4. Yurtsever Haluk; “Sağ Yanım Çürüyor Sol Yanım Diri” a.g.d sayı 6 s.15
  5. Can Ç.; “Devrimci Yükselis ve Sosyalist Hareket” a.g.d. 6 s.6l
  6. a.g.d. 4 arka kapak
  7. Küçük Y.; a.g.y. s. 41
  8. Bilgin Çelik; “Eylülist Reformlara Doğru” Toplumsal… 6s.20