Var Olmanın Kaçınılmaz Mücadelesi

Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi (Seçme Yazılar)

Karl Liebknecht

Çeviren: Alp Tümertekin

Belge Yayınları, İstanbul, 2009, 364 sayfa.

 

 

Yazmaya başlarken, kitabı okurken yaşadığım sancılanmayı anlatmak, Karl Liebknecht’i anlatmak için yeterli olur mu diye düşünmedim değil. Kemal Okuyan’ın da Gelenek’in 71. sayısındaki bir makalesinde “hiçbir zaman teorik bir kimliğe sahip olmadı” sözleriyle adından söz ettiği, insana “yöntemi kitabın satır aralarına kaçmış olmalı” dedirten Liebknecht’in nasıl okunması gerektiğine dair bir şeyler söylemek, en az Liebknecht’in reformist mi yoksa sosyalist mi olduğunu, ortodoks bir Marksist mi yoksa revizyonist mi olduğunu anlamak kadar zor.

İsmini Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Rosa Luxemburg’la birlikte kurucularından biri olduğu Alman Komünist Partisiyle (KPD) ve Spartaküs Birliği ile birlikte sıkça duymuşuzdur. Ya da Ekim Devrimi’nin bir yıl ardından gerçekleştirilen Alman Devrimi’nin sosyalist kimliğini ilan eden kişi olarak çalınmıştır kulağımıza. Liebknecht’in Prusya Diyet Meclisi konuşmalarından, kaleme aldığı broşürlerden ve yazışmalarından oluşan “Seçme Yazılar / Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi” 1 kitabı da, hayatının son 17 yılını (1902-1919 arası) bizlerle paylaşmış oluyor.

Karl Kautsky’nin başını çektiği sosyal demokrat liderliği eleştirenlerin başında yer alan Liebknecht, 1914 yılında Rosa Luxemburg’la tanışacak, 2 yine aynı yılın sonunda Luxemburg’la birlikte Leo Jogiches, Paul Levi, Ernest Meyer, Franz Mehring ve Clara Zetkin’i de yanlarına alarak Spartaküs Birliği’ni kuracaklardır. 

Ekim Devrimi’nin öncesi ve sonrasını oluşturan koşullarda sosyalizm –Almanya topraklarında- çoğu zaman bir slogan olarak kalsa da, büyük harflerle konuşulmaya başlanmıştı. 1918 Alman Devrimi’nin gerçekleştiği sırada Spartakistler, kuşkusuz, devrimin karakterine sosyalist bir kimlik kazandırma uğraşı içerisinde oldular. Gerek Spartaküs Birliği’nin gerekse daha sonra kurulacak olan KPD’nin Alman Devrimi’ni sosyalistleştirme çabalarını sonuçsuz bırakan en temel neden, bu öznelerin liderliklerinin, devrimi Alman işçi sınıfı adına sırtlamakta başarısız olmalarıydı. Bu başarısızlık kuşkusuz hareketin sağlam bir teorik zemine ve örgütlülüğe oturmamasından, sosyalizme dair dört başı mamur bir programlarının olmayışından kaynaklanıyordu.

Rosa Luxemburg, yoldaşı Liebknecht ile birlikte öldürülüşlerinin bir gün öncesinde, 14 Ocak 1919’da “Kanlı Hafta” adıyla bilinen Spartakistlerin ayaklanmasının bastırılışını değerlendirirken, sorunun “Berlin kitlelerinin güçlü, kararlı, saldırgan, görünümüyle Berlin’deki önderliğin kararsızlığı, korkaklığı ve yetersizliği arasındaki çelişki” 3 olduğunu vurgular.

Devrimin varmış olduğu düzlemi Liebknecht ise şu sözlerle açıklar:

“Alman Devrimi elbette ki başlıca anlamda Alman askerlerinin ve işçilerinin eseridir, ama bugünkü kimliği ve sonuçları bakımından, savaşa sürükleyen düzenin en ileri gelen temsilcilerinin uzaklaştırılması ve çarpışmaların durdurulması amacıyla yapılan bir burjuva reformist hareketten başka bir şey değildir.” 4

SPD’nin ihaneti mi? Yoksa…

Liebknecht, I. Paylaşım Savaşı sırasında savaş kredilerine karşı oy kullandığı gerekçesiyle SPD grubundan atılmasından yaklaşık altı ay sonra “Anti-Militarizm” başlığıyla kaleme aldığı yazısında şu satırlara yer verecektir: “Sosyal demokrasinin günümüzdeki savaşa ve hükümete sağladığı destek, gerçekleştiği her yerde, emperyalizmi güçlü bir biçimde sağlamlaştırdı; atılımını, esnekliğini, dayanıklılığını, güvenini arttırdı.” 5

Liebknecht’in, sosyal demokrasinin savaşa ve hükümete karşı olan tutumuna yönlendirmiş olduğu bu eleştiriyle, sosyal demokrasinin kökenine dair sorunsalları değil; dönemin sosyal demokrasisinin düzenin sol bacağı olma yönündeki eğilimini işaret etmektedir. Nitekim çok geçmeden, yaklaşık sekiz ay sonra Reichstag’da yaptığı meclis konuşmasında hükümeti ve meclis üyelerini işaret ederek şu sözleri söylemiştir: “Sizler de kapitalist çıkarların temsilcilerisiniz! Ben sosyal demokratım, uluslar arası proletaryanın temsilcisiyim.” 6

Liebknecht’in SPD grubundan atılışını bir ihanet olarak görmesi, Alman sosyal demokratlarının ilkesiz bir tutum içerisinde olduklarını düşünmesinden kaynaklanıyordu. Sosyal demokrasinin işçi sınıfının çıkarlarını dönem dönem savunduğu ve sosyalizme yakın durduğu doğrudur. Fakat bu en nihayetinde sosyal demokrasinin, işçi sınıfını burjuvaziyle uzlaştırmayı, kapitalist toplumu kökünden değiştirmek yerine onu revize edecek reform programlarını savunmayı özü olarak koruyan bir ideoloji olduğu gerçeğini değiştirmemektedir ki bu nokta tam da Liebknecht’in sosyal demokrasinin nesnellik duvarına çarptığı noktadır.

Liebknecht, anti-militarizm ve proleter devrim

Liebknecht’in militarizme yaklaşımının, Althusser’in devletin baskı aygıtlarından biri olarak tarif ettiği ordunun işlevine denk düşen tarafları bulunuyor. Fakat Liebknecht, militarizmin sonunun ancak kapitalizmin sonuyla birlikte gelebileceğini söylerken bir yandan da militarizmin kapitalizm içerisinde de zayıflatılabileceği ve ordunun içerisinden devrimci bir kalkışmanın yaratılabileceğini, hatta bunun proleter devrim için kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu da ekliyor.

Kitabın militarizm eleştirisi söz konusu olduğunda güçlü bir kaynak olduğunu söyleyebiliriz. Ancak halkın ve özellikle de işçi sınıfının bağımlılık altında tutulması amacıyla ordunun iktisadi ve siyasi mücadelede zor aracı olarak kullanılmasına vurgu yapan Liebknecht’in, militarizmi yalnızca bunlar üzerinden değerlendirmemesine karşın (ulusal sermayelerin çatışması ve yoksul halkın kendilerine ait olmayan bu savaşlarda yer almalarının ideolojik boyutlarına da değinmektedir) proleter devrimin kapitalist militarizmi ortadan kaldırıcı etkisine bir Marksist olarak gereğinden fazla vurgu yapmaktadır. Bu aşırılık onu, proleter devrim ile proletaryanın siyasi iktidarını farklı noktalara yerleştirip aralarında belli aşamalar tarif etmeye zorlamıştır. Devrimin ardından KPD’nin kuruluş arifesinde Berlin’de yaptığı konuşmada sarf ettiği şu sözler, kurguladığı bu aşamalı süreci açıklayan niteliktedir:

“Ama bu büyük sosyalizm tasarısının başarıya ulaşması için, proletaryanın siyasi iktidarı elinde tutması zorunludur. Şimdi artık tereddüt edecek hiçbir şey yok, ya biri ya öteki: Ya burjuva kapitalizm kendini sürdürür ve uyguladığı sömürü ve ücret köleliğiyle ve sürekli biçimde hükmünü sürdürdüğü savaş tehlikesiyle birlikte insanlığı mutlu etmeye devam eder; ya da proletarya, kendisini her türlü sınıf egemenliğini ortadan kaldırmaya doğru iten kendi tarihsel görevinin ve sınıf çıkarının bilincine varır.” 7

Aynı konuşması ya da aynı yazısı içerisinde hem sosyal demokrasiyi hem de sosyalizmi bir kurtuluş yolu olarak gösterebilmesi, döneme ait belli nesnelliklerin doğurduğu sonuçlar olarak okunabilir elbette; ancak Almanya’nın 20. yüzyıl başlarındaki siyasal, iktisadi ve toplumsal atmosferine bakarken Liebknecht’in ağzından çıkan her sözü referans olarak kabul etmek, beraberinde belli yanılsamaları da getirebilir. Burada araya başka bir cümle sokmadan hemen eklemek gerekir ki, şüphe götürmez bir şey varsa, o da Liebknecht’in kanının son damlasına kadar proletaryanın kurtuluşu için mücadele eden bir devrimci olduğudur. Bu denklem içerisinde okuyucunun ve bu satırların yazarının haksızlık etmemek konusunda titiz davranmasını gerektiren bir devrimci… Dolayısıyla bu yazı, Liebknecht’i yanlışlama amacıyla değil, tarihe yön vermiş bir devrimcinin düşüncelerinin nasıl okunması gerektiğine dair belli ipuçları verebilmek üzere yazılmıştır.

Dipnotlar

  1. “Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi”, Karl Liebknecht’in Türkçe’ye çevrilen ilk kitabı. Kendisine ait yazıların Türkçe çevirilerini neredeyse bir asır sonra okuma fırsatı bulmamızın, Türkiye’de yaşanan siyasi süreçlerle dolaylı yönden bir ilgisi bulunuyor. Bu çeviri, 1980 darbesinin öncesi ve sonrası koşullarında yayınlanmaya çalışıldı; fakat mümkün olmadı. 1990’lı yıllarda bulunan bir kopyası ise yayın evinin bombalanmasıyla kayıplara karıştı. Başka bir kopyasının bulunması sonucu Kasım 2009’da Belge Yayınları tarafından yayınlandı.
  2. KPD kurulduktan 15 gün sonra ise Luxemburg’la birlikte Freikorps askerlerince kaçırılarak Eden Oteli’nde öldürüldüler. İnfaz talimatını veren dönem hükümeti içerisinde SPD de yer almaktaydı.
  3. Luxemburg, Rosa, Spartakistler Ne İstiyor? Siyasi Yazılar, çeviren: T. Celal, İstanbul, Belge, 1979, s.127.
  4.  Liebknecht, Karl, Seçme Yazılar/Militarizme Karşı Sınıf Savaşımları, çeviren: A. Tümertekin, İstanbul, Belge, 2009, s. 327.
  5.  Liebknecht, Karl, age, s.152.
  6.  Liebknecht, Karl, age, s.202.
  7.  Liebknecht, Karl, age, s.343.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×