Bolşevizm ve Devrimci Demokrasi

Devrimi yapacak insanın ne gibi özelliklere sahip olması gerektiğini tartışma konusu yapan kişiler için mutlak bir referans noktası Rus devrimcileridir. Rus devrimcilerini ise çoğu zaman “bolşevikler” nezdinde hatırlarız. Bolşevikler, büyük bir devrimi gerçekleştirmiş olduklarından, kendilerinden önce o topraklarda yaşamış bulunan devrimcilerin mirasını taşımanın onurunu da kazanmışlardır. Böylelikle Rus devrimcileri artık bolşeviklerin ismiyle anılır olmuştur.

Ekim devrimini ve bolşevizasyonu anlamak isteyenler için ise, Rus devrimci demokrasisini bolşeviklerin öncüsü olarak kabul etmek oldukça doğal gözüken bir süreç haline dönüşmektedir. Batılı ya da Sovyet araştırıcıların çalışmaları ile Rus devrimci demokrasisini takibeden bir bolşevizasyon süreci doğal ve aynı zamanda sadece Rusya’ya özgü bir süreç olarak algılanmıştır. Olaya tarihçi gözüyle bakmanın bir bedeli olması gerekir. Burada da işin biricikliğini resmetmeye çalışan tarihçi bakış açısı, belki güzel bir resim elde etmiş ama işin dinamizmini elden kaçırmıştır. Bu durumda bolşevizasyon sadece Rusya’ya özgü koşulların doğal bir ürünü olarak algılanmış ve dünya kapitalizminin gelişimi içinde eşitsiz gelişimin Rusya’da kendini göstermesi, yani Ekim’i biriciklikten kurtaran ve onu Rusya sınırlarından çıkaran bir bakıştan uzaklaşılmıştır. İyi niyetle bakıldığında bu durum tarihçiliğin bedelidir. Rus devrimci entelijansiyasını kendine biricik bir alana hapsetmeden incelemek ise ancak yeni bir devrim projesini önüne koyan insanların üstesinden gelebileceği bir iş olacaktır.

“Bolşevizasyonu önceleyen devrimci bir entelijansiyanın varlığı Ekim devriminin önemli bir özelliğidir” denildiğinde, kimsenin karşı çıkamayacağı bir şey söylemiş oluruz. Ama böyle masum bir önerme, marksizm ile hiçbir ilgisi bulunmasa da önce entelijansiyayı oluşturmak gibi sosyalist devrim için bir ara hedefe dönüşebiliyor. Kimilerince bolşevizasyonu önceleyen Rus devrimci, entelijansiyasının benzerinin yaratılması ve bunun marksizm ile bir şekilde karıştırılması da devrim için son aşama sayılabiliyor.

Bunun yanında bolşevizmi ya da kimi zaman aynı anlamda kullanılmak üzere leninizmi basitleşti-rerek ya da şematikleştirerek anlatmak gerçekten çok zordur. Stalin, Leninizmin İlkeleri’nde Leninizmi Rus devrimci atılımı ve Amerikan pragmatizminin toplamı olarak tanımlıyor1 . İlk bakışta kesinlikle doğru. Ama yeterince açıklayıcı mı?

Rus devrimci demokrasisinden bolşeviklere kalan miras nedir? Bolşeviklerin devrimci demokrasiden kazandıkları kadrolar dışında aldıkları ne gibi zenginlikler var? Bu soruları yazının gelişimi içinde yanıtlamaya çalışacağım.

EDEBİYAT ve SİYASET

Rus devrimci demokrasisini anlamamızı sağlayan önemli araçlardan birisi devrim öncesi Rus edebiyatıdır. Rus yazarlarının ülkelerindeki devrimci ruhu yansıtan romanlarında geleceğin devrimci tipolojisi hakkında birtakım ön verilere rastlamak mümkündür. Çünkü bu dönemde edebiyat özellikle de roman türü son derece politikleşmiştir. Bilimsel sosyalizmin henüz gelişmediği dönemlerde, klasik romanlar insanların iletişiminde politik bir işlev görmüşlerdir. Eski bir devrimci olan M. Mayski, 1890’larda Omsk’taki okul günlerindeki anılarını anlatır: Sınıfta bir gün, öğrencilerin zaman zaman yaptıkları gibi, klasikleri incelemenin faydalı olup olmadığı üzerine hocayla tartışılır. Tartışma kısa sürede, tüm otoritenin tartışıldığı hararetli, politik bir tartışmaya ve bütün kente yansıyan bir kavgaya dönüşür 2 . Bu olay, Rus devrimini anlamaya çalışırken belki farkında olmadan onu biricikliğe mahkum eden Batılı bir yazarın belki de bir fantezi arayışının ürünü olsa da, dönemi kavramak için anlamlıdır.

Bilimsel anlatım ve teorinin kapsayıcılığının gelişemediği dönemlerde, roman insanı ve O’nu çevreleyen dünyayı anlamamıza yardımcı olan önemli araçlardan biridir. Burjuva devrimleri sonrasında bireyselleşme ile toplumsallaşmanın birbirine koşut olarak ilerlemesi sonucunda, roman, sadece insanı anlatan bir tür olmaktan kurtulmuş, insanın içinde yaşadığı toplumu da ele almak kaçınılmaz olmuştur. Bireyin, yaşadığı toplum içinde gerçekçi bir tarzda ele alınması Avrupa’da 19. yy romanının karakteristiğidir.

Gerçekçilik devreye girdiğinde, yazarlarının politik kimliğinden bağımsız olarak romanın ilerici bir işleve sahip olduğu görülmektedir. Gelişmekte olan kapitalizmin beraberinde getirdiği sorunları ya da çürümekte olan feodal kalıntıları gerçekçi bir biçimde resmetmek, kralcı veya aristokrat bir yazar tarafından yazılmış da olsa, romanı ilericileştirdi. Engels, Balzac’ın politik inancı kralcılık olduğu halde, kralcı feodal Fransa’nın kusurlarını ve zayıflığını acımasızca gözler önüne sererek onun can çekişmesini görkemli bir şiir gücüyle anlatmış olmasını “gerçekçiliğin zaferi” olarak tanımlamıştı 3 . Yazarlarının devrimden yana ya da tutucu olup olmamalarından bağımsız olarak klasik romanların sol kitaplar listesinde anılmasının, uzun yıllar Avrupa’da okutulmamasının nedeni budur.

Avrupa’da edebiyat, 19. yy başlarında gerçekçi roman türüyle, bireysellik sınırından kurtuldu ve toplumsal ile buluştu. Nesnellikle buluşan ve gerçeklerin acı yüzüyle karşılaşan insan, şiirselliği kaybetmenin korkusuyla hayal kırıklığına uğradı. İnsan anlamsız ve güçlü bir nesnellik karşısında güçsüz düştü4 . Çok güçlü olan dış dünyayı yalnızca anlamaya çalışmak, insan etkinliğinden uzaklaşmak ve nesnelliğe teslim olmak anlamına gelecekti. İnsanlığın bu hayal kırıklığından kurtulması için de, diyalektik olmayan bir materyalizmden kurtulması gerekecekti.

Marx, bilimsel sosyalizmi geliştirerek nesnellik ile öznellik arasındaki bu dikotomiyi çözmüştür. Tarihte insan faktörünün yani emeğin değerinin merkezileştirilmesi sonucunda, teorinin soğuk diliyle insan sıcağını açıklayabilmek mümkün olabilmiştir. Lukacs’ın ifadesiyle gerçekleri tüm acımasız yönleriyle kabul etmenin ve ona uygun davranmanın çok daha gerçek bir insanlığı ve dolayısıyla şiirselliği içerdiği bu sayede anlaşılacaktı 5 .

19. YY’DA AVRUPA VE RUSYA

Avrupa gerçekçiliğinden marksizmin ortaya çıkışına ve gelişimine kadar geçen süreç, farklı birikimlere sahip coğrafyalarda farklı yaşanacaktı. Marx’ın öğretisinin gelişmesi, nesnelliği içinde insana etkin bir konumu kazandırması için gerekli olan süreçte, Avrupa, 1848 devrimlerinin bastırılmasının da etkisiyle, sakin ve sabırlı bir bekleme dönemine girmişti. Avrupa’nın kıyısında yer alan, ekonomik ve siyasal anlamda daha geri olduğu için 1848 devrim ve karşı devrimlerinin İngiltere, Fransa ve Almanya’daki kadar güçlü hissedilmediği bir ülke olan Rusya, bu süreci daha farklı yaşayacaktı. 1848 devrimlerinin yenilgisi, Rusya’nın ideolojik gelişiminde Avrupa’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi aydınlar arasında gericiliğe doğru bir sapma meydana getirmedi. 1848 karşı devriminin rüzgarı, zaten Çarlık istibdatı altında olan Rus aydınlarını Avrupalı aydınlara göre çok daha az etkiledi. Kısa da olsa belli bir sarsıntı döneminden sonra ellilerin ortalarında Rusya’da demokratik düşünceler yeniden şekillenmeye başlamıştı. Batı’yı yakalama kaygısındaki Çarlık Rusyası hızlı değişimlere gebeydi ve ülke sorunlarına çözüm bulmak isteyen Rus aydınının, kaybedecek zamanı yoktu. Rus aydınının nesnelliğin tüm acı yönlerini kavrayarak ona uygun bir mücadele biçimi geliştirecek kadar ne sabrı ne de birikimi vardı. Bu açıdan Rus aydınının Feuerbach’ın adıyla anılan eski tip materyalizm yerine diyalektik bir materyalizm geliştirme şansı yoktu. Devrimci demokrasi işte böyle bir ortamda doğdu.

Buraya kadar anlatılmak istenen şu: 19. yy ikinci yarısının Rus edebiyatı, bir biriciklik değil, Batı Avrupa geleneğinin Doğu’da yeni yaşam alanları bulan uzantısıdır. Rus devrimci demokrasisi de yine aynı anlamda, bir biriciklik değil, Avrupa’da 1848 devrimleri ile tıkanan bir sınıfsal dinamiğin Rus toprağında yeni kanallar bulmasıdır 6 .

Bu açıklama tarzına bağlı olarak yazının sonuna doğru değineceğim bolşevizm de kendi ayrı kaynaklarına dayanan bir biriciklik değil, Marksist teorik birikimin eşitsiz gelişim yasasıyla birlikte yeniden değerlendirilmesi ve örgütsel mücadele planına yansıtılmasıdır.

DEVRİMCİ DEMOKRASİ ve ÇERNİŞEVSKİY

Rusya’nın ekonomik ve politik gelişimi köleliğin kaldırılması gerekliliğini açık bir biçimde ortaya çıkarmış, buna bağlı olarak da, Çarlık tarafından bir dereceye kadar daha geniş bir düşünce özgürlüğü de tanınmıştı. Demokratik düşüncede ortaya çıkan bu yeni gelişmenin klasik öncüleri ve temsilcileri, kendilerinden önceki 1840’lı kuşağın mirasçısı olan Çernişevskiy ile Dobrolyubov’du 7 .

Nasıl Yapmalı, bir romancıdan çok, devrimci demokrat bir siyasetçi olan Nikolay Gavriloviç Çernişevskiy tarafından 1862 yılında mahkum olarak bulunduğu Peter ve Paul kalesinde yazılmıştı. Lenin’in bu kitabı birkaç kez okuduğu ve kitaptan övgüyle söz ettiği biliniyor. Lenin’in devrimci tipoloji-yi oluşturmakta bu kitaptaki kahramanlardan esinlendiği söyleniyor. Lenin’in kurduğu parti ile verdiği devrim mücadelesinde, devrimci demokrasinin mirasına sahip çıktığı doğrudur. Bunun açık bir örneğini vermek gerekirse Lenin, Nisan 1917’de zırhlı arabasından Finlandiya istasyonunun dışındaki kalabalığa seslenirken, sadece Marx ve Engels’in öğrencilerinden değil, çok iyi tanıdığı Pestel Çernişevskiy ve Zelyabov’un (Çar Aleksandr H’yi bir suikast sonucu öldüren narodnik) mirasından da söz ettiği hatırlatılabilir 8 . Ama acaba, dürüst bir Batılı yazar olan E. H. Carr’ın “Lenin’in idealindeki devrimciler Çernişevskiy’nin kahramanları gibi yaşayacaktı” 9 saptamasına katılmak mümkün mü?

Nasıl Yapmalı’nın yazarı Çernişevskiy, 19. yy ikinci yarısı Rus devrimci entelijansiyasının tipik bir üyesiydi. Kendine güvenli, kararlı, kendini feda etmeye hazır, öfkeli, hiçbir şekilde ödün vermeyen, aklın ve ideallerin ateşli bir savunucusu, her türlü aksiyona hazır bir devrimci ve yine karakteristik bir özellik olarak bir papazın oğluydu. 1828 yılında Saratov’da doğdu, 18 yaşında Petersburg üniversitesine gitti sonrası biliniyor kendini adamış bir radikal 10 ve devrimci oldu 11 .

19. YY RUS AYDINI

Devrim öncesi Rus entelijansiyasını 3 kuşak halinde inceleyebiliriz. Sırasıyla Herzen, Çernişevskiy ve Plehanov bu 3 kuşağın 3 tipik temsilcisidir.

Birinci kuşak, 1840’lılar olarak bilinen Bakunin, Herzen, Ogarev, Turgenyev, Belinskiy’nin temsilcisi olduğu “son romantikler”den oluşuyordu. 4O’lılar, politik açıdan, batılı ve anayasacı bir liberalizmi savunmuşlar, felsefi açıdan Alman idealistleri olan Fichte, Schelling ve Hegel’in takipçisi olmuşlardır. Rus çarlarının gerici ve sert mutlakiyetine karşı özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin batıdan alınma idealize edilmiş bir savunusunu yapmaktaydılar. Reform ya da devrim için bir programları yoktu. Ümitsiz bir amaç olduğu için terkedilen ya da ihmal edilen Rus toplumunun yeniden inşasından çok bireysel iyilik ile ilgilendiler. 60’lı kuşak onlar için “güzel ruhun kültü” tanımlanmasını uygun görecekti 12 .

Otoriteye karşıtlığı esas alan Rus aydınının, 40’lı yıllar ile birlikte tarihteki yerini almaya başladığı söylenebilir. 1848 devrimlerinin bastırılmasının Avrupa’da aydınlar arasında büyük bir geriye dönüşü başlattığına değinmiştim. Rusya’da, devrimci demokrat eleştirinin kurucusu sayılan Belinskiy, 1848 öncesi dönemin en büyük Avrupalı düşünürlerinin çağdaşı idi. Dönem Almanya’da Hegelciliğin dağıldığı, İngiltere’de klasik ekonomi politiğin bunaldığı, Fransa’da ve İngiltere’de ütopik toplumculuğun geniş ölçüde yayıldığı bir dönemdir. Lukacs Belinskiy’nin gelişiminin çağdaşı ve Marx’ın yakın arkadaşı Heine ile yakından benzerlikler gösterdiğini söylemektedir 13 . Her ikisi de Feuerbach’ın maddeci felsefesine yakın olmakla birlikte, Hegelci diyalektiği hiçbir zaman reddetmemişlerdir. Ancak, yine Lukacs’a göre, Belinskiy maddecilik ve ütopik toplumculuk konularında daha kararlı ve radikaldi 14 .

Komünist Manifesto’nun yazılmakta olduğu sırada, 1847’de Rusya’da ölen Belinskiy dışında 40’lıların önemli isimleri geçici ya da sürekli göçmen olarak Avrupa’ya gittiler. Bakunin, Saksonya’da yakalanıp zindanlarda 10 yıl geçirdikten sonra yeniden Avrupa’da ortaya çıktı. Herzen ve Turgenyev ise genç kuşağa karşı ve onlara rağmen modası geçmekte olan 40’lıların geleneğini sürdürüyorlardı 15 .

Rusya’da 40’lılardan sonra 60’lılar diye anılacak yeni bir devrimci kuşak doğuyordu. İşte, Çernişevskiy, bu 40’lılar ve 60’lılar olarak bilinen iki kuşak arasındaki geçişi yaşayan kişiydi.

Çernişevskiy’in siyasi çalışmaları Herzen’in yanında ve önün bir ardılı olarak başlar. Ancak 1850’lerin sonunda, Herzen Aleksandr saltanatınının ilk yıllarındaki yumuşatıcı ortamdan etkilenip reformcu bir otokrat havasına girdiğinde, Çernişevskiy ile gittikçe derinleşen bir düşmanlık ortaya çıktı.

Herzen, 1859’da Londra’da yayınlanan Çan dergisinde “çok tehlikeli” başlığıyla yazdığı yazıda Çernişevskiy ve arkadaşlarının Rusya’daki iflah olmaz radikalizmini eleştirmekteydi. E. H. Carr’a göre 40’ların temkinli liberalleri ile 60’ların genç radikallerinin arası bir daha yakınlaşmanı ak üzere giderek daha fazla açılacaktı.

Çernişevskiy ve Dobrolyubov’un yazınsal etkinliklerinin en göze çarpan yeni özelliği, Belinskiy ya da Herzen gibi eleştirilerini Çarlık kilise gibi geleneksel düşmanlara değil, aynı zamanda güvenilmez bağlaşıklarına, liberal burjuvalara ve onların ideolojik temsilcilerine de yöneltmiş olmalarıydı 16 . Bu özellik, onları 40’lılardan ayırırken 80’li kuşağa da çok değerli bir miras olarak devrolacaktı.

Tam bu noktada, kesiklilik ve süreklilik kavramlarını kullanarak, Türkiye solunu atılım ve restorasyon dönemleriyle incelemeyi hedef alan bir tarih modelini, Rus tarihine de uygulamak ilginç olacaktır.

Türkiye solu için önerilen bu modelde, pek çok tarihsel yaklaşımda iki uçtan birinin mutlaklaştırılarak yeğlendiği belirtiliyordu. Ya ayrılık ve sıçramalarla tarihsel akış açısından anlamlı yön değişimlerini yok sayan bir süreklilik tutkusu, ya da tersine dönemsel yenilik ve açılımlara bu kez sürekliliği yadsıyacak ölçüde abartılı önem ve anlam yakıştıran kesiklilik yaklaşımı… 17 .

Rusya’da, 40’lılar ve 60’lılar arasında ilk etapta ciddi bir kesiklilik görüyoruz. Kopuş, devrimci ve diri bir kuşak olan 60’lıların pek çok alanda ters yönleri zorlamaya başlamasıyla gerçekleşiyor.

DEVRİMCİ DEMOKRASİNİN BİLİMSEL VE İDEOLOJİK DONANIMI

60’lılar, duygusal romantizmi reddederek pragmatik bir realizme, felsefi idealizme karşı materyalizme, metafiziğe karşı bilime sarıldılar. Çernişevski’nin düşüncesinde temel öneme sahip olan “akıl kültü”, Fransa ve Batı Avrupa’da 18. yy’da başlamış olan bir akımın geç kalmış bir uzantısıydı. Helvetius, Diderot ve Rousseau, Çernişevskiy’nin ilk göz ağalarıydı 18 . 1860’ların entellektüel hareketini kimi yazarlar “Rusya’nın Akıl Çağı” olarak da adlandırırlar.

Ancak bu kez, romantizme duyulan tepkinin sonucu olsa gerek, ileri derecede bir “bilim kültü” yaşandı. Avrupa’da da büyük bir hızla ünlenmiş olan materyalizmin babası Ludwig Büchner’in Kraft und Stoff (Madde ve Kuvvet) adlı eseri aydınlar arasında illegal yollardan hızlı bir dolaşıma girmişti. Bu esere referansla insan hayatını ve davranışını materyal ve fizyolojik terimlerle açıklamak 1860’ların Rusları için doyurucu olabiliyordu. Toplumsal reform en katı anlamında bilimsel bir problemden ibaretti. Carr, Çernişevskiy’nin Comte’u yüzeysel bulup Darwin’den etkilenen kimi düşünürlerin önermelerini beğenmesini oldukça şaşırtıcı buluyor ve bunu Darwin’in toplumsal problemlere doğrudan ve basit çözümler bulmasına bağlıyordu 19 .

Özetle, 19. yy Rus aydını Avrupa’dan aldığı mirası kullanarak devrimci demokrasiyi geliştirdi ve bu alanda eşitsiz gelişimin etkisiyle Avrupa’daki ustalarının ilerisine sıçradı. Rus aydını diyalektik materyalizmi geliştiremedi; bu yüzden de Feuerbach’ı tamamen aşamadı. Ancak Avrupa’da belirli alanlara örneğin din eleştirisine sıkışmış olan felsefenin Rusya’da hayatın pek çok alanına uygulanmasının sonucunda Feuerbach felsefesinin sıradan bir Rusya uyarlamasının çok daha ötesine geçildi. Feuerbach’ı tamamen aşmaksızın Feuerbach’ın ötesine geçirdikleri yöntemleri, zorunlu olarak birçok çelişkiyi içerecekti. Ancak, bu çelişkilerin olumlu bir yanı vardı; çünkü geleceği gösteriyorlardı.

Tarihi ilerleten verimli çelişkiler sözkonusu olduğunda Lukacs, Diderot’yu hatırlatmaktadır: “Diderot da eski moda bir maddeci, mekanik maddecilik yandaşı idi; fakat bu temelde çözülmesi olanaksız sorunlarla karşılaşınca, bu devrimci deha, içgüdülerine, maddeci görüşleriyle keskinleşmiş gerçekçi gözlem yeteneğine, olayları yorumlama gücüne güvenir ve kendi bilinçli felsefesinin sınırlarını sevinçle aşardı” 20 .

TÜRKİYE’DE MATERYALİZM

Rusya bu özellikleriyle biricik ülke değildi. Marx ve Engels’in kurduğu bilimsel sosyalizmin Avrupa’da yeni yeni sesini duyurmaya başladığı bir dönemde, yine batı kaynaklı pozitivist bilim anlayışı sadece Rusya’da değil dünyanın pek çok yerinde egemenliğini kurmuştu. Pozitivizm, 19. yy sonunda bütün düşünce alanlarına nüfuz etmişti. Toplumdaki sorunlara çözüm arayan aydın, kendisine rehber olarak henüz marksizmi değil de pozitif bilimleri karşısında buluyor ve buralardan toplumsal çözümlemeler üretmeye çalışıyordu. Dünyanın maddi yapışını gözönünde tutmanın belirli bazı coğrafyalarda aydınlar arasında memnuniyetsizlikler yaratacağının, 1860’da Turgenyev’in Babalar ve Oğullar adlı romanında işlendiği biliniyor. Bu alanda örnekleri genişletmek ve Türkiye’ye dönmek mümkün.

Aynı dönemde, Türk siyasi fikrine rengini veren akım, pozitivizm hatta biyolojik materyalizmden ciddi ölçüde etkilenmiştir. Şerif Mardin’den aktarıyorum: “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularının hepsinin hayatında biyolojik bilimler anatomi ve fizyoloji birinci derecede bir yer tutuyordu. Hepsine “hayat” ve “sıhhat” dini izahlarla değil, biyolojik dengenin sonucu olarak anlatılıyordu. Behçet Efendi’nin botanik dersleri Mülkiye öğrencileri arasında boş inanları “silip sü-pürüyor” idiyse Tıbbiye-i Şahane öğrencilerinin okudukları patoloji kitapları herhalde üzerlerinde daha da derin etkiler yaratabiliyordu. İçinde bulundukları toplumun manevi köklerinden kopma, biyolojik dünya görüşüne sahip olma Askeri Tıbbiye’de-ki hareketin Mülkiye’dekinin aksine “ihtilalci” bir niteliği nasıl kazanabildiğini bir dereceye kadar izah eder” 21 .

Tıbbiye-i Şahane, modern biyolojinin, materyalizmin ve pozitivizmin Türkiye’ye girdikleri ilk kapı olmuştur. Kendisi de bir hekim olan, 1848 Avrupa devrimleriyle yakından ilgilenen ve ilerici kesimlerle belirli bir ilişki içinde bulunan Büchner’in kitapları en başta da Kraft und Stoff, Türkiye’de askeri tıp fakültesi öğrencileri arasında büyük bir popülerlik kazanmıştı 22 . İttihat ve Terakki’nin kurucularından doktor Abdullah Cevdet, ülkemizin ilk materyalist-natüralist-pozitivist ve ateisti Beşir Fuad ve politikadan uzakta yaşamış olan Baha Tevfik, Büchner’den fazlasıyla etkilenmişlerdi 23 .

Ancak 19. yy Türk aydını henüz Rus eşdeğerlerinin (correlate) çok uzağındaydı. Türkiye’de politik ve toplumsal mücadelenin gelişimi için zaman gerekmekteydi. Türk devrimcisinin kitleler ölçüsünde düşünmeye başlaması ve onlara ulaşmak için siyaset yapması 70 yıl sonra kendisini gösterecekti 24 .

TEMEL BİLİMCİ BİR DEVRİMCİ DEMOKRAT:

ALEKSANDR ULYANOV

Lenin’in çocukluğunda sakin, nazik ve soğukkanlı davranışlarını örnek aldığı ağabeyi Aleksandr Ulyanov, çok kısa hayatında yine çok kısa bir politik dönem yaşamıştır. Bu yüzden belki de O’na tipik bir devrimci demokrat demek bile hata olacaktır. Aleksandr Ulyanov’un kısa ve onurlu yaşamı, devrimci demokrasinin Rusya’da nasıl ve neden geliştiğinin iyi bir anlatımıdır.

Aleksandr Ulyanov, Simbirsk’te liseyi (jimnaz-yum) bitirdikten sonra 1883 yılında St. Petersburg’a temel kimya okumaya gider. Üniversitede kimya yanında zooloji ve botanik dersleri de alır. Vaktinin çoğunu ders çalışmakla ya da laboratuvarda geçiren birisidir. Radikal gruplardan arkadaşları vardır ama üniversitenin ilk yıllarında politikayla ilgilenmez 25 .

Üniversitenin ilerleyen yıllarında, Kapital’i ve yeni yeni Rusya’ya giren Plehanov’un “Sosyalizm ve Siyasi Mücadele” kitabını okur ve hatta kendilerini sosyal demokrat ya da Plehanovist olarak tanıtan üniversitelilerle de tartışır. Ancak ne köylere giderek halkı bilinçlendirme yoluyla çalışan Narodnikleri, ne de temel olarak sanayi işçilerine dayanan bir örgütlenmeyle gerçekleştirilecek olan devrimi kendisine yakın bulur. Rus halkı, aşırı ölçüde depolitize olduğundan devrim henüz çok uzaklardadır. Karl Marx’ın öğretisi yerine kimyada periyodik cetveli bulan Mendelyev’in fikirlerinin pratiğe uygulanmasının belki de çok daha yararlı olacağını düşünmektedir 26 .

Bir liberal olarak son derece doğal bulduğu anma ve protesto toplantılarına katılmasını takibe-den olaylar sonucunda çok kısa bir sürede gizli örgüt kurmak durumunda kalır. Rusya’da tarihin çok hızlı akması O’nu hızla bu yöne kanalize eder. 1883’den 1886’ya kadar, birer yıl arayla katıldığı sırasıyla; Turgenyev’in cenazesi politik bir protestoya dönüşen Büyük Reformun yıldönümü ve Dobrolyubov’un ölüm yıldönümü… bu toplantıların giderek artan izleyici sayısı ve takiben gittikçe sertleşen polis baskısı… Sertleşen atmosfer, Aleksandr’ın demokratik yollardan karşı çıkışlarını giderek devrimcileştirmişir. Öyle ki, liberalizmden radikalizme, radikalizmden devrimciliğe doğru geçişin aşamalarını ayırdetmek bile oldukça güçtür 27 .

BOLŞEVİZM NEDİR?

Lenin, kendisinden 4 yaş büyük olan kardeşi Aleksandr’ın başarısız suikast girişimi sonucunda darağacına gönderilmesini büyük bir durgunluk ve sessizlikle karşılıyor. Deutscher’e göre, devrimden sonra yayınlanan Toplu Eserleri’nde Lenin, ağabeyinin adından devrim sonrası yapılan birtakım anketlere cevap verirken sadece iki kez sözediyor. Siyasal hayatı boyunca bilgisiz, plansız ve programsız her türlü girişime karşı çıkmış ve bu nedenle devrimci demokrat düşünceyle mücadele etmiş olan Lenin’in üzerinde devrimci demokrat olan ağabeyinin etkisini tartışmayı oldukça dar ve anlamsız buluyorum. Lenin’in aslında ağabeyinin “yolunu değil, gevşek bulduğu örgütsel yapısını beğenmediği ” iddiası 28 ise bolşevizmi saf terörizme indirgeyen bir anlayışın ürünüdür. Bu noktada, Lenin’in düşüncesinin gelişimini ve bolşevizasyonu birbirinden ayırmak girişimi geriye dönüş ile son bulacaktır. Bu akıl yürütmeyle, sıkı çalışan ve kendini ele vermeyen silahlı bir örgüt devrim için yeterlidir gibi bir sonuca varmak da mümkündür. Bu anlayış ise bolşevizasyon ve ülkemiz topraklarında onunla birlikte anılması gereken leninizme tamamen yabancıdır 29 .

Bolşevizmi tamamen Rus devrimci demokratlarından kalma siyasal bir miras olarak görenler, bolşevizasyonu sadece blankist bir örgüt oluşturma sorunu olarak anlamaktadırlar.

Rus devrimci entelijansiyasını ciddiye alan pasifıst bir bakış açısı ise Rus devriminin tamamen Rusya’ya özgü olduğunun ön kabulüyle, devrim yapmak isteyenlerin eninde sonunda Rusya’da yaşanan biricik koşullara benzer koşulları yaşaması gerektiğini iddia etmektedir.

Rus devrimini ve onu yapan kadroyu Rusya’ya hapseden anlayışın iyi bir anlatımına bir örnek göstermek istiyorum. Şevket Süreyya Aydemir anlatıyor: “Eski Rusya’da yetişen aydın yalnız o memlekete mahsus bir tiptir. Kitap kurdu, derbeder, deryadil, yalnız fikir ve ihtilal nazariyeleri münakaşalarında canlı, inatçı ve hatta kindar…” Aydemir, Rus aydınını basık ve karmakarışık, bir odada sayısız ve tozlu kitaplar arasında ve semaver başında saçları sakalları birbirine karışmış, bıyıklarının dudak kısmı sigara dumanından sararmış; sokakta, kütüphanede, konserde, üniversitede, hapishanede saatlar boyu tartışabilen bir insan türü olarak anlatıyor. Bu güzel anlatım, Türkiye’den mümessilini bulma kaygısının başladığı yerde bitiyor. Aydemir, mümessil olarak bula bula Keçiören’de eski bir bağ evinin alt katındaki odasında pazar günleri münakaşalar yaptığı Yusuf Akçoraoğlu’nu anlatıyor: Akçoraoğlu’nun da odası, tavana kadar kitaplar ile doluymuş ve hata semaveri de varmış 30 .

Aydemir’in meramı belli: Adamlar devrim yapmışlar; ama o meşakkatli devrimden önce ne biçim aydınları varmış, gerçi bizde de var o aydınlardan; ama tek tük…

Üstelik Aydemir’in aydınları henüz devrimci de değil. Oysa “entelijansiyanın üyesi olabilmenin ön koşulu burjuvaziye karşı olmaktır” 31 .

Nasıl Yapmalı’da bolşevik tipolojinin öncülerinin yaratıldığını belirten E. H. Carr, Nasıl Yapmalı’nın Batılı okura yabancı olduğunu da söylüyor. Konudan konuya atlamalar, karakterlerin bir gözüküp bir yok olması, karşı cinsle ilişkilerin açıktan anlatımı gibi biçimsel özellikleri barındıran romanın sağlam ve simetrik kurguya dayanan Viktorya çağı, roman biçimine oldukça ters olduğunu ve bu yüzden de Batılı okura yabancı geldiğini anlatıyor 32 . İyi bir romam roman yapan özelliklerin neler olduğunu tartışmak konumuzun dışında. Ancak, Nasıl Yapmalı’nın Batılı okura yabancı olup olmaması konumuzla yakından ilgili.

Batılı devrimci okurun, Nasıl Yapmalı’yı fantastik ama kendisine yabancı bulmasını, devrimci romanların Batı’da uzun bir süre yasaklanmış olmasıyla ya da sadece burjuva ideolojisinin etki alanıyla açıklayamayız. Evet, Batı, 200 yıllık burjuva gericiliğinin ve bu nedenle burjuva ideolojisinin kalesidir ve leninistlerine bolşevik tarzda çalışmayı henüz düşündürmeyecek kadar güçlüdür.

Türkiye’de ise Nasıl Yapmalı, pek çok devrimcinin hayatında en az bir kez siyasi uyarıcı işlevi görmüştür. Ancak, Nasıl Yapmalı’nın Türkiye’de yerli yerine oturtulan bir devrimci roman olduğunu söylemek biraz zor. Roman tekniği tartışılan ama siyasal açıdan iyi bir uyarıcı olduğu kabul edilen 33 Nasıl Yapmalı, Türk solcusunun elinde biraz fazla deforme olmuştur. Bu romanı okuduktan sonra karikatür örgüt ve devrimci modellerin oluşturulması, Türkiye’nin sıcak devrimci topraklarına ama biraz da öznenin yetersizliğine bağlanmalıdır. Mesele, daha önce hiç bilinmeyen bir örgüt modelini keşfetmek ya da birden fazla çoklukta Kirsanovlar, Lopuhovlar ve hatta Rahmtovlar yaratmak kadar “basitçe” çözülecek bir mesele değildir.

Yukarıda anlatılmaya çalıştığım biçimde şekillenen Rus devrimci entelijansiyası, Ekim Devrimi’nin oluşumunda elbette ki çok önemli bir faktördür. Ancak, Rus devriminin özgünlüğünün vurgulanmasında bolşevizasyon öncesi aydın, tarihçi bir bakışla fazla abartılmaktadır. Batılı yazarın fantastik bulduğu, yerli yazarlarımızın ise yer yer gıpta ettiği bolşevizasyon öncesi Rus aydını tipolojisi sadece tarih kitaplarında kalsa iyi… Ülkemiz gibi politik topraklar üzerinde bu bakışın politik uzanımı olarak bolşevizasyon öncesi aydının devrimcilik adına yer yer diriltilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Nerede ve nasıl mı? Öğrenci derneğinde, Bilar’da, günlük gazetelerde ve dergilerde örgütsüz de olunabileceğini, örgütsüz de “katkı” yapılabileceğini hissettirerek…

Bunlarla bir ilişkimiz kalmadı.

Bolşevizasyon, eşitsiz gelişmiş bir ülkede, entelijansiyanın devrimci ve diri unsurlarını barındıran örgütlü bir öncünün, başta işçi sınıfı olmak üzere kitlelerin hareketliliğini yönlendirerek sosyalist iktidarı kurma sürecidir.

Eşitsiz gelişimi yaşamayan ülkelerin sosyalistlerine “bolşevizasyonu neden yaşamıyorsunuz?” diye sormak ne kadar anlamlıdır bilmiyorum; ama ülkemiz sosyalistlerinin yaşaması gereken süreç bellidir.

 

 

Dipnotlar

  1. Lefebvre Henri, V. Đ. Lenin, çev.Rasih Nuri Đleri,Anadolu yay., 1975, İstanbul, s.26
  2. Hill Christopher, Lenin ve Rus Devrimi, çev. AzizErinç, Evrensel Basım Yayım, Ankara, s.26
  3. Lukacs Georg, Avrupa Gerçekçiliği, çev.MehmetDoğan., Payel yay., İstanbul, ikinci basım, 1987, s.19
  4. Metin Çulhaoğlu,Batı Avrupa’nın kaldığı yerdeki insanlık durumuna ilişkin”anlamsız nesnellik karşısında güçsüz öznellik” ifadesini Lukacs’tan aktarıyor. Bir Mirasın Güncelliği, Tarihi Türkiye Sosyalizm, Gelenek Yayınevi, 1988, Ankara, s.141
  5. Lukacs Georg, a.g.e., s.8
  6. Çulhaoğlu Metin, Nasıl Yapmamalı?, EdebiyatDostları, sayı:3-4, Temmuz-Ağustos 1987, s. 14
  7. Lukacs Georg, Rus Edebiyat Elestirisinin Önemi,a.g.e. içinde, s. 131
  8. Hill C, a.g.e., s.59
  9. Carr E. H., 1917: Before and After, What is tobe done, Macmillan, 1969, London, s.43
  10. “Kendini adamıs bir radikal” tamlamasının orijinalmetindeki karsılığı ” a dedicated radical”dir.Türkçede aynı tamlama için kimi zaman “püritan”sözcüğünü tercih ederiz. Püritan sözcüğü Türkiyelidevrimciler için olumlu bir anlam tasırken, ingilizcedetamamen dini anlamında, maddi dünyayı perhiz edenkimse olarak anlasılmakta, bu yüzden bir İngilizsolcusu için olumlu olamamaktadır
  11. Carr E. H., a.g.e, s.34
  12. Carr E. H., a.g.e., s.35
  13. Lukacs Georg, a.g.e., s.130
  14. Lukacs Georg, a.g.e., s.131
  15. Carr E. H., a.g.e., s.36
  16. Lukacs Georg, a.g.e., s.132
  17. Çulhaoğlu Metin, Solun Tarihinde Atılım veRestorasyon Dönemleri, Gelenek Kitap Dizisi 6,Ankara, 1987, -.38 18)
  18. Carr E. H., a.g.e., s.36
  19. Carr E. H., a.g.e., s.37
  20. Lukacs Georg, a.g.e., s.135
  21. Mardin Serif, “Jön Türklerin Siyasi Fikirleri1895-1908”, Đletisim yay., 3.baskı, Đstanbul, 1989
  22. Teber Serol, Paris Komünü’nde Üç YurtseverTürk; Mehmet, Resat ve Nuri Beyler, 1986, Đstanbul,s.112
  23. Teber Serol, a.g.e.
  24. Türk aydınının kendi gelisimi içinde devrimcidemokrasinin önemi, Gelenek Kitap Dizisi’ndesıkça yer aldı. Devrimci demokrasi kavramınıTürkiye’de yerli yerine oturtan ve bu kavramı kullanmacesaretini gösteren Gelenek yazarları, bu konudadoyurucu çalısmalar yaptılar. Hatırlatmakistiyorum, 8.sayı bu konuya ayrılmıstı. O gündenbu yana epeyce zaman geçti ve Türkiye’de devrimcidemokrasinin bugünkü durumu hala arastırmayadeğer bir konudur.
  25. Deutscher İsaac, Lenin’s Childhood, OxfordUniversity Press, London, 1970, s.35. Trotski’ninbiyografisiyle ün kazan yapmıs olan Deutscher,Stalin’in biyografisinden sonra maalesef Lenin’inancak 17 yasına kadar olan çocukluk döneminiyazabilmistir. Bu yüzden eser, Lenin’den çok idamedilen ağabeyi Aleksandr Ulyanov ve Lenin’in ailesihakkında önemli bilgiler içermektedir
  26. Deutscher İsaac, a.g.e., s.47
  27. Lenin’in ağabeyi Aleksandr’ın trajik bir sonlabiten politik yasamındaki hızlı gelismelerin kısa birözetini vermek istiyorum: Aleksandr, 1883 yılındaüniversitedeki arkadaslarıyla birlikte Dobrolyubov’un25.ölüm yıldönümünde bir anma toplantısına katılır.55Gelenek 43Polis toplantıdan sonra çok sayıda insanı gözaltınaalır. Son derece haksız bir nedenle gözaltına alınanarkadaslarının durumunu protesto etmek isteyenAleksandr, önde gelen kisi ve kuruluslara dilekçeler,mektuplar gönderir. Ancak mektuplar Çarlık polisininsansürüne takılır ve adreslerine ulasamaz.Kamuoyuna sesini duyuramayan Aleksandr vearkadaslarına gizli bir örgüt kurmak ve seslerini silahyoluyla duyurmak oldukça mantıklı gözükür. 15kisinin katılımıyla, Narodnaya Volya’nın TeröristSeksiyonu adıyla gizli bir örgüt kurulur ve Çar AleksandrIII’ü öldürmek hedef olarak seçilir. Örgütetabanca ve bomba gerekmektedir. Tabancalareskiciden alınır. Bomba yapımı için ise AleksandrUlyanov, bilimsel çalısmalarıyla kazandığı bir altınmadalyayı satarak gerekli olan malzemenin yurtdısından teminini sağlar ve kimya bilgisini kullanarakbombayı yapar. Ulyanov, belirli bir programtemelinde, ilkeli ve dikkatli davranmak gerektiğiniarkadaslarına sıkça hatırlatan birisidir. Ancak,arkadaslarının dikkatsizliği sonucunda polis tarafındantakibe alınırlar ve henüz suikastın hazırlık asamasındapolis tarafından yakalanırlar.Mahkemede Ulyanov, yaptığı savunmayla örgütününen yetkin kisisi olduğunu gösterir. Cezasınınidam olacağını bilerek, tüm sorumlulukları üzerine alırve yaptıklarından hiçbir pismanlık duymadan ölümeyürür. (Deutscer, Lenin’s Childhood, a.g.e., s.46-67).
  28. Küçük Yalçın, Yeni Bir Lenin Đçin, ToplumsalKurtulus, Kasım 1992, s. 18
  29. Belirli coğrafyalarda leninizm ve bolsevizminiçice gidemediğini, bolsevizasyonun eksikliğinerağmen leninizmin yasamak zorunda olduğunugörüyoruz. Bolsevizm ve leninizm kavramlarıüzerine bir deneme için bkz; Hekimoğlu Cemal,Post-Bolsevik Döneme İsyan ve Bir Saygı,Gelenek Kitap Dizisi 42, Nisan 1993, s. 19
  30. Aydemir Sevket Süreyya, Suyu ArayanAdam, Remzi Kitabevi, Ankara, 8.baskı, 1993, s.207
  31. Oktay Ahmet, Rus Yazınsal DüsüncesininSola Açılısı, STMA, Cilt 2, s.495
  32. Carr E. H., a.g.e., s.38
  33. Çulhaoğlu Metin, Nasıl Yapılmamalı, E. D. sayı 3-4, s. 14
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×