Ek 3: Kiminle Yürüyeceğiz?
“Partili Mücadeleye Çağrı”
Sözlerimizin sonuna yaklaşıyoruz.
Buraya kadar söylediklerimizle kimliğimizi, düşüncelerimizi önemli ölçüde netleştirdiğimizi sanıyoruz. Bütün bunlar aracılığıyla, solun diğer kesimlerinden nerede; neden ayrıldığımızı kestirmek güç olmayacaktır.
Ancak yine de ek açıklamalar gerekli oluyor.
Son olarak bunu yapmaya çalışacağız.
Çok net görmek gerekiyor: Bugün Türkiye sosyalist hareketi, bütün birikimi ve kadroları ile bir kabuk değiştirme süreci içindedir. Bir başka deyişle, bu sürecin sonunda Türkiye sosyalist hareketi, son 30 yıldır sergilediği kimlik ve profilden, oldukça farklı bir kimlik ve profil sergileyecektir.
Süreci ve sürecin bu yönlerini birçok kişi görüyor ve çabalarını buna göre yönlendirip yoğunlaştırıyor.
Açık konuşmakta yarar var. Türkiye’de son 30 yıllık kimliğiyle sosyalizm adına geride ne kalmışsa hepsini “kazıyıp”, Marksizm’den uzakta, “ulusal hareket belirlenimli” yeni bir sol profil yaratma çabaları vardır.
Türkiye’de sınıf uzlaşmacılığını, yapılabilecek gerçekçi tek politika olarak göstermeye çalışan kesimler vardır.
Türkiye’de, sosyalizmin yaşadığı bunalım döneminin, bilinen kimlik deklarasyonlarına troçkizmi ya da maoizmi ekleyerek aşılabileceği düşüncesini yaratmak için çaba gösterenler vardır.
Türkiye’de, marksizme özgü nedensellik ve yasallıkları reddeden, sosyalizmi bütünüyle öznelci ve kurgucu “söylemsel” zeminlere oturtmaya çalışanlar vardır.
Türkiye’de siyasal mücadeleyi ikinci plana atıp onu bütünüyle sınıf hareketinin iniş çıkışlarına tabi kılma düşüncesinde olanlar vardır.
Türkiye’de, soyut bir “kitle” ya da “taban” edebiyatını, örgüt ve öncülük kavramlarını reddeden bir devrimcilik anlayışını yerleştirmeye çalışanlar vardır.
İşin daha garibi Türkiye’de, buraya kadar sayılan yaklaşımların bir arada bulunabileceğini, aynı örgütsel çatı altında buluşabileceğini düşünenler bile vardır…
Bu denli farklı, her biri “tehlikeli” yönelimlerin biraraya geldiği bir ortamda ayrışma ve net kimlik deklarasyonu çok daha büyük önem kazanmaktadır. Şurası doğrudur: Gerek partili geleneğin, gerekse hareket geleneğinin 20 ile 30 yıllık deneyime sahip sürükleyici kadroları, artık yolun sonuna gelmişlerdir. Bu kadrolardan, hareketi yeni uğraklara taşıyacak sürükleyicilikler beklenmesi, artık çok yersiz olacaktır. Esasen, az önce sıralanan yönelimler de, bu gerçeği gördükleri için, yoğrulma halinde olan yeni bir hamura damga vurma yarışını başlatmışlardır.
Açık söylemek gerekirse, bu yarışta biz de varız ve biz de bu oluşuma damga vurmaya niyetliyiz. bu niyeti taşıyan bir siyasal hareketin, kendi gündemini belirlemesi ve bu gündem doğrultusunda somut adımlar atması kadar doğal bir şey olamaz.
Ya “birlik”?
Bu konuda da açık konuşmakta yarar var: Türkiye sosyalist hareketi, birlik sorununu, iş yapma sorununun önüne koyma dönemini kesinlikle geride bırakmalıdır. Türkiye’de sosyalist hareketi oluşturan çeşitliliğin bir ölçüde sadeleştirilebileceği ve ortada bu anlamda bir birlik sorunu olduğu doğrudur. Ama dikkat edilsin; bu çeşitlilik , ancak bir yere kadar sadeleştirilebilir, bu birincisi. İkincisi, mümkün olan birlikler bile, birlik ögelerinin kendi başlarına iş yapmalarını ve yolların yapay biçimde değil, bu etkinlik süreci içinde kesişmesini gerektirmektedir.
Çok çeşitli belirlenmeleri yaşayan Türkiye solunda, birliği her şeyin ilacı olarak görmek son derece yanıltıcıdır.
Soruyoruz: TİP, TSİP ve TKP’nin birleşmesi ile, sosyalist hareketin bütünü şöyle dursun, bu gelenek ne kazanmıştır?
Soruyoruz: Dev-Yol ile Kurtuluş dört dörtlük biçimde birleşseler ne olacak?
Soruyoruz: SP bütün Maoist kökenli grupları bünyesine alsa ne olur?
Soruyoruz: Yenilenmeciler SHP’nin şu ya da bu kanadıyla, ya da bütün kanatlarıyla birden birlik içine girseler ne olur, girmeseler ne olur?
“Birlik” beklenen çözümü sağlamamıştır ve sağlayamaz. Ama, kendi başına “birlik” olmasa bile, belli bir işi yapma, Türkiye sosyalist hareketindeki tartışma ve ilişkilerin daha sağlıklı zeminlere oturmasına katkıda bulunmaktadır. Örneğin, SBP’nin kuruluşu ve faaliyete başlaması, başka türlü yıllar boyu tartışılacak konuları pratikte daha kısa bir süre içinde çözümlemiştir. “Parti içi çoğulculuğun” sınırlarından, Marksizmin ölüp ölmediğine ilişkin bir sürü konuda, en azından somut yol alınmıştır.
Bunun benzeri, hareket geleneği için de geçerlidir. Bu geleneğin, birlik temasıyla vakit geçirmek yerine somut iş yapacak bir zemin ya da kanal oluşturması, yukarıdakine benzer ayıklayıcı bir işlev görecektir.
Kendi adımıza, biz de kendi çizgimizde iş yapmayı, kendi ilkelerimizi kendi pratiğimizde sınamayı gündemimizin başına alıyoruz. Bunu, birlik kapılarını büsbütün kapatan bir tercih olarak değerlendirmiyoruz. Tersine, bu yoldan yüründükten sonra gündeme gelecek birlik sorununun, çözüme daha elverişli özellikler barındıracağına inanıyoruz.
Özetle, Türkiye sosyalist hareketinin geldiği bugündü noktada;
Parti disiplininin nasıl olması gerektiği, çoğulculuğun nasıl yerleştirileceğini cümbürcemaat tartışmanın bir anlamı kalmamıştır; bu konularda belirli görüşleri paylaşanlar, bu görüşlerini hayata geçirirler. Yoksa, seslerini kesip köşelerinde oturmalıdırlar.
Türkiye sosyalist hareketinin, iktidarı hedefleyen bir siyasal örgütlenmeye gitmeyip bunun yerine “toplumsal muhalefeti örgütlemesi” gerektiğini düşünenler, kalkıp toplumsal muhalefeti örgütlerler; başkaları da bu iş nasıl oluyormuş görür. Yok yapamıyorlarsa, bu konularda ahkam kesmekten vazgeçmelidirler.
Sosyalist siyasal mücadelenin, burjuvazinin siyasal iktidarını hedefleyen birr mücadele değil de “devlet’e karşı” bir mücadele olduğunu düşünen, sözde radikallik aşısı yapılmış sivil toplumcu düşünce, bu mücadelenin nasıl verileceğini cümle aleme göstermelidir. Ya da uluorta konuşmaktan vazgeçmelidir.
Türkiye sosyalist hareketinin işinin, oturup bunları tartışmak olduğunu düşünmek büyük bir aczin, iflah olmaz bir edilgenliğin yansımasıdır.
Biz, kendi adımıza böyle yapmayacağız. Yukarıda sıralananların bizim için de geçerli olduğunu biliyoruz: Biz de, geleneksel soldan aldığımız ideolojik mirasın özünü zenginleştirmekle, Türkiye solunun genel sorunlarına işaret etmekle, sosyalizmin güncel sorunlarına yaklaşımlar getirmekle yetinemeyiz; başkalarıyla birlikte oturup yıllarca bu konuları tartışamayız. Biz de, bugüne kadar söylediklerimizin işaret ettiği pratik etkinlik ve örgütlenme kanallarını zorlamak durumundayız; yapmıyorsak, bize de sesimizi kesip, köşemize çekilmek düşecektir.
Bir anlamda kendimizi daha iyi göreceğiz.
Herkesin böyle yapması yerinde olacaktır. “Birlik” ancak o zaman daha sağlıklı bir biçimde gündeme girebilecektir.
Bu kararlılıkla, yeni bir evreyi başlatıyoruz.
Türkiye sosyalist hareketinin bütün sorunları, bizim sorunlarımızdır.
Sosyalizmi arayan herkes bizim insanımızdır.
Marksizm’e, Leninizm’e güven duyan herkese söyleyecek sözümüz, yapılacak önerimiz vardır.
Sosyalist Türkiye için, şimdilik bu görüşleri paylaşanlarla, daha sonra ise çok geniş kesimlerle hep birlikte…
GELENEK
Temmuz 1992