Ekim, İktidar ve Azınlık

Bolşevikler azınlıktı…

Ekim devriminden söz eden birçok yazıda hep çoğunluk öne çıkarılıyor. Yaratılan bir imaj var: Bolşevikler önce çoğunluğu kazandılar, sonra iktidarı ele geçirdiler. Yaratılmaya çalışılan bu imajın gerçekle hiç bir ilgisi yok.

Bolşevikler “mucize”yi seviyorlar. 17 ile Batı’yı epey şaşırttılar. Batı marksisti için “mucize” olan, Slav marksisti için gerçekliktir. “Böylesine bir mucize nasıl olabilir? Oyların dörtte birini alan Bolşevikler, burjuvazi ile ittifak (koalisyon) içinde bulunan ve burjuvazi ile birlikte oyların dörtte üçünü alan küçük-burjuva demokratları üzerinde nasıl oldu da bir zafer kazanabildi?” 1  Lenin, Kasım 1917’de iktidarın alınmasından hemen sonra yapılan Kurucu Meclis seçimleri ile ilgili Aralık 1919’daki değerlendirmesinde söylüyor bunları. Artık atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. Bolşevikler için hiç de eksiklik değildir bu durum. Tam tersine, bolşevizmin özelliklerinden biridir.

İktidarın bir “azınlık” tarafından ele geçirilmesi, eşitsiz gelişim yasası’nın bir sonucudur. Hep biliniyor, ama yinelemekte sakınca yok. Rusya bir tarım ülkesiydi. Nüfusun ancak yüzde 15’i şehirlerde yaşıyordu.

Siyaseti her zaman öne çıkaran Bolşeviklerin çoğunluk anlayışı bir mantık zinciriyle birbirine bağlıdır. 1919’da yazılan “Kurucu Meclis Seçimleri ve Proletarya Diktatörlüğü” adlı makaleden bu zinciri izlemek hiç de zor değil. “Kent, kıra eşit olamaz… Kent, kaçınılmaz olarak kıra önderlik eder… Başkentler ya da genel olarak büyük ticaret ve sanayi merkezleri önemli ölçüde bir ulusun siyasal yazgısını belirler… Sosyalist Devrimciler, köylülüğün, Bolşevikler ise proletaryanın partisidir. Proletarya içinde Bolşeviklerle rekabet eden menşevik parti kesin yenilgiye uğratılmıştır. Petrograd ve Moskova’da bolşevik oylar çoğunluktadır.” 2  Bolşevikler için sorun “kentsel” sınıfların hangisinin kıra önderlik edeceğidir. Nesnelliğe müdahale etme yeteneğindeki bolşevik partinin önemi, tam bu noktada bir kez daha öne çıkıyor.

İktidarın alınmasından hemen sonra Kasım 1917’deki Kurucu Meclis seçimleri, Ekim’den önce hazırlanan listelere göre yapılır. Sosyalist Devrimciler, 20.9 milyon oyla toplam oyun yüzde58’ini, Menşevikler 1.7 milyon oyla  yüzde4’ünü burjuva partileri 4.6 milyon oyla yüzde13’ünü aldılar. Bolşevikler ise 9 milyon oyla genel toplamın yüzde25’ini elde tutuyorlardı. Sanayi bölgelerinde Bolşevikler, kırsal kesimde Sosyalist Devrimciler çoğunlukta. Ordunun ise yarıya yakını Bolşevik. Ordu içindeki oy dağılımı bölgelere göre farklılıklar gösteriyor. Metropole yakın birliklerde Bolşevikler çoğunlukta; metropolden uzaklaştıkça çoğunluk Bolşeviklerden Sosyalist-Devrimcilere geçiyor.

Bir soru: Ayaklanma erken mi patlak verdi? Bolşeviklerin biraz daha vakti olsaydı, bolşevik parti burjuvaziyi devirmek için çoğunluğu kazanabilir miydi? Bu soruya olumlu cevap vermek, eşitsiz gelişim yasasını reddetmekle mümkün. Lenin çok açık biçimde, burjuvazinin yönetimi altında oy çoğunluğu sağlama ya da bunu iktidarı kazanmanın ön koşulu sayma düşüncelerini reddediyor. Lenin için çoğunluğu kazanmanın koşulu önce iktidarı kazanmaktır.

İktidarı Almak, İktidarı Korumak

Burada bir adım daha atabiliriz: Burjuvaziyi devirmek, zaferi kazanmak değildir. Zaferi kazanmak, iktidarın alınması ve alınan iktidarın korunmasıdır. İktidarı korumak ise,çoğunluğu kazanmakla mümkün. İşçi-köylü ittifakı çoğunluğa giden yoldur; ya da çoğunluğu kazanmanın yolu, işçi-köylü ittifakından geçer. İktidar olunmadan işçi-köylü ittifakı kurulamaz. Köylülüğü kazanmak ise onların istemlerine kulak vermekle olanaklıdır. 1917 koşullarında köylülüğün toprak istemini karşılayacak tek sınıf proletaryaydı. Macaristan’da 1919’da iktidar alındığı halde, korunamadı. “Sovyet Macaristan Hükümeti tarım ve köylü meselelerini ele alırken bir hata yaptı. Kırsal alandaki büyük çiftlikleri ulusallaştırdı ve bunları devlet çiftlikleri ya da kooperatif çiftlikleri haline getirdi. Macar işçileri, toprağa susamış yoksul köylülerin gereksinimlerini tatmin etmemekle, burjuvaziye karşı verilen etkin mücadeledeki doğal müttefiklerini seferber etmekte başarısız oldu böylece proletarya diktatörlüğünün kitle tabanını zayıflattı.” 3  Köylülüğün, proletaryadan pek de hoşlanmadığı reddedilemeyen bir gerçek. Ama onlara yardım elini uzatan da Bolşeviklerdir. Köylülüğün belirli koşullarda proletaryanın yanında yer alması elbette bir “tarih bilinci”nin değil, bir zorunluluğu görmelerinin sonucudur. Rusya’da köylülük, toprağa proletaryanın iktidarı döneminde kavuşmuştur. İktidarı ele geçiren Bolşevikler, Lenin’in anlatımıyla Sosyalist-Devrimcilerin tarım programının bir tek satırını bile değiştirmeden, aynen uygulayarak köylülükle iyi ilişkiler kurmak istediklerini ispatlamışlardır.

Rusya’da işçi-köylü ittifakı politikası, iktidar öncesi bolşevik programa göre değil, iktidar sonrasındaki güncel durum saptamalarına dayanarak çizilmiştir. İttifakın kuruluş süreci, birbiriyle çelişir gibi gözüken belirli manevraları içerir. Manevralardaki amaç iktidarı koruyabilmektir. Her şey iktidar içindir.

Kulakların gücünü kırmak için Haziran 1918’de mahalli parti örgütlerinin yönetimi altında “Yoksul Köylüleri Koruma Komiteleri” kuruldu. Parti militanlarının öncülüğüyle kurulan bu komiteler aracılığıyla 50 milyon hektar toprak kulaklardan alınarak, yoksul köylülere dağıtıldı. Yine bu komiteler aracılığıyla, kulakların sakladıkları erzaklara el konularak Kızıl Ordu’nun beslenmesi sağlandı. Yoksul Köylü Komiteleri’nce Kulaklara karşı uygulanan terörden, orta köylülük de nasibini aldı. Bu ise işçi-köylü ittifakını tehdit eden bir unsurdu. Emperyalistlerden güç alan Beyaz Orducular ele geçirdikleri yerlerde (bu oran ülke topraklarını dörtte üçüydü) Sovyetleri devirerek köylülüğe dağıtılan toprakları geri alıyordu. Bu durum köylülüğe ilişkin politikada değişiklikler yapılmasını zorunlu kıldı. 1918 yılı sonunda görevini tamamladığına inanılan “Yoksul Köylü Komiteleri” fesh edildi. Mart 1919’da yapılan VIII. Parti Kongresinde orta-köylülüğe ilişkin tutum tartışıldı. O güne kadar, geçerli olan “orta köylülüğün tarafsızlaştırılması” sloganı, “orta köylülükle ittifak” şeklinde değiştirildi. Kongrede alınan bir kararda ise “…orta köylülüğün gereksinimleriyle daha yakından ilgilenmenin ve onu yerel yetkililerin keyfi davranışlarında korumanın özel bir önem taşıdığını kabul eder.” 4  deniliyor. Bu kararla çubuk, daha ortalama tezlere doğru bükülmüştür. Orta köylülüğe ilişkin tavırdaki değişiklik ve cephe gerisinde çalışmanın birleştirilmesi, Beyaz Orducuların yenilmesinde önemli bir etken oldu.

Savaş Komünizmi döneminde köylülük, Bolşeviklerin iktidarında eline geçen toprakları koruyabilmek için, hiç hoşlanmasa da Kızıl Ordu’yu beslemek zorundaydı. “Köylü ile aramızdaki bu iktisadi ittifakın temeli, besbelli ki çok basitti, hatta kaba sabaydı. Köylü, bütün toprağı bizden almıştı, üstelik büyük toprak sahiplerine karşı desteği de bizden sağlamıştı. Buna karşılık yiyecek maddeleri almalıydık… Köylüler, Kızıl Ordu’ya ürünlerini veriyorlardı ve karşılığında varlıklarını korumak için Kızıl Ordu’dan destek alıyorlardı.” 5  Proletaryanın iktidarını görmeden köylülük proletaryayı desteklemez. Proletarya, soyut ilkelerden hareket ederek tarihsel misyonlar üstlenebilir. Oysa köylüler Lenin’e göre “pratik zekalı” insanlardır. Kendi çıkarlarının nerede olduğuna ancak karşılaştırma sonucunda varabilirler. Soyut ilkeler ya da ajitasyon, köylülük için pek bir şey ifade etmez. Onlara somutta proletaryanın iktidarının ne olduğunun gösterilmesi gerekir. Ekim’in hemen sonrasında en kârlı çıkan kesim köylülük olmuştur. Proletarya ise, iktidar olmanın, siyasi erke sahip çıkmanın bedelini en kötü koşullarda yaşayarak ödemiştir.

Önce çoğunluğun sağlanıp sonra iktidarın alındığına inananlara yine Lenin’den bir alıntıyla bu bölüm tamamlanıyor. “Proletaryanın diktatörlüğü yürüttüğü Rusya’da bile, proletarya emekçi halkın çoğunluğunun sempatisini ve desteğini kazanmak için aylar ve yıllar boyunca mücadele etmek zorunda kaldı. Bu mücadele, iki yıl sonra, pratik olarak, fakat hâlâ tamamen değil, proletaryanın lehine sonuçlanmıştır.” 6

Bazı İtirazlar

Ertuğrul Kürkçü, Yeni Öncü‘de çıkan bir yazısında “1917’de de Bolşevikler, Enternasyonalist Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler’den oluşan çoğunluğa dayanarak tüm Rusya’da iktidarı ele geçirdiler” 7  diyor. Gerçekten de Bolşevik, Menşevik ve Sosyalist Devrimciler büyük bir çoğunluk oluşturuyorlardı. Ancak, Bolşeviklerin bu çoğunluk adına harekete geçtiklerini ya da bu çoğunluğa dayanarak iktidarı ele geçirdiklerini söylemeyi, ben pek de doğru bulmuyorum. “Devrimin Görevleri” 8  adlı yazısında Lenin, Bolşevik, Menşevik ve Sosyalist Devrimcilerin büyük bir çoğunluk oluşturduğunu, bu çoğunluğun “yeni ertelemelere girişmeksizin”, iktidarı “barışçıl” yolla da alabileceğini söyler. Ancak bu gerçekleşmez. Tek seçenek vardır. Bolşevik azınlığa dayanarak, “her ne pahasına olursa olsun, bu akşam, bu gece, yunkerleri vb. silahtan tecrit ettikten sonra (eğer direnirlerse tepeledikten sonra) hükümeti tutuklamak…” 9

Gün dergisinde Sinan Tuna imzasıyla, “Ekim Devrimi, İktidar ve Çoğunluk” adlı bir yazı yayınlandı. Bu yazıda gerçeğe tam uymayan noktalar var. Gerçeklikle çelişen bilgilerden kimileri ise önemli yanılgılara yol açabilecek türden.

Şunları Gün‘e ilişkin değil, genel olarak söylüyorum: Ekim devrimi ile ilgili birçok kitap bulmak mümkün; ancak Ekim üzerine bir şeyler yazılacaksa, kaynaklar konusunda titiz olmak gerekiyor. Ekim’le ilgili yazılacaklarda da Lenin’in yazdıkları dururken sözgelimi büyük ölçüde bir Ellenstein’ın anlatımlarına dayanmayı doğrusu hiç de yerinde bulmuyorum.

Gün‘deki yazıdan şunları öğreniyoruz: Devrimci İktidar, Ocak 1918’de toplanan ve Sovyet Cumhuriyeti’ni tanımayan Kurucu Meclis’i feshetti. Çünkü Geçici Hükümetin kararı ile seçilen, temsil niteliği tartışmalı karşı devrim için atlama tahtası olabilecek bu meclis, halkın iradesini yansıtmaktan uzaktı. 10  Kurucu Meclis, 1917 Kasım’ında iktidarın Bolşeviklerde olduğu bir dönemde yapılan seçimler sonucu seçilmiştir. Gün‘deki yazıda, Bolşevikler iktidardayken, yapılan seçimlerin halkın iradesini yansıtmaktan uzak olduğu anlatılmak istenmiyor herhalde. Tam tersine Kasım seçimler,i halkın iradesini yansıtır. Ancak unutulan bir nokta var. “Halkçılık” tan pek nasibini alamamış, “seçimlerle gelip seçimlerle gitme” ilkesindeki demokratlığından yoksun olan Bolşevikler, azınlıkta oldukları (yüzde 25) bir meclisi “halkın iradesi”ni bir kenara koyarak feshetmişlerdir. Çok net: Bolşeviklerin, iktidarı ele geçirmesi ilkel bir “çoğulculuğun ve ham bir demokratizmin” inkârıdır.

Bunların ardından hemen elimiz Lenin’in “sol”culuk ya da çoğunluk üzerine yazdıklarına gidebilir, gitmelidir de. Ama Gün‘deki gibi yazının bir bütünü bir kenara bırakılıp, içinden pasajlar çekerek değil. Gün‘den okumaya devam ediyoruz. “Rusya’da biz küçük bir partiydik, ama ülkedeki İşçi ve Köylü Tensilcileri Sovyetleri’nin çoğunluğu bizimle birlikteydi… Sizin böyle birşeyiniz var mı?” 11 12 Lenin’in alıntılar yapılan bu yazısında Gün yazarının “gözünden kaçan” şeyler de var. “Biz, Rusya’da işçi sınıfının tartışma götürmez çoğunluğu bizim tarafımızda olduğu için değil (1917’deki seçimlerde işçilerin büyük çoğunluğu Menşeviklere karşı bizimle beraberdi) aynı zamanda ordunun yarısı iktidarı ele geçirmemizden hemen sonra ve köylülüğün onda dokuzu da birkaç haftalık süre içinde bizim tarafımıza geçtiği için kazandık.” 13  Yine Lenin’in aynı yazısından bir alıntı daha: “Mutlak bir çoğunluk her zaman esas değildir, fakat kazanmak ve iktidarı muhafaza edebilmek için sadece işçi sınıfının çoğunluğu değil, aynı zamanda emekçi ve sömürülen kırsal nüfusun çoğunluğu da esastır” 14

Gün‘deki yazının mantığı şu: Bolşevikler önce çoğunluğu sağladılar, daha sonra iktidarı ele geçirdiler. Bu kesin bir yanılgıdır. Tarihe eğilenlerin önünde iki seçenek var: Bolşeviklere ya sade demokratlık yakıştırıp iktidardan uzaklaştıracaklar, ya da iktidarı Bolşeviklere verip onları sade demokratlıktan çıkaracaklar…

Çocukluk Hastalığı

Daha önce yazıldı, ama yinelemekte sakınca yok. Her “sol” sapma eleştirisi, eleştiri yapanı daha “sağ” bir konumda gösteriyor. Geleneksel solun ise radikalizmini koruyabilmek için “sol” sapma eleştirileri karşısında titiz olması gerekir. Neredeyse kuraldır, “sapmalar birbirlerinin günahıdır”, ama üzerinde pek de durulmuyor. Eğer ortada “solluk”la suçlanacaklar varsa, bu eleştiriyi yapanlar önce kendi konumlarını yeniden gözden geçirmek zorundadırlar. Soldaki belirli kesimler sağa kaydıkları oranda “sol”culuk eleştirilerinin de artacağı kanısındayım. Ama şunu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum: Bilimsel sosyalizm ile ilişkilerini kesme yolunda olanlardan gelecek “sol” culuk suçlamalarının ciddiye alınır yanı da giderek azalacaktır. “Sağ” ve “sol” eleştirinin mantığı aynı teorik mirasa sahip olunduğuna inanmaktır.

Lenin’in en çok okunan çalışmalarından birinin “Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı”15 olduğu söylenebilir. Bu yapıtın, rüştünü ispatlayamamış olanlar tarafından çok fazla öne çıkarılması ihtiyatla karşılanmalıdır. “Bir Çocukluk Hastalığı”nın yazılış tarihini ve ortamını unutarak yapılan her okumanın ise Bolşevizmi budamaktan başka sonuç vermesi mümkün değildir.

Kitaba damgasını vuran tez “hazırlanın”dır. Amaç ise “öldürülen komünistlerin listesini kısaltmak”tır. “Hazırlanın” demenin bir mantığı var. 1919 yılı sonuyla birlikte Avrupa’da devrimci durum “likide olmuş”tur. Bolşevik partinin Komünist Enternasyonalin III. Kongresine sunulan tezlerinde Lenin yükselen birçok işarete karşın batıda “devrimin gerçekleşmesinin olanaksızlığı ilk bakışta görülecek kadar açıktır” 16  der. Alman Komünist Partisi Avrupa’nın en yığınsal17 partisi olmasına karşın yine Lenin Alman Komünistlerine Mektup’ta, “ülkelerin büyük çoğunluğunda partilerimiz; gerçek komünist partilerinin olması gerekenden çok uzakta” 18  demektedir.

1920 bir dönüm yılıdır.

1) Batı’da devrimci durum çözülmek üzeredir,

2) Emperyalist destek alan Beyaz Orducular bozguna uğratılmış, iç savaş kazanılmıştır.

Bolşevikleri yeni bir görev beklemektedir: Tek ülkede sosyalizmin kurulması. 1917 öncesinde enternasyonalist hareketin bir kolu olan Slav marksistleri 17 sonrasında bu kez enternasyonalist hareketin merkezidir. 17 öncesinin hedefi yıkmaktır; sonrasında ise kurmak. Bu farkın önemli olduğuna, 17 öncesinde “ilkeler”le belirlenen politikanın 17 sonrasında “zorunluluk”larla belirlendiğine inanıyorum. 17 öncesinde enternasyonalist hareketin bir kolu olmanın gereği olan “ilkeler”e sıkı sarılmayı bir an bile unutmayan, “sağ” ve “sol”a karşı amansız mücadeleler veren Bolşevikler, 17 sonrasında bu kez merkez olmanın hakkını vermek zorundaydı. Merkez olmanın hakkı ise ancak “sağ” ve “sol”u birarada tutmakla mümkün. 17 öncesi öne çıkanlar, ayrımlardır. 17 sonrasında ise, birliktir.

İktidar öncesi ve sonrası ayrımını III. Enternasyonal’in kuruluş sürecini izleyerek gözlemlemek de mümkün. 1914’teki bütçe oylamaları sonrasında Bolşevikler, sürekli olarak “sosyal şoven” ve “merkezci”lerle ayrımları öne çıkarmışlardır. 1915’te Zimmerwald Konferansı’nda Lenin, Kautsky’ciler ve merkezciler karşısında azınlıkta kaldıkları halde “Zimmerwald Solu”nu oluşturmuştur. Haziran 1917’de Zinoviev’in Zimmerwald’ı ele geçirme önerisinin karşısında yer alan Lenin bu tavrı “oportünizm” olarak niteler. Ayrı örgütlenmenin ayrımların altı çizilir. Lenin, “sadece sollara dayanan ve sadece Kautsky’cilere karşı, gerçek bir III. Enternasyonal’in kuruluş çalışmalarının” hızlandırılmasını ister. 19  Lenin II. Enternasyonali “ajan örgütü” olarak nitelemekte de sakınca görmez. Lenin’in yoğun çabası sonucu III. Enternasyonal kuruluşuyla birlikte II. Enternasyonal’den kopan partiler, yeni Enternasyonal’e üye olmaya başlarlar. Bolşevizmi “dönüştürmek” kavramından ayrı düşünmek mümkün olmuyor. III. Enternasyonal’e katılmak isteyen partiler, çoğu Lenin tarafından maddeleştirilen “21 şart”ı yerine getirmeden Komünist Enternasyonal’e kabul edilmezler. 21 şartta amaç II. Enternasyonal’den kopup gelen partilerin bolşevikleşmesidir. Komintern’in kararları ulusal seksiyonlar için bağlayıcıdır. III. Enternasyonal rüştünü ispatladıktan sonra, Lenin 1922’de, ikinci ve ikibuçuğuncu Enternasyonallere saldırılmamasını ister.

Yeni Bir Dönem ve Zamanlama

İç savaşın Bolşeviklerin lehine sonuçlanmasından hemen sonra NEP gündeme geliyor. NEP’in temelleri 1918’de atılıyor. Ancak iç savaş NEP’e izin vermiyor. NEP bir pratik; savaş komünizmi ve “Bir Çocukluk Hastalığı” gibi. NEP’in geri adım olduğu biliniyor. Bolşevikler için ileri sıçramak için atılan bu geri adımla yenik Rus burjuvazisi ve emperyalist blok umutlanıyor. Onlara göre bu dönemin sonunda kapitalizm geri gelecektir. 1921 Batı ile de barış ve ticaret anlaşmalarının yapıldığı ülke içinde ise işçi sınıfının niceliksel olarak zayıf olduğu bir dönem. “1913 yılında büyük sanayide 2.598.000 işçi çalıştığı halde bu miktar 1921 yılında 1.228.000’e kadar düşmüştü.” 20  Lenin 1921’de Komintern’e sunduğu raporda batıya “haraç” vermekten sözeder: “Söylemeye gerek yok ki yabancı sermayeye öteki ülkelerin burjuvazisine ayrıcalıklar tanımak zorundayız. Ulusal niteliğini en ufak şekilde bozmaksızın madenleri ormanları petrol kuyularını karşılığında sınai ürünler makineler almak ve böylece öz sanayimizi ileri götürmek için yabancı kapitalistlere emanet ediyoruz” 21 .

Batı, bu tür bir ticari ilişkiye hiç de komünistlerin kara kaşı kara gözü için değil, Rusya’nın kerestesine ve petrolüne ihtiyaç duyduğu için giriyordu. Ancak bu süreç çok da uzun sürmeyecekti.

Bunların hepsi nesnelliğin dayattığı zorunlu uzlaşmalardı. Ama tek ülkede iktidarı koruyabilmenin başka bir yolu da yoktu. NEP döneminde kapitalizmin bazı özellikleri yeşertilir desteklenir. Ancak şu da unutulmamalı: Bolşevikler kapitalizme ipleri kontrol ederek izin vermektedirler; yoksa burjuvaziye davetiye çıkararak “gelin bu işi birlikte çözelim” denmemektedir. Lenin “Ayni Vergi”de “iktidarı kimseyle bölüşme amacında olmadıklarını” açıkça söyler.

Öncü olmanın koşulu bir sonraki adımı görebilmektir. “Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı NEP’i yaşamak istemeyecek olan “sol” lara uygulanan bir tedavidir. Lenin’e göre bu hastalık “yeni birşey değildir ve o kadar korkulacak birşey de değildir. Bu hastalık bir tehlike yaratmadan geçer ve geçtikten sonra organizma daha da sağlam olur” 22 .

RK(B)P’nin X. Kongresi’nde NEP’in kabulüyle birlikte parti birliğine yönelik olarak bir karar alınır. Parti içinde fraksiyoner tavırda olanlar Merkez Komite’de olsalar bile partiden atılabileceklerdir. Proletaryanın nicel olarak zayıflaması parti üye bileşimine de yansımış küçük burjuva öğelerin etkinliği artmıştır.

Ortak paydaları iktidar perspektifinden yoksunluk olan sapmaları birbirinden ayırmak hiç de kolay olmuyor. Demokratlık “sağ”ın hanesine yazılıyor. 1920’deki Rus “sol”ları ise “liderlerin diktatörlüğü”nden ve “oligarşi”den söz ediyorlar. “Demokratlıktan yoksun” olan Bolşevikler ise bunu reddetmiyorlar. Lenin Bir Çocukluk Hastalığı”nda “oligarşinin en resmisi”nden söz eder. Yine aynı çalışmasında Lenin “azınlığın diktatörlüğü”nü kabul etmek gerektiğini vurguladıktan sonra “liderler” ile “yığınlar” arasındaki ayrılık özellikle emperyalist savaşın sonunda ve savaşı izleyen süre içinde bütün ülkelerde daha da derinleşmiş daha da belirli bir hal almıştır” der 23 . Sosyalizmin ise kapitalizmin miras bıraktığı insan malzemesiyle kurulabileceğini ve bunun öncü işçilerin sınıflarının azınlığını oluşturmalarının bir sonucu olduğunu yazar. Bu çalışmada da Lenin’in “anti-demokratlığının” kokusunu almamak mümkün değil! Burjuva parlamentosunda yeralmanın amacı ise onun aşılmasının kolaylaşacağı inancıdır.

Bu yazıda iktidar öncesi ve Bir Tercih Sorunu sonrası gibi bir ayrımın ortaya konmasına çalışıldı. “Ahistorik” bir soruyla bu yaklaşımı sürdürmek mümkün: Lenin, Bir Çocukluk Hastalığı‘nı 1920’de iktidarın alınmasından 25 yıl sonra değil de iktidar öncesi 1917’nin Nisan- Ekim ayları arasında yazsaydı Slav marksistleri batı marksistlerini şaşırtıp 17’deki “mucize”yi gerçekleştirebilir miydi?

“Kapitalist devletler sistemi içindeyiz. Bir yanda bize henüz yardım edemeyen sömürge ülkeler var; öte yanda düşmanımız olan kapitalist ülkeler. Bu da gerçekten çok eğreti olmakla birlikte belirli bir denge yaratıyor. Ama bu durumu hesaba katmak zorundayız. Eğer var olmak istiyorsak bu olguyu görmezlikten gelemeyiz. Ya tüm burjuvaziyi o anda yenmek ya da bedel ödemek zorunluluğu vardır” 24 . Dört bir yan sarılı ve beşinci bir kol mevcutken tek ülkede sosyalizmin korunmasının maliyeti gerçekten yüksek olmuştur. Batı partilerindeki “sağ” çıkışlara bir reaksiyon olan “sol”lar “küçük kızıl bayraklarını sallarken” Lenin 1922’de “Enternasyonal’in III. Kongresinde bir hata işlediğimi itiraf etmeliyim. Bu kongrede ‘aşırı sağ’ konumda yer aldım” der. 25

Günümüzde hangi konumda yer alınacağı bir zorunluluk değil artık bir tercih sorunudur. Tek ülkede sosyalizmin korunduğu günler geride kaldı. Sosyalist sistemin varolduğu bir dünyada yaşıyoruz.

İktidar perspektifinden yoksun olanların 1920’lerin konjonktürel çıkışlarını güncelleştirme hakları mevcut. “Mucize”yi sevenlerin ise rüştünü ispatlamak için 17 sonrası günlerde zorunluluklarla belirlenen ortama tezlere değil 17 öncesindeki ilkelere daha çok yönelmeleri gerektiği açıkça söylenebilir.

Dipnotlar

  1. Lenin; ”Kurucu Meclis Seçimleri ve Proleterya Diktatörlüğü” Burjuva Demokrasisi ve Proleterya Diktatörlüğü içinde, Sol yay., s.225
  2. Lenin; a.g.y., s.36
  3. Sobolev, A.; Üçüncü Enternasyonalin Kısa Tarihi, Bilim yay., s.76
  4. Lenin; ”Orta Köylüye Karşı Tutumla İlgili Karar”, İşçi Sınıfı ve Köylülük içinde. Sol yay., s.375
  5. Lenin; ”Komünist Enternasyonalin III. Kongresine sunulan RKP’nin Taktiğiyle İlgili Karar”, a.g.y., Sol yay., s.485
  6. Lenin; ”İtalyan, Fransız ve Alman Komünistlerine Selam” Kitle İçinde Parti Çalışması, Ser yay., s.113
  7. Kürkçü, Ertuğrul; Yeni Öncü İçinde, Ekim 1987, s.39
  8. Lenin; ”Devrimin Görevleri”, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Sol yay.
  9. Lenin; ”Merkez Komite Üyelerine Mektup”, a.g.y., s.241
  10. Tuna Sinan; Gün, Kasım 87, s.43
  11. Tuna S.; a.g.y., s.44
  12. Gün’deki alıntı, üçüncü Enternasyonalin Kısa Tarihi adlı kitaptan yapılmış. Oysa bu yazının tümü, “Kitle İçinde Parti Çalışması” adlı derlemeiçinde var.
  13. Lenin; ”Komünist Enternasyonalin 3. Kongresinde Komünist Enternasyonalin Taktiklerini Savunan Konuşması”, Kitle İçinde…., s.166
  14. Lenin; a.g.y., s.168
  15. Kitap komintern’in II. Kongresi dolayısıyla 1920 yılında Moskova’da Rusça, İngilizce, Fransızca basıldı. Aynı yıl, kitabın Almanya, İngiltere, Fransa, Bulgaristan, Arjantin, Hollanda ve İsveç’te basımı gerçekleşti. 1921’de İtalya, ABD ve Finlandiya’da satışa çıktı. (III. Enternasyonal’in Kısa Tarihi, s. 93)
  16. Lenin; ”Komünsit Ent.’in 3. Kongresine…”, İşçi Sınıfı…, s.478
  17. “1920’den itibaren Alman Komünist Partisi Birliği 300 bin üyeyle bir kapitalist ülkede en büyük kitle partisi durumuna girdi.” (Marksist Leninist Partinin Temel Eğitim Merkezi, Sorun Yayınları, s. 134)
  18. Lenin; Oeuvres c.32, Ed.Sociales-Ed, du progres, s.556
  19. Sobolev; a.g.y., s.44
  20. Fedayef, Cerminski, Gollkof; Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin Kuruluşu, Payel yay., s.160
  21. Lenin; ”Komünist Enter.’in 3. Kongresine…”, a.g.y., s.490
  22. Lenin; ”Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, Sol yay., s.41
  23. Lenin; a.g.y., s.37
  24. Lenin; a.g.y.
  25. Lenin; Oeuvres c.33, Ed. Socales-Ed. du Progres, s.209