Küba’da yeni “özel dönem”: Ekonomideki düzenleme ne anlama geliyor?

Kübalılar, akşamları dizi saatlerinde sokakların epey boşalmasına yol açacak kadar televizyon dizilerine düşkünler. Öyle ki, Eylül ayında popüler dizi “Rostro de los Días” (Günlerin Yüzü) 83’üncü bölümüyle final yapınca, Küba basını olayı “Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri ne yapacağız?” başlığıyla haberleştirdi.

Ancak Ekim ayı, Kübalıların akşamları evlerinde geçirdikleri boş saatlerin nasıl doldurulacağı konusunu derhal yanıtladı: “Yuvarlak Masa” izleyerek. Küba televizyonunun en ünlü siyasi tartışma programı “Mesa Redonda”da, Ekim ayı boyunca, ülkede yaşanacak olan ekonomik dönüşümün ayrıntıları masaya yatırıldı ve sokaklar bir kez daha boş kaldı—gerçi bunda, pandemi kapsamındaki yasakların da etkisi olmadı değil.

Küba, on yıldan uzun süredir hazırlandığı ekonomik dönüşümün en önemli dönemeçlerinden birine girmeye hazırlanıyor. 90’lı yıllarda sosyalist bloğun yıkılmasıyla birlikte bir çeşit savaş ekonomisine yönelen Küba, 2000’li yılların sonlarında buradan nasıl çıkacağını tartışmaya başlamış, 2011’de Küba Komünist Partisi, uzun tartışmalar sonunda “Ekonomik ve Toplumsal Politika İlkeleri” başlıklı, ülke ekonomisinin nasıl dönüştürüleceğine dair çok kapsamlı bir metin ortaya koymuştu. Bu metin doğrultusunda şimdiye dek önemli adımlar atıldı, şimdiyse Küba, on yıldır konuşulan düzenlemelerin son kısmını gerçekleştirmek üzere harekete geçti.


  • Küba’daki ekonomik düzenleme ne getiriyor? Küba’da yaşanacak ekonomik düzenlemeler dört başlıkta toplanıyor:
    • Para birimlerini tekleştirme: Ülkede kullanılan iki ayrı para birimi teke indirilecek.
    • Kambiyo kurunu tekleştirme: Devlet şirketlerinin farklı kurdan para dönüştürmeleri son bulacak.
    • Devlet sübvansiyon sisteminde dönüşüm: Devlet herkes için sübvanse ettiği kalemlerin bir kısmında desteği kesecek.
    • Halkın gelirlerinin dönüştürülmesi: Maaşlar 5 kat artırılacak, sosyal yardım güçlendirilecek.

İlk olarak, 8 Ekim akşamı, Küba Cumhurbaşkanı Miguel Díaz-Canel ve Başbakan Manuel Marrero Cruz Yuvarlak Masa’ya konuk oldular. Díaz-Canel, Covid-19 salgınıyla birlikte iyiden iyiye karmaşık bir hal alan küresel durumun ortasında, üç önemli gündemle karşı karşıya olduklarını belirtti: Salgınla mücadele, Küba’ya yönelik ablukanın ağırlaştırılması ve ekonomik ve toplumsal stratejinin hayata geçirilmesinde atılması gereken adımlar.

Küba Cumhurbaşkanı, mevcut ekonomik tabloda belirleyici özellikler olarak gelirlerin düşmesi, turizmin küçülmesi ve ABD’nin saldırganlığı nedeniyle ülkenin yakıt tedariğindeki belirsizliğe dikkat çekti. Bu üç durum, ülkenin üretiminde azalmaya yol açtı. Üretimdeki azalma, kimi ürünlerde kıtlıkla sonuçlandı. Ancak Küba, enflasyonu baskıladığı, yani arzı azalan ürünlerin fiyatlarının artmasının önüne geçtiği için, bu enflasyon, kimi ürünleri satın almak için sıraların uzamasında kendini gösterdi.

Díaz-Canel, bu koşullar karşısında arzu etmedikleri, ancak zorunlu bir adım attıklarını belirtti: Kısmi dolarizasyon. Geçen yıl Kasım ayında, çeşitli ithal ürünlerin dövizle alındığı marketler açıldı. Kübalılar, ellerindeki dolar, avro veya diğer yabancı paraları bankaya yatırıp, bunlara karşılık verilen banka kartlarıyla bu marketlerden yeni model televizyon, beyaz eşya, klima gibi ithal ürünleri satın alabiliyor. Bu marketler, Küba’nın sıcak döviz ihtiyacını karşılamasına yardımcı oldu.
K


  • Küba’nın üç gündemi:
    • Karayip ülkesi, şu an üç temel başlıkla karşı karşıya:
      1. Covid-19 salgını
      2. Ağırlaşan ABD ablukası
      3. Ekonomik düzenleme
    • Salgın büyük oranda kontrol altına alınmış durumda, ayrıca halihazırda Kübalı bilim insanlarının geliştirdiği 13 ilaç, klinik deney aşamasında. Ancak ekonomik düzenleme, giderek ağırlaşan abluka koşullarında gerçekleşecek.

Ancak Küba lideri, bu süreçte kimi suç ve yolsuzluk emarelerinin ortaya çıktığını, ayrıca ekonominin yapısal sorunlarının da birikmeye devam ettiğini belirtti. Díaz-Canel’e göre, tüm bunlar, ekonomik stratejinin bir an önce ve güçlü bir şekilde hayata geçirilmesini kaçınılmaz hale getiriyor. “Artık düzenlemenin üst aşamasındayız, önümüzdeki görevin birincil unsurlarının ne olduğuna dair çok net fikirlere sahibiz” diyen Díaz-Canel, 23-24 Eylül’de Küba Komünist Partisi Siyasi Büro toplantısında ekonomik ve sosyal düzenlemeye dair bütünlüklü bir raporun masaya yatırılıp onaylandığını belirtti.

1990’lı yıllar, kendini “Küba uzmanı” gören kişilerin, sosyalist bloğun yokluğunda adadaki sosyalizmin “ha yıkıldı ha yıkılacak” olduğunu anlatmalarıyla geçmişti. 2006’da ülkenin tarihsel önderi Fidel Castro’nun sağlığının bozulması üzerine aktif görevlerinden çekilmesinin ardından söylem, “Fidel sonrasında Küba’ya kapitalizm gelecek” haline geldi. Ancak Raúl Castro önderliğinde Küba, ekonomik sıkıntılarına rağmen siyasi istikrarını sürdürmeyi başarınca, “Küba uzmanları”, Küba’nın Çin-Vietnam modeli bir “piyasa sosyalizmi”ne yönelmesi gerektiğini söyler oldular. Fakat Küba Komünist Partisi, ısrarla Çin benzeri bir kapitalist yönelime girmeyeceğini gösteriyor. Eylül’de onaylanan plan, birçok boyutuyla, “uzmanlar”ın önerdiği reçetenin reddedildiğini bir kez daha ortaya koydu.

Díaz-Canel, uzun yıllardır üzerinde çalışılan düzenlemelerin son aşamasının bugünkü zorlu koşullarda nasıl uygulanabileceğini, nerelerde hedeflerden geri kalınacağını ve koşullar düzeldikten sonra bunların nasıl üstesinden gelinebileceğini ayrıntılı olarak çözümlediklerini söyledi.

‘Biz Küba’da şok terapisi uygulamayız’ Bizim sosyalizmimizde, işçilere şok terapisi uygulama politikasına yer yok. O yüzden, burada kimse muhtaç kalmayacak, eğer birisi düzenlemelerin sonucunda yardıma muhtaç duruma düşerse yardım edeceğiz. Anayasa’da yer verilen, ücretsiz eğitim ve sağlık hakkı gibi devrimin temel kazanımlarının korunacağının bir kez daha altını çiziyoruz.”Miguel Díaz-Canel, Küba Cumhurbaşkanı

Fakat Cumhurbaşkanı, halkın yersiz beklentilere kapılması konusunda temkinli. Díaz-Canel, “Düzenlemeler, ekonomik ve mali sorunlarımıza sihirli bir çözüm sunmayacak” diyor, “ama üretimde verimliliği artırmamıza, üretici güçlerin daha etkili bir performans ortaya koymasına yardımcı olacak.”

Plan, temel olarak, ülkedeki ikili para sistemini ve farklı kambiyo kurlarını ortadan kaldırmak, devlet sektöründe çalışanların ve emeklilerin maaşlarını önemli ölçüde artırmak, bunun karşılığında devletin önemli ölçüde sübvanse ettiği kimi kalemlerden devlet desteğini çekip, sosyal yardımı ihtiyacı olanlara yöneltmek.

İkili para sistemi: 90’ların krizine yanıt

Küba’da ekonomik düzenlemenin ilk adımı, ikili para sisteminin ortadan kaldırılması. Küba’da halihazırda iki yerli para birimi kullanılıyor: CUP, yani Küba pesosu, ve CUC, yani değiştirilebilir peso.

Bu sıradışı durum, Küba’nın 1990’lı yıllarda, sosyalist bloğun çözülmesiyle içine düştüğü krizin ürünü. Dış ticaretinin büyük kısmını kaybeden, ekonomik hacmi birdenbire yüzde 30 küçülen Küba, 1990-1994 arasında çok ağır bir krizle karşı karşıyayken, tek başına sosyalizmi ayakta tutabilmek için önemli adımlar atmaya başladı. Kübalılar, bu dönemi “Özel Dönem” olarak adlandırılıyor.

Aslında Özel Dönem, “harp halinde olmamakla birlikte, harp koşullarının hakim olduğu dönem” ifadesinin kısaltılmış hali. Bu dönemde Küba’da ciddi gıda sıkıntısı açığa çıktı, Kübalılar evlerinin odalarında domuz, apartmanlarının ufak bahçelerinde sebze yetiştirmeye yöneldiler. Yakıt olmadığından otobüsler çalışmayınca hükümet, işçilere ve öğrencilere bisiklet dağıttı. Üzerine, “ha yıkıldı ha yıkılacak” diye düşünen ABD yönetimi Kübalıları açlıkla imtihan etmek için ablukayı iyice ağırlaştırdı. Küba halkı tüm bu zorluklara göğüs germesini ve kendi dilediği gibi yaşama iradesine sahip çıkmasını bildi.

Ancak bu dönemin ağır tahribatları da oldu. Bunlardan biri, kıtlık ve diğer koşullar sebebiyle ülkenin para birimi pesonun değer kaybetmesiydi. Bir yandan ülkede bulunamayan kimi mallar, karaborsada dolarla satılmaya başlanmıştı. Diğer yandan, o güne kadar döviz rezervi büyük oranda rublede olan, dış ticaretinin büyük kısmını rubleyle yapan Küba’nın acilen başta dolar olmak üzere döviz rezervini artırması gerekiyordu.

Dolarizasyon, bir ülkenin kendi para biriminin aşırı değer kaybı nedeniyle ABD dolarının piyasaya egemen olmasına verilen isim. En bilinen örneği, 1999’da ağır bir ekonomik kriz yaşayan Ekvador’un, kendi para birimi sucre’yi tamamen ortadan kaldırıp, ülkede geçerli para birimi olan doları benimsemesi. Ekvador’un halen ulusal parası yok, dolayısıyla hükümet, ulusal para politikası yürütemiyor. Venezuela da son yıllardaki mega enflasyon nedeniyle benzer bir zorlukla karşı karşıya. Venezuela hükümeti, altın gibi bağımsız değerlere endeksli yeni para tiplerini piyasaya sürmeye dayanan kimi denemeler yapıyor.

Küba hükümetinin ilk adımı, Ağustos 1993’te, o döneme kadar ülke içinde kullanımı yasak olan Amerikan dolarının kullanımını yasallaştırmak oldu. Hükümet, karaborsayla mücadele etmek için, ithal edilen kimi malların Amerikan doları ödenerek satın alınabileceği özel mağazalar açtı. Ardından, 1994’te, yeni bir para birimi, değiştirilebilir peso piyasaya sürüldü. Bu yeni paranın değeri, Amerikan dolarına sabitlendi. Bu sayede devlet, Kübalılara havale yoluyla, özellikle ABD’de yaşayan akrabaların yolladığı dövizi piyasadan topluyor, bu dövizle karaborsada satılan malları kendisi alıp tedarik ediyor ve hem karaborsayla hem de dolarizasyon tehlikesiyle başa çıkıyordu.

Zaman içinde değeri dolara sabitlenmiş değiştirilebilir peso, yani CUC, Küba’da gündelik hayatın önemli parçalarından biri oldu. Bunların kullanıldığı mağazalar ve buralarda satılan ürün çeşitliliği arttı. Ardından, hükümet, CUC ve CUP’un, yani iki para biriminin de her yerde kullanılabilmesini karar altına aldı. Bir CUC, Küba’daki döviz bürolarında, 25 CUP ediyor. Bir markete girdiğinizde, fiyatlar iki para cinsinden de yazıyor, örneğin 3 CUC veyahut 75 peso ödeyerek ürünü satın alabiliyorsunuz.

İşleri karıştıran durum: Kambiyo kurunun tek olmaması

1990’lı yılların ağır krizine bir yanıt olarak üretilen doların kullanımına kısmi olarak izin verilmesi ve ikili para sistemine geçiş, ağır krizin atlatılmasında etkili yöntemlerden biri oldu. Bu önlemin etkili olduğunu en önemli göstergelerinden biri, Küba’da 1990’dan bu yana enflasyonun seyrine bakıldığında görülebiliyor.


Grafik 1. Küba’da enflasyon oranları (Kaynak: Küba Ulusal İstatistik ve Enformasyon Bürosu)
Görüldüğü üzere 1994’te pik yapan enflasyon, takip eden yıllar boyunca kontrol altında tutuldu.

Ancak ikili para sisteminin tek getirisi, gündelik hayatta iki ayrı paranın kullanılması olmadı. Halk açısından bu paralar arasındaki kur, 1 CUC=25 CUP şeklinde. Ancak devlet kurumları, bu iki para birimini bire bir, yani 1 CUC=1 CUP olacak şekilde değiştirebiliyor. Bu unsur, Küba’nın on yıldan uzun süredir ikili para sistemini ortadan kaldırmaya çalışmasının ardında yatan birçok olumsuzluğu yaratan nokta.

8 Ekim’de Cumhurbaşkanı Miguel Díaz-Canel’in Yuvarlak Masa’da halka ekonomik düzenlemenin genel hatlarını aktarmasını takip eden günlerde programa başka isimler de konuk oldu ve düzenlemenin ayrıntılarını açıkladı. Burada en büyük rol, 2011’de kabul edilen “Ekonomik ve Toplumsal Politika İlkeleri”nin hayata geçirilmesi için kurulan kalıcı komisyonun başkanı olan, Küba’nın en tanınmış ekonomistlerinden Marino Murillo Jorge’ye düştü.

Murillo, katıldığı ilk oturum olan 13 Ekim tarihli programda sözlerine, daha önce Díaz-Canel’in yaptığı uyarıyı tekrar ederek başladı: “İkili para ve kur sistemini çözdüğümüz gün, ekonominin tüm sorunlarının otomatik olarak çözüleceğini düşünenler var. Bu olmayacak çünkü ekonomimizin, üzerinde çalışmayı sürdürmemiz gereken yapısal problemleri var.”

İkili para sistemi, yıllar içerisinde, halk üzerinde olumsuz bir psikolojik etki yarattı. Küba’da devlet sektöründe maaşlar halen pesoyla (CUP) ödenmeye devam ediyor. Devletin tamamen kendi ürettiği veya sübvanse ettiği ürünler peso üzerinden ve çok düşük fiyatlara sahip. Havana’da şehir içi otobüs bileti pesonun 40 senti, yani dolar karşısında ciddi değer kaybetmiş güncel TL kuruyla dahi 12 kuruş. Sinema bileti Türk lirasının 64 kuruşu. Fakat ithal edilen ürünlerde fiyatlar genelde CUC üzerinden ve çok daha yüksek. Kübalılar, lüks olmayan, gıda ve temizlik ürünü gibi birçok ürünü CUC’la satın alıyor. Aslında iki para arasındaki kur, halk açısından sabit olduğu için, bu durum Kübalı emekçinin alım gücünü etkilemiyor. Ancak maaşını CUP’la alıp harcamaların çoğunu CUC’la yapmak, Kübalı’nın gözünde maaşının ve pesonun değersizleşmesine yol açıyor. Bu yüzden sokaktaki birçok Kübalı, arka plandaki karmaşık unsurları göz önüne almaksızın, ikili para sisteminin tüm sorunların kaynağı olduğunu düşünme eğiliminde.

Murillo ve diğer Kübalı liderler, bu nedenle hemen her akşam halka ekonomi dersi verir gibi sorunları tüm ayrıntılarıyla anlatmaya çabalıyorlar.

‘Küba piyasa ekonomisi olmayacak, ama istemesek de uluslararası piyasa var’

Kübalı ekonomist, “Neden para düzenlemesine gidiyoruz” sorusuna, “çünkü ekonominin doğal biçimde işlemesini çok zorlaştıran bir parasal çerçeveye sahibiz” yanıtı veriyor, “bu yüzden de ekonomiyi aşırı idari şekilde yönetmek zorunda kalıyoruz.”

Murillo’nun ilk örneği, fiyatlar. Murillo’ya göre Küba’da üreticilere piyasaya dair net işaretler vermeyen bir fiyatlar sistemi söz konusu. “Küba bir piyasa ekonomisi olacak demek istemiyorum, ama [uluslararası] piyasa, bizim irademizin dışında zaten var, ve üreticilere bu piyasadan doğru sinyal gelmesi lazım: ben bir şey üretiyorsam, bu ürünü kimin ne kadar satın alacağını bilmem lazım.” 

İşaret edilen, uzun yıllardır sık sık belirtilen bir nokta: Mevcut durum, Küba’nın ihracat yapmasını köstekliyor, ithalat yapmasını teşvik ediyor. Bir diğer deyişle, şu anki ekonomik yapıda Küba’daki devlet şirketleri kendileri üretmek yerine yurtdışından mal almayı tercih ediyor.

Bunun temel sebepleri fiyatlar politikası ve ikili para ve kur sistemi. Küba’da fiyatlar tarihsel olarak maliyet, veyahut da toplam gider üzerine belli bir kâr oranı konularak hesaplanıyordu. Murillo’ya göre bu ister istemez fiyatlarda deformasyon yaratıyor: “Bu fiyatlar dünya pazarıyla ilişkili değil. Böyle olunca, bir ürünün Küba’da üretilmesi mi, yoksa ithal edilmesi mi daha kârlı sorusunu yanıtlamak, karşılaştırma yapmak çok güç oluyor.”

Niye böyle? Bunu, kimi farazi sayılarla açıklamaya çalışalım. Küba’daki tüm büyük şirketler devlete ait. Misal, şeker üreten bir şirket, şekerin tonunu yurtdışına 500 dolara satıyor. Maliyetlerinin bir kısmı, örneğin nakliye, yurtdışı kaynaklı, dolayısıyla bunlar da dolarla hesaplanıyor. Maliyetlerin diğer büyük kısmı, en başta da işçi ücretleri, ülke içinde ve pesoyla (CUP) hesaplanıyor. Diyelim ki bir işçinin maaşı 700 peso. Bu işçi, gidip maaşını döviz bürosunda dolara veya ona sabitlenmiş olan CUC’a dönüştürdüğünde, maaşı 28 dolar. Fakat şirketin kambiyo kuru bire bir olduğundan, bu 700 peso, maliyetlerde 700 dolarla denk görünüyor. Bu durum, yerli üretimde maliyetlerin çok yüksek olmasına ve uluslararası piyasadaki fiyatların Küba’ya çarpıtılmış biçimde yansımasına neden oluyor.

Murillo, “Bu yüzden, devlet bütçesinden şirketlere çok yüksek oranda kaynak aktarıyoruz. Oysa gelir vergisi, istihdam yaratılması, yatırım yapılması gibi yollarla devlet bütçesinin şirketlerden kaynak alması lazım” diyor. 

Yine de, Murillo’ya göre, bugün böylesine karmaşık bir tabloyla karşı karşıya olunması, mutlak bir özeleştiri konusu olmamalı. Kübalı ekonomist, Özel Dönem’in en ağır yıllarında alınan önlemlerin, o dönemde olumlu sonuçlar verdiği noktasında ısrarcı: “Mesele tüm yaptıklarımızı oturup eleştirmemiz değil. Olan biten şu: kısmi biçimde alınan bunca önlemin varlığında ekonominin ihtiyaç duyduğu dönüşümü sağlayamayız, bunları düzene sokmamız lazım, o yüzden sürecin adına düzenleme diyoruz.”

“Makroekonomik dengeleri bulmamız, bütçe açığını kısmamız, şirket sistemini daha verimli hale sokmamız lazım, ama şu anki koşullarda bu çok zor.”

Tüm bu veriler ışığında, Küba’nın sınai üretimine bakabiliriz. Alttaki tablo, sosyalist bloğun çözülüşüyle beraber Küba’nın sınai üretiminin nasıl değiştiğini ortaya koyuyor. 1989’da, yani sosyalist bloğun varlığındaki üretim 100 olarak alındığında, Küba halen o zamanki üretiminin yüzde 70’ine ulaşabilmiş değil.

Grafik 2. Küba sınai üretim endeksi. 1989’daki üretim 100 olarak alınıyor. (Kaynak: Küba Ulusal İstatistik ve Enformasyon Bürosu)

İkili para ve kur sistemi, yalnızca Küba’nın dış piyasalarla ilişkisini çarpıtmıyor. İç piyasada da çarpıklıklara yol açıyor.

Örneğin, tarım dışı kooperatiflerin gelişmesi. Küba’da tarımda devrimin başından bu yana kooperatifler var oldu. Ancak 2011’den itibaren, tarım dışı sektörlerde de kooperatifler kurulmasına yönelik denemeler yapılıyor. Küba hükümeti, attığı hemen her adımda olduğu gibi bu denemelerde de çok temkinli davrandı, sektörleri kısıtladı, ölçekleri küçük tuttu. Görüldü ki, istenilen sonuç elde edilemiyor.

Murillo, niye olumlu sonuç elde edilemediğini, somut bir örnekle açıklıyor. Diyelim ki bir inşaat kooperatifi var. Bir devlet kurumu, bunlardan bir inşaat hizmeti satın alacak. Kurum, bu proje için devlet bütçesinden 20 bin peso (CUP) alıyor. Kurum için kambiyo kuru bire bir olduğundan, bu 20 bin CUP’u 20 bin CUC’a çeviriyor ve inşaat kooperatifine bu parayı veriyor. Fakat kooperatifi kurmuş olan işçiler döviz bürosuna gittiklerinde, bu parayı 24’e 1 oranından CUP’a çeviriyorlar. Böylece kooperatif işçisi, aylık 10 bin pesoya yakın kazanç elde ediyor. Oysa devlete çalışan bir marangozun taban maaşı 385 peso. Dolayısıyla devlet bütçesi ve devlete çalışan işçiler zararlı çıkarken, şirket ve kooperatif verimlilikten kaynaklanmayan bir kazanç elde etmiş oluyor.

Can yakıcı mesele: Devlet sektöründe maaşlar

1990’dan bu yana izlenen politikalar ve kriz yönetimi, ülkenin en azından siyasi istikrara sahip olmasını sağladı. Fakat en büyük sorun, maaşların dengesizleşmesi oldu. Sosyalist bir ülke olarak Küba’da 1989 öncesinde herkes devletten maaş alıyordu ve maaşlar, işin toplumsal değeri, üretkenliği, ağırlığı gibi herkesçe kabul gören kıstaslara göre belirleniyordu. Sanayi işçiliği, doktorluk, öğretmenlik gibi Küba toplumunun önemsediği mesleklerin maaşları, diğer işlere göre daha yüksekti. Ayrıca 1989 itibariyle Kübalı emekçilerin alım gücü, refah içinde yaşamalarını sağlayacak durumdaydı.

Fakat son otuz yılda fiyatlar arttı, ithal edilen, dolayısıyla CUC’la satılan ürünlerin satın alınması kaçınılmaz hale geldi ve böylece devlete çalışanların maaşlarının alım gücü çok düştü. Yaptığı işten CUC’la para kazananlar, devletten CUP yani pesoyla maaş alanlara göre çok daha fazla para kazanır duruma geldi.

Düzenleme ile ne amaçlanıyor? *Devlette çalışanların gelirlerini, özel sektörde çalışanlara göre artırmak; *Verimliliği ve üretimi artırmak; *İthalatı geriletip ihracatı artırmak

Bu çarpıklığın, ciddi ve ağır sonuçları var. “Taksici doktordan çok kazanıyor” şeklinde basitleştirilen bu durum, Küba’da insanların hangi mesleklere yöneleceğini etkiliyor. Turizm sektörü, kafeterya açmak gibi kendi hesabına çalışma biçimlerine, taksicilik gibi dolaylı olarak turizmle bağlantılı işlere ilgi arttı. Bu Küba’nın işgücünün dağılımını etkilemekle kalmıyor, insanların hayata bakışına dair ideolojik bir çarpıklık da yaratıyor. Küba’da tarihsel olarak çok güçlü olan halkın, kolektifin, ailenin, başkalarının çıkarlarını önde tutma eğilimi, ekonomideki bu dengesizlikler yüzünden aşınmaya başladı.

Küba devleti, kamuda maaşların çok düşük olması karşısında kimsenin insani ihtiyaçlardan yoksun kalmamasını, hemen her yaşamsal ürünü sübvanse ederek, yani ya bizzat dağıtarak, ya da bir kısmını devlet bütçesinden karşılayıp fiyatlarını çok düşük tutarak sağladı. Küba’daki evlerin yüzde 95’i şahıslara ait, yani neredeyse hiçbir Kübalı ev kirası ödemiyor. Elektrik, su, gaz gibi giderlerin fiyatları, belli bir limiti aşmamak kaydıyla çok düşük. Eğitim ve sağlık tamamen ücretsiz, kültür ve spora erişim çok ucuz, ulaşım çok ucuz. Ayrıca karne uygulaması devam ediyor. Küba’da her ailenin bir karnesi var, bu karne üzerinden her ay aşağı yukarı 12 günlük gıda ve temizlik ihtiyaçları karşılanıyor. Devletin sübvanse ettiklerinin listesi, bu örneklerden çok daha fazla.

Ancak bu devlet desteği, gelir durumlarına, ihtiyaçlarına bakılmaksızın tüm Kübalılara sağlanıyor. Küba Komünist Partisi’nin belgelerinde uzunca süredir bu durum, “aşırı sübvansiyonlar ve gereksiz bedava hizmetler” olarak vurgulanıyordu.

Murillo, “Bunların hepsi kötüdür demek değil bu” diyor. “Düşük gelirli bir aileye destek olmak, sosyalist modelimizin insani parçası. Ayrıca, tüm bedava hizmetler de kötü değil: sağlık, eğitim, devrimin diğer kazanımları. Sorun şu: bunlar kitlesel biçimde sunulunca, verimliliği teşvik etmiyor.” Murillo’nun işaret ettiği mesele, iki boyutlu: Bir yandan devlet, özel sektörde çalıştığı için ortalamanın epey üstünde para kazananlara da kaynak aktarırken, diğer yandan maaşlı bir işte çalışmak yerine, devlet büyük miktarda tüketim kalemini sübvanse ettiği için, gelip geçici işlerden para kazanma çabasının damga vurduğu informel işlere yatkınlık artıyor.

“Bu defa ne oluyor? Bir yandan, çalışmayanlar dahil herkesi sübvanse ediyoruz, diğer yandan maaşlarımız yetmiyor. Bunu derhal düzeltmemiz lazım.”

Kamuda maaşlar 5 kat artacak

Gündemdeki ekonomik ve toplumsal düzenleme, bu sorunun çözümü olarak, gereksiz devlet teşviklerini büyük oranda ortadan kaldırırken, maaşları ciddi oranda yükseltmeyi öngörüyor.

Küba’da 2019 verilerine göre ortalama maaş 879 peso, yani 35 CUC (diğer bir deyişle, 35 Amerikan doları). Devlet, maaşları adım adım artırıyordu. 2015’te ortalama maaş 687 peso, yani 27,5 dolardı. Beş yıllık süreçte maaşlar yaklaşık yüzde 30 civarında yükseldi. Bu önemli bir artış olsa da, maaşlardaki dengesizliği ortadan kaldırmaktan ve alım gücünü yeterince yükseltmekten uzak.

Murillo, devletin çalışan maaşlarına ayırdığı bütçenin 4,9 kat, emekli maaşları bütçesinin de 5 kat artacağını açıkladı. Bu artış her çalışana aynı oranda yansıtılmayacak, kimi meslekler biraz daha yüksek, kimi meslekler biraz daha düşük oranda zam alacak, ancak maaşlar ortalamada 5 kat artmış olacak. Fakat, tek başına maaşların artması da sorunları çözmüyor. Bunun, fiyatlarla olan ilişkisinin de çözülmesi gerekiyor. 

Kübalı ekonomist, “Aslına bakılırsa birçok ülkede bu yaşanıyor, başka halklar için bu tanıdık bir süreç, ama Küba toplumu eşitlikçi bir toplum, biz dünyanın başka yerlerinde yapılanı yapamayız. Başka ülkelerde çoğu zaman bu mesele devalüasyon yapılarak çözülüyor, kimi şirketler iflas ediyor, bu da işsizlikle sonuçlanıyor.”

Küba, verimsiz olan şirketlerin iflasına yol açacak adımlar atmak yerine, tümünü verimli olmaya zorlayacak bir düzenleme öngörüyor. Murillo, “Çözüm, bir grup şirket ciddi verimlilik sorunlarına sahip olsa da, 250 bin, 300 bin kişiyi sokağa atmak değil. İşsizlik bizim için kesinlikle bir seçenek değil. Ama şirketlerin kayıplarını ömür boyu devlet bütçesinden karşılamaya devam edemeyiz” diyor.

“Bu süreçten büyük bir beklentimiz var ve başaracağımızı sanıyorum” diyor Murillo, “Ücretli çalışanların, şu ankinden daha iyi yaşam standartlarına sahip olmaları.”

İkili para ve kur sistemini tekleştirmek, devalüasyona, yani pesonun değer kaybetmesine, dolayısıyla fiyatların yükselmesine yol açacak. Murillo, “Devalüasyon, tüm dünyada kimi değişikliklere neden olur” diyor: “Şirketlerin üzerinde verimliliklerini artırmaları için baskı yaratır, insanları işlerinde daha üretken, daha verimli olmaya zorlar.”

Kübalı ekonomist, temel hedeflerden biri olan ithalatı azaltıp ihracatı artırmanın, yalnızca iki para biriminden birini ortadan kaldırmakla mümkün olmayacağı görüşünde. “Küba pesosu, dolar karşısında aşırı değerliyken bu hedefe ulaşamayız. Pesonun değerini de düşürmeliyiz (devalüasyona gitmeliyiz)”.

Peki, düzenleme pratikte nasıl ve ne zaman yürürlüğe konulacak? Küba hükümeti henüz bir tarih açıklamış değil, ancak önümüzdeki birkaç ay içinde bu değişikliklerin yürürlüğe girmesi bekleniyor. Önümüzdeki aylardan birinin ilk gününde hükümet, artık CUC’un tedavülden kaldırıldığını açıklayacak. Kübalıların ellerindeki CUC’ları pesoya çevirmesi veya harcaması için en az altı aylık bir süre verilecek. Bu arada da yeni kur, yani 1 CUC’un, dolayısıyla da 1 Amerikan dolarının kaç peso olacağı açıklanacak.

Bu son nokta, bir süredir Küba sokaklarında hareketlilik yaratmış durumda. Hemen herkes elindeki CUC’ları şimdiden pesoya dönüştürmeye çalışıyordu, çünkü yeni açıklanacak kurun daha düşük olması bekleniyordu. Birçok küçük işletme, CUC kabul etmiyordu.

Fakat Murillo, bu tedirginliğin yersiz olduğunu belirtti: “Şu anki kura sadık kalacağız.” Pesonun dolar karşısındaki değeri düşürülecek, ancak insanlar ellerindeki CUC’ları yine 25’e 1 oranından değiştirebilecekler.

Benzer şekilde, işçilerin CUC’la olan gelirleri de bugünkü kur üzerinden maaşlarına yansıtılacak. Kamuda maaşlar çok düşük olduğu için, birçok kamu kurum ve şirketi, çalışanlarına, taban maaşın yanı sıra CUC üzerinden ek ödeme veya prim de veriyordu. Murillo, bunların oranlarında değişiklik yapmayacaklarını, bu ek gelirlerin süreceğini açıkladı.

Enflasyon nasıl kontrol altında tutulacak?

Kambiyo kurlarında tekleşme, devlet şirketlerinin bütçelerinde büyük bir oynamaya yol açacak, zira bu şirketler, ellerindeki CUC’u 1’e 1 oranında pesoya çevirecek. Dolayısıyla ülke içi maliyetleri büyük oranda düşerken, yurtdışı maliyetleri büyük oranda artacak. Bunun üzerine devalüasyon binecek. Murillo yeni kuru henüz açıklamasa da, yaptığı konuşmalarda birden fazla kere örnek olarak 1 doların 20 peso olduğu varsayımından hareket etti. Eğer yeni kur bu olursa, bu, pesoda yüzde 20 civarında devalüasyona gidilmesi anlamına gelecek.

Dolayısıyla, tüm ithal ürün ve hizmetlerin fiyatları derhal artacak. Bu artış, diğer fiyatlara da zaman içinde yansıyacak. Kısaca, Küba enflasyonla karşılaşacak. Murillo, “Mesele, fiyatlardaki artışın, maaşlardaki artıştan daha fazla olmamasını sağlamak, çünkü bu, tasarladığımızın üzerinde bir enflasyon demek olur. Piyasanın verdiği sinyalleri bir kenara bırakalım, ekonomimizin bize özgü özellikleri, bunun olmamasını sağlayacak koşulları yaratmamıza imkan sağlıyor.”

Burada Küba hükümetinin ilk hedeflerinden biri, toptan fiyatlarda neredeyse hemen yaşanacak olan artışın, perakende fiyatlara, yani raflara yansımasını geciktirmek. Bu süreci aşağı yukarı 12 ay kadar uzatmak planlanıyor.

Yine de, bu durum, kimi devlet şirketleri üzerinde çok büyük baskı yaratacak. Murillo, tüm şirketlerin durumlarını analiz ettiklerini, en büyük darbe alacak şirketleri belirlediklerini belirterek, “Bunlar ilk yıl zarar edecekler. Bu süre boyunca bu şirketleri rahatlatmak için mali kaynak aktarma çözümleri planladık. Eğer bu şirketlerin kayıplarını karşılamazsak bu şirketlerin kepenk kapatması gerekir, bu da işsizlik yaratır. Bunun yerine bu şirketlerin zararlarını azaltıp rekabetçiliklerini güçlendirmelerine yardımcı olacağız” dedi.

Ancak Murillo, bir başka olumlu boyuta işaret ediyor: nispi fiyatların düzelmesi. Yani, tüm bu değişikliklerle birlikte, ulusal hammadde ve ürünlerin fiyatları, ithal edilenlerden daha ucuz hale gelecek. “Böylece, piyasa, ekonomiye başka sinyaller vermeye başlayacak. Beklediğimiz en büyük etki bu, nispi fiyatların düzelmesi, maaşların artması ve böylece çalışmak için daha fazla motivasyon sağlanması. Ama bu bir günde olmayacak.”

Hükümet, enflasyonun arzu ettiklerinden yüksek olmaması, yani işçilerin maaşlarındaki artışın fiyatlardaki artıştan daha yüksek kalmasını sağlamak için iki önlem planlamış durumda.

Birincisi, bir grup ürün için merkezi, sabit fiyat uygulanacak. Murillo, buna örnek olarak yakıtı veriyor. Ekonominin her alanı için yaşamsal olan yakıt fiyatları merkezi olarak belirlenecek.

İkincisi, devlet şirketlerinin ürünlerinin toptan fiyatlarına hükümet üst sınırlar getirecek. Şirketler, fiyatlarını kendileri belirlemek konusunda daha fazla yetkiye sahip olacak. Ancak hükümet, yeni durumdaki giderleri ve maaşlardaki artışı hesaplayıp, üzerine makul bir kâr oranı koyarak azami fiyat sınırını belirleyecek. 

Kübalı ailenin alışveriş sepeti nasıl etkilenecek?

Yuvarlak Masa’yı haftalardır can kulağıyla dinleyen Kübalıların aklındaki en temel soru, kendi aile bütçelerinin tüm bu karmaşık değişikliklerden nasıl etkileneceği. Murillo, bazı tüketim kalemlerinde merkezi fiyat belirlenmesine devam edileceğini, bazılarında fiyat dalgalansa da devletin sübvanse ederek fiyatları düşük tutacağını, bir kısmındaysa sübvansiyonun kaldırılacağını belirtti.

“Enflasyonu kontrol altında tutmanın bir diğer yolu, arzı artırmak. Ancak Küba ekonomisinin şu anki durumunda bu gerçekçi bir strateji değil.” Murillo, bu sebeple, ulusal üretim istenilen düzeyde artana kadar, var olan kimi enstrümanları kullanmayı sürdüreceklerini belirtti.

Bunlardan biri, karne. Kübalı ailelerin karnesinde şu an yumurtadan yağa, kahveden temizlik ürünlerine çok sayıda kalem var. Bu ürünlerden bazılarından devlet sübvansiyonu kesecek, ancak tüm Kübalıların bu ürünlere erişebilmesini sağlamak ve kuyrukların önüne geçmek için bu ürünler bir süre daha karneyle dağıtılmaya devam edilecek. Hedef, bir süre sonra karne uygulamasını tamamen kaldırmak.

“Tüm bunları ne kaçınılmaz bir kötülük ne de bir geri adım olarak görüyoruz. Önerilen değişiklikler, mevcut durumu göğüsleyip ileri atılmamız için daha iyi koşullara sahip olmamıza olanak sağlayacak.”Alejandro Gil, Küba Ekonomi ve Planlama Bakanı

Murillo, tüm bu hesaplamalarda üzerinde en çok durdukları konulardan birinin “aile sepeti”ni hesaplamak, bunun üzerinden asgari ücreti ve maaşlardaki artışı belirlemek olduğunu vurguladı. Küba’da halihazırda 32 maaş grubu var. En alttaki grupta, yani asgari ücret alan grupta, yalnızca 29 bin kişi bulunuyor. En yüksek maaş, asgari ücretin yaklaşık beş katı.

Maaş hesaplamaları, çekirdek aile düşünülerek yapılıyor. Küba’da şu an çekirdek aile, ortalamada 3 kişinin biraz altında. Bu üç kişiden ikisi çalışan. Bu iki çalışandan biri asgari ücret, diğeri bunun beş katı maaş aldıklarında, aile geçinebiliyor. Ancak iki kişi de asgari ücretle çalıştığında, hükümetin hesaplamalarına göre maaş yetmiyor. Murillo, “Bu durumda sosyal güvenlik devreye girecek” diyor. Kübalı ekonomist, yeni yaklaşımı, tüm ürünlere kaynak aktararak herkese yardım etmek yerine, ihtiyacı olan insanlara kaynak aktararak yardım etmek olarak niteliyor.

Düzenleme, çok zorlu bir dönemde gerçekleştirilecek

Gerçekleştirilmesi planlanan ekonomik ve toplumsal düzenleme on yıldır planlanıyor olsa da, hayata geçirileceği süreç, Küba ekonomisinin Özel Dönem’den bu yana yaşadığı en sıkıntılı dönemlerden birine denk geldi.

Küba Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve Planlama Bakanı Alejandro Gil Fernández, katıldığı Yuvarlak Masa toplantısında, “Şüphesiz, Küba ekonomisi ve uluslararası ekonomi için bir gerginlik dönemindeyiz” dedi, “Pandeminin etkileriyle yüz yüzeyiz, turizm ve diğer üretken sektörler çok etkilendi, sınırlarımız kapandı, üstelik abluka giderek ağırlaşıyor.”

ABD, özellikle 2019 yılından bu yana Küba’ya yönelik ablukayı giderek ağırlaştırıyor. Bunun bir kısmı, ABD seçimleriyle ilgili. Trump, ikinci dönem başkan seçilmek için kampanyasını yürütüyor. ABD’deki tuhaf seçim sistemine göre bir eyalette oyların çoğunluğunu alan aday, o eyaletteki delegelerin tamamını kazanıyor. Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında gidip gelen eyaletlerden biri olan Florida’daysa en büyük nüfusa sahip gruplardan biri, Küba Devrimi’nden kaçan zengin Kübalı aileler. Bu nedenle geleneksel olarak her seçim döneminden önce ABD başkanları, Florida’yı kazanmak için Küba’ya yönelik baskıyı artırıyor.

2019’un başından bu yana ABD, Küba’ya karşı 121 yeni yaptırım kararı aldı. Bunlar arasında bazıları öne çıkıyor.

Birincisi, Helms-Burton adlı abluka yasasının daha önce yürürlüğe sokulamayan bir maddesinin yürürlüğe sokulması oldu. Bu maddeye göre ABD’de yaşayan bir Kübalı, eğer 1959’daki devrimden önce Küba’da bir mülkiyete sahipse, bu mülkiyeti şimdi kullananlara karşı ABD mahkemelerinde dava açabiliyor. Örneğin, devrimden önce Havana Limanı’nın sahibi olan aile, bu maddenin yürürlüğe girmesinin ardından hem Küba devletine hem de limanda ofisi bulunan, başka ülkelere ait şirketlere karşı tazminat davası açtı. Şimdiye kadar bu şekilde açılan davaların hiçbirinde ABD mahkemeleri başvuruları kabul etmedi, ancak bu yine de yabancı şirketler açısından bir tehdit oluşturuyor. Şu ana kadar ABD’de açılan davalarda eski zenginlerin talep ettiği tazminatın toplamı 8 milyar dolar.

İkincisi, ABD, uluslararası bankalara Küba’yla ilişkileri nedeniyle ceza yağdırmaya başladı. Cezaların toplamı şimdiye dek 12 milyar doları buldu. Bu baskı, Küba’nın yabancı kredi bulmasını ve her türlü uluslararası finansal işlemi yapmasını çok zorlaştırıyor.

Üçüncüsü, Venezuela’dan Küba’ya petrol nakliyesini kösteklemek için ABD’nin attığı adımlar oldu. ABD, gemilerin yakıt taşımasını engellemek için, bu gemileri sigortalayan sigorta şirketlerini tehdit etmeye başladı. Yakıt akışının aksaması, Küba ekonomisinin her alanına olumsuz olarak yansıdı.

Dördüncüsü, ABD’de yaşayan Kübalıların, Küba’daki akrabalarına yollayabilecekleri para miktarına yıllık 4 bin dolar sınırı getirildi. Kübalılara yurtdışındaki akrabalarından yapılan havaleler, ülkeye döviz girişinin önemli kalemlerinden birini oluşturuyor.

Pandemi Küba ekonomisi üzerindeki yükü artırdı

Covid-19 salgınıyla mücadele sırasında Küba hükümeti çok başarılı bir sınav verdi. Alınan önlemler sayesinde hastalığın yayılması çok sınırlandı, üstelik Küba, dünyada 30’dan fazla ülkeye salgınla mücadelede yardımcı olmak için sağlık ekipleri gönderdi.

Küba Başbakan Yardımcısı Alejandro Gil, pandemi nedeniyle artan sağlık harcamalarına yaklaşık 1 milyar peso ayırmak zorunda kaldıklarını açıkladı. “Sağlığın önceliği bizim vazgeçilmez ilkemiz. Sağlıkla ekonomiyi asla karşı karşıya getirmedik. Elbette salgın nedeniyle aldığımız önlemler ekonomiyi kötü etkiledi, ama sağlığın öncelikli olduğu konusunda kafamızda soru işareti yok.”

Öte yandan, bugünlerde Küba ekonomisinin durumunu kötü etkileyen tek şey, sağlık alanında yapılan ekstra harcamalar değil. Pandemi, 2020’de turizmin dibe vurmasına yol açtı. 2015-2018 yılları arasında turizm dört yıl boyunca ülkeye 1 milyar doların üzerinde net gelir sağlamıştı. 2019’da gelirler bir miktar düşmüştü, 2020’de sınırların kapanmasıyla dibe çakıldı.


Grafik 3. Küba’nın turizm gelirleri, milyon dolar cinsinden. Mavi çubuklar toplam, kırmızı çubuklar net geliri gösteriyor. (Kaynak: Küba Ulusal İstatistik ve Enformasyon Bürosu)

Turizm, uluslararası durumla doğrudan bağlantılı olduğu için kırılgan sektörlerden biri. Ancak Küba’nın en önemli gelir kalemi de uluslararası siyasi durumla doğrudan bağlantılı: Profesyonel hizmet ihracatı. Küba’nın ulusal gelirinde en büyük payı, yurtdışında hizmet veren doktorlar, sağlık emekçileri, öğretmenler ve diğer profesyoneller oluşturuyor. Fakat bu, iki hükümet arasındaki anlaşmalara bağlı. Örneğin Brezilya’da faşist Jair Bolsonaro Ocak 2019’da devlet başkanı olunca, ülkedeki binlerce Kübalı sağlık emekçisinin işine son vermişti. (Pandemi dönemindeki rezil politikaları nedeniyle köşeye sıkışan Bolsonaro, sonradan Kübalıları geri çağırmayı gündemine aldı.) Bu yüzden Küba’nın bu en önemli gelir kalemi, Küba dostu hükümetlerin varlığına sıkı sıkıya bağlı.

Ada ülkesinin ekonomisini en fazla belirleyen bir diğer dış unsur, Venezuela’yla olan ilişkiler. 1999’da Hugo Chávez’in iktidara gelmesinin ardından Venezuela’yla Küba arasındaki ilişkiler çok hızlı bir şekilde gelişti. İki ülke, sosyalist bloğun varlığı sırasında sosyalist ülkeler arasındaki ticari ilişkiye benzer şekilde, iki tarafın da kazanmasına dayalı, dayanışmacı bir ilişki kurdu. Örneğin Küba’nın Cienfuegos şehrindeki petrol rafinerisi bölgenin en büyük kapasiteli rafinerisine dönüştürüldü, Venezuela petrolünün önemli bir kısmı burada işlenmeye başladı.

Ancak Venezuela’nın yaşadığı kriz, siyasi istikrarsızlık ve bu ülkeye yönelik ABD’nin saldırgan politikaları, Venezuela-Küba ilişkisinin de küçülmesine yol açtı. 2012 yılında Küba’yla Venezuela arasındaki ticaret, Küba’nın gayri safi yurtiçi hasılasının neredeyse yüzde 22’sini oluşturuyordu. Bu oran 2017 itibariyle yüzde 8.20’ye kadar gerilemişti ve bu gerileme sürüyor. Aşağıdaki iki tablo, bu durumu ortaya koyuyor.


Grafik 4. Venezuela-Küba ilişkisinin Küba GSYH’sindeki payı (yüzde)

Grafik 5. Venezuela-Küba ticaretindeki değişim, milyon dolar cinsinden. Mavi çizgi toplamı, kırmızı çizgi profesyonel hizmet ihracatını, yeşil çizgi yakıt ithalatını, mor çizgi petrol dışı ticareti gösteriyor.

‘Küba ekonomisi gerilime alışmış bir ekonomi, üstesinden geleceğiz’

Küba, bu zorlu koşullar altında ekonomik ve toplumsal düzenlemeleri hayata geçirmenin arifesinde. Başbakan Yardımcısı Alejandro Gil, sosyalist ülkenin, 2020’nin bu zorlu dönemini aşmayı becerdiğinin altını çiziyor:

“Saf ekonomist bir vizyonla değil, toplumsal olanı da gözeterek hareket ediyoruz. Bu son aylardaki ekonomi yönetimi, bizce, tüm kısıtlamalara rağmen şu an içinde bulunduğumuz noktaya gelebilmemize büyük katkı sağladı.

“Kıtlıklara, uzun kuyruklara, arz eksikliklerine ve birçok üründe fiyat artışlarına rağmen, ülke bu durumun üstesinden gelmeyi bildi ve aile sepetindeki ürünleri sağlamayı sürdürdük, bazı ürünlerin tedariğini artırdık, bazı temizlik maddelerini denetimli olarak sattık, sonuçta başardık.

“Ama, evet, ekonomik durum çok gergin, sıradışı bir dönemden geçiyoruz. Ekonomimiz gerilime uyarlanmış bir ekonomi, çünkü altmış yıldır demirden bir abluka altındayız, ama şimdi abluka daha önce olmadığı kadar ağırlaşırken, diğer yandan yalnızca Küba’nın değil, uluslararası ekonomi de gergin bir durumda.”

Ancak Gil, tüm bunlara rağmen umutlu: “Eğer pandemi kontrol altında tutmayı sürdürebilirsek, sorumlu davranır ve ekonomiyi iyieştirmeye odaklanırsak, tüm hedeflerimizi gerçekleştirebilir, sonuç alabiliriz. Yalnızca Amerikan hükümetinin taarruzuna, burunlarının dibinde direnmekle kalmayız, kendi kalkınmamızı güçlendirebilir, halkımız için daha iyi hayat standartları yakalayabiliriz.

“Çaba gerektiriyor bu, çok çalışmamız lazım, ama bu önlemler ve Düzenleme’nin ekonomik modelde getirdiği derin dönüşüm, ulusal ekonomiyi canlandırmamız ve halkımız için çok daha iyi bir toplumsal durum yaratmamız için çok daha elverişli koşullar yaratacak.”


Not: Yazı, henüz ABD başkanlık seçimleri tamamlanmadan önce kaleme alınmıştı.