Gelenek dizisi, geçen 6. kitabıyla ilk cildini tamamlamış oluyor. Dizinin tüm kitaplarını elde edemeyenlere şöyle bir haberimiz var: Gelenek’in ilk altı kitabı yakında cilt halinde hazırlanmış olacak. Elinizdeki bu kitap ile 2. cilde başlamış oluyoruz. Bu kitabın ağırlıklı konusunu “Teoride ve Pratikte İşçi Sınıfı Hareketi” oluşturuyor. “Gelenek Gündemi”nin ilk bölümü, Türkiye’de işçi sınıfına çeşitli yaklaşımların...
Batı’da entelijansiyanın bir kesimi proletaryaya “elveda” derken, Türkiye’de bir suskunluk ve hareketsizlik döneminin ardından, işçi sınıfının sesini giderek daha çok duyurmaya başladığı gözleniyor. Batı’nın yaşadığı entelektüel darboğazlar her biri “elveda” sözcüğü ile başlayan hüzünlü söylemlerde buluyor ifadesini. “Elveda” başlıkları, sınırlı bir kesimde kalsa bile, yansımasını Türkiye aydınında da buluyor. Aydın, hemen her yerde yanı özelliği...
Bu ay “Gelenek Gündemi” ülkemizdeki siyasal yapılanmanın tarihsel boyutlarına kısaca göz attıktan sonra kimi genel teorik saptamaları somut siyasal pratik açısından ele alıyor ve Türkiye’deki siyasal partilerin konumlarına eğiliyor. “Siyasal Kuruluşlar Parti Olabilecekler mi?” başlığı, sanırız “Gündem” yazısının ana temasını da sergiliyor. Gelenek bu kitabında “birey” konusuna bir kez daha eğiliyor. Cemal Hekimoğlu’nun yazısı “Hangi...
Burjuvaziyi nasıl tanırsınız? Belki de ölüm sonrası, defin öncesi cemaate yöneltilen klasik soruyu getiriyor akla. Ancak bizimki, bu sınıfın doğuş ve ilk gelişim yıllarına ilişkin bir soruydu. Avrupa tarihinin bu yeni, diri ve girişimci sınıfı, yaklaşık 11-12. yüzyıllardan başlayarak, önce ağır- ağır, sonra da çağ yaratan altüst oluşlarla dünyanın gidişine damgasını vurdu. 18-19. yüzyılların Avrupa...
Bu kitapta “Gelenek Gündemi”ne son ayların ilgi çekici tartışma konusu “türban”a değinerek başlıyoruz. Kimi sol çevreler başörtüsü konusunu da “sivil toplum” tartışmalarına kattıklarından, gerekli oldu böyle bir değinme. Gelenek özel olarak polemik yanlısı ve meraklısı bir dizi değil; ancak zaman zaman belirli eleştiri ya da sataşmalara yanıt vermek de zorunlu olabiliyor. “Gelenek Gündemi”nin sonunda böyle...
Gelenek Kitap Dizisi çıktığından bu yana bir gerçeği sürekli olarak vurguluyor: Türkiye sosyalist hareketi, siyasal bağımsızlığını teorik bağımsızlığı aracılığıyla güvence altına almadıkça “siyaset” üretmekte zorluk çekecek, görüş bildirme kaçınılmaz hale geldiğinde sinir bozucu gerilikteki yaklaşımlarla yetinmek zorunda kalacaktır. Kaçınılmaz görüş bildirme “görevlerimizden” biri olan seçimler, geleneksel mizah şölenimizdir.’ Radyoda, dergilerde “halkımız askeri yönetimi onayladı” (1983),...
Türkiye’nin özgün bir felsefi-teorik geleneğe sahip olmadığı bugüne dek çok söylendi. Görebildiğimiz kadarıyla, söylenenlere ciddi bir itiraz da yöneltilmedi. Buradan, felsefi-teorik geleneksizlik konusunda genel bir anlaşmaya ulaşıldığı sonucu çıkarılabilir. Öyle sanıyoruz ki benzer bir görüş birliğine, ülkemizin siyasal deneyim alanında aynı yoksulluğu yaşamadığı konusunda da varılabilir. Gerçekten Türkiye’de partili yaşam oldukça gerilere gidiyor. Tüm kısırlıklarına...
Dördüncü kitabımızla okurlarımızın karşısına çıkarken umut verici bulduğumuz birkaç noktayı vurgulamak istiyoruz: Gelenek, Türkiye soluna ilişkin olarak yaptığı bazı saptamalar ve bu saptamalar çerçevesinde kendine biçtiği, sınırları belirlenmiş misyonlarla yola çıktı. Bu doğrultuda amacı, belirli bir okur topluluğuna ulaşıp gerekli gördüğü mesajları iletebilmekti. Söyleyebiliriz ki, okurlardan gelen tepkiler, en azından belirli bir kesimde Gelenek'in hedeflerinin kavrandığını...
Türkiye solu bir gerileme döneminden, sağ bir dalganın etkilerini her bir yanında taşıyarak çıkmaya çalışıyor.  Özellikle de Yeni Sol’un oluşturmaya çalıştığı sağ platform bugüne kadar benzer dönemlerde pek rastlanmamış bir hitap alanı buluyor. Oysa Türkiye solu derlenip toparlandığı konjonktürlerde, tam tersine, radikal rüzgarlar estirmeye alışıktı. 60’ların başı sosyalist teori ve politikanın derinlikten yoksun algılanışlarına rağmen,...
1. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa, belki de savaş dönemi boyunca hissedilenden daha sarsıcı bir toplumsal atmosfer içerisine girmişti. Kıtanın doğusunda daha savaş bitmeden olanları, yani kapitalizm açısından sonun başladığını biliyoruz. Ama o dönemde bu gelişme, tüm Avrupa söz konusu olunca, yalnızca “eşitler arasında birinci” bir halka diğer halkaları ateşleyici bir başlangıç olarak görülüyordu. Bavyera’da, Helsinki’de,...
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×