Renata Engelmann ile Söyleşi
Renata Engelmann Almanya PDS (Partei Demokratischen Sozialisten-Demokratik Sosyalist Parti) içindeki Komünist Platfom’da yer alıyor. Alınan işçilerinin şu anki durumu hakkındaki gönüşlerini GELENEK‘e anlattı.
Şimdi, Demokratik Almanya standartlarına göre “vahşi kapitalizm”i ve onun ayrılmaz parçası işsizlik ve sefaleti yaşıyoruz.
Onurlarına yedirememelerine rağmen pek çok (eski Demokratik Almanya vatandaşı) insan yardım derneklerine bağımlı ve yiyecek için para dilenir hale geldi. Sonuç olarak sefalet içinde yaşıyor.
Onurlarına düşkünler, çünkü Demokratik Almanya’da ailelerinin ve kendilerinin ihtiyaçlarını kendi el emekleri ile sağlıyorlardı ve bundan mutluydular. Çalışmak her insanın hakkıdır ve Demokratik Almanya’da çalışmak isteyen herkes çalışırdı. “Yol verilme” sorunu hiç olmadı.
Şu anda iş sahibi olan herkes sürekli işini kaybetme korkusu içinde yaşıyor. Çünkü kimi durumlarda makinalar çok eski ve binalar artık kullanılmaz halde olduğundan, ama çoğu durumlarda da Demokratik Alman firmalarının Batı Almanya’dakiler için gerçek bir rakip olması nedeniyle hali hazırda faaliyette olan Demokratik Almanya şirketlerinin çoğu kapanacak.
Kadınların durumu
Çok sayıda işsiz kadın mevcut ve onların durumu işsiz erkeklerinkinden de kötü. Demokratik Almanya’da çalışmak isteyen tüm kadınlar çalışabiliyordu, ancak çoğunluk “düşük ücretli sektörler” olarak bilinen kreş işçiliği, sağlık görevlisi, ilkokul öğretmenliği ve çıraklık gibi alanlarda çalışıyordu. Demokratik Almanya’da da bu işlere yetersiz ödeme yapılıyordu ancak kiralar çok düşük, temel besin maddeleri çok ucuz, çocuk yetiştirme hemen hemen bedava olduğu için yeterli oluyordu. İşsizlik parası Demokratik Almanya’da kazanılan net ücretin yüzde 80’i üzerinden hesaplanıyordu. Oysa şimdi pek çok kadın (yalnız ve çocuklarıyla birlikte yaşayan pek çok kadın var) yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Almanya’da bu sözde “sosyal ağ”ı süsleyen bütün bir yasalar ve düzenlemeler kataloğu mevcut ancak bunların çoğu pek çok insan tarafından bilinmiyor; bilinse de sıradan insanlar tarafından anlaşılacak şekilde yazılmadıklarından anlaşılamıyor; ve bunlara ulaştığınız, okuduğunuz ve anladığınız zaman dahi hak iddia edebilir durumda olmanız gerekiyor. Pek az insan gururunu yenip Sosyal Güvenlik Bürosu’na giderek yasada olanlar üzerinde hak iddia edebilecek durumda.
İşsizlik ve kapitalist restorasyona karşı mücadeleler
Bugün Almanya’da Marx’ın Manifesto’da “sınıf mücadelesinin ilk evresi” olarak adlandırdığı ekonomik düzenleme için mücadeleyi görüyoruz. Bu mücadele sendikalardan geldi: Hizmet sektöründe çok yaygın grevler var; metal sanayiinden işçiler de katıldılar, ama bu mücadeleler sadece Batı Almanya’da oluyor.
Almanya birleşmenin bedelini ödemek zorunda. Doğu’da insanlardan kemerlerini sıkmaları, Batı’da “iyi halleri” ni doğudaki yoksul kardeşleriyle paylaşmaları isteniyor. Batı Almanya’daki ücretin yüzde 40 ile 60’ını alabilen Demokratik Almanya işçileri için birincil talep eşit işe eşit ücret; bu gelişmekte olan şirketlerin çoğu için katlanılamaz bir durum, bir çeşit ücret diktatörlüğü… Bu “herkesin kanun önünde eşitliği” temel hakkıyla çelişiyor. Ancak bu talep yalnızca Doğu’da yükseltildiği sürece, Batı’da protestolar ve hatta işçi hareketinin bölünmesi kaçınılmaz. Batı’daki işçiler, çocuklarının boğazını kesmek zorunda kalanın kendileri olacağını ve bunu istemediklerini söyleyecekler.
Ben PDS üyesiyim ama PDS içinde de Komünist Platform’un bir üyesiyim. Komünist Platform olarak, partinin revizyonizme kaymasına karşı, tutarlı bir marksist parti haline gelmesi için mücadele etmeye çalışıyoruz. Bizim için ücret eşitliği mücadelelerinin işçi sınıfını bölmek için kullanıldığı açık; ancak bu bölünmeden sakınmak için gerekli önlemleri almak parti için inanılmaz derecede zor.
Demokratik Almanya’daki kalabalık çelik sektöründe kimi zaman fabrika işgalleri, kimi zaman ani grevlerle talepler ileri sürüldü. Ama üç veya dört çelik üretimi bölgesi, mücadelelerine diğerlerinden izole bir şekilde devam etti. Diğerleri hakkında hiç bir bilgi edinmediler. Tekil firmaların işverenleri kendi aralarında iletişim sağlayana dek hiçbir enformasyon akışı olmadı. Sendikalar ve sendika hiyerarşisi bunu yasakladı ve engelledi.
Kısaca işyeri düzeyindeki bir mücadelenin, bütün bir bölgeye ya da bütün bir ülkeye yayılmamasını garantiye almak istediler. Aksi halde iş çığırından çıkacaktı. Yani enformasyon sorunu canalıcı bir önem taşıyor ve PDS’nin bir şeyler yapması gerekiyor.
Tekil işçilerin ya da sendikaların başlattığı eylemler için aktif destek sağlamak; örneğin, belli işyerlerinde yapılmakta olanlar hakkında diğer bölgelerdeki işyerlerini bilgilendirmek acil bir görev; böylece dayanışma grevleri örgütlenebilir. Aynı zamanda fabrika dışında gösteriler yaparak dayanışma sağlamak için bölgedeki işsizleri çağırmak da acil bir görev.
Büyük bir firmada 1000 kişi işten atıldığında, işçiler korktukları ya da ne yapacaklarını bilmedikleri için hiç bir şey yapılmıyorsa, dışardan yardım etmeyi deneyebilirsiniz, örneğin onlara cesaret vermek için fabrika önündeki caddeyi işgal ederek… İşte yapmaya çalıştığımız bu. Böylece bir kitle tabanı oluşturabileceğimiz fikrindeyiz; bu yolla kendi görüşlerimiz ve taleplerimiz hakkında insanlarla konuşabiliriz, tabii onlar da bizimle konuşabilir. Çoğu insanın PDS’ye karşı SED kökenli olduğu ve Devlet Güvenlik Güçleri ile birlikte SED de karalamalardan nasibini aldığı için önyargısı var.
Böylece, insanların olanlar yüzünden SED’i suçlaması ve önsel olarak kızgın olmaları anlaşılabilir. Ama biz insanlara bunu anlatmak için herşeyi yapmak zorundayız, çünkü aksi halde hiçbir şey başaramayız.
Komünist Platform’un PDS’nin üstlenmesi için mücadele ettiği somut talepler var
İlk talebimiz; herkes için çalışma hakkı. Haftalık çalışma süresi derhal 35 saate indirilmeli. Böylesi radikal bir indirim firmaları rasyonalizasyon önlemlerine başvurmaktan alıkoyacak ve işten atılmayı da önleyecektir. İş alanları yaratmak istiyoruz. Eğer hesaplarsanız yalnızca bu yolla 2.5 milyona yakın insanın iş bulabileceğini görürsünüz. Bu sendikaların yıllardır ileri sürdüğü bir talep, ancak bu konuda ısrarlı olamadılar.
İkinci talebimiz, haftalık çalışma süresinin 2-3 yıl içinde 30 saate kadar düşürülmesi. Bu bizim ilkesel talebimiz ve kapitalizmin bundan hoşnut olmayacağı kanısındayız. Bu tamamen meşru, eskiden beri ileri sürülen bir sistemi altüst edebilir. Eğer kitle tabanını genişletirsek, bu, sisteme karşı, kapitalizme karşı bir genel grevin önünü açabilir. Bu sosyalist bir talep, çünkü bu yolla insanlar bireysel ihtiyaçlarını tatmin etme olanağını elde ediyorlar. Daha fazla zamanlan oluyor.Bu doğal olarak bireysel yetenekleri geliştirmeye dönük, parasız müzik, spor, eğitim, kısaca tüm alanlarda parasız bir eğitim sistemi talepleriyle elele gider.
Diğer ilkesel talep herkes için uygun fiyata konut sağlanmasıdır. Almanya’da yaşanacak çok yer var, ama kimse bunlara para dayandıramıyor. Aynı zamanda çocuğun bireysel gelişimini gözeten, parasız çocuk bakımı talep ediyoruz. Ayrıca Alman anayasasının kadınların kendi vücutları, hamilelikleri üzerinde karar sahibi olmasını engelleyen maddesi, 218. paragrafın kaldırılmasında ısrar ediyoruz. Batı Almanya’da kürtaja karar vermek hemen hemen imkansız. 1993’den sonra kanunun ne olacağına henüz karar verilmedi, ancak Demokratik Almanya’nın tüm olumlu kazanımları uzun süredir tahrip edildiği için ben umutlu değilim. Demokratik Almanya’da çocuk istemiyorsanız kürtaj yaptırmak mümkündü. Kadınlar da bu hakları sorumlu bir şekilde kullanır, istismar etmezlerdi.
Az önce eşit ücretten sözetmiştim. Şu anda Doğu’daki otobüs şoförü, bir hemşire, bir öğretmen, Batı’daki meslektaşlarının aldığı paranın ancak yüzde 60’ını alabiliyor.
Almanya’da komünistlerin birleşme olasılıkları
Yaklaşık 1,5 yıldır marksist partiler Berlin’de daimi konferans düzenliyorlar. Bu, Batı Almanya’dan KPD Geisenkirschen ve Alman Komünist Partisi’nin yeniden inşası için İşçi Birliği gibi pek çok grubu da içine alan, ülke çapına yayılmayan bir ön girişim. Konferans tartışmalar yoluyla ortak noktalarımızın belirlenmesini ve bu ortaklardan yola çıkarak birlikte hareket edilmesini; eğer gerekli görülürse -ki gerekliliği konusunda konferansın hiç şüphesi yok- Birleşik bir Komünist parti kurulmasını görev olarak belirledi.
Ayrıca konferans üyeleri, partiler, gruplar, devrimci sol gazetelerin yazı işleri kadroları, öteki komünistlerle birlikte yeni fakat başarılı bir girişimde bulundular: “Komünistler komünistlere yazıyor”. Bu gelişme çok olumlu ve tıpkı genel grev gibi, sosyalizm mücadelesinde önemli bir gelişme. Böylesi bir savaşımı PDS yürütemeyecek. Öncelikle PDS’den bütün gerçek ilerlemeci komünist ve sosyalistleri, gerçek bir Alman Komünist Partisinde biraraya getirmeyi başarmalıyız. Şu anda KPD ile birlikteyiz ve aynı amaçları paylaşıyoruz; “Komünistler komünistlere yazıyor” girişiminde de beraberiz. Ancak Komünist Platform içinde bu konuda pek çok farklı görüş var ve ben burada Komünist Platform adına değil, kendi adıma konuştuğumu belirteyim.
Almanya’da bugünkü durumda faşizmin rolü
Demokratik Almanya’da böyle bir şey yoktu, sadece insanların yabancılara karşı bir nefreti olmadığından değil; devlet de buna izin vermiyordu. Anti-faşizm ve anti-ırkçılık anayasada yer alıyordu ve faşist eğilimler belirdiğinde bununla ciddi şekilde uğraşılıyordu. Neo-nazizm ve ırkçılığın gereği yoktu. Neden, bazı insanların bir şeylere sahip olması ama diğerlerinin olmamasıdır. Günümüzde de bunlar “yaşamak için para ve iş” tir. İşlerini kaybetme korkusu taşıyan insanlar, kendilerinin yerini alabileceklerden yabancılar ve işsizlerden nefret ederler. Bunlar faşizm ve ırkçılığın yeşermesi için son derece verimli bir topraktır ve tüm hareket özellikle Doğu Almanya’da güçlü bir şekilde gelişiyor.
Tüm öteki partiler gibi PDS de “bunu 1933 öncesiyle karşılaştıramazsınız” diyerek, sorunu, sürekli olduğundan küçük göstermeye çalıştı. Fakat nesnel olarak bakarsanız ; işsizlik Weimer dönemindeki kadar, hatta daha da fazla, Naziler 20’lerdeki kadar coşkulu, insanlar derilerinin rengi ya da dilleri farklı olduğu için saldırıya uğruyorlar, dövülüyor, öldürülüyorlar.
Neo-Naziler 9 Mayıs’ta Berlin’de büyük bir gösteri planlıyorlar. Bu gösteriye Neo-Naziler “kurtuluş henüz gerçekleşmedi” sloganıyla katılacaklar. İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği sefalet ve suç benzeri herşey gözardı ediliyor. Hatta yaratılan sınırlara da tecavüz ediliyor. Biz, sol güçler buna izin veremeyiz. Bunun için, PDS’nin, Barış Koordinasyonu’nun ve diğer pek çok Alman sol örgütünün çağrı yaptığı, geniş katılım beklenen bir karşıgösteri olacak. Bu sadece Almanya’nın sorunu olmadığından, diğer ülkelerden pek çok örgüt de katılırsa çok sevineceğiz.
Ya gelecek?
Herşeyden önce etkin bir marksist komünist partinin zeminini sağlamalıyız. Bu PDS mi olacak? Sanmıyorum… Bu yılın sonunda program konulu bir parti konferansı toplayacağız ve o gün PDS’nin yola nasıl devam edeceğine karar verilecek: Gelecekte bir gün PDS’ye katılıp katılmayacağı ya da bağımsız bir sosyalist parti olmayı isteyip istemeyeceği… Ben hâlâ, gerçekten etkin olarak işyerlerinde, insanlarla birlikte çalışan, kitle tabanı yaratan ve insanlarla birlikte bu toplumun üstesinden gelen bağımsız bir sosyalist parti haline gelmesini umuyorum. Bu başarılamazsa, bir parti inşa etmek için farklı girişimlere bakmak zorunda kalacağız. Komünist Platform’da, önce programımızla öne çıkmaya çalışacağız; insanlarla kontak kurmak ve fikirlerimizi, taleplerimizi yaygınlaştırmak için… işçilerin etkinlikleri içerisinde yer alarak broşürler üretiyor olacağız.
Az sayıda olduğumuz için bu çok güç olacak. Nina Andreyevna, kapitalizmin yaşamaya devam edecek kadar esnek olmadığını ve bunu yalnızca rasyonalizmin yapabileceğine ikna olduğunu söyledi. Tarih bize kapitalizmin çok esnek olduğunu göstermişti, bundan daha önemlisi biz olanaklı olduğuna inanmıştık. Şu anda dünya üzerinde kapitalist sisteme karşı mücadele bir kaç istisna dışında -Küba, K. Kore- yenilmiş görünüyor. Bu süreci tersine çevirmek çok zor olacak. Fakat bu yaşamsal bir gereklilik. Çünkü eğer bu sistem bir kaç on yıl daha sürerse dünya yaşanılamaz bir çöl haline gelecek.