Sosyalizmin çevre sicili: Çevre sorunları ve Sovyet deneyimi

Çevre duyarlılığının arttığı bugünlerde, geçmişten bu yana işlenen ve geniş kabul gören SSCB’nin çevreye kapitalist dünyadan daha duyarsız bir tarihi olduğu mitini ele alacağız. Bunu yaparken, çevre konusunda tüm sosyalizm tarihini ya da bir dönemi eleştiren kaynakların satır aralarında doğruları arayacağız. Ağırlığı iyi tartılmamış tâli doğruları belirleyici olanların önüne çıkarmak eninde sonunda sınıfsal ve bilinçli bir tercihtir.

Öncelikle bir hatırlatma ile başlamamız gerekiyor. Komünistler doğayı insan probleminin dışında bağımsız ve korunmaya alınacak bir varlık olarak ele almazlar. İnsan, kapitalist üretim biçimine eriştikten sonra içinden çıktığı doğaya etkileri anlamında tehlikeli ve belirleyici bir noktadadır. Amaç, insanlığın içinde yaşadığı doğa ile yıkıcı bir çelişki yaratmayacak toplumsal yeniden üretim ve gelişme şartlarını oluşturabilmesidir. Problem, bunun imkansız olduğu üretim biçimi kapitalizmdir.

Sosyalist döneme atfedilen “çevre suçları” ile ilgili bilinen birçok siyasi tema vardır. Sosyalizmi kurma aşamasına geri bir yatırım düzeyi ile başlayan, içeride ve dışarıda savaş veren, iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra bile uzun yıllar küçük bir parçası olarak kaldığı dünya ekonomik sisteminin bir köşesinde (ve düşman cephe ile zorunlu alışveriş içinde) sosyalizmi kurmaya çalışan Sovyet yönetiminin yolu sorgulanmaktadır. Bu yazında, bir yerde Lenin dönemi güzelleniyorsa, bilin ki sonrasındaki dönemin daha büyük bir kontrastla eleştirilebilmesi içindir. Tipik bir yöntem olarak, çevre konusu sosyalizmin güvenliğinden, savaş hazırlıklarından, toplumda siyasi dengeyi bozacak ekonomik yokluklarla başa çıkılmasından, emekçilerin şartlarına ilişkin kapitalist dünya ile girişilen ideolojik mücadeleden bağımsız olarak ele alınır. Batının akademik sistemi, her biri farklı yönden eleştirmek üzere iş bölümü yapmış, ancak bütünsellik kaygısı olmayan “hür düşünceli” çok sayıda yazar üretir. Stalin, hem Nazi’lere karşı savaşmak üzere gereken hazırlıkları zamanında yapmamış olmakla, buna rağmen saldırmazlık paktı imzalamakla, üstüne üstlük mecbur bırakıldığı savaş için Sovyet ekonomisini üretime adarken çevre suçları işlemekle suçlanır: İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Soğuk Savaş döneminde, kapitalizm refah devleti kurgusu ile ideolojik saldırıda bulunur ve sosyal demokrasinin marksizmle olan son bağlarını koparırken, Sovyet yönetimi neden tüketime yönelik bir karşı hamle yapmıştır?Onlara göre sosyalist bir tarihsel deneyim var ise, bunun hayatta kalma savaşımını açlık ve mutlak “çevrecilik” içinde vermesi gerekir. Kentlerinde toplu taşım ile ilgili başarıları toplam emisyonu azalttıysa bu sefer yola çıkan araçların tekil performansları gündem olacaktır.

Bu yazıda geçmişe bakışla kapitalist dünyada sosyalizmin kuruluşunun şu ya da bu şekilde yakınından geçmesi kaçınılmaz olan yolları geçtiğini savunacağız. Bu tarihin daha iyi mecralardan akmış olabileceğine ilişkin sızlanmalar ise tarihten alınabilecek dersler bağlamını aştığı noktada anlamsız ve sosyalizm mücadelesine zarar veren bir hale gelir. Yakın gelecekte sosyalizmin yeniden kuruluşu sırasında benzer problemler karşısında daha geniş hareket alanı ve daha fazla geçmiş deneyime sahip olmamız durumunda bile bu bizi benzer çelişkilerden bağışık kılmayacaktır.

Bolşevik Devrim ve erken dönem başarılar

Konunun tarihçisi Douglas Weiner Doğa Modelleri kitabının girişinde şöyle yazmış:

“Çoğu kimsenin şaşkınlıkla karşılayacağı şey, 1930’ların başlarında Sovyetler Birliğinin çevre korunması teorisi ve pratiğinde öncü konumda olmasıdır. Ruslar, ekolojik toplulukların çalışılması için korunmaya ayrılmış bölgelerin oluşturulması önerisini ilk ileri sürenlerdir ve Sovyet hükümeti de bu fikrin ilk uygulayıcısı olmuştur. Bunun da ötesinde, Ruslar ekolojik çalışmalar ışığında toprağın bölgesel kullanımının planlanmasını ve yıpranmış toprakların yeniden kazanılmasını önermekte de öncü olmuşlardır. Bu fikirler ve stratejiler, şimdilerde korunmuş bölgeler konusundaki -sadece Sovyet politikalarına değil, diğer birçok ülkeye de rehber olmaktadır. Bizim ülkemizin de katıldığı Birleşmiş Milletler Biyosfer Rezervi Programı uluslararası kabul görmüştür. Rusların ve Sovyetlerin topluluk ekolojisi konusunda hikayemizin merkezinde olan başarıları da az etkileyici değildir. Rusların bitki sosyolojisi, bitki dağılımının bireysel teorisi, trofik (besinsel) dinamik, ekolojik enerjetik konularındaki öncülüğünü belirtmek kafidir. Bunları, bazılarının forması dahi açılmamış antik bir gazete hazinesinin içinde yeniden keşfettiğimde duyduğum heyecanı kolaylıkla gözünüzün önüne getirebilirsiniz.”

Aynı kitapta 1919 yılında Lunaçarski’nin bir notu ile Lenin’e erişip doğal koruma bölgeleri (zapovedniki) talebini paylaşan Podiapolski’nin ertesi gün yardım alarak kısa zamanda hazırladığı yasa taslağının daha akşam olmadan Lenin tarafından değerlendirilerek geri dönüş yapılmasını şaşkınlıkla karşıladığı anlatılıyor. Bolşevikler bu dönemde iktidarlarını korumak için iç savaş koşullarında boğuşurken, Lenin konuya ivedilikle zaman ayırmıştır. 1925 yılından 1929 yılına kadar koruma altına alınan rezerv bölgelerin sayısı yirmi dörtten altmış bire çıktı. 1

Doğaya devrimin penceresinden bakmak

Bu durumda eleştiriler nereden kaynaklanıyor? Kapitalist düzen ile aynı dünya üzerinde var edilen bir sosyalist ülkenin çevreye ilişkin sicilini nasıl ele almalıyız? Bu konu ile ilgili bir dizi temel belirlemeye ihtiyacımız var.

Dünya devriminin olmadığı bir dünyada sosyalizm ile kapitalizm bir arada yaşamaktadır. Ya bunun sosyalist devrim için ideal bir durum olmadığından yola çıkarak dünya devrimi yoksa sosyalizm de yoktur der, mücadeleyi gelmeyecek baharlara erteleriz; ya da bu zorunlu birliktelikten gelen tüm olumsuzlukların bilinci içinde yol alırız.

Bolşevik siyaseti geçmiş tüm siyasetler içinde tamamıyla farklı ve üstün kılan şey, karşılarına çıkan problemleri hedeflerini esnetmeksizin çözmeye yeltenmektir.

Eşitsiz gelişim yasası sonucu Ekim Devrimi sermaye birikiminde yol almış daha ileri bir kapitalizmde değil çelişkilerle dolu Rusya coğrafyasında oldu. Lenin’in “Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi” adlı eseri, iç çelişkileriyle Ekim Devrimi’nin nesnel koşullarını yaratacak olan bu kapitalizmin farklılıklarını ortaya koyar. Toplam nüfusun ancak altıda biri ticari ve sınai işlerde çalışmaktadır, ezici bir çoğunluk olan 97 milyon kişi tarım alanında çalışmaktadır. Ekim Devrimi’nin miras aldığı ekonomi, üretim araçları üretimi yetkinliği olmayan, tarımsal ürünlerin ve doğal kaynakların işlenmesi ve madencilik (ihraç ürünü olarak demir) ağırlıklı bir ekonomidir. Üstelik tarım makineleri de dahil tüm üretim araçlarında dışa bağımlılık söz konusudur. İktidarın ele alınması nesnel gerçekliği değiştirmez, yola çıkılması gereken geri noktayı belirler. Duraksamadan yola çıkarlar. 2

Sosyalizmi kurmaya girişen Bolşevikler, ihtiyaçları olan ekipmanları ve makinaları satın alabilmek için mevcut ürünleri kullanarak kapitalist dünya ile eşitsiz bir değişime girişmek zorundadır. Emperyalist dünyanın ürettiği üretim araçları ve makineler bu eşitsiz değişimde avantajlı bir konumdadır. Gladkov’un Çimento romanı devrim öncesinden kalmış bir fabrikayı tekrar işler hale getirmek için ortaya konulması gereken destansı çabayı anlatan bir tanıklıktır.

1921 yılından başlayarak dış ticaret büyür, Dış Ticaret Halk Komiserliği kurulur. 1922 yılında İngiltere ile bir dış ticaret anlaşması imzalanır. Lokomotifler, tarım makineleri, elektrik ekipmanları ve diğer ekipmanlar dışarıdan sağlanabildiğinde üretim ve yaşam şartlarının düzelmesine büyük katkı sağlar. İngilizlerle yapılmış olan anlaşmanın ikinci önemli sonucu Bolşevik iktidarının uluslararası planda kabulünü sağlamasıdır. Bolşevik iktidarına ihracat yapmak isteyen diğer emperyalist ülkeler, bu yeni siyasal dengeye dahil olmak için sıraya girerler. Bolşevikler, ilk yıllar boyunca Çarlık Rusyası’nın borçlarının ödenmesi konusundaki siyasi baskı altında dış ticaret yapmış ve dış ticaret dengesini yönetmeye çalışmışlardır.

Çevre için de yapabilecekleri en iyi şeyi yapıp ilk işçi devletini korumaya odaklandılar.

NEP döneminin zorlukları eleştirel tarihçilerin büyüteci altındadır. Bolşevikler, devrimin yaşamasına ilişkin zorunluluklar altında acı ilacı reddetmediler. Tarımda kolektivizasyonun ertelendiği, Lenin’in ifadesi ile merkezileşmiş olan büyük burjuvaziye oranla çok daha tehlikeli görülen bir sınıf olan küçük mülk sahiplerine ödün verildiği bir dönemde yeni topraklar kullanıma açıldı. Ayrıca, dış ticaret ürünleri olan deri, kürk ve kereste ile ilgili kısıtlar da esnetildi[1]. Buna rağmen Sovyet Devleti’nin 1931 yılında resmiyette 721 milyon dolar borcu vardı3 Daha çevreci ve daha ağır ekonomik baskı altında olunmasını işçi sınıfı düşmanı olmayan kim savunabilir?

Başka bir zorluk, sosyalist devrimden temel yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmasını bekleyen Sovyet emekçilerine bu yaşamsal ürünleri hızlıca sağlamaktı. Bu çizginin aşılması Ekim Devrimi sonrasında uzun zaman almıştır. Bu temel ihtiyaçlar çizgisinin aşılması sonrasında ise “iyi yaşamanın” kültürden kültüre değişen içeriğine egemen olma savaşımı başlamıştır. Burası zorlu bir ideolojik mücadele alanıdır. Anti-sovyetik edebiyat ve sanatta kullanılan, çok tanıdık “maddi ürünlerle baştan çıkma” temalarından bu saldırının izi sürülebilir. Sosyalist toplumun ihtiyaçlarını belirlemesinde kapitalizm ile yan yana yaşamaktan gelen olumsuz etkilerden tamamıyla kaçınılamaz. Devrim, iktidarın alınmasıyla sadece başlar. Toplumsal devrim ile tamamlanır.

* * *

Kapitalizm ile Sosyalizmin yan yana yaşadığı bir dünyadaki temel zorluklardan bir diğeri, üzerinde korunması ile ilgili ciddi tartışmalar bulunan bir ortak Dünya Ekolojik Sisteminin mecburen paylaşılmasıdır. Örneğin geçmişte bir tarafta toplu taşımanın odakta olduğu şehirler kurulurken diğer tarafta otomobile dayalı “Amerikan Rüyası” tüm kötü çevresel sonuçları ile iyi yaşamanın imgesi kılınmıştı. İstediği zaman istediği yere gidememek bir özgürlük ihlâli ise, herkesle paylaşılan ve tehlikeli sınırlara hızla yaklaşan bir dünyada kâr amaçlı ve tüketimi körükleyen yaşam biçimlerinin üretilmesine ne diyeceğiz? Bırakalım sosyalist pratikleri, ortalama bir Amerikalının bir Avrupalının iki misli karbon salımına4 neden olacak şekilde eşitsizce sömürdüğü bir dünyanın sorumluluğunu sorunun gerçek sahiplerine havale etmenin zamanı gelmiştir. Bugünlerde karbon emisyonu ticaretinden bir milyar dolar fazladan kâr eden sermaye, doğaya sosyalist duyarlılıkla yaklaşan Küba’ya elbette borçludur. Emekçinin geçimine ilişkin ürünleri başta gıda olmak üzere daha sağlıksız (kapitalizme göre “verimli”) benzerleri ile değiştirerek bir soygun gerçekleştiren sermaye düzeni, çevre felaketinin bizzat kendisidir.

Sosyalizm, dünyada siyasi iktidarı eline aldığı ve kendi gelişim modelini egemen kıldığı ölçüde bu yıkımı durdurmakta doğal olarak başarı sağlayacaktır.

Amerikan Rüyasının çevreci literatürde Baykal gölünün kenarında kurulan kağıt fabrikası kadar yer almaması elbette ideolojik bir tercihtir. Biz, kendi büyük resmimizi kendi sınıfsal anlayışımızın ağırlıklarını göz önüne alarak oluşturmak zorundayız.

 * * *

Silahlanma yarışı, sınıfsal olarak düşman iki düzenin üretiminde doğa açısından belirleyici olan bir başka alandır. En bilinen örneği İkinci Dünya Savaşı sonunda 1945’te A.B.D. tarafından iki kez kullanılan atom bombasına karşı 1949’da Sovyetler Birliği tarafından üretilen atom bombasıdır. Atom bombasının fiilen savaşta kullanımı, Nevada çölünde yapılan denemeler ve bu tehditler neticesinde doğan nükleer silahlanma yarışı da çevreci literatürde bir test sırasında oluşan Çernobil nükleer kazası kadar yer bulmamakta. Yine ideolojik bir tercihtir.

Gerçeklerin ağırlığı ile oynamak, en incelikli yalan söyleme yöntemidir. Sosyalizm tarihinde öğrenmenin kaçınılmaz maliyetlerini aşan verilemeyecek hiçbir hesap yoktur.

Sahte bilim ve yaklaşımların götürdüğü yer: Çevrecilikten kazanmak

Konuya duyarlı sıradan insanların sınırlarını aşan bir uzmanlık alanı ve bunun çevresinde örgütlenmiş uluslararası yapılar söz konusu. Ortalık toz duman olduğu için her türlü manipülasyon kolaylıkla yapılabiliyor. Daniel Tanuro “bir Amerikan bilim insanları derneğinin hazırladığı yüzlerce kesin vakanın incelemesini içeren bir dosya Birleşik Devletler’de son beş yıl boyunca iklimbilim verilerinin nasıl süzgeçten geçirilip manipüle edildiğini gösterir” diye yazmış. Bu konunun muhatabı şirketlerin sahte bilim raporları için paralı kalem akademisyenlere ödedikleri rakamlar artık açık ve kanıksanmış durumda. Manipüle edilmiş bilgilerle olduğundan farklı gözüken problemlerin önerilen çözümleri de kapitalist düzenin ana mantığına uyumlu oluyor.

ETS (Emisyon Ticareti Sistemi) bu ucubeliğin en kolay anlatılabileceği bir örnek oluşturuyor. Başlangıçta karbon salan işletmelerin doğaya verdikleri zararları telafi etmek için karbon salımından para alınması planlanıyor. Bu fonun ağaçlandırma gibi rehabilitasyon projelerinde harcanması varsayımı kısa sürede boşa çıkıyor. Şirketler, küresel rekabeti öne sürerek mevcut karbon salımlarına ilişkin izin ruhsatlarının başlangıçta bedelsiz verilmesi için bastırıp durumu kendi lehlerine çeviriyorlar. Daha sonra üretimlerini dünyanın serbest bölgelerine kaydırıp ellerindeki karbon salım izin ruhsatlarını bölgelerindeki diğer şirketlere satarak yeni bir kazanç kapısı açıyorlar. Bu şekilde oluşan ETS piyasasında Avrupa demir çelik sektörü 2005 yılında 480 milyon euro’luk istisnai bir kâr elde ediyor5 . Kapitalizm şartları altında yapılacak mücadelenin bu noktaya gitmesini yadırgamak saflık olur. Nasıl eğitim ve sağlık sermaye için altın yumurtlayan tavuk haline geldiyse, çevrecilik de büyük bir kazanç kapısı olacaktır. Bu dünya gözümüzün önünde dururken Sovyet deneyiminin tarihinde sorun aramak ancak sermayenin sınıf aklıyla mümkün.

Çevrecilikten para kazanmanın daha yaygın bir yöntemi ise yeşile boyama (Green Washing) ya da yeşil kapitalizm. Şirketler, kendilerini çevre ve sosyal anlamda sorumluymuş gibi yansıtarak bir üstünlük yaratma peşinde. Sicili en kirli şirketlerin internet sayfalarında çevre ve sosyal sorumluluk sayfalarının bir klişe haline gelmiş olması artık kanıksandı.

Geç dönem Sovyet katkıları

1960’lar ve sonrasında Sovyet bilim insanlarının iklimbilim üzerinde katkıları devam etti. M.I. Budyko’nun öncülük ettiği Sovyet iklimbilimciler iklim değişikliği ile ilgili ilk uyarıları dillendiren bilim insanlarıdır. 1960’larda buzulların erimesi sonucu yerkürenin yansıtma yeteneğinin azalacağını ve küresel ısınmanın artacağını ilk analiz ederek buz-albedo geri beslemesine işaret eden Budyko idi. Budyko, geçmişte hidrometeoroloji dairesinin başında olan E.K. Fedorov ile sıkı ilişki içinde çalışmaktaydı. Fedorov, 1979’da Cenevre’de düzenlenen Birinci Dünya İklim Konferansı’nda önemli bir rol oynadı. Kendisi 1979’da yayınlanan “İklim Değişikliği ve İnsan Stratejisi” ve 1981’de yayınlanan “İnsan ve Doğa: Ekolojik Kriz ve Toplumsal İlerleme” kitaplarının yazarıydı. Fedorov, “kapitalist sistemin temel sosyal ve ekonomik özelliklerinin doğal kaynakların akılcı kullanımını engellediğini” savundu. Küresel ekolojik kriz ancak planlı sosyalist bir ekonomi ile aşılabilirdi.

Fedorov’un yapıtı “İnsan ve Doğa”, son derece derin kavrayışa sahip bir eser olarak doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına dikkat çekti. Küresel iklim değişikliğinin tehlikelerini vurgularken çevresel krizin toplumsal temellerini sorguladı. 6

Sonuç

Üretimin kâr ve sermaye birikimi için yapıldığı sermaye düzeninin alternatifi olan sosyalizm, üretimin insan ihtiyaçlarını karşılamak için yapıldığı üretim biçimidir. İnsanın en önemli ihtiyacı doğal çevresiyle çelişki yaratarak kendi varlığını tehlikeye atmadan yaşamaktır.

Sosyalist düzen, kapitalizmle bir arada yaşarken maruz kaldığı tüm olumsuz belirlenimlerine rağmen doğanın tehlikeli şekilde tüketilmesine fren olabilecek, dünyanın kaderini eline aldığı ölçüde bu gidişi durdurabilecek ve hatta geri döndürebilecek tek seçenektir. Tarihimize bakma geleneğimiz ve geçmiş deneyimimiz sayesinde konuyu yeniden ele alırken yeni bir sıçrama yapmak için gereken tüm mirasa sahibiz. Yapmamız gereken tek şey geçmişin üstü örtülü emeğinin üzerindeki örtüyü kaldırıp bugünün gerçekliğine uzanacak şekilde bunun üzerine çalışmaya devam etmek. Dünyamızın sosyalist devrim dışında bir kurtuluşu mümkün gözükmüyor.

Dipnotlar

  1. Douglas R. Weiner – Models Of Nature – Ecology, Conservation, and Cultural Revolution in Soviet Russia
  2. V.I.Lenin – Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi – Sol Yayınları
  3. Alec Nove – An Economic History of the USSR, 1917-91-Penguin Books.
  4. Daniel Tanuro – Yeşil Kapitalizm İmkansızdır – TMMOB EMO Yay.
  5. Daniel Tanuro – Yeşil Kapitalizm İmkansızdır – TMMOB EMO Yay.
  6. John Bellamy Foster and Paul Burkett – Marx and the Earth: An Anti-Critique – Brill Pub.
Not ekle
Yükleniyor...
İptal
İşaret/Notlar
Yükleniyor...
İşaretle
Kapat
Okur Giriş

Parolanızı mı unuttunuz
×
Signup

Already have an account? Login
×
Kayıp Parola

×