Covid-19 salgını ve kadın emeği: Bugün zor, yarınlar belirsiz

İnsanlık Covid-19’la bir yılını doldurdu. Kapitalist dünya salgına teslim olurken, uzaktan çalışma, çalışma saatlerinde düzensizlik, geçici çalışma gibi nedenlerde 2,7 milyar işçinin istihdamda olup olmadığı dahi netliğini yitirdi. Gelir kayıplarına maruz kalan bu toplam, tüm dünyadaki iş gücünün yüzde 81’ini oluşturuyor.[1]

Yalnız modern tarihin değil, erkek egemenliğinin tarih sahnesine çıktığı andan bu yana kadının payına insanlığın kazanımlarından daha az, kayıplarından daha çok düştü, salgında da bu kural bozulmadı. Bu yazıda, salgın sonrası ilk verilerle kadın emeğinin mevcut durumunu ve olası geleceğini tartışmayı deneyeceğiz.

İlk günler, erken kayıplar

Salgının sersemletici ilk haftalarının ardından açıklanan işsizlik oranları, 2008’in aksine, krizin ilk hedefinin kadın istihdamı olduğunu gösterdi. Kapitalizmin kadın emeğiyle kurduğu kırılgan ilişki henüz işin başında renk verdi. Cin fikirli yorumcular, beklenen ekonomik çöküşteki kayıpların kadın merkezli olacağını anlatırken “shecession” (she-recession)[2] terimini daha Nisan ayında icat etmişti bile.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Mart 2020’de yayınladığı Hanehalkı İşgücü Araştırması, tüm nüfusta işsizliğin yüzde 13,2 iken kadınlarda yüzde 14,3 olduğunu gösteriyordu.[3] Ancak kurumun dar tanımlı işsizlik[4] verilerine dayanan bulguları, DİSK-AR tararafından Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yöntemiyle tekrar hesaplandığında tablo bambaşkaydı. Revize geniş tanımlı kadın işsizlik oranı[5] Covid-19 döneminde yüzde 45,3’tü. Bu sonuçlara göre Mart 2019-Mart 2020 arası kadın istihdamı yüzde 9 azaldı. Çalışma çağındaki her dört kadından sadece biri istihdama katıldı. İstihdamda görünen ancak kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamalarının yoğunlaşmasıyla birlikte işbaşında olmayan kadın sayısı da bir yılda 5 katına çıktı.

Kadın istihdamı, virüsle birlikte ABD’de de hızla sendeledi. Aralık 2019’da ABD iş gücü piyasasında, tarihte ikinci kez –ilki I. Dünya Savaşı’ndan sonraki Büyük Buhran yıllarındaydı- kadınlar güvenceli işlerde yüzde 50,04 ile erkeklerden daha yüksek bir oranda temsil ediliyordu.[6] Ancak 2020’de Şubat’tan Nisan’a, ülkedeki kadın işsizlik oranı yüzde 3,1’den 15’e sıçrayarak 1948’den sonra ilk kez çift haneli sayıları gördü.[7]

Şekil 1a. Toplam kadın iş gücü

1991’den bu yana, dünya ölçeğinde kadınların iş gücüne katılımı düşüş eğilimi gösterirken, hizmet sektöründe tuttukları alan genişledi (Tablo 1a-1b).[8] Küresel düzeyde kadın istihdamı konaklama ve yemek hizmetleri, gayrimenkul, büro işleri ve toptan/perakende imalat gibi sektörlerde yoğunlaşıyor. Dünyada kadınların hizmet sektöründeki istihdamı son 30 yıl içinde yaklaşık 2 kat artarken, Türkiye’de 4 kattan fazla büyüdü. Sektördeki işlerin düşük ücretlendirilmesi, kadın istihdamının bu kümede yoğunlaşmasını izah ediyor. İstihdamdaki tüm kadınların yüzde 41’i –tüm dünyada 527 milyon kadın- virüsün bir yıldırım gibi çarptığı, çöküşten en büyük hasarı alan iş kollarında çalışıyor (6).

Şekil 1b. Hizmet sektöründe kadın istihdamı

Yine dünya ölçeğinde, kadınların yüzde 58’i kayıt dışı çalışıyor ve tahminler, salgının ilk ayında kayıt dışı çalışanların gelirlerinin ortalama yüzde 60’ını kaybettiğini gösteriyor.  Kayıt dışı çalışan 740 milyon kadının yüzde 42’si tarif edilen yüksek riskli ve çöküşten en fazla etkilenen sektörlerde yer alıyor.

[9] Salgının kapattığı işyerleri, hiçbir sosyal korumaya erişimi olmayan bu kadınlar için barınma ve gıda erişiminin de hızla riske girmesi demekti.

Yüzde 80’i kadın olan ev işçileri için ise -67 milyon kadın- tablo çok daha ağır seyretti. Bu kadınların görevleri yemek pişirme ve temizlikten çocuklara, yaşlılara ve hastalara bakmaya kadar değişen ev işleriydi. Tüm emekçi kadın nüfusunun omuzlarına bırakılan bakım yükünü, sınıflarının daha az ayrıcalıklı kesimi olarak onlar tamponluyordu. Salgından önce de ev işçiliği sektörü, güvencesizlik ve şiddetle karakterize çalışma koşullarıyla zaten en marjinalize edilmiş, en az korunan ve en az değerli istihdam alanlarından biriydi. Ücretli ev işleri, diğer birçok kayıt dışı ekonomi işi gibi, ücretli izin, ihbar süresi veya kıdem tazminatı gibi temel işçi haklarından yoksundu. Dünya genelinde ev işçilerinin yüzde 72’si salgınla birlikte işini kaybetti.[10]

Salgının ortaya çıkardığı sağlık krizi, sağlık ve sosyal bakım sistemlerini çalışır durumda tutan şeyin büyük ölçüde kadın emeği olduğunun altını çizdi. Kadınlar, tüm dünyada sağlık ve sosyal bakım çalışanlarının yüzde 70’inden fazlasını oluşturuyor -96 milyon kadın.8 Virüs, enfekte olan erkekler için daha ağır bir sağlık riski oluştururken, hastalara bakma sorumluluğu orantısız bir şekilde kadınlara düştü. Hastanelerde, bakım tesislerinde ve evlerde ön saflarda çalışan kadınların, Covid-19 hastalarına bakma olasılığı hem ücretli hem de ücretsiz olarak daha yüksekti. Üstelik üretilen değerin bu denli hayati olduğu ortaya çıkarken, alandaki istihdam ve kaynak eksiği de tüm ağırlığıyla kadınların omuzlarına bindi. Örneğin yoğun bakım ünitelerinde normalden uzun çalışma saatleri, bu kadınları daha yüksek enfeksiyon ve bulaşma risklerine maruz bıraktı.

Aile üyelerine bulaşma riskini önlemek için mecburi tecrit ise, anneler ve daha fazla bekar anneler için yönetilmesi imkânsız bir stres kaynağına dönüştü. Örneğin Türkiye’de bir mahkeme, annenin hemşire olmasını gerekçe göstererek çocuğun velayetini babaya verdi. Maaşa, sosyal haklara yahut imkanlara yansımayan riskli sektör tanımı velayet konusu açılınca akıllara geldi.

Salgından önce de, sağlık çalışanları diğer sektörlere kıyasla çok yüksek düzeyde şiddet ve taciz bildiriyordu. Covid-19 ile ayrımcılığa, damgalanmaya, şiddete ve tacize maruz kalma riski arttı. Pek çok ülkede, hemşirelerin evinin kapısına klor atılması, sağlık personelinin apartman dairelerinden tahliye edilmesi ya da komşuları tarafından dışlanması vakaları bildirildi.

Kapitalizmin her yönüyle bir çözümsüzlükler düzeni olmasının en tuhaf örneklerinden biri de, kişisel koruyucu ekipmanların erkek vücutlarını temel alarak üretilmesiydi. Sağlık ve bakım hizmetlerinde çalışan 96 milyon kadını görmek öyle zordu, öyle köklü bir körlük vardı ki, bu insanların topluma hizmet ederken korunmasını sağlayacak ekipman bile üzerlerine uygun kesip biçilemedi. Hızlı moda sektörü dünyayı kasıp kavurur, her hafta vitrinine başka ürünler koyar, dünyayı bir kumaş çöplüğüne çevirirken, kapitalizm işçi kadının üzerine uyarınca bir önlük, yüzüne bir maske dikemedi. Tüm bunların tekstil sektöründe çalışanların çoğunluğunun kadın olmasına karşın yaşanması, işçi kadının kapitalist tarafından mülk edinilmiş ve sermayenin parçası haline gelmiş kendi emeğine yabancılaşmasının bir örneğiydi.

Göçmen kadınlar

Hem güvencesiz ev işleri hem de sağlık/bakım hizmetlerinde göze çarpan özelliklerden biri de göçmen emeğinin yoğunlaştığı alanlar olmasıydı.

Pek çok ülkede, göçmen kadın işçiler hastalara bakan sağlık çalışanlarının çoğunluğunu oluştururken, daha fazlası da hastanelerde ve sosyal bakım merkezlerinde temizlikçi olarak çalışmaktadır. 2019 verileri, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkelerinde hemşirelerin yüzde 16’sının ve doktorların yüzde 30’unun yabancı ülkelerde eğitim aldığını göstermektedir –tümü göçmen değildir [11]. Küresel düzeyde sağlık çalışanı yetmezliği ve çoğunlukla zengin kapitalist ülkelerde, daha fazla göçmen sağlık emekçisi talebi ortaya çıkmıştır. Örneğin Almanya ve İrlanda, daha önce niteliklerini tanımadığı göçmen sağlık işçilerini, sağlık sistemlerine davet etmiştir.

Göçmen işçinin iş seçimi, çalışma yaşamını da karakterize eden cinsiyete dayalı işbölümü tarafından sınırlandırılır, bu sayede erkekler ve kadınlar genellikle farklı sektörlere girerler veya aynı sektörde farklı işler yaparlar. Göçmen kadınlar genellikle kültürel olarak değersizleştirilen temizlik ve bakım işlerinde, çoğunlukla kayıt dışı biçimde yer alırlar. Gıda sektörü, üretim ve dağıtımını içerecek şekilde bu alanlardan bir diğeridir. Şiddete daha fazla maruz kalırlar, sağlık hizmetine erişemezler, sosyal korumaları ya hiç yoktur ya da çok sınırlıdır. Salgın sırasında sağlık hizmeti ortamlarındaki kadın göçmen işçilerin hastalar, hasta yakınları ve diğer çalışanlar tarafından cinsel taciz ve şiddet görme riskinin arttığı bildirilmiştir.

Çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin büyük bir kısmı da göçmen kadınlar tarafından sağlanır. Yaşlı bakım tesislerinde çalışan göçmen işçiler düşük ücretlidir, genellikle yarı zamanlı çalışır. Bu da kazançlarını artırmak için diğer bakım tesislerinde ek işler almaları anlamına gelir. Virüsün yaşlı bakım merkezlerinde yayılımı bu gerçekle de ilintilidir. İşin doğasından kaynaklanan koşullar (temasın sık ve uzun süreli olması gibi) ve işçilerin iş yerleri arasındaki hareketi bu tesislerde virüsün yayılmasını şiddetlendirdiğinden, bu ortamlar Covid-19’un merkez üssü haline gelmiştir.

Ev işçileri için de tablo benzerdir. 11,5 milyon göçmen ev işçisi, hane halkının Covid-19 bulaşma olasılığından korkması nedeniyle, işten çıkarıldı. Ülkeler sınırlarını kapattığı için bu kadınlar genellikle yeni iş bulamadı hatta kendi ülkelerine dönemedi. Malezya, Singapur, Katar ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkelerde olduğu gibi, işlerini kaybetmek aynı zamanda ikamet izinlerinden de olmak anlamına geldi. İşlerini sürdüren kadınların ayın belli günlerinde sosyal çevreleriyle (genellikle kendi konumundaki göçmen kadınlar) görüşmelerini sağlayan izinler, virüsün bulaş riski sebep gösterilerek iptal edildi. Hane içine kilitlenen kadınlar mutlak bir izolasyona mahkûm bırakıldı, şiddet gördü. Çoğu zaman sağlık hizmetine erişim hakkından mahrum göçmen ev işçilerinin, virüsü kapmaları durumunda sağlık yardımı talep edemedikleri de tahmin edilebilir.

Öte yandan göçmen kadınların iş kayıplarının, uluslararası para transferlerinde yüzde 20’lik bir azalmaya neden olacağı öngörülmektedir (yaklaşık 110 milyar dolarlık bir azalma).[12] Bunun yalnızca işçiler üzerinde değil, aynı zamanda göçmen kadınların para transferlerine bel bağlayan hanelerin hayatta kalmasına etkisi olacaktır.

Evden çalışma, bakım yükü ve istihdamdan kopuş

İşçiyi yalnız ertesi gün değil, gelecekte de iş yerine getirecek olan, yeniden üretim sürecinin işlemesidir. Emek gücünün yeniden üretimin birden fazla kolu olduğunu söylemek mümkündür. Hem hünerlerin birikmesini ve bir kuşaktan diğerine aktarılmasını hem doğum yapmak, çocukları büyütmek, yaşlılara bakmak gibi nesiller arasındaki bağları sürdürmeyi, hane içindeki tüm işleri ve topluluk arasındaki bağları çekip çevirmeyi içerir. Tarihsel olarak yeniden üretimin tüm yanlarıyla cinsiyetlendirildiği ve sorumluluğun kadınlara verildiği açıktır.

Dünya ölçeğinde kârlardaki muazzam artışa rağmen reel ücretlerin aşağıya itilmesi, haneyi beslemek için gereken ücretli emek saatinin artması, kadınların istihdama çekilmesinde önemli bir yer tuttu. Ancak bu dönüşüm boyunca, emek gücünün yeniden üretimi için gereken emek zamanının işçinin kendi sorunu gibi gösterilmesi, on yıllardır çeşitli biçimlerde katlanılan, kadınların ölçüsüzce sırtlandığı bir maliyetti.

Biriken fatura salgınla birlikte kadınları hem istihdamdan kopararak hem de istihdama tutunmaya çalışan kadınları bakım yükü gerçeğiyle nefessiz bırakarak ortalığa saçıldı.

Salgın öncesi veriler dünya genelinde her gün 16,4 milyar saatin ücretsiz bakım işlerine harcandığını, kadınların ev içinde günde 4 saat 25 dakika, erkeklerinse 1 saat 23 dakika bakım emeği verdiğini gösteriyordu.[13] Okulların, kreşlerin ve diğer bakım merkezlerinin kapanması, ücretli ev işçilerinin işten çıkarılması hatta normal koşullarda dışarıda alınan 1 öğünün de eve sıkışmasıyla bu emek süresi uzadı. Salgınsız günlerde hanedeki bakım yükü bir nebze gizli kalabiliyordu. Bakım işleri ücretli olarak satın alınabiliyor, ev işçileri çoğu zaman hane halkının çalıştığı saatlerde işlerini bitirip gidiyordu. Salgınla birlikte ev işçilerine veda, gölgelerde yapılan bu işleri günyüzüne çıkardı.

Eve kapanmanın getirdiği bakım yükümlülükleri, kadınların çalışma saatlerinde erkeklerden 4 ila 5 kat daha fazla kesinti yapmasına neden oldu. Evden çalışan kadınlar, yalnız artan bakım yükü nedeniyle işe konsantrasyon güçlüğü değil, patronları tarafından her saat ulaşılabilir olarak görülmenin sonuçlarını da yaşadı. E-maillerine, hem kurumsal/şirket içi hem kişisel iletişim ağlarına her an göz kulak olmaları istendi, mesai kavramı yok sayıldı. Kadınlar aynı sırada çocukların uzaktan eğitimleri ve öğle yemeği menüsüne de göz kulak oluyordu. Çalışma saatlerinde kamera açmalarını isteyen yöneticileri oldu. Maliyetlerin düştüğünü gören şirketler, esnek çalışmayı da içeren hibrit çalışma modellerine yöneleceğini duyurdu. Uzaktan çalışmanın emekçileri birbirinden habersiz kılan, ayrıştıran, birlikte hareket etme tehlikesine ön alan yanı da kazanç kalemi olarak görüldü. Koç Holding, fırsatı kaçırmayanlardandı. Temmuz ayında yaptıkları duyuruda, haftada 1 gün evden çalışmayı kalıcı hale getireceklerini açıkladılar.

Şirketlerin fonladığı kimi çalışmalar, iş yerlerine dönme fikrinin kadınlarda kaygı, hüzün, öfke gibi duyguları tetiklediğini gösteriyor. Virüsün yayılma riskini gözetmeyen, işçinin iş yerine erişimini sağlıklı koşullarda sağlamayan, bakım yükünü görmezden gelen bir plansızlığın aksi sonuçlar doğurması beklenemezdi. İşçi kadınlar bulaş riskini azaltıp evdeki bakım yükü ve yok olan mesai kavramının içinde tüm gün çalışma yahut bulaş riskini göze alıp toplu taşımayı kullanma, 5 yaşındaki küçük çocuğu 10 yaşındaki büyüğe ya da varsa hastalığın en riskli grubu yaşlılarına emanet edip işe gitme seçeneklerine hapsedildi.

Kadınların ücretsiz bakım işine ayırdıkları zamanın, hanedeki çocuk varlığıyla arttığı sır değildir. Annelik neredeyse cezalandırılır, doğumdan sonra kadınların kazançlarında kayıplar olur. Kadınların omuzlarındaki yükün daha dezavantajlı kadınlarla telafisinin bir başka örneği de burada görülür. Nüfusun yaşlanması ve kadınların dünyanın yaşlı nüfusunun daha büyük bir bölümünü oluşturmasıyla birlikte, resmi olmayan bakım sağlayıcıları olarak özellikle büyükannelerin rolü daha belirgin hale geldi. 33 ülkede ücretsiz bakım işlerinin karşılaştırılması, yaşlı kadınların İtalya, Türkiye ve Japonya gibi ülkelerde günlük olarak beş saatten fazla bakım emeği sunduklarını göstermektedir ki bu, erkeklerden önemli ölçüde daha yüksektir.[14] Gençliklerini bakım yüküyle geçiren bu kadınlar, yaşlılıklarında da torunlarının bakımını üstlenmiş, üstelik bir de salgın günlerinde yaşlı nüfusa karşı daha yırtıcı davranan virüs kaygısıyla baş etmeye çalıştı. Salgın günlerinde kadın olmaktan daha zoru, yaşlı bir kadın olmaktı.

2019 yılında ABD’de 6 yaşından küçük çocuğu olan 9,7 milyon çalışan anne vardı. Salgınla birlikte kapanan çocuk bakım merkezi sayısı ise en iyi tahminle 4,5 milyon oldu. Bu sayılar en az 2,25 milyon ailenin, çocuk bakımına erişiminin buharlaşması anlamına geliyor.[15] Üstelik mesele 6 yaş altı çocuklarla da bitmiyor. Okul çağındaki çocuklar da gözetim ve bakıma ihtiyaç duyuyor. Tekrar olacak ama (kadınların sonsuz döngüsü düşünüldüğünde okumanın göze alınabileceği bir tekrar) beslenmelerinin hazırlanması, uzaktan erişimli derslerin takibi ve diğer tüm sosyal ihtiyaçlar, bakım çatısının altında kadınların hesabına yazılan büyük maliyetler anlamına geliyor. Örneğin ABD’de daha erken kapanmaya giden eyaletlerde, okul çağında çocukları olan kadınların, henüz kapanmamış eyaletlerdekilere kıyasla geçici izin alma olasılığının yüzde 20, işi bırakma olasılığının yüzde 30 daha yüksek olduğu gösterildi.[16]

Yine ABD verileri, annelerin yalnızca yüzde 1’inin tam zamanlıdan yarı zamanlı çalışmaya geçiş yaptığında, yıllık toplam hane gelirinin 5 milyar dolar daha az olacağını tahmin ediyor ve bu hesapta ücretli izin ve sağlık sigortası gibi kaybedilen hakların değeri yer almıyor. 6 yaşından küçük çocuğu olan annelerin yüzde 3,2’si ve 6-17 yaşları arasında çocuğu olan annelerin yüzde 3,5’i iş gücünden ayrıldığında, tahmini sonuç 29,4 milyar dolarlık ücret kaybı oluyor. Annelerin iş gücüne katılımı zaman içinde istikrarlı ama yavaş bir şekilde de olsa artmıştı. Ancak tahminler, yüzde 5’lik bir düşüşün bile son 25 yıllık ilerlemeyi geri alacağını gösteriyor.[17]

Bu tablo küresel ölçekte değerlendirildiğinde, özellikle düşük gelirli aileler için zahmetlidir. Çünkü bir ailenin geliri ne kadar düşükse, kadının ailenin geçimini sağlayan kişi olma olasılığı o kadar yüksek ve ailenin kazançtaki düşüşü telafi etme ihtimali o denli azdır.

Geniş sermaye çevrelerinde sıkça dillendirilen bir konu da kadın istihdamındaki toplu düşüşün makroekonomik etkileridir. Örneğin daha ayrıcalıklı, çift gelirli ailelerin olduğu durumlarda bile, bir kadının gelirindeki düşüş, dışarıda yemek yeme veya boş zaman etkinlikleri gibi önemli görünmeyen harcamaları sıkılaştırmak anlamına geliyorsa, Covid-19’un halihazırda en çok vurduğu ekonomi sektörlerinin canının daha uzun yanacağı söylenebilir.

Salgınla birlikte kız çocuklarının eğitim hakkından mahrum kalışı, kadın istihdamında yaratacağı sonuçlar açısından önemli bir başka alandır. Tahminler, Covid-19 krizinin sonunda 11 milyon kız çocuğunun bir daha geri dönmemek üzere okulu bırakabileceğini göstermektedir.[18] Mali kayıplar ve hanede artan bakım yükü, kız çocuklarının okullaşma oranını düşürecek. Bu, gelecekte milyonlarca kadının eğitim durumu nedeniyle düşük ücretli işlere mahkûm olması demek. Beklenildiği üzere, emek gücünün görece değer yitirmesi, sermayenin daha fazla değerlenmesi anlamına gelecektir. Yine, kadın emeği üzerinden!

Sermaye bakım emeğinden nasıl kâr eder?

İşçi sınıfının mutlak yaşamsal ihtiyaçları kapsamındaki giderleri, sermayenin satın aldığı emek gücünün karşılığında elden çıkardıklarını, tekrar sermaye tarafından sömürülebilecek yeni emek gücüne dönüştürür. Emek gücünün yeniden üretimi, bizzat sermayenin yeniden üretiminin bir unsurudur. İşçinin belli sınırlar içinde kalan bireysel tüketimi bile, örneğin hazırlanan bir öğle yemeği, çocuğun beslenmesi hatta ödevlerine yardım edilmesi, sermayenin yeniden üretim sürecinin bir parçasıdır. Bireysel tüketim bir yandan işçi olarak varlığı devam ettirmeyi ve yeniden üretimi sağlamayı, öte yandan geçim araçlarını yok ederek, işçinin emek piyasasında sürekli olarak el altında bulunmasını getirir. Yeniden üretimin karşılığı ödenmeden kadınların omuzlarına bırakılması, kapitalistlerin yalnızca işçiden aldığından değil, işçiye verdiğinden de bir kez daha kâr etmesini sağlar.

Kapitalist toplumlarda yeniden üretim için neredeyse hiç bütçe ayrılmaz. Sonsuz bir iştir, hiçbir dikkat veya çaba gerektirmeği düşünülür, kadınların kucağına armağanmışçasına bırakılır. Özel alana hapsedilen bunca iş yükü, duygusal bir örtüyle süslenir, “sevgi” ve “erdem” adına yapıldığı fetişi yaratılır. Engels, kadınların bu yük altında yaşadığı sıkıntıları gizemli bir kült haline getirip yatıştırma çabasını “boş, bomboş sözler” diyerek yerden yere vurur.[19] Kadınların bu üretimi sürdürmek için her zaman yeterli enerjisinin olacağı varsayılır. Gerçek elbette böyle değildir, kadın tükenir. Salgının kırılganlığını daha net gösterdiği gerçek budur, ortada ciddi ve sistemik bir “bakım emeği krizi” vardır.

Eve dönmenin gelecekteki maliyetleri ne olacak?

Bakım yükünü omuzlamak için istihdamdan kopan kadınlar, daha sonra işe girmekte güçlük çekerler. Üstelik yüksek işsizlik oranlarına sahip ekonomilerde, bu muhtemelen daha da kötüye gidecek bir deneyimdir.  İşsiz kalma süresinin uzaması gelecekteki kazanç potansiyeli üzerinde önemli olumsuz etkilere neden olur. İstihdamda kalışın güçlendirilmesinin, kadınların kazancını artırmak için kritik olduğu bilinmektedir. İstihdamdan yalnızca bir yıl çekilmiş bir kadının, çekilmeyenlerden yüzde 39 daha düşük yıllık kazanca sahip olduğu gösterilmiştir.[20]

Nihayetinde okullar yüz yüze eğitime döndüğünde ve çocuk bakım merkezleri yeniden açıldığında dahi, istihdamdan kopan annelerin iş bulması zorlaşacaktır. 6 aydan fazla süredir işsiz olan kişilerin işe geri dönme olasılıklarının, o alanda daha deneyimsiz olan kişilerden düşük olduğu görülmüştür.

Kısa vadede tahrip gücü yüksek sonuçlarla boğuşan kadınlar, uzun vadede de, örneğin emeklilik güvencelerinde sarsıcı etkileri hissedecektir. Kadınlar, emeklilikten sonra erkeklere göre daha az alternatif gelir kaynağına sahip olurlar ve sosyal güvenlik fonları, emeklilik ve maluliyet yardımlarına güvenme ihtimalleri daha yüksektir. Sosyal güvenlik yardımları ömür boyu kazanca dayandığından, bir kadın istihdamdan tam olarak çekilir ya da çalışma saatlerini azaltır, daha düşük ücret alırsa bu emeklilik haklarının etkilenmesi demektir.

Bir diğer tehlikeli gerçek, cinsiyete dayalı ücret uçurumunun kapatılmasında zorlu mücadeleler ve güçlükle elde edilen ilerlemenin de onlarca yıl geriye düşecek olmasıdır. Kadınların istihdama katılım oranlarındaki artışlar, 1970’ler ve 1980’lerdeki cinsiyete dayalı ücret farkının belli ölçüde daralmasını getirdi. 1990’ların sonlarında zirveye ulaşan tablodaki ilerleme, o zamandan beri neredeyse durağan kaldı. Çöküşün kadın emeği üzerindeki basıncı, ücret eşitsizliklerini derinleştirecek bir etki gösterecek. Kadın istihdamındaki kesinti, bakım yükü nedeniyle üretkenliklerindeki daralma nedeniyle, iş yerindeki pozisyonları yerinde sayacak hatta gerileyecek. Bunun ilk örneği, nispeten güvenli bir çalışma ortamı vaat eden akademide yaşandı. Evden çalışma günlerinde, kadın akademisyenlerin yayın sayısında azalma görülürken, erkeklerde durum aksiydi.[21] Kadın ve erkeklerin yayın skorları arasında görülen eşitsizlik genişledi.

Bu alandaki dikkate değer verilerden bir diğeri, dünya üzerinde kadın ve erkekler arasındaki ücret eşitsizliği yüzde 16’da seyrederken, sağlık emekçilerinde bu oranın yüzde 28’e çıkması.[22] Üstelik bu uçurum yalnızca uykusunu daha iyi alması beklenen cerrahların daha fazla erkek olması, uykusuz gecelerin kadınların payını düşmesiyle de ilişkili değil. Aynı eğilim çok daha az sayıda erkek hemşire olmasına rağmen, hemşirelerde de kendisini gösteriyor. Toplumsal rol dağılımları nedeniyle sağlık emekçisi kadınlar birinci basamak sağlık hizmetinde daha fazla yer alıyor, bu kademede maaşlar daha düşük.

2021’de, dünyada aşırı yoksulluk içindeki 25-34 yaş arası her 100 erkeğe karşılık 118 kadın olacağı, bu oranın 2030’da her 100 yoksul erkek için 121 yoksul kadına yükseleceği tahmin ediliyor. Bu yıl 435 milyon kadın ve kız çocuğu aşırı yoksulluk içinde yaşayacak. Bu artış, 2019’dan 2021’e yüzde 9,1’lik bir artış ve günde 1,9 dolardan daha az parayla yaşamaya çalışmak demek.[23]

Öte yandan bunu ölçmek zor olsa da, kadınların toplu halde ücretli işten ev içinde ücretsiz işe dönüşü, kadın ve erkeklerin istek yahut tercihlerini yansıtmayacak şekillerde hane içindeki cinsiyet eşitliği kavrayışını olumsuz etkileyebilir. İstihdamdan çocuk bakımı için kopmak, kadınların çocukların birincil bakıcısı olduğu fikrini güçlendirecektir. Kadının üretimden çekilmesi toplumsal yaşamdan çekilmesidir, onu aile içine zincirleyen sistemin temel halkasıdır. Bu zeminde kurulan bir ilişki, ücretli işe geri dönmeyi yukarıda saydığımız ekonomik sebeplerin ötesinde de zorlaştırabilir. Dahası, istismar edildikleri ilişkiler içindeki kadınların, bu ilişkilerden kurtulma ihtimalinin de azalması anlamına gelir. Tüm bunlar, erkek egemenliğinin kapitalizm koşullarındaki maddi temelini güçlendirecektir. Nitekim erken sonuçlar, eve kapanmanın kadına dönük şiddeti artırdığını göstermiştir.[24]

İyimser yorumcular salgının babaları da evden çalışmaya zorlayan doğasının, evdeki işlerin bölüşümünde cinsiyet eşitliğini artırmak için bir fırsat olabileceğini düşünse de, kadınların çoğunlukla istihdamdan uzaklaştırılarak evde kalışı ve yerleşik iş bölümü kanaatleri, ne yazık ki aksi yöndeki eğilimi güçlendirecektir. Kaldı ki bakım yükünün kadınlar ve erkekler arasında bir müzakereyle çözülmesi beklenemez. Hane içi, binlerce yıllık iş bölümünün sonucu olan bu çelişkinin çözümü için fazla dar bir alandır.

Enkazı kim kaldıracak?

Üretimin kâr amacı temelinde örgütlendiği tüm ülkelerde, virüsle geçen 1 yılda kadınların hane içinde ve dışındaki emeğinin durumu yukarıda özetlemeye çalıştığımız gibi. Salgın, kapitalist dünyanın sosyal güvenlik ağının kadınların ücretlendirilmeyen emeği olduğunu ortaya çıkardı, yüz binlerce kadını işsiz bıraktı. Darboğazın yalnız kadınları sınayacağını düşünmek ise eksik olacaktır.

Kadınların istihdam dışına itilmesi, kapitalistler açısından yeniden üretim maliyetinin baskılanmasından fazlasıdır.  Bu geriye düşüş, bir bütün olarak işçi sınıfı üzerindeki basıncın artması demektir. Haneye hapsedilen emek gücü sahadaki üzerinde bir tehdide döner, reel ücretler baskılanır, işçinin pazarlık gücü azalır, boyun eğme eşiği düşer. Marx ve Engels’in henüz 1844’te atıf yaptığı Fourier’in “kadının kurtuluşu genel anlamda kurtuluşun doğal bir ölçütüdür” sözleri[25], tüm gerçekliğiyle kendini hissettirir. Kadınlar üzerinden işçi sınıfının bütünü güçsüzleştirilir, sömürü derinleşir.

O halde kadının kurtuluşu için verilen mücadele, yaşamı eşitlik ve özgürlük talebiyle dönüştürmek için verilen mücadelenin esaslarındandır.

Kadınlara karşı açılan tüm cephelerin, insanlığın eşitlik ve özgürlük arayışına karşı da açıldığını görmek güç değil. Sermaye sınıfının salgın günlerindeki tutumu, bugün bir kazanım olduğunu unuttuğumuz başlıkların dahi, tehlike altında olduğunu gösterdi. Tarihin saplanıp kaldığı noktada başta yaşam hakkımız için olmak üzere, eşit işe eşit ücretten boşanma hakkına, doğum izninden kürtaja erişime, siyasi temsilden nafaka hakkına dek pek çok alanda çarpışmak gerekiyor. Çarpıştığımız her cephe bizi -kadınları- kapitalizmin beklentilerini boşa çıkaran, hesaplarını suya düşüren nesnel bir güç haline getirebilir.

O zaman, salgının yarattığı enkazı kimin kaldıracağına, bakım yükü bedelini kimin ödeyeceğine biz karar verir, “neden hanelerin içinde her birimizin ayrı ayrı hiç de gerekli olmayan işleri olsun”, “neden sadece boş zamanımız olmasın” gibi sorulara duymak istediğimiz yanıtları alırız. Eşitlerinden olduğumuz bir eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle, hepsi mümkün.


Dipnotlar

[1] https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—dgreports/–dcomm/documents/briefingnote/wcms_740877.pdf

[2] İngilizce’de kadın için kullanılan zamir (she) ve iktisadi durgunluk anlamına gelen kelimenin (recession) birleştirilmesiyle yapılan bir kelime oyunu.

[3] http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/06/DISK-AR-Covid-19-Do%CC%88neminde-Kad%C4%B1n-Isgu%CC%88cu%CC%88nu%CC%88n-Go%CC%88ru%CC%88nu%CC%88mu%CC%88-20Haziran-2020.pdf

[4] TÜİK referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan 15 ve daha yukarı yaştaki kişileri işsiz olarak tanımlamaktadır. Dar tanımlı işsizlik oranı işsizlerin iş gücüne oranı olarak hesaplanır

[5] DİSK-AR’ın kullandığı geniş tanımlı işsizlik hesaplamasına ILO tarafından kullanılan “eşdeğer tam zamanlı iş kaybı”nın eklenmesiyle hesaplanan işsizlik.

Geniş tanımlı işsizlik hesaplaması beş unsurdan oluşuyor: 1) Dar tanımlı (standart) işsizler, 2) İş aramayan ancak çalışmaya hazır olanlar iki gruba ayrılıyor: 2-a) İş bulma ümidini kaybedenler, 2-b) İş aramayan ancak çalışmaya hazır olan diğer bireyler, 3) Mevsimlik çalışanlar, 4) Zamana bağlı eksik çalışanlar. Bu beş unsur TÜİK verilerinde ham olarak bulunmaktadır.

Eşdeğer tam zamanlı iş kaybı: İşbaşında olanların fiili çalışma süresinde meydana gelen kaybın eşdeğer tam zamanlı iş kaybına dönüştürülmesi yoluyla bulunan istihdam kaybı.

[6] https://time.com/5766787/women-workforce/#:~:text=Women%20held%2050.04%25%20of%20American,49.7%25%20just%20one%20year%20ago.

[7] https://www.nytimes.com/2020/05/09/us/unemployment-coronavirus-women.html

[8] https://data.worldbank.org/indicator/SL.TLF.CACT.FE.ZS

[9] ILO: Women and Men in the Informal Economy: A Statistical Picture (third edition, Geneva, 2018), https://www.ilo.org/ global/publications/books/WCMS_626831/lang–en/index.htm.

[10] https://publications.iom.int/system/files/pdf/the-gender-dimensions-of-the-labour-migration.pdf

[11] https://www.oecd-ilibrary.org/sites/5571ef48-en/1/2/1/index.html?itemId=/content/publication/5571ef48-en&_csp_=66c6de543a12108c60fc09cd6f3a3f37&itemIGO=oecd&itemContentType=book

[12] https://www.worldbank.org/en/news/press-release/2020/04/22/world-bank-predicts-sharpest-decline-of-remittances-in-recent-history

[13] https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—dgreports/—dcomm/—publ/documents/publication/wcms_633135.pdf

[14] https://www.ilo.org/gender/Informationresources/Publications/WCMS_732791/lang–en/index.htm

[15] https://www.census.gov/data/tables/2019/demo/families/cps-2019.html

[16] https://www.minneapolisfed.org/institute/working-papers-institute/iwp33.pdf.

[17] https://www.americanprogress.org/issues/women/reports/2020/10/30/492582/covid-19-sent-womens-workforce-progress-backward/

[18] https://en.unesco.org/covid19/educationresponse/girlseducation

[19] Engels F, Marx, K (1850). G. Fr Daumer, Die Religion des neuen Weltalters. Versuch einer combinatorisch-aphoristischen Grundlegung. MECW Volume 10, p. 241-246.

[20] https://iwpr.org/wp-content/uploads/2020/08/C474_IWPR-Still-a-Mans-Labor-Market-update-2018-2.pdf.

[21] King M. M., Frederickson M. E. (2020) The Pandemic Penalty: The gendered effects of COVID-19 on scientific productivity. SocArXiv

[22] https://www.unwomen.org/en/news/stories/2020/9/feature-covid-19-economic-impacts-on-women

[23] https://data.unwomen.org/features/covid-19-boomerang-effect-new-forecasts-predict-sharp-increases-female-poverty

[24] John N, Casey SE, Carino G, McGovern T. Lessons Never Learned: Crisis and gender-based violence. Dev World Bioeth. 12 Nisan 2020; dewb.1226

[25] Marx K, Engels F, Kutsal Aile Ya da Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi, Ankara: Sol Yayınları, 1976, s. 292.