Sosyalizmi hedef alan uluslararası ideolojik saldırı, iki ana noktada yoğunlaştı. Bunlardan birincisinde, sınıf mücadelesinin tarihe karıştığı ya da en azından belirleyici olmaktan çıktığı ileri sürülüyordu. İkinci başlık altında ise, artık bütün ideolojilerin ömürlerini doldurdukları ilan ediliyordu. Kısacası, sosyalistler takkelerini önlerine koyup bu “muazzam” değişimleri iyice bir değerlendirmeliydiler… Bu saldırı, soldan pek çok insan devşirdi. Sovyetler...
Başta sosyalist ideoloji, ideolojik yapılar konusuna gösterdiğimiz titizliğin nedenine daha önce çeşitli vesilelerle değinme olanağı bulmuştuk. Sanıyorum Çulhaoğlu’nun, Yazıcı’nın, benim ve Dünya’nın konuya ilişkin yazılarıyla önemli sayılabilecek bir mesafe almış durumdayız. Yakın dönemde bütün bu çalışmaları belli standartlara sokacak, kimi alanlarda düzleyecek ve metodolojik iskeleti kuvvetlendirilmiş ürünler ortaya çıkabilir. İşimiz burada kesinlikle bitmiyor. Bir bakıma...
Önümüzdeki dönemde, sosyalist ideoloji ve dolayısıyla sosyalist hareketin de şekillenmesine damgasını vuracak ne tür temel ideolojik motiflerle karşılaşacağız? 60’lı yıllarda yaşanana benzer biçimde, mevcut tüm sorunların gerek sağ gerekse sol tarafından algılanışını belirleyen ya da en azından önemli oranlarda etkileyen, bir prizma olarak iş gören başat bir ideolojik motif çıkacak mı? Yoksa, sınıfsal ayrışmalara koşut...
Marksizm ile devrimcilik arasındaki ilişki ve geçişmeler, oldukça ilginç bir çözümleme alanı oluşturur. 1800’lerin ortalarından bu yana, marksizm ile tarihsel döneme ve yerelliğe özgü çeşitlilikler gösteren bir kategori olarak devrimcilik arasındaki ilişkiler oldukça ilginç bir süreç izlemiştir. Bu konuda çok şeyler yazılıp söylenebilir. Benim amacım ise, konunun bugünün Türkiyesi açısından dikkat çeken bir yanına değinip...
Bu yazı iki ay kadar önce Dünya yayınları tarafından basılarak geniş bir dağıtımı yapılan Sosyalizm Programı’nın (Taslak) kimi yönlerine ek açıklıklar getirmeyi amaçlıyor. Hazırlanmasına katkıda bulunanlardan biri olarak, Program metninin kendisini anlatma gücüne sahip olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla söz konusu olan, metindeki önermelerin açımlanması değil. Yine bu kısa yazıda amacım, dile getirilmiş ya da muhtemel eleştirilere...
1980 yılında bütün dünyada Lenin'in doğumunun 110. yılı kutlanmıştı. Dönem, reel sosyalizmin prestij erozyonunun başlamadığı bir dönemdi. Dünyada en çok okunan yazar olması yeryüzünde sınıf mücadelesinin adının anıldığı her yere içkin olması, Vladimir İlyiç'in "devletli" konumunu ortadan kaldırmıyordu. Öyle ya, Lenin düşüncesi arkasındaki koskoca bürokratik mekanizma, tabular ve zorlamalarla ayakta kalmıştı… Marksizm içi tartışmalarda birkaç...
Türkiye komünist hareketinde çifte program alışkanlığı aşılmalıdır diyoruz. Bu anlamda hareketimize proleter sınıf vurgusu en baştan itibaren hâkim olmalıdır. Ancak sınıf, marksizmden önce ele alındığı farklı düşüncelerde de görüldüğü gibi, üst düzey bir soyutlamadır ve bu yüzden “soyut” olarak ele alınması durumuyla oldukça sık karşılaşıyoruz. İşin ilginci bu tırnak içindeki soyut -yani muğlak- bazen karşımıza...
Önce yöntem; Türkiye solunda birçokları marksist yöntemi ya kullanmadıkları için bilmiyorlar ya da bilmedikleri için kullanmıyorlar. Bu nedenle de kendi kendilerine Teknolojik Devrimler icat ediyor, kapitalist sistemi bunalımdan kurtarıyor emperyalizm çağını sona erdiriyor artık-değer içermeyen metaları üretim sürecine sokuyor, çağdaş insanüstülerle demokrasiyi yaratıyor ve marksizmin sonunu getiriyorlar. Bir kısmı da Barış Kadın ve Çevre sorunlarından...
2000’e Doğru Dergisi’nin 1 Eylül 1991 tarihli sayısında Sovyetler Birliği’ndeki son gelişmeler üzerine bir tartışma var. Tartışmacıların birisi Yalçın Küçük, diğerleri Sadun Aren ve Doğu Perinçek. Y. Küçük’e şöyle bir soru yöneltiliyor: “- Bu Yeltsin nereden çıktı? Gökten zembille mi indi? SBKP Politbürosu’nun üyesiydi.” Y. Küçük’ün cevabı inanılmaz ama şöyle: “Sovyetler Birliği’nde bu tür insanlar...
Altıncı yıla giriyoruz. Şöyle geriye dönüp bakıldığında, tek başına “bağımsız” olarak değerlendirilecek bir “yayın” etkinliğinde çok belirgin bir “başarı”dan sözetmekte güçlük çekiyoruz. Bütün diğer parametrelerden uzakta, “iyi bir teori dergisi çıkaracağız” kaygısının egemen olduğu bir uğraşın altıncı yılından sözediyor olsaydık, belki bugün “önemli bir iş yaptık” biçiminde yazmakta zorlanırdık. Ama, önemli bir iş yaptık. Ve...