Lenin 1918’de yazdığı Sovyet Hükümetinin Acil Görevleri broşüründe, iktidarı aldıktan sonra devrimin önündeki en acil görevin emek üretkenliğinin artırılması olduğunu yazıyordu: “Bütün sosyalist devrimlerde proletarya iktidarı alma sorununu çözdükten ve esas itibariyle mülksüzleştirenleri mülksüzleştirerek dirençlerini bastırdıktan sonra, kapitalizmden daha üstün bir toplumsal düzen yaratma, yani emek üretkenliğini artırma ve bu minvalde (ve bu amaçla) daha...
Hem ideoloji hem de insan başlığında yapılacak tartışmaların siyasi alanda hareketliliğin yavaş, örgütsel alanda ise bir kurma ya da toparlanma faaliyetinin belirleyici olduğu kesitlerde daha anlamlı olduğu kanısı yaygındır. En baştan söylemek lazım, siyasi mücadelede bağımsız bir özne olma iddiasını taşıyan her oluşumun önsel olarak ve bir ilk birikimi ifade etmesi bağlamında insanını tarif etmesi...
Belki de geçiyor! Bugüne kadar yaptıklarımızı “savunma” ya da “direniş” hanesine yazmak, en azından kısmen, haksızlık içerebilir. İçersin! Kapitalizmin bugünkü çürümüşlüğünü ve yaşadığımız ortaçağı aratmayan karanlığı hesaba kattığımızda, yapmamız gerekenlerin, yapabilecek olduklarımızın pek azını yaptığımızı kabul etmek zorundayız. Ortaçağı ortaçağ yapan, aydınlanma dönemi ve Fransız Devrimi’ydı. Ortaçağın Avrupalı insanı, karanlık bir dönemden geçtiğinin farkında değildi....
Bitişinin altına imza atılmış bir imparatorluktan ulusal temelleri olan yeni bir devlet yaratma kavgasının hemen başında olan Mustafa Kemal, giriştiği işin ciddiyeti ve siyasi temelleri konusunda emperyalizme güvence vermeye çalışırken 22 Eylül 1919’da ABD’li General Harbord’a şöyle diyordu: “…bolşevizme gelince, onun bize nüfuzunu önleyen dinimiz, ananelerimiz ve sosyal bünyemiz göz önüne alınırsa, bu doktrinin memleketimizde...
Gelenek Kitap Dizisi’nin henüz daha ilk yılıydı. Türkiye’de örgütlü mücadeleye dönük isteksizliğin bir türlü kırılamaması, siyasetin sivil toplumcu bir kuşatma altında resmen hakir görülmesi ve solda, mevcut düzenin kendisinden çok solcu’yu sorgulama eğiliminin egemen olması bizleri ısrarlı bir biçimde “siyaset”e vurgu yapmaya yöneltiyordu. Hangi İnsan yazısı işte bu kaygıların ürünü olarak hazırlanmıştı. Siyaseti, siyasal mücadeleyi...
Kitap dizimizin sayfalarında sosyalist hareketin, dolayısıyla da bu hareketin militanlarının “görev”leri ve “sorumluluk”ları üzerinde sıklıkla, belki de gereğinden fazla duruldu. Olanaklar ve kazanımlardan çok, zorunluklar ve yükümlülüklerin altı çizildi. Bunlara hızlı hareket etme çağrısı eklendi. Gelenek okurları, bu tercihimizin temel teorik ve politik gerekçelerini yeterince biliyor. Sınıf mücadelelerinde öncülüğün yerine ilişkin teorik saptamalarımız ve politikada...
Gelenek sayfalarında sosyalist bireyden, aydın olarak bireyin rolünden, sosyalist aydının mücadeleci kimliğinden çok söz edildi. Dönüp geriye, yazdıklarımıza baktığımda benim en önemsediğim nokta şu oluyor: Gelenek sayfalarında bu konu, soyut bir devrimci etik ya da yine soyut bir komünist kişilik tarifi elde etme muradıyla hiç ama hiç yapılmadı. Gelenek‘te bu başlık altında yaklaşımlar geliştirildiğinde baskın...
Kuşaklardan bahsedilir hep. Şu kuşak şöyleydi, bu kuşak böyleydi. “60 kuşağı” mı? Onlar bir harikaydı. “80 sonrası kuşak” da canım çok şanssız. “Kuşak kavramı insani nesneleri deforme etmeden ifade etmeye çalışan bütün kavramlar gibi çok esnektir. Fakat çok somut olarak hissettiğimiz gerçeklere de yanıt vermektedirler.” Bir de özgül dönemlerin “özel” insanları olabiliyor. Jakobenler, Bolşevikler, “Tek...
Ekim Devrimi’nin üzerinden yetmiş yıl geçti. Yetmiş yıl sonra bakıldığında, Devrim’in dünyadaki yansımalarına ilişkin olarak, çok daha net biçimde görülebilen noktalar var. Bunlardan biri ile başlamak istiyorum. Bolşevikler 1917’de Çarlık Rusya’sında iktidarı aldıklarında, dünyanın batısı ile doğusu arasında, pek çok açıdan, önemli uçurumlar vardı. Bir yanda gelişmiş kapitalist ülkelerin aydınları ve işçi sınıfları, öte yanda...
siyasal mücadeleyi hisseden seven ve yaşayanlara… Türkiye, hiç kuşkusuz değişme dinamiği olan bir ülke. Değişme dinamiği olan bir ülkenin aydınlarının “oturmuş” ülkelerinkine göre önemli ayrımları var. Aynı deyimi kullanacak olursak, az-çok durağanlaşmış toplumların aydınları da “oturmuş” oluyorlar. Türkiye’de “aydın” toplamının kimi bölümlerinin bu oturmuşluğa imrendikleri bir gerçek. Bunun nedeni de oldukça açık. Değişme dinamiği taşıyan...